İlerleyiş Tekniği aynı zamanda adayların büyücülük yolunda atacakları ilk adımların başlangıçları olarak da bilinirdi büyücü topluluğu arasında. Asıl büyücülük yolundaki atılacak adımların başlangıcına ulaşılana kadar olan bir temel oluşturma süreciydi. Aynı zamanda gelecekteki atacağı adımların nasıl olacağı konusunda da fikir verebilirdi karşısındaki insana.
Teknik kişinin gerçek bir büyücü olacağı zamana kadar bedenini ayarlamak için yardımcı oluyordu. Kişinin vücudunu güçlendiriyor ve alışkanlık kazanmasını sağlıyordu. Bu aynı zamanda kişinin kendisi için de bir büyücülük deneyimi oluyor, kendisinin gelecekte nelerle yüzleşeceğine dair bir ön gösterim oluyordu.
Büyücü adayları ilk adımlarını nasıl attıklarına göre geleceklerinde atacakları adımları da belirlemiş oluyorlardı. Bu yüzden hepsi de temellerinin ellerinden geldiğince mükemmel olmasını sağlıyor, canlarını dişine takarak çalışıyorlardı.
İlerleyiş Tekniği’nin ilk büyük seviyesine Acemi adı verilirdi. Acemi de kendi adının altında üç ayrı seviyeye ayrılıyordu.
İlk seviye ulaşmış olan biri tam anlamıyla gerçek bir büyü kullanamıyordu ancak çevrelerindeki büyü enerjisini sezebiliyor ve yönlendirerek çeşitli birkaç şeyler başarabiliyorlardı. Yine de bu çeşitli şeyler gerçek büyüyle karşılaştırılamazdı.
İkinci seviye, kişinin gerçekten bir büyücüymüş gibi hissetmeye başladığı seviyeydi. Büyücünün çekirdeği bu seviyedeyken daha güçlenmiş oluyordu. Ayrıca bu seviyeye ulaşabilmiş olan büyücü adayı artık büyü kullanmaya başlayabiliyordu ancak bunun da bir sınırı vardı.
Herkes tarafından sınır olarak görülse de aslında daha çok tam potansiyele erişmeden önceki önemli bir basamak olarak da düşünülebilirdi ancak aday büyü kullanmaya başlasa da hâlâ element büyülerini kullanamamaktaydı. Ek olarak kullanılabilen büyülerin de gücü gayet de düşüktü.
Üçüncü seviye ile ikinci seviyenin arasında pek de bir farkı yoktu. Bu seviyedeki kişinin sahip olduğu büyü rezervi daha zengindi ve bu sayede kişinin büyülerin kullanımı konusunda daha serbest olduğu düşünülebilirdi.
Bu seviye, ikinci büyük seviyeye geçilmeden önceki son seviye olarak bilinmesinin yanı sıra ekstra beden güçlendirme adımı olarak da görülebilirdi.
Bunların hepsi Alastair’in bilgileri çekmek için kullandığı küredeki Acemi Seviye ile ilgili olan bilgilerin ilk ön yüzüydü.
Alastair gülümsedi ve bir sonraki büyük seviyeyi öğrenmek için düşünmeye başladı ancak birkaç dakika sonrasında yüzü düşmüş, ifadesi kararmıştı.
‘Ne oluyor?’ diye düşünmeden alamadı kendini ancak ne kadar talimatlarda denildiği gibi yaparsa yapsın Acemi Seviye dışında bir başka bilgiye erişemiyordu.
‘İkinci büyük seviyesi nerede bu tekniğin?’ diye sordu kendi kendine. ‘İlk seviyeyi tamamlamayı başardıktan sonra mı veriyorlar? Güvenlik sebebiyle mi? Saçmalık olur bu! Neden böyle bir şey yapma gereği duysunlar ki?’
Alastair’in zihninde sorular birbiri ardına beliriyor, kendince hepsini cevaplıyordu ancak tatmin edici bir açıklama bulamıyordu buna. Alastair düşünceli hâlinin devamını getirmekle uğraşmadı, onun yerine elindeki işine odaklanmayı seçerek zihnindeki ilk seviyenin bilgilerine ulaşmaya çalıştı.
Kişinin ilk önce çekirdeğini oluşturması ve ardından da büyü hafızasını oluşturması gerektiğini biliyordu ancak asıl önemli noktası bu değildi. Bu iki işlemi de tek bir oturuşta başarıyla gerçekleştirmesi gereksinimiydi. Eğer başarılı olamazsa ta ki başarılı olana kadar en baştan denemeye devam edecekti.
Alastair iğrenç bir baş ağrısının kendisine ulaşmaya çalıştığını hissetti. Uğraştırıcı bir iş kendisini bekliyor gibi görünüyordu.
‘Sakinleş ve odaklan.’
Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı ve dişlerini sıktı kısa bir süre. Ardından gülümsedi ve gözlerini açıp azimle dolup taşan parıltılı ela gözlerini açığa çıkardı.
Çekirdek, kişinin istenilen büyü çemberinin hayal edilip sabit tutulabilmesinin ardından yapılabilecek bir şeydi ama bu kağıttaki talimatlar kadar kolay değildi. Çünkü çemberin tamamını hayal edebilmek bile kişinin zihnine daha önce hiç hissetmemiş olduğu acı dolu bir yükün binmesine sebep oluyordu.
Alastair acıya dayanabileceğine inanıyordu ancak bunu ne kadar zaman boyunca sürdürmesi gerektiğini bilmiyor oluşu kendisini ürküten bir gerçekti çünkü küreden aldığı bilgilerde veya belgelerde bununla ilgili herhangi bir bilgi verilmemiş, büyücü adayı akademi tarafından boşluğa atılmıştı.
Alastair yatağın üzerindeki eşyaları yere koydu ve kendisine yer açtı. Sonrasında bağdaş kurmuş bir şekilde bir süre beklerken kalp ritimlerinin sakinleşmesini bekledi. Ellerini birkaç kere yumruk şeklinde getirip sıktı ve ardından parmak uçlarını birbirine değdirdi. Elinin dış yüzeyi kucağına bakacak şekilde kucağına yerleştirdi, sırtını dikleştirdi ve gözlerini kapattı.
Bu duruş babasının kendisine ders çalışmasında yardımcı olması konusunda öğrettiği bir şeydi. Bu duruşun sebebini bilmiyordu ancak kendisine daima bunu kullandırtmıştı ve kendisinin de bunu bırakmak gibi bir niyeti yoktu. Kendisini bu şekilde rahat hissediyordu.
‘Acemi 1. Seviye.’
Düşüncelerinin narin akışıyla istediği bilgiye ulaştığında entegre edilmiş bilgi karanlık zihin ortamını aydınlatmıştı ve büyü çemberi kusursuz bir şekilde önündeydi.
Büyü çemberi mükemmeldi ve göz alıcıydı.
Çemberi oluşturan iki tane büyük çizgi bulunuyordu ve çizgilerin içinde de birçok farklı şekil kendine yuva bulmuştu.
Çemberin içindeki yıldızın her bir kenarında anlamsızmış gibi görünen garip bir örüntüyü izleyen birçok farklı şekil yer alıyordu ve bunların tam ortasında da bir başka yıldız daha kendisine yer bulmuştu ama küçüktü.
İki paralel çemberin içindeki küçük yıldız altı uca sahipti ve her biri de bu çizgilerle kesişmekteydi, sanki kendisine bir yol açıyor ve kurtulmaya çalışıyormuş gibi görünüyordu. Bu çizgilerin de çevresinde aynı örüntüyü izleyen işaretler bulunuyordu.
Alastair babasının öğrettiği gibi siyah, uçsuz bucaksız bir siyahlığın içinde olduğunu düşündüğü yerde görüntüyü düşünürken titremişti.
Karmaşık ve zor bir görüntü gibi duruyordu ancak Alastair başaracağı konusunda kendisine güveni tamdı ve hayal etme işlemine başladı.
Oldukça kısa bir süre sonra ilk çizgiyi çizip çemberi oluşturmuştu ama sorun altı köşeli yıldızı çizerken başlamıştı. Elinden geldiğince dikkatli bir şekilde şekilleri çizmeye çalışıyordu ve bunu bir süre devam ettirmişti.
Zorluk kendisini en başından itibaren göstermişti ama cayacak değildi elbette. Henüz kendisini ölecek kadar zorlanmış hissetmiyordu, o zaman devam edebileceği anlamına geliyordu.
‘Ha? Yavaşlıyor muyum?’
Bu düşünce beyninden geçtiği anda çizimi kısa bir süre sarsılmış da olsa Alastair anında odağını toparlamaya çalışmış ve çizimini kurtarabilmişti. Bir sıkıntısı yok gibi görünüyordu.
Düşüncesinde haklı olduğunu biliyordu çünkü garip bir hissiyat kendisini her bir taraftan sarmış, saldıracakmış gibi kendisini izleyen avcı gibi dolanıyordu. Aynı zamanda ezici bir ağırlığı hissediyordu. Gerçekten yavaşlamıştı.
Hissiyat sanki yapmamasını istiyor ve sonucunda başaramamasını hissediyor gibiydi.
'Biraz daha...'
Alastair azminden ve geriye kalan gücünden cesaret alarak devam etti ama his onu bu yoldan saptırmaya çalışan müthiş caydırıcı bir güçtü ve başarılı olacakmış gibi de gözüküyordu.
Alastair’in kırışmaya başlamış alnında damla damla terler birikmeye başlamıştı. Yüzündeki damarlar görülebiliyordu ve her an patlayacaklarmış gibiydi.
Altı köşeli küçük yıldızın çizimini yarıya kadar devam ettirebildi ama bir süre sonra sonrasının devamını getirememeye başladı. Zorluyordu kendisini ama en ufacık ilerleme kaydedemiyordu.
Hissiyat onu zorluyor, bırakması için baskı uyguluyordu.
'Hadi! Hadi! Devam et!'
Alastair inat etmeye devam etti, yılmadı ve devam etmeyi denedi.
Sonucunda başarmış, küçük yıldıza iki kenar daha ekleyebilmişti. Bunu yaptığı anda kafasına şiddetli bir acı saplanmıştı. Bir yıldırım kadar korkutucu ve şiddetli bir acıydı ancak Alastair bu kadar kolayca pes etmeyi reddediyordu, bunun gücünün yetersiz olduğunu düşünüyordu.
Yine de odağını neredeyse bozmaya itecek kadar güçlüydü fakat Alastair’in dayanıklılığı üstün gelmişti nihayetinde.
Bir süre daha devam edip bir kenarın daha çizimine başladı ancak bedeni titriyordu. Ter damlaları artmış, damarlar en küçük zorlamada patlayacakmış gibi duruyordu. Yüzü kızarmıştı ve morarmaya doğru ilerliyordu.
Acı bu sefer kendisini yıkmaya başlıyordu. Acının şiddeti yüzlerce kat artmış, kendisinin en ufak çizim düşüncesinde kendisini ortadan ikiye ayırmaya çalışan bir kılıç edasıyla saldırıyordu.
Başına yüzlerce çivi çakılıyor, vücudunun her bir bölgesine binlerce iğne saplanıyormuş gibiydi ve bu kendisine Ephios tarafından acıya terk edilerek ölümünü hatırlatmıştı.
Vücudu garip bir şekilde ısınmaya başladı, sanki canlı canlı yakılıyormuş gibi hissediyordu. Ayrıca dehşet verici, şiddetli bir acı karnında belirmişti ve kendisini içeriden patlatmak gibi bir amacı varmış gibiydi.
Baykuş kafasını yana yatırmış, acılar içerisinde kavrulan insana bakıyor ve gözlerindeki soru işaretleriyle neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.
“Hoot?”
Baykuş Alastair’in çevresinde bir tur döndü, inceledi ama soru dolu ifadesini korumaya devam etti.
Acı yüzünü ekşitmesine sebep de olsa Alastair hâlâ denemeyi bırakmıyordu. İnatçılığı bütün düşünce yetisini almış ve bütün her şeyini çember çizimine bırakmıştı.
Elleri artık önceki şeklini kaybetmiş ve yumruk hâlini almıştı. Bembeyaz hâle gelen yumrukları avucunu kanatacak ve parmaklarını kıracak olduğunu gösteriyordu. Eğer zorlarsa bunun gerçekleşme ihtimali yüksekti.
"Hah... Hah... Hah..."
Alastair artık dayanamayarak bir anda gözlerini açtı ve derin nefesler alarak patlayacakmış gibi atmaya başlayan kalbini sakinleştirmeye çalıştı.
Çemberin devamını getirememişti, başarısız olmuştu ama bunun hakkında kötü hissetmiyordu. Ne de olsa hemen tekrar deneyebilirdi.
Azmi ve inancı kendisinin yanında güçlü bir şekilde dikilmeye devam ediyordu.
Kendisini öldürmeye niyetlenmiş acı yavaş yavaş azalmaya başlarken yüzünde hissettiği gariplikle sağ eli ilk önce dudağına, ardından da burnuna yöneldi.
“Kan!?” diye şiddetle bağırdı ve anında depara kalkarak banyoya koşup banyo tezgahının önüne geçti.
Aynadan ne durumda olduğunu anlamaya çalışırken bir anda ağzına dolan kan ile tezgâha eğilmiş ve kusmaya başlamıştı, aynı zamanda burnundan da akıl almaz derecede kan geliyordu.
Yaklaşık yarım saatlik bir sürenin ardından kan akımı tamamen bitmişti ama Alastair de pek de iyi bir durumda değildi. Zayıf hissediyordu.
Aynadan kendisine bir bakış attı. Beyaz dişleri kan yüzünden iğrenç bir hâl almıştı ve üst dudağını hemen üstünde kan izleri bulunuyordu. Ayrıca boynuna da sıçramış birkaç kan izi bulunuyordu ancak neyse ki kıyafetlerine kan gelmemişti.
Kendisi bir çete tarafından köşeye sıkıştırılıp ölesiye dövülmüş gibi gözüküyordu.
Dişlerini temizledi, elini ve yüzünü yıkadı ve sonrasında da güçsüz adımlarıyla kendisini zorla yatağa attı. Ela gözlerindeki ışık bir kibrit alevi kadardı, en ufak üflemeyle sönecek gibi duruyordu.
‘Her başarısızlık bu şekilde mi sonuçlanacak?’ diye düşündü ölü bir balığınkinden farksız olan bakışlarını odanın tavanına dikerken.
Birkaç dakika öyle durdu ve kendinde yeterince güç bulduktan sonra ceketinin iç cebindeki gümüş cep saatini çıkarıp açtı.
“NE!?” diye bağırdı. Bu seferki öncekinden daha şiddetliydi, gözleri bile sonuna kadar açılmıştı.
“Hoot!” diye kısa bir çığlıkla baykuş da korkmuş, kendisinden uzaklaşmasına sebep olmuştu.
“Saat dokuz buçuk olmuş,” dedi kendisini sakinleştirmeye ve bulunduğu durumu anlamaya çalışırken. “Çemberi çizmem yaklaşık iki saatime mi mâl oldu benim? Bu… Ne diyeceğimi bile bilemiyorum! Çok saçma! Absürt!”
Alastair şaşkınlıkla saate bakmaya devam ederken arada bir küreye de bakış atıyordu. Gerçekten hiç anlam veremiyordu. Zamanın nasıl geçtiğini fark edememişti bile.
"Her neyse," dedi ve cevap bulamadığı için kestirip attı.
Ona cevap aramak yerine şu an akademi programına odaklanmalı ve uyum sağlamalıydı yeni çevresine. Eline çantada bulunan kağıtlardan birini aldı ve kısa göz gezdirdi.
‘Yemekhane kahvaltı saati sabah altı ve öğlen on iki arasında servis ediliyor. Akşam yemekleri de öğleden sonra dört ve akşam on bir arasında. Dersler de öğleden önce on bir başlamakta ve akşam on sekize kadar devam etmektedir.’
Alastair zihninde kısaca programı özet geçerken gözleri kağıttaki başka bir yere takılmıştı.
‘Ücretsiz dersler,’ diye tekrarladı kelimeleri zihninde ve ardından derin bir nefes alıp düşüncelerini bir kenara bıraktı. Şu anki durumunda pek de düşünmek istemiyordu.
"İlk önce yemekhaneye gitmem lazım. Gerisini de sonra düşünürüm."
Oldukça yorucu bir şekilde güne başlamıştı ve şu an tek düşündüğü şey yemekti. Enerjisini yenilemek istiyordu.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..