Gece öyle büyüleyici görüntüsünü korumaya devam etti ama zaman geçmeye devam etmiş, yıldızların önceki yerlerinde küçük değişiklikler olmuş ve yenileri çıkmıştı.
Hepsi altındaki insanlığın ilerleyişine milyonuncu kez şahit oluyor olsalar da sıkılmadan devam ettiler. Yükseldiler, yok oldular ve yenileri geldi ama izleme işlemi daima devam etti.
Alastair yatağında oturuyordu, gözleri terasına inen ay ışığına dikmişti. Ayaklarını sallıyor ama yatağa vurmamaya ve ses çıkartmamaya özen gösteriyordu. Nefes alışverişi ağırdı, yavaşlamıştı ve neredeyse fark edilemeyecek gibiydi.
Odada kendisinden başka kimse yoktu. Oda tamamen kendi alanıydı ama dikkatli olması gerektiği hissini içinden atamıyordu.
Beklemek oldukça sıkıcıydı. Bu yüzden zaman geçirmek için odasındaki dağınık masayı düzeltmiş, gardırobunu tekrar baştan ayarlamış ve şu an yatağının üzerinde yatan kılıcını alıp almaması gerektiği hakkında birkaç kere düşünmüştü.
Garip bir şekilde almak istediğine karar vermiş ama bir anda zihninde bir şüphe tohumu oluşmuştu. Şimdiden içinde yakalanacağını hissettiren, yükselmekte olan gerginlik kalbinin kaburgalarını kırıp çıkacak bir kuvvette atmasını sağlıyordu. Bunun üzerinde kontrol edemiyor oluşu sinirini bozmuştu.
Nefes alımını bile değiştirmeye çalışmıştı ama işe yaramamıştı.
Zihninde oluşan şüphe tohumunun mesajını anlayabiliyor ve göz önüne alınca mantıklı da geliyordu ama gündüz vaktiyken Khan'ın o kadar parayı yanında getirmeye çalışacak olması onun için sıkıntı çıkarırdı. Özellikle de devriye gezen korumaların akşamları olmasa da sabahları yaptıkları aramalar yüzünden bu iş aşırı tehlikeli bir hal alıyordu.
Böyle bir gerçeğin önünde bir bariyer olarak yükselip kendisini engellemesine izin vermek yerine gece vakti evden kaçmaya çalışarak Khan'a ve parasına ulaşmaya çalışmak kesinlikle daha mantıklı bir yöntemdi.
Bu tür bir zorluğun altına gireceği için zihni bu riskli girişime karşı kendisini uyarıyor ve başka bir yol bulmasını istiyordu ama artık çok geçti, en azından birkaç gece daha bekleyebilecek gibi değildi.
Bunun da nedeni basitti.
Büyü yatkınlığı ortaya çıkmıştı ve bir akademi için yola çıkma tarihinin ne zaman olacağına dair bir fikri yoktu. Bu da onun olabildiğince hızlı bir şekilde hareket etmesine sebep oluyordu.
Aceleyle karar vermek onun tarzı değildi.
Alastair kalbinin şiddetli atışını düzeltti ve normal bir şekilde yavaş ama düzenli atmasını sağlayabildi sonunda.
Heyecanın kendisini kontrol alması için çok beklemesi gerekecekti. Sonrasında da kaygılarını kontrol altına aldı ki düşüncelerini zehirlemesinler.
Son bir derin nefes aldı en nihayetinde.
Evdeki herkesin uyduğuna artık kanaat getirmesinin ardından parmak uçlarının üzerinde ilerleyerek kapıya yönelmişti. Bu şekil yürümesi oldukça sinir bozucu ve zordu. Ses çıkartmamaya çalışırken çektiği bu acı sinirini bozuyordu.
Kapıyla arasına bir kol mesafesi kadar mesafe bıraktıktan sonra sol bacağını ileri atmış ve kapıyla bitişik olacak şekilde dayamış ve ardından eğilmişti. Yavaşça ağırlığını kapıya yönlendirip kulağını dayadı ve dışarıda herhangi bir sesin olup olmadığını anlamaya çalıştı.
Bekledi, bekledi ve bekledi. Neyse ki sonuç umduğu gibiydi. Herhangi bir ses duymamıştı ve bu, hizmetçilerin işlerinin tamamen bitmiş olduğunu ve yataklarına dönmüş olduklarına dair bir işaretti.
Lakin yine de dikkatli olması gerektiğine dair olan düşüncesi hâlâ sert varlığını korumaya devam ediyor ve zihnindeki yerini kimseye kaptırmayacağını gösteriyordu.
Ek olarak evin içinde güvenlik amacıyla devriye gezmekle görevlendirilmiş şövalyeler bulunuyordu, bu onun aşması gereken en büyük engeldi.
'Hadi bakalım!'
Boğazında atmaya başlayan kalbini tekrar sakinleştirmeye çalışmak için de ağır bir nefes aldı ve gümüşten yapılma ince işçilikle süslenmiş kapı kolunu yavaşça aşağı doğru çekti. Kapının menteşelerinin ses çıkarmadığına emin olmak için yavaş yavaş çekti kapıyı kendine.
Herhangi bir ses çıkartmamanın verdiği başarıyla oluşan kendinden emin gülümsemesiyle birlikte ardına kadar açılmış olan kapıdan kafasını dikkatlice çıkarttı ve odasının bulunduğu koridorda birinin olup olmadığını inceledi.
Tıpkı beklediği gibiydi. Kimse yoktu. Bu da onun başarılı bir şekilde planına devam edebileceği anlamına geliyordu.
Ne kadar zor ve rahatsız edici bulsa da ayaklarının ucunda ilerlemeyi tercih ederek sessizce odasından çıktı ve kapısını kapattı.
Duvara sabitlenmiş, özel bir şekilde altından işlenerek yapılmış olan şamdanların içindeki mumlar aracılığıyla aydınlatılan koridor gece vaktinin koyu korkutuculuğu hiç de iç açıcı bir manzara sunmuyordu kişinin gözlerine.
Şamdanların ışığına rağmen soğuk ve acımasız karanlığın kaybolmasını sağlamak yerine şamdanlar ekstra bir korkutuculuk katmış, rahatsızlık verici hissiyatın daha da artmasını sağlamıştı.
Koridorun sağ tarafı birçok tabloyla süslenmişti ve kişinin iyi bir seyir zevkine sahip olması sağlanmıştı. Tabloların hiçbiri dışardan satın alma değildi, ev sakinleri tarafından özenle yapılmıştı.
Alastair ve babası tarafından yapılmış olan bu tablolar Alastair'in bakarken tiksindiği şeylerdi.
'Lanet sanat dersleri!' diye bir düşünce geçti aklında tablolara bakarken. Midesi kalktı geçmişi hatırlarken.
Derin bir nefes alıp aklını temizlemeye denedi.
Masalar ise tabloların arasında duruyor, onların arasında bir köprü oluşturuyormuş gibi görünüyordu. Hepsinin üzerinde farklı farklı süs eşyaları vardı.
Birinde altın işlemelere sahip bir porselene tabak ve birinde de küçük tahtadan yapılma biblolar bulunurken bir başkasında da porselenden yapılma biri büyük, ikisi küçük vazolar bulunmaktaydı.
Bunların dışında bir de koridoru baştan sonra kaplayan ve tam ortada bulunan bir kobalt mavisi süslü halı bulunuyordu.
Koridorun sol tarafında ise oda bulunuyordu. Bu iki odadan koridorun sonuna yakın olanı Ephios'a aitti.
Mumların yaydığı ışığa rağmen pek görünmüyordu ama gümüş işlemelerle süslenmiş olan kapısından gelen yansımalar kolayca kendisini belli ediyor, öne çıkmasını sağlıyordu.
Alastair'in odası ise koridorun sonunda kalıyordu. Bu onu koridorun sonunda pencereye yakın olduğu anlamına geliyordu.
Alastair'in odasının kapısı ise tamamıyla beyaz, sade ve donuktu. Kapısının gösterişsizliği öne çıkıyor ve Ephios ile aralarında olan farkı daha da bağırarak gösteriyordu.
Tam da onlara uyan bir şeydi.
Bütün bir koridor tamamıyla onların hakimiyeti altında olduğunu söylemek yanlış sayılmazdı.
Bir anda birinin ortaya çıkıp onu yakalayacağına dair olan düşüncesi bir anda tekrar kendisini göstermiş ve ödünün kopacağı duruma gelmesini sağlamıştı.
O günden beri bu kadar heyecanlı hissetmemişti.
Derin nefesler alarak tekrar kendisin sakinleştirmeye çalıştı. Heyecanlanmak aslında onu iyi hissettirmeye de başlamıştı ama buna fazla takılmaması gerektiğinin farkında olarak odağını tekrar topladı.
'Ephios'un gece mutfağa inip atıştırma yapma alışkanlığı hâlâ devam ediyor mu ki?' diye bir düşünce geçti aklından. 'O kadar atıştırmaya rağmen hâlâ kilo almaması çok garip.'
Alastair aklından bunları geçirirken bir anda Ephios'un kapısı açıldı.
Alastair bir anda heykele dönüştürülmüş gibi öylece donakaldı ama bu durumdan kurtulması da uzun sürmemiş, hemen bir masanın arkasına atlayabilip kendisini saklayabilmişti.
Saklama işlemini başarıyla gerçekleştirmesinin ardından sağ eliyle ağzını kapatmış ve hissettiği adrenalin yüklü heyecanıyla hızlanan nefesini yavaşlatmaya çalışmıştı. Varlığının tamamen silinmiş olması umuduyla bekleyip açılan kapının ardından çıkacak olan sesleri dinlemeye başladı.
Pat... Pat... Pat...
Ephios tarafından atılan adımların seslerinden çıkarabildiği kadarıyla Ephios oldukça yavaş ve ağır adımlarla ilerliyordu. Onun da kendi gibi fazla ses çıkartmamaya ve kimseyi uyandırmama çalışıyor oluşunu fark etmişti.
Evin içinde devriye gezmekle yükümlü olan şövalyeler onu rahatsız etmeyip onu görmezden gelecek ve ona yol açacaklardı sonuçta.
'Kendime not; gece ormanda gizlice gezebilmek için dışarda birkaç parça kıyafet sakla! Keşke bunu yapmak daha önce aklıma gelmiş olsaydı!' diye sıkıntılı bir yüz ifadesiyle düşündü.
Gözlerini yukarıya doğru dikmiş, yardım için dua ediyormuş gibi görünüyordu ama sadece görünüyordu.
Ayak seslerinin tamamen kaybolduğunu fark ettiği anda kafasını yere değecek şekilde aşağı indirmiş ve masa ile yer arasındaki o küçücük yerden etrafı incelemeye başlamıştı.
Ne yazık ki şamdanlardan yayılan mum ışığından aldığı verim oldukça düşüktü, pek bir şey göremedi. Seslerin azalmasına rağmen içindeki rahatsız edici hissiyatın tekrar içinde yer edinip yükseldi.
'Derin bir nefes al ve ilerle. Önce cefa, sonra da sefa! Kazanacağın çil çil altın shininleri düşün. Hadi bakalım tekrardan!'
Khan'a teslim ettiği altın shininlerin katlanıp artacak olmasının verdiği hayaliyle kendini cesaretlendirmeye çalıştı.
Hemen ardından kafasını hafifçe masanın yanından çıkardı. Tamamıyla emin olup, koridorda birinin olmadığına kanaat getirdikten sonra yerinden ayrıldı.
Koridorun sol tarafına sırtını dayayarak ilerlemeyi seçmişti bu sefer.
İlerledi, ilerledi ve ilerledi ta ki koridorun sonuna kadar.
Pat! Pat! Pat! Pat!
Alastair koridorun sonuna ulaşmasına birkaç adım kalmıştı ki duyduğu seslerle birlikte korkudan bir heykel gibi kalkakaldı tekrardan.
Adımlar devriye gezen bir şövalyeye aitti. Güçlü ve sert adımlar atabilecek durumda olan tek kişiler onlardı, bir de belki aile üyeleri ama onların da şu an hepsinin ağır bir uyku çekiyor olduğu kesindi.
Şövalyenin hızlı, güçlü ve rahat bir şekilde evde hareket eden siluetiyle karşılaşma durumu bir senaryo olarak zihninde oynamaya ve onu aynı anda germeye başlamıştı.
'Hayır!' diye bağırdı zihninde.
Anında kafasını iki yana salladı ve aynı şövalye gibi seri ama sessiz olmasına özen gösterdiği adımlarıyla Ephios'un odasına doğru yol aldı. Kapıyı özen göstererek yavaş bir şekilde açtı ve aynı şekilde ardından kapatarak içeri girdi.
'Hay ben bu bahtsız halimi... Hay ben bu şansımı...'
Alastair gözlerini hissettiği hayal kırıklığı ve öfkeyle derin bir nefes alarak sonuna kadar açtı ve sertçe nefesini verdi ama sonra dondu. Dişlerini sıkıp dua ederek beklemeye başladı.
Bir ses yoktu. Demek ki, duyulacak kadar sesli bir şekilde vermemişti nefesini.
Gözleri, hastalığına çare bulunamamış âciz ve güçsüz olan yaşlı bir adamın umutsuz ve depresif bakışlarına dönmüştü.
Çaresizliğini dile getirmeye ne kelimeler yeterdi ne de vücut dili bunu anlatmaya yetecek kapasitedeydi. Ağlamak istiyordu.
Kesinlikle sonu gelmişti!
'Sadece paramı almak istiyorum! Çok mu kötü bir şey bunu benim istemem?'
Alastair sıkıntıyla nefes alıp verip kulağını kapıya dayadı ve dinlemeye çalıştı.
Koridordan gelen hiçbir adım sesi duymamıştı. Bu ne şövalyenin ne de Ephios'un ortalıkta olduğuna dair olan işaretti.
Gülümsedi. Bunu bir nimet olarak sayarak rahatladı ve gerginliğinden kurtulmuş oldu.
Yavaş ve dikkatli bir şekilde kapının kolunu indirdi ve kapıyı açtı. Kafasını hafiften çıkardı ama kimseyi göremedi ve kimsenin de ayak seslerini duyamadı
Tam da istediği gibiydi!
Bu sonucun verdiği gevşeme olanağıyla birlikte kapıyı açtığı gibi kapattı ve tekrar koridorda ilerlemeye devam etti.
Yine ilerledi ve yine koridorun sonuna geldi sırtı sol tarafa dayalı bir şekilde.
Pat! Pat! Pat! Pat!
Alastair'in ela gözleri acıyla parıldamaya başlamıştı bile duyduğu adım sesleriyle birlikte. Bunun hemen ardından attığı adımları tekrar takip etmiş ve yine sessizce Ephios'un odasına girmişti.
Hissettiği hayal kırıklığı ile bağırıp çağırmak, eline ne gelirse parçalayıp sahip olduğu şansa küfürler etmek istiyordu ama bunun yerine etkisi olacağını düşünmediği yetersiz bir derin nefes aldı.
Bir... İki... Üç... Tekrarladı ve tekrarladı bunu.
Aldığı nefesler ile rahatlamaya çalışsa bile, bunun hiç de yardımı dokunmuyordu. Tam anlamıyla lanetlenmişti ve birazdan bu şekilde devam ederse yakalanıp bütün planı çöp olacaktı.
'Neden suçluymuş gibi davranmaya başladım ki birden?' diye düşündü baş ve işaret parmağı ile şakaklarını ovarken.
Anlam veremediği bir şekilde kendisini suçlu biriymiş gibi hissetmeye başlamış ve bu da kendisini garipsemesine sebep olmuştu.
Loer ailesinin içinde bulunduğu organizasyondan kurtuluşundan sonra fazla bir vakit geçmemişti. Belki bir veya iki saat falan olmuştu ki. Kendisinin bedenen dinlenmesine izin vermişti ama bu zihni için geçerli değildi.
Bunları düşünürken bir anda aklına gelen fikirle birlikte uğursuz bir gülümseme Alastair'in yüzünde yerini almıştı.
Hızlıca Ephios'un odasına bir bakış atıp inceledi.
Ephios mumları söndürmeyi dahi denememiş ve ışıkların açık kalmasını sağlamıştı.
Ephios'un odası kendi odasına kıyasla daha renkli ve canlıydı. Özellikle de mavi ve kırmızı tonlarının çoğunlukla baskın olduğu oda kuzeniyle zevklerinin farklılığını gösteriyor ve aynı zamanda aralarındaki kan bağının gerçek olup olmadığını sorgulamasına sebep oluyordu.
Odanın renk seçimleri ve şifonyerinin hemen üstüne bulunan hediye vazo dışında odalarının yapısal olarak bir farkı bulunmuyordu.
'Yazık olacak ama umurumda değil. Görüşürüz minik vazo.'
Alastair'in zehir akıtaran gözleri vazoya dönmüştü anında.
Vazo yengesinin düzenlediği çay partisi organizasyonlarından birinde Ephios'a doğum günü hediyesi olarak verilmişti. Ünlü bir çömlekçinin elinden çıkmış olan vazo türünün tek örneği olduğu söylenebilirdi ama görünüş açısından başkentteki yapılanlar tarafından rahatça gölgede bırakılabilirdi.
Parmak ucunda yürüyüp sessizliğine önem vermeye hâlâ dikkat ederek vazoya doğru ilerledi ve eline alıp kısa bir süre inceledi. Ardından Ephios'un özel banyosuna doğru yönelip kapıyı açtı.
Şanslıydı ki banyodaki mumlar hâlâ söndürülmemişti. Bu da Ephios'un hâlâ banyoyla işinin olduğunu gösteriyordu ve odasındaki mumların neden söndürülmemiş olduğuna da bir işaretti.
Küvetin oraya ulaştı ve kendinden yaklaşık 15 santim kadar uzun olan üç ayaklı elbise askılığını alıp hemen kapıya geri döndü ve arkasına yerleştirdi.
Banyoya girdiği gibi hızla çıkmıştı ama ardından kapıyı kapatmamış, bunun yerine hafif açık kalmasına özen göstermişti.
Adımlarını kapıya yönlendirdi ama odadan çıkmadan önce ilk başta dışarıda ayak seslerinin olup olmadığını kontrol etti ve ardından dışarı çıktı. Etrafını mumlar izin verdiğince inceledi. Her şey normal gözüküyordu.
'Bu sefer de ayak seslerini duymam gerekiyor! Eğer şimdi de bu istediğim olmazsa oturur kenara ağlarım.'
Düşüncesiyle birlikte dişlerini sıktı ve koridorda sesleri beklemeye başladı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..