Bölüm 41: Kasabaya Giriş

avatar
531 3

Düşmüş Perinin Yükselişi - Bölüm 41: Kasabaya Giriş


Göl kenarını ve etrafını dolaşmakta olan şövalyeler, dikkatlice ve titiz bir şekilde yaşanan kanlı olayın failine dair bir ipucu bulmaya çalışıyorlardı ama bu konuda pek de başarılı oldukları söylenemezdi.

Sabahtan beri ormanın her yerini didik didik etmeye çalışmış olmalarına rağmen uğraşlarının sonuçları hiç de parlak gözükmüyordu. Ellerinde bulabilmiş oldukları tek şey, Fae ailesinin yeni ölen varisinin üstünde bulunan, eskimiş ve kötü kokan ceketiydi.

Hayal kırıklığı, öfkeyle dolu olan ifadeleriyle aramaya devam eden şövalyelerin hepsi yorgundu ve tükenmiş bir şekilde devam ediyorlardı. Alınları ter damlalarıyla dolmuştu ve sanki yağmur altında kalmışlar gibi gözüküyorlardı.

Hiçbiri bulundukları bu durumdan memnun değildi.

Bıkkın şövalyelerden biri öne çıktı.

“Kaptan yakın çevremizde şüphe çeken herhangi bir ipucu yok. Bir ayak izi bile bulamadık. Sadece bir kıyafet parçası var elimizde,” diyerek durum raporunu verdi ve ekledi hafif bir öfkeli tınıyla. “Kaç saattir arıyoruz. Sizce burayı artık bırakma vaktimiz gelmedi mi?”

Kendisine seslenmiş olan şövalyeye dönüp bir bakış bile atmamış, onu göz ardı etmeye devam ederek ciddi bir yoğunlukla dolu gözlerini tek bir yerde sabit tutmaya devam etmişti: kan göleti.

Mucizevi bir şekilde kan yükselip kendisine olayın bütün sırlarını açıklayacak ve bu problem kolayca çözülmüş olacaktı. Saçma bir düşünce olmasına rağmen böyle olmasını istiyordu.

Kasabada geçirmiş olduğu yıllarını göz önüne aldığında böylesine dehşet verici iğrenç bir olaya tanıklık etmemişti daha önce. Kendisinden önce de gerçekleştiğini sanmıyordu çünkü kaydedilmiş suç kayıtlarında bu tarz şiddet içerikli bir suç bulunmuyordu.

Bu yaşanan olay kendisinin endişelenmesine sebep olmuştu.

Şu ana kadarki güvenle yaşadıkları günleri düşünerek iç çekti Kaptan ve hâlâ göl civarını araştıran şövalyelere ıslık çalarak işaret etti.

Yorulmuş ve renkleri solmuş gözleriyle kendine bakan şövalyelerin, kendisinin yapmış olduğu çağrıyla birlikte umula doluşunu ve tekrar parlayışını izledi.

Derin bir nefes aldı ve derinden gelen gür sesiyle konuştu, “Mademki bir şey bulamadınız şu saate kadar, o zaman bugünün sonu gelene kadar sırası gelenler devriye gezecek ve diğerleri de gece vardiyasını devralmaya devam edecek. Bugünden sonra artık herkes tetikte olacak ve kaytarma yapmayacak. Hiçbirinizin sarhoş olduğunu görmek de istemiyorum.”

Kaptan durdu ve gözlerini elinin atlındaki şövalyelerde gezdirdi bir daha.

Bu zamana kadar rahat olan askerlerinin şu an daha da sıkması gerekiyordu onları ama içten içe de onlara karşı umudu da var sayılmazdı. Elinden bir şey gelmezdi ama.

“Bu suçun faili yakalanana kadar kasabanın güvenliğini olabildiğince en üst düzeyde tutacağız. Önümüzdeki haftalar veya aylar muhtemelen oldukça yoğun geçecek! Buna hazırlıklı olun ve dediğim gibi kaytarmayı aklınızın ucundan dahi geçirmeyin!”

“Emredersiniz Kaptan!” diye karşılık verdiler rahatsız bir şekilde hep bir ağızdan.

Hepsinin gözlerindeki umut solup giderken yerini bıkkınlığın ve hayal kırıklığının ekşi meyveleri almıştı. Yine de yorgun olmalarına rağmen sert ve kendinden emin adımlarıyla öfkeli bir yüz ifadesiyle kasabanın yolunu tuttular.

İçinde hissettiği umuda ve ona yoldaşlık eden şüphenin uzattığı dala tutunmaya devam ederek bir süre daha bekledi kaptan. Yavaşça umudunu kaybederken içindeki büyüyen şüpheye rağmen mağlup olduğunu kabullenmiş ve iç çekip o da yola koyulmuştu.

Kasabanın güvenliği konusunda düşüncelere dalarken gözleri bulutlanmış ve yüz ifadesi sertleşmişti. Düşüncelerinin engin denizine dalışına geçmiş ve bin bir türlü olasılığın arasında kaybolmuştu.

Alastair yaprakların arasında rahatsız pozisyonunu korumaya devam ediyor ve yaprakların kendisine izin verdiği kadarıyla göl kenarını gözlemlemeye devam ediyordu.

Yüksek bir makamda uzak mesafeden yapmaya çalışıyor olduğu gözlemleme ne kadar zorlu da olsa bir şey gelmiyordu elinden. Sonuçta kendisinin yakalatmak gibi delice bir fikir geçmiyordu aklından ve sağlıklı bir şekilde düşünebiliyordu. Birkaç saattir rahatsız bir pozisyonda oturmasının verdiği sinir bozucu hissi bastırmak için bu şekilde düşünüyordu ama yeterli değildi.

Şövalyelerin ayrılacağı zamana kadar beklemek oldukça acı verici, yorucu ve şu ana kadar yapmış olduğu en salakça eylemler arasındaydı.

Kendisini yakalatmamak için uğraşıyor oluşunu hiç düşünmek bile istemiyordu ve neredeyse bir kere yakalanacak olması dışında onu rahatsız eden daha birçok şey vardı.

Eğer biraz daha bekleyecek olsaydı kendisi gidip bir su kaynağı aramaya çıkacaktı. Şükür ki ayrılmayı bilmişlerdi.

Rahatsız olduğu pozisyondan ve bulunduğu durumun kendisine yaşattığı problemlerden yakınmak yerine dikkatini ağaçtan inmeye ve buraya geliş amacına çevirdi.

Yanında getirmiş olduğu kıyafeti, sabunu ve para kesesini bulunduğu ağacın birkaç metre gerisinde bulunan büyük bir çalı topluluğun yakınlarında bırakmıştı dikkat çekmemek için ve cübbeyi üzerine geçirip kendisine bir tür kamuflaj edinmeye çalışmıştı.

Şu ana kadar fark edilmemiş oluşu sayesinde bunun oldukça işe yaramış olduğunun farkına varmıştı.

Derin bir nefes aldı ve dikkatli adımlarla sıkı sıkı gövdeye tutunarak adımlarını atmaya başladı. Daldan dala çevik bir şekilde atlamaya devam ederken bir yandan da hâlâ etrafa bakmayı sürdürüyordu. Temkinli bir şekilde olabildiğince az ses çıkarmaya çalıştığı inme sürecini başarıyla tamamladı.

İnişinin hemen ardından üstünü silkeledi ve cübbesine kısa bir bakış attı. Üstünde ne bir çizik ne de yırtık oluşmuştu ağaçlardan inerken ve bu onun yeni bir tane almak gibi bir sorunla karşı karşıya bırakmamıştı. Özellikle de şu anki durumunda parayı olabildiğince dikkatli bir şekilde harcaması gerekiyordu.

Cübbesiyle endişelenmeyi bıraktıktan sonra hızla eşyalarını koymuş olduğu çalıya gitti ve eşyalarını alıp geri döndü ama hemen göl kenarına ilerlemeye cesaret edemedi.

Şövalyelerin birçoğunun gitmiş olduğunu görmüştü ama arkada bir tanesinin olması durumu olabilirdi ve bunu şansa ataca değildi.

Yavaş adımlarla ilerledi ve göl kenarını daha yakından görebileceği bir açıyla ağaçlardan birinin arkasına sinip izledi bir süre.

Cıvıldayan kuşların ve rüzgârın hafif esintisiyle sallanan yaprakların çıkardığı seslerin yaymış olduğu huzur kendisine kadar ulaştı ve kendisinin daha temiz ve sakin bir akla sahip olmasını, odaklanmasını sağladı.

‘Eğer ölümden gelmemiş olsaydım veya başka bir bedende doğmuş olsaydım kesinlikle doğanın tadını çıkarmakla meşgul olurdum ama şu an…’ diye düşündü acıyla ve iç çekti.

Gözlerindeki yorgunluk daha belirgin bir hâl almıştı.

Göl kenarının ıssız olduğuna karar verdikten sonra, hızlı adımlarla ilerledi. Malikaneden almış olduğu cübbeyi örtü olarak kullanmaya karar vererek kıyafeti ve sabunu üstüne koydu.

Ekşi bir yüz ifadesiyle derin bir nefes aldı ve hızlıca üstündekileri çıkartmış, kendini gölün soğuk suyuna bırakmıştı.

Suya girdiği anda keskin soğuk bedenini zangır zangır titremiş ve neredeyse sudan çıkmak istemesine sebep olmuştu ama bu isteğine karşı direndi.

Gölün derinliği fazla değildi. Gayet uygundu ve minik bir havuz olarak bile görülebilirdi.

Soğuk suya direnip sıcaklığa alışmaya çalışmak zorluydu ama dişlerini sıkarak kendisine hatırlatmalarda bulunuyor ve suyun sıcaklığına alışmaya çalışıyordu.

Bu durum onun soğuğa karşı olan nefretini daha da körüklüyordu. Derin nefesler alıyor, elini yumruk şekline getirip sıkıyor ve gevşeterek zihnini başka şeylere odaklamaya çalışıyordu.

Kısa bir sürenin ardından vücudu suyun sıcaklığına soğukluğuna alışabilmişti. Zihni doğanın seslerine odaklanmış ve kendisinin tekrar rahatlamasını sağlamıştı.

Yeniden canlanmasının hemen ardından yaşamış oldukları ve hayatında yaşayacağı şeyleri düşünmekle geçirdiği dakikaların kendisine bindirdiği rahatsız edici yükten kurtulabilmişti.

Bir anlığına da olsa bunu başarabilmişti.

Yüzünde bir gülümseme belirdi ve ardından suya dalıp geri çıktı. Gerindi ve hatırlattı kendisine.

‘Hızlıca kurtulmam lazım.’

Kılıçlardan birini kının çıkardı ve onun yardımıyla kendisine cenaze için giydirmiş oldukları kıyafetlerden birini kullanarak bir parça kesti ve kalıp sabunu alarak suya geri dönmüştü.

Bir banyo lifi olarak kullanmayı deneyecekti ama işe yararlılığı konusunda büyükçe şüpheleri vardı. Yine de umutluydu.

Kalıp sabunu ıslanmış kıyafet parçasına sürdü ve köpüklerin çıkmasını umdu. İstediği gibi de olmuştu ama umduğu kadar fazla köpük çıkmamıştı. Banyo lifinin iyi olduğu bu deney sayesinde kanıtlanmıştı.

