Bölüm 107: Yolculuk (4)

avatar
358 4

Düşmüş Perinin Yükselişi - Bölüm 107: Yolculuk (4)


İnsanların gözlerinden uzakta, ara sokaklardan birinde on iki yaşındaki çocuk dudaklarını yaladı ve aