Gecenin etkisinden daha tam olarak kurtulamamış olan gökyüzünün rengi çoğunlukla kurşuniydi ama doğudan yükselmeye başlayan güneşin turuncu, kırmızı ve sarılığı kendisini göstererek gökyüzünün hakimiyetini yavaş da olsa kazanmaya başlamıştı.
Daha tam anlamıyla gündüz bile olmamış ve güneş tam olarak doğmamışken 10 yaşındaki çocuk elindeki demirden yapılma kılıcını savuruyor; delme, yarma ve kesme amacıyla birçok saldırı yapıyor, ardından da sanki üstüne bir saldırı geliyormuş gibi savunma hareketleri yapıyordu.
Bu onun günlük olarak yapmaya başladığı yeni antrenman ve çalışma şekliydi.
Küçük Alastair sağanak yağmur altındaki şemsiyesiz birinden farksız gibi şiddetli bir şekilde terlemiş ve sırılsıklam olmuştu. Oldukça uzun bir süredir talim yapıyordu ve bunun nedeni tamamıyla babasının kendisine olan sert davranışı ve yeniden almış olduğu cezasından dolayıydı.
Uyuyabilmek için gereken koşulları yerine getirmeliydi. Gereken antrenmanını tamamlamak zorundaydı
Küçük Alastair kılıcını sallamayı bıraktı ve taliminin bitirmiş olduğuna işaret etti.
"Hah... Hah... Hah..."
Uzun zaman boyunca hiç nefes almamış gibi derin ve hızlı nefesler almaya başladıktan sonra durdu. Bunu yaptığı anda bacakları artık onu taşıyamamış ve dizlerinin üstüne düşmüştü.
Gece saat üçten beri aralıksız yapıyordu talimini ve şu an tamamıyla tükenmiş durumdaydı.
Başı hafiften ağrısını arttırmaya ve kendisinin hasta olacağına dair işaretler gönderiyordu ama Alastair için şu anlık bu durum öncelikli değildi.
"Daha ne kadar bu şekilde eğitimler almaya devam etmem gerekecek?" diye sordu Alastair çaresiz, bitap düşmüş bir ses tonuyla yere yüz üstü yığılırken.
Artık vücudu kendini taşıma görevini kaldıramamıştı, vücuda binen yükten dolayı.
Cehennemin ilk gününden farksızmış gibi hissettiren ilk haftadan beri dört yıl geçmişti. Ancak yorgun, bitap düşmüş ve öfkeyle harlanan ela gözlere sahip küçük bir çocuk bırakmıştı.
Şu ana kadar yaşadığı dört yılı boyunca acı, hayal kırıklığı ve kin tutmak ile geçirmişti.
Babası kendisine bu duyguları hissettirmek için elinden geleni ardına koymamış, daha da üstüne giderek sınırlarını zorlamaya çalışmıştı ama Alastair dayanmıştı.
Lakin ne kadar daha dayanabileceğini hiç bilmiyordu.
Cehennemden farksız olan hayatının ilk iki yılı kendisine getirilen belli başlı kitapları okumak, özetlerini çıkarmak, o kitaplar hakkında babasına, dedesine, amcasına ve kuzenine sunumlar yapmak ve babasının kendisi için özenle yapmış olduğu sınavlara girerek geçirmişti.
Oldukça sert koşullar altında geçirdiği bu ilk iki yıl kendisini hayattan bezdirmiş ve kinini arttırmaktan başka bir işe yaramamıştı.
Babasının kendisine yüklemiş olduğu zorlu ödevlerin ve görevlerin aksine, bir de kendisinin yararına olacağını söyleyerek evdeki ve dışarıdaki herkes ile olan iletişimini olabildiğince minimum seviyeye indirmek zorunda kalmıştı.
Yengesi Laila tarafından arada bir düzenlenen küçük çay partilerinin ve görkemli akşam yemeklerinin dışında kimseyle görüşemiyordu ve bunu da bir süre sonra bırakmıştı.
Ödevler yüzünden istese bile evdeki kimseyle değil konuşmak, yüz yüze görüşecek vakti bile olmuyordu zaten.