Gölün soğuk ama canlandırıcı etkisi olan suyu içerisinde olan banyosu gayet sessiz ve sakin bir şekilde gerçekleşmişti. Oldukça rahatlatıcı ve yenileyici bir tecrübe olmuştu kendisi için ama ılık bir suyu ve gerçek bir banyoya erişimi olduğu anda bu anı tamamen silip unutacağından da emindi.

Vakit kaybederek kendisini hasta etmek gibi bir niyeti olmayan Alastair hemen üstünü giyindi ve cübbesinin başlığını kullanarak saçlarını kurulamayı denedi. Ardından cübbeyi giyinmiş ve ıslak dahi olsa kafasını hafif esen rüzgârdan korumak için başlığını da geçirdi.

Cenaze kıyafetinin gri ve beyaz tonlarını harmoni içinde taşıyışını izledi bir süre ve ardından parmaklarının ucuyla tutarak eline aldı kasabaya doğru ilerlerken çalılardan birinin içine atacak ve Alastair bu sayede ölü konumundan tamamen kurtulacaktı.

Göl kenarından ayrıldı ve kıyafetlerden kurtuldu.

Birilerinin onu bulmasından çekinmiyordu çünkü kendisine bağlayabileceklerini düşünmüyordu. En fazla hiç görülmemiş bir sapığın mezarlığa dadandığına dair birçok dedikodu çıkartabilirlerdi. Fakat yine de kendisi kasabadan tamamen ayrılana kadar bulunmasını istemiyordu.

Dışarıdan bakıldığında Küçüktoz kasabası oldukça küçük görünen bir yapısı vardı ve bundan dolayı bura hakkında bilgisi olmayan pek çok kişi tarafından burası bir köy olarak görülüyor veya öyle olduğu iddia ediliyordu.

Köy ile kıyaslandığında Küçüktoz oldukça gelişmiş gözüküyordu ve düzenliydi. Güvenlik ve finans bakımından da kesinlikle bir köyden daha iyi durumdaydı. Buranın kasaba veya köy olarak görülüyor oluşu yaşayanları tarafından hiç düşünülen veya akla takılan bir konu değildi. Onlar rahatça yaşayabildikleri sürece umursamıyorlardı.

Küçüktoz kasabasının güvenlik bakımından iyi olmasının birkaç sebebi vardı.

En büyük sebebi kasabanın yol üzerinde bir dinlenme mekânı olarak görülmesiydi. Küçüktoz, Şafak Krallığı’nın doğu bölgesinde en büyük ticari yollarından birinin üzerindeydi ve bununla beraber dinlenebilecek fazla bir yer olmadığından dolayı güzergâh boyunca Küçüktoz bu işlevi gören az sayıdaki yerlerden biriydi. Ve haliyle durum böyle olunca kasabanın muhtarı da güvenliğe oldukça önem vermek zorunda kalıyordu.

Bir diğer sebep de Fae ailesinin burada kalıyor olmasından dolayıydı.

Fae ailesinin sahip oldukları mülkiyetini güvenlik altına alması gerekiyordu ve kasabanın yüz ölçümünün büyük bir sahibi de kendileri olduğu gerçeği aynı zamanda kasabanın güvenliğini de arttırıyordu. Çünkü onlar kendi mülkiyetlerini korumak için güvenliklerini arttırırken aynı zamanda kasabanın da güvenlik yükünün bir bölmesini üstleniyordu.

Finansal bakımdan ise oldukça gelişkin olan kasaba şehir soylularına doğal yollardan üretilmiş ürünlerini satımını yapan birkaç kasabadan biriydi. Fae ailesinin ana para kazanma yolu da buraya dayalıydı. Tahıl ürünleri, meyve ve sebzeler ve hayvansal ürünlerin satımı aracılığıyla gayet güzel paralar kazanılıyordu.

Küçüktoz özel bir duruma sahip olup da bu kadar zenginleşebilen nadir kasabalardan biri olarak örneklendirilebilirdi. Kasabaların birçoğu kendileriyle yarışamazdı bile bu konularda.

Küçüktoz gayet gelişmiş olsa da bir şehirle kıyaslanamazdı elbette.

Alastair ilk önce malikaneye uğramış ve oradan da gizli bir şekilde tarlalarına doğru giden yola ilerlemeyi tercih etmişti. Çünkü eğer ormandan geçerek direkt olarak kasabaya varacak olursa, şüpheleri anında kendisine çekebilirdi ama bu şekilde öyle bir risk almamış olacaktı.

Bunun nedeni de kasabaya giden yollardan biri de kendilerinin tarlalarına giden yoldan geçmesiydi ve buradan, genellikle tüccarlar geçerdi. Ayrıca eğer Fae ailesi gitmişse orasının güvenliği de sıfıra inmişti ve muhtemelen kasabaya ilerlerken kendisini sorgulayacak biri de olmayacaktı.

Zaman geçtikçe gökyüzü koyulaşmıştı Alastair yola ulaştığında. Etrafına baktı ve kimsenin olmadığını gördü. Rahatlamış, yola çıktı ve hedefi olan kasabaya doğru ilerlerdi ama hemen başlığını yüzünün yarısını kapatacak şekilde önüne çekti.

Kasaba meydanına ulaştığında gözleriyle etrafına bakındı başlığının altından. İnsanların aceleci bir tavırla oradan oraya adımlayışlarını, birbirleriyle tatlı sohbetlere dalmış olan esnafları ve etrafta koşuşturan, neşelerine doyum olmayan çocukların sesini dinledi.

Oldukça huzur vericiydi ve yazın son ayıyla esen hafif rüzgârla birlikte daha da rahatlamasına sebep olmuş ve gülümsemişti anlık olarak. Bu rahatlaması uzun sürmemişti çünkü karnının gurultusuyla birlikte meydandaki duruş yerinden ayrılıp kasabanın hanlarından birine doğru harekete geçti.

Tatlı ve Tuzlu hanın ismiydi. Oldukça garip bir isim gibi gözükse bile akılda kalıcılığı konusunda oldukça tartışmak boşunaydı.

İçerideki tahta masalar özenle dizilmiş ve çoğu da tertemizdi. Kadın bir garson biraz önce çıkmış olan müşterisinin arkasında bıraktığı, kirlenmiş masasını temizlemekle meşguldü. Daha gece olmamıştı ve bundan dolayı içeride fazla insan yoktu. Sessiz, sakin ve huzurluydu.

Saçlarını bir bez parçası ile bağlamış olan yirmili yaşlarındaki garson önlüğünü düzeltti ve küçük kovasını başka bir masaya götürüp içinden bezini aldı. Bezin sıktı ve suyunu boşalttıktan sonra masayı temizlemeye başladı. Masayı temizlerken belli bir ritim düzeninde mırıldanıyordu ta ki dikkati hanın kapısındaki figür tarafından çekilene dek.

Figürün boyu normal bir yetişkine göre kısaydı ve yaz mevsiminin son ayının sıcaklığına rağmen birçok kişinin aksine cübbesine sımsıkı bir şekilde sarılmıştı. Bu onun oldukça gizemli ve şüpheli biri gibi gözükmesine sebep olmuştu ama merak uyandırıcı bir havaya sahipti.

Özellikle de bu sabah kasabanın tecrübe ettiği mezar yağmacılığı olayını düşündüğünde figüre karşı dikkatli olunması gerektiğine dair sinyaller gönderiliyordu beynine.

Genç kadının masaya olan duruşunu değiştirdi ve kapıyı arkasına aldı. Herhangi bir durumda olay anında hızla devriye gezen şövalyelere koşup olayları anlatabilirdi. Masayı daha yavaş bir şekilde temizlemeye devam etmiş ve mırıltısını durdurmuştu. Meraklı gözleri figürün üstündeydi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 47022 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr