Yaz soğuğu kendisinin varlığını unutturmuyordu. Duru güzelliğiyle insanları büyüleyen ve karanlık yolların ışığa kavuşmasını sağlayan ay ve umut ışığını andıran yıldızlar sonsuz gökyüzünde mücevher gibi parlıyor, dans ediyorlardı.
Gece ayakta duranların yoldaşı ve onların sır tutucularıydı onlar. Her birinin parıltısıyla bir yoldaşın yolu aydınlığa kavuşuyordu.
Bu kutsal sessiz gecenin ortasında siyahların arasında kamufle olmuş bir at arabası hızlı ve sesli bir şekilde yolu arşınlıyordu.
Gecede gözükmesi zor olan siyah atların çektiği arabanın yolcu bölümünün üst kısmında, köşelerde dört tane lamba bulunuyor ve arabanın şaşalı görüntüsünün sessiz gecenin karanlığında hafiften ortaya çıkmasını sağlıyordu.
Prusya mavisi rengindeki arabanın kenarlarında birbirlerini tamamlayan altından işlemeler bezenmiş ve çeşitli mücevherle süslenmişti.
Gösteriş için yapılan harcamadan kaçınılmamıştı.
Arabanın kapısında kan kızılı kanatlara sahip korkutucu ve gerçekmiş gibi görünen bir aslan bulunuyordu. Aslanın kükreme anındaki halini resmedilmişti. Paralel olacak şekilde çizilmiş dairesel şekiller ve bu dairelerin üstünde dört tane kılıç bulunuyordu.
Oldukça sönük ve sade gözüken arabanın geri kalanına kıyasla öne çıkan şey ailenin simgesiydi.
"Neden küçük bir soylu aileyle iş yapmak için biz gitmek zorundayız ki?" diye sordu genç çocuk öfke ve tiksintiyle dolu ses tonuyla. "Biz ikimiz, ailenin iki öz evladından biri olarak neden onların kapısına kadar gitmek zorundayız?"
Öfke ve tiksintisini kusan çocuğun kan kızılı saçları özenle taranmış ve ortadan ikiye ayrılarak şekil verilmişti. Saçının ön kısmında hiç de doğalmış gibi gözükmeyen bir tutam beyaz saç bulunuyordu.
Bu ailesinin simgelerinden biriydi.
Çocuğun kestane gözlerindeki küçümseme yapmacık veya sonradan kazanılmış değildi, oldukça doğaldı ve doğuştan varmış gibiydi. Kirazdan farksız küçük dudakları ve heykeltıraşların elinden çıkma bir burnu vardı.
Bununla birlikte kimin daha üstün olduğuyla ilgili verdiği mesaj oldukça açık ve netti. İtiraz veya bir başkaldırı hareketi istemediğine dair verdiği mesajın duyulacağından emindi.
Çocuk kendisi için özel dikilmiş takımlarından birini giymişti.
Saçlarına eşlik eden sade, kızıl renkte bir gömlek giymeyi tercih etmişti ve papyonunu desteklemek amacıyla bütün düğmelerini iliklemişti. Gömleğine kıyasla biraz daha koyu olan oldukça derin, geniş bir yakası bulunuyordu. Yeleğin cep kısmında gümüş iple işlenmiş desenler bulunuyordu.
Ceketi tam oturmuştu üstüne. Kan kırmızını ceket altın sarısı çizgilere sahipti, oldukça şık ve göz alıcı olmasını sağlıyordu. Ceketinin sol göğüs bulunmada altın iplerle işlenmiş bir cep ve içinde de üstünde ailesinin simgesi işlendiği beyaz bir mendil bulunuyordu.
Pantolonu hem ceketinin desenini hem de rengini takip ederek ideal bir kombinasyon oluşturmuştu. Ayakkabıları da altın işlemeli desenlere sahip kardinal kırmızı bir çift ayakkabıydı.
Tüm bunların üstüne altın kelepçeli lüks bir kemer ve ona eşlik eden kırmızı işlemelerle bezeli bir çift siyah eldiven giyiyordu.
Çocuk gayet göz alıcı bir yakışıklılığa sahipti. Yüzündeki küçümseyici gülümsemesiyle bile rahatlıkla kızları kendine hayran bırakabilirdi.
"Babamın onlara neden bu kadar değer veriyor olduğunu hiç anlayamıyorum? Ben onlara değer verilmemesi gerektiği kararındayım," diyerek abisinin karşılık vermesine izin vermeden tiksinti dolu sözleriyle yakınmaya devam etti. “Özellikle sahip olduğumuz topraklarda yer alan küçük bir kasabanın soylusunun ayaklarına gidiyor oluşum, benim imajımı nasıl lekeleyecek farkında mısın?"
Önündeki çocuğun yakınmalarını dinlerken sıkılmış yüz ifadesiyle başını iki yana sallıyor ve bu geceki buluşmada kardeşinin başına neler açabileceği konusunda içten içe büyüyen endişelerini düşünüyordu.
Genç adam, çocuğun abisiydi ve fiziksel olarak ondan pek bir farkı yoktu, sadece onun yetişkin haliymiş gibi gözüküyordu.
Genç adam kardeşine kıyasla saçlarını oldukça uzatmıştı, beline kadar uzanıyordu. Kızıl saçlarını taşıyan adam saçlarının bir kısmını özenle at kuyruğu şeklinde bağlamıştı. Beyaz saç tutamı ise yüzünün sağ tarafında değerli taşlarla bezenerek birkaç tel kızıl saç ile örülmüş bir şekildeydi.
Örülmüş bu saç teli oldukça cezbedici bir görüntüye sahip olmasını sağlıyordu adamın.
Kestane rengi gözlerinde kardeşi gibi tiksinti değil, huzur ve duruluk yer alıyordu.
Adamın üstündeki özel dikim takımı kardeşinkiyle tıpatıp aynıydı ama rengi ve desenleri farklıydı.
Kardeşinkine kıyasla gece mavisi bir takım, altına beyaz bir gömlek ve mavi bir fular giyinmeyi tercih etmişti. Ayrıca giymiş olduğu eldivenleri ise beyaz renkteydi.
Adam oldukça şıktı. Yaşının da verdiği olgunlukla birlikte kardeşinden daha fazla öne çıkıyordu.
"Büyücünün bulunduğu öngörüyü unutmadın, değil mi?" dedi adam duru bir ses tonuyla tek kaşını kaldırarak.
Elleri kucağında birleşmiş, çocuğun tıpatıp benzer ama farklı bakan gözleriyle çocuğu incelemeye başlamıştı.
"O yaşlı bunağın dediklerinin ne anlama geldiği bile belli değil ki!" diyerek sesini yükselterek cevap verdi abisine, kaşları çatılmıştı. "O bunağın sözlerine güven olmayacağını sen de biliyorsun. Onun gücüne olan güvenilirlik oldukça sarsıntılı ve kırılgan bir durumda. Bu gücün istikrarsız bir şekilde işlediğini bize babamız söylemedi mi? Sen de bunu mu unuttun?"
Genç adam bıkkınlıkla derin bir nefes verdi ve sağ eliyle kaşlarını ovuşturmaya başlayıp başını onaylamadığını belirten bir şekilde iki yana salladı. Yüz ifadesindeki duruluk yerini soğukluğa bırakmış, açıkça kardeşine karşı sahip olduğu tiksintiyi belli ediyordu.
"Mennas," diye uyardı duru ses tonunu koruyarak. "Büyükbabamız hakkında düzgün konuş. Bir daha onun hakkında ağzından tek bir hakaret içerikli sözcük veya cümle duymak istemiyorum."
Çocuk içindeki yükselen öfke ateşiyle dişlerini birbirine sürttü ama bir şey demedi. Onun yerine hissettiği daralmayla birlikte iç çekti ve gözlerini kapayıp sakinleşmeyi denedi bir süre.
O yaşlı bunağın sözleri yüzünden buraya, küçük bir soylunun ayaklarına kadar gelmek zorunda kalışı yetmiyormuş gibi bir de abisinin kendisine karşı olan azarlama, küçümseme ve uyarı dolu cümlelerini dinlemek zorundaydı. Büyükbabasının kendisine yükledikleri bu sorumluluklar yüzünden ona karşı olan nefreti her zaman olduğu gibi daha da artmaya devam ediyordu.
'Bu sözlerini büyü akademisine gittikten sonra da göreceğim!'
Kendisi bir soyluydu ve doğal olarak kendisinin azarlanıyor oluşu onu sinirlenmesine sebep oluyordu.
O gelecekte büyücü olacağı kesinleşmiş birisi olarak, kendisine bu şekilde davranılmasını tamamen onu çileden çıkartıyor ve içindeki kinle dolu volkanın patlama zamanını yakınlaşmasını sağlıyorlardı. Kendisi saygı duyulmayı hak eden bir bireydi, bir soyluydu. Üstüne basılıp umursanmayan köle sınıfından biri gibi bir çöp değildi.
"Özür dilerim, tamam mı?" diyerek kardeşini yatıştırmaya çalıştı. "Burada senin kötülüğünü istediğim için azarlamıyorum. Bir büyüğün olarak şu an yaşıyor olduğun zorlu durumu tecrübe sahibi bir abi olarak senin daha hazırlıklı olmanı sağlıyor ve sana nasihat vermeye çalışıyorum. Burada bana suçluymuşum gibi davranma."
Genç gözlerini devirdi ama bir yorumda bulunmadı. Gecenin acımasız karanlığına rağmen arabaların üstündeki lambaların aracılığıyla görebildiği ağaçlar üzerine dikti gözlerini.
Bu gece yapacakları bu buluşmanın oldukça hızlı bir şekilde bitmesini ve kendisinden istenen bu gereksiz, saçma ve bunaltıcı görevin sonuçlanmasını bekliyordu.
"Bana çocukmuşum gibi davranmayı kesseniz iyi olur artık. Çok da bir şey istemiyorum."
"Mennas şu an kendini kanıtlamak istiyor ve bununla birlikte babamıza kendi başına da bir şeyler yapabildiğini göstermeyi arzu ediyorsun ve bunun tamamen arkasındayım ama bunu benim dediklerime uyarak yapalım, tamam mı?" dedi duru sesiyle.
Mennas bir süre bir şey demedi ama yatışmaya başlayan siniriyle başını sallayarak onayladı ve abisine verdi bütün dikkatini.
"Mennas, kardeşim ve değer verdiğim, senden tek istediğim bu gece birilerini açık açık ezmemen ve küçük düşürmemen," diyerek isteğini söyledi beklentiyle parlayan kestane gözleriyle. "Eğer burada bir hata yaparsak ikimizin de başı derde girer. Özellikle de senin başın bu konuda epey bir derde girer. Seni ne kadar korumaya kalkarsam kalkayım hem büyükbabamız hem de babamız seni başını ağrıtacaktır bu konuda. Sadece senin iyiliğini istiyorum, bunu aklında bulundur, tamam mı?"
Mennas yolcu bölümündeki sıcaklığa rağmen, büyükbabasının ve babasının öfkesiyle verecekleri cezaları düşünürken korkuyla titredi. Kalbinde küçük bir parça korku gün yüzüne çıkmıştı.
Ne kadar büyükbabasının ve babasının kendisine olan bu aşırı sert, cezalandırıcı ve kendisini bayan tavırlarından hazzetmiyor ve hatta tam anlamıyla nefret de etse bu hissiyat kolay kolay da söndürülemezdi.
Yine de bütün bu öfkesine rağmen ikisine de karşı çıkacak cesareti toplayamıyordu.
Büyükbabasının bir büyücü olduğu gerçeği onu bütün bu düşünceleri aklında bulunduramamasına sebep oluyor ve öfkesiyle yükselen kinini içinde yetiştirmeye devam etmesini sağlıyordu.
Babasından çok ondan korkuyordu.
'Biraz daha! Sadece biraz daha dayanmalıyım ve sonrasında her şey benim etrafımda olacak, hep olduğu gibi!'
"Büyükbabamızın bulunduğu öngörüyü hatırlıyor musun?" diye sorusunu tekrarladı abisi kardeşinin korku dolu tepkisini göz ardı ederek.
Çocuk bu soruyla birlikte tekrar gerçekliğe dönmüş ve derin bir nefes almıştı kaos içindeki düşüncelerini bir araya getirmek için.
"Bana bu seferki öngörü hakkında bir şey demediğiniz gerçeğini biliyorsun, değil mi Edwin?"
Edwin anlık olarak duraksadı ve kaşlarını çattı. Sonrasında iç çekti ve eldivenli ellerini birleştirip anlatmaya başladı.
"Bulunduğu öngörüyü yorumlamasına göre Büyükbabamız, Fae ailesini büyük bir şeyin beklediğini söyledi. Fae ailesini yanımıza çekip onlara iyi anlaşmamız gerektiğine dair bir şeyler anlattı," dedi özet olarak ve devam etti düşünceli bir yüz ifadesiyle. "Lakin büyükbabamızın öngörüde bulunmak için bu şeyin ne olduğunu öğrenmek amacıyla büyüyü tekrar yaptı ama bir şey elde edemedi. Tek dediği bunun aşırı büyük bir şey olduğu ve kendisinin bile gücünü aştığını söyledi. Bu yüzden onların yanında olabildiğince dikkatli olmanı ve herhangi göze çarpan bir şey gördüğünde bana iletmeni istiyorum, tamam mı?"
Edwin'in öngörü hakkındaki özetinin ardından düşünceli bir ruh hali aldı ikiliyi. İkisi de tek bir kelime daha etmemeyi tercih ederek sadece dışarıya bakıyorlardı.
"Büyükbabamızın gücünü bile aşan bir şey mi?" diyerek tekrarladı Mennas meraklı bir ses tonuyla.
Edwin, Mennas'ın odaklanmaya başladığını fark ettiğinde gülümsedi.
'Bu gece oldukça rahat geçecek gibi görünüyor. Umarım ki, göründüğü gibi geçer.'
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..