Tamamıyla yabancılaştırılmış ve izole edilmiş bir hayat sürmüştü o ilk iki yılda.
Sabah beşte hizmetçiler kendisini kaldırmak için geliyor ve sabah kahvaltısını odasına getirip masayı hazırlayıp odanın kapısını kilitliyor ve çıkıyorlardı ta ki bir sonraki öğüne kadar. Bu durum her öğün için sınav vakitlerine kadar geçerliliğini korumaya devam etmişti.
Babasının özel isteğiyle yapılan bir şeydi bu. Aksi takdirde hiçbir hizmetçi böyle bir şeye cüret edemezdi.
Neyse ki bu durum o kadar da uzun sürmemişti.
Babasına göre bu ceza onun hak etmiş olduğu bir şeydi ve eğer sınavlardan kendisinin istediği şekilde iyi notlar alır ve onu tatmin ederse bu cezadan rahatça kurtulabilir ve babasının gözüne girebilirdi.
Babasının bu odaya kilitleme cezasının nedeni Alastair'in kendisine uygulanan bu ani değişime hızlı bir şekilde uyum sağlayamamasından kaynaklanıyordu. Böylesine köklü bir değişime ayak uydurmak tabi ki de oldukça zordu ve Alastair'in de ilk üç haftası buna ayak uydurmaya çalışarak geçmişti ama sonucunda başarmıştı.
Hayatının ilk iki yılı bu şekilde zorlu ve yorucu kitaplar, sunumlar ve sınavlar ile geçerken bir sonraki yılıysa daha hafif koşullar altında geçmişti ama yine de bu zorluğu konusunda bir değişiklik olduğu anlamına gelmiyordu.
Bir sonraki yılının görevi ise sanat konusunda babasının istediği bir noktaya gelmek ve duygularının kontrolünü eline almasını sağlamaktı.
Babasının kendisine buyurduğu görevler bunlardı ve Alastair'in aşırı zorluk yaşadığı yer ikincisi olmuştu.
İlk önce sanat ile başlamışlardı.
Dışardan ünlü sanatçılar getirilmiş ve her birinin Alastair'e özel dersler vermeleriyle yorucu ama zevk alınan bir dönemin başlangıcı sağlanmıştı.
İlk gelen sanatçı Alastair'e keman çalmayı öğretmeye başlamıştı.
Üç aylık bir süre içerisinde Alastair inanılmaz derece hızlı bir gelişim göstermiş ve üç ay içinde keman konusunda oldukça iyi bir seviyeye gelmişti. Hatta keman konusunda babasını bile geride bırakmıştı ama bu, onun bir profesyonel ile karşılaştırıldığına bir öğrenmeyi yeni öğrenmiş bir bebekten farksız olduğu gerçeğini silip atmıyordu.
Sonraki gelen sanatçının göreviyse piyano öğretimiydi. Bu konuda da oldukça iyi bir gelişim göstermişti. İlk başlarda oldukça zorlanmıştı ama yaklaşık üç aylık bir süre içinde onda da kemanıyla eşit bir seviyeye getirmeye yaklaşmıştı.
Sadece birkaç pratik daha yapmalı ve kendisine bırakılan yönergeye ayak uydurması gerekiyordu.
Babası bu konularda pek bir yorumda bulunmamıştı ama kızmamış oluşu veya cezaya dair bir şeyden söz etmemesi bundan tatmin olduğunu düşündürmüştü.
İçinden bir yerlerde pek de memnun olmadığını hissetmeye devam ediyordu ama.
Üçüncü sanatçı ona flüt çalmayı öğretmişti ve bu sadece bir ay sürmüştü. Çünkü Alastair oldukça hızlı bir şekilde flütü kavramış ve rahatça çalabilmeyi becerebilmişti.
Ancak sonraki çalgı onun için tam anlamıyla bir fiyaskoydu.
Harp ona son kiralanan sanatçı tarafından öğretilmesi gereken aletti.
Harp konusunda Alastair başlangıç aşaması olarak gösterilen hareketleri ve gereken dört şarkıyı öğrenebilmek için dört ayını harcamıştı ama nihayetinde bu konuda pek de yol kat edeme gösterebildiği söylenemezdi.
Başlangıç seviyesine aşması tamamıyla dört ayını almıştı.
Ve son ayında babası tarafından yapılan sınavda bu konudaki beceriksizliği göstermekten hiç çekinmemişti.
Babası ona bu konuda bir ton tavsiye vermiş, hatta kendisi harpın başına geçip uygulamalı olarak oğluna nasıl çalınması gerektiği konusunda gösterimlerde bulunmuştu ama işe yaramamıştı.
İşte bundan dolayı babasının sanat konusunda pek kendisine iyi gözle bakmadığını düşünüyordu. Aslında hiç iyi gözle baktığını düşünmüyordu.
Bu anlar aynı zamanda ilk defa Alastair'in babasına hayran kalmış olduğu zamanlardı.
Babasını kalıplı vücudunun böylesine zarif bir aleti hak ettiği şekilde bütün mükemmeliyetini dökerek çalışı onu etkilemiş, ilk defa onun gibi olmak istemişti.
En azından harp konusunda geçerliydi.
Ne kadar ondan nefret ediyor ve kininden bir gram bile bir şey kaybetmemiş olsa da babasının bu konuda hakkını vermesi gerekiyordu.
Duygularını kontrol etme konusu ise oldukça zorluydu. Çünkü bunun için tamamen uygulamalı bir şekilde yengesinin düzenlemiş olduğu veya civar kasabalardaki soylu sınıfından insanların düzenlemiş olduğu çay partileri ve yemeklere katılmakla geçirmek zorunda kalmıştı.
Sonuç olarak, başarmıştı ama babası hâlâ bu konuda çalışması gerektiğini işaret edip duruyordu.
Dokuz yaşına bastığında artık kitaplarla olan ilgisi tamamen kendi isteğine bağlı bir hale gelmiş ve babasının zorunlu sınavlardan kurtulmuştu ve bununla birlikte, kendisine verilen görevlerin sadece müzik aletlerine dayalı olacağını sanıyordu.
Alastair tamamıyla yanılmıştı.
Dokuz yaşına bastığı günden bir hafta sonra işler yine zorlu haline bürünmüş, artık müzik aletlerine çalışmaya devam etmesinin dışında bir de muharebe dersleri eklenmişti.
Muharebe derslerinin başlangıcını büyükbabasıyla yapmıştı ama bu sefer, yanında Ephios da bulunuyordu.
Büyükbabaları onlara ısınmaları için ilk başta basit hareketler yaptırıyor ve ardından ellerine tahta kılıçlar vererek kendisinin gösterdiği hareketleri tekrar etmelerini istiyordu ama bunları gün içinde yarım saat veya bir saat boyunca tekrar ettiriyor, fazla zorlamak istemiyordu çocukları.
Aynı zamanda çocukların hareketleri tekrar etmesini izlerken kendilerine iyi bir şövalyenin sahip olması gereken erdemleri, kendilerinden ne tür davranışlar beklendiğini anlatıyor ve onları ilerde nasıl bir birey olmaları konusunda öğütler veriyorlardı.
Lakin bu dersler Alastair için oldukça kısa sürmüştü.
Jorah, Alastair'in tahta kılıç ile aldığı bir aylık temel bilginin ardından yeni ustası olarak görevi babasından devralmıştı ama sadece kendi oğlu için geçerliydi bu durum.
Büyükbabası ile karşılaştırıldığında babasının öğretim şekli daha sert ve acı doluydu.
Babası hiçbir hataya yer verilmemesini istemesinden dolayı Alastair'e sayısız kez sadece azarlamakla kalmamış, ayrıca talim sırasında kendisini yaralamıştı bile. Ancak bunların sebebi olarak kendisinin açıkları olduğunu işaret etmişti. Bunları düzeltene kadar aynı şekilde yaralar almaya devam edeceğini ve daha dikkatli olması gerektiğini söyleyerek geçiştirmişti.
Alastair o antrenmanlar arasında babasının kendisini öldürmemiş olmaması konusunda hayret etmişti zaman zaman.
Babası katı ve mükemmeliyetçiydi. Bunu gayet iyi bir şekilde bir kere daha göstermişti.
Babası ile yaptıkları antrenman maçlarında ilk iki ay tamamıyla tahta kılıç ile geçmişti ve sonucunda vücudunda birçok moruk ve kızarıkla bitirmişti acı dolu aylarını ama yine de yılmamış, kendisine sunulan zorluklara inat ilerlemeye devam ederek kararlılığını gösterme şansına erişmişti.
Müthiş derecede acı dolu ve kan kusturan bir eğitimdi aldığı Babasından bundan dolayı nefret ediyorsa bile ses çıkartmamış ve sadece kabullenmişti.
Alastair kararlılığını bu sayede en iyi şekilde gösterdiğine inanıyordu.
Babasına yenilmeyi ve onun önünde eğilmeyi reddediyordu.
Sonraki üç ayda ise gerçek silah kullanımına geçilmişti ve bu aldığı eğitimin oldukça tehlikeli bir hâl almasına sebep olmuştu.
Hatta babası diğer aile üyeleri tarafından şiddetle eleştirilmiş olsa bile ve bunu yapmaması için diretmeler yapılmış olsa da kendine onlara uymamaya karar kılmıştı.
Kendi bildiğine uyarak kendisinin aldığı eğitimi daha da zorlaştırmıştı oğlu için.
Alastair bu eğitimin sonucunda kollarında, bacaklarında ve bazen nadir bile olsa yüzünde sıyrıklar ile bitiriyordu eğitimlerini.
Oldukça korku dolu ve dehşet verici anlardı.
Son dört aydır da yay eğitimi almaya başlamıştı babasından.
Ne kadar ilk başta yayı çekerken zorlansa da hedefini tutturmak konusunda oldukça iyiydi. Yay eğitiminin de ilk iki ayında tamamen hareketsiz hedeflere çalışarak yayı çekme hızını ve kol gücünü arttırma için harcamıştı. Ardından da sonraki iki ayda hareketli hedeflere çalışmış ve tepki hızını arttırmaya çalışan bu eğitimle birlikte yay eğitimini de bitirmişti.
Ancak bugün önemli bir gündü.
Bugün son testini verecekti ve ardından, tamamen babasının zincirlerinden kurtulacak, gökyüzündeki bir kuş kadar özgür olacaktı.
Böylesine sevinç uyandıran bir habere rağmen Alastair mutlu hissetmiyor ve neşelendirecek bir şey de bulamıyordu kendisi için.
Çünkü artık annesi yoktu ve hayatındaki en güvendiği direğini kaybetmişti.
'Seni lanet, pislik herif,' diye lanetledi babasını içten içe öfke ve kin dolu bir şekilde.
Babasının sözde eğitimleri yüzünden annesini görme şansını hiç edinememişti.
Babası türlü türlü bahaneler bulmuş, onu tamamen annesinden uzaklaştırmış ve sonucunda ise neredeyse onu tamamen unutma noktasına getirmişti.
Gördüğü süreler bile en fazla beş dakika sürebilmişti. Ardından direkt odasına sürülmüştü.
Onun için hiç yeterli olmamıştı.
Bu sadece ilk başlar için geçerliydi. Sonrasında tamamen bu şansı da kaybetmişti.
Babasına bu konuda o kadar yalvarmış da olsa ona izin vermemişti babası. Daha çok çalışmasını tekrar ve tekrar söyleyerek tamamen göz ardı edilmek ile sonuçlanmıştı çabaları.
Küçük Alastair ayağa kalktı ve adımlarını eve doğru yönlendirdi.
Genç Alastair önündeki tekrar sahne alan anıdaki çocuğun başına ne geleceğini ve yaşayacağı duygusal olayı çok iyi biliyordu.
Unutamayacağı derecede güçlü bir anıydı.
Hiç mi hiç hatırlamak, görmek ve hakkında konuşmak istemediği bir anıydı bu.
Babasına olan nefretinin göklere çıktığı ve ilk defa ona karşı bağırabildiği bir andı bu.
Sonucu acı doluydu.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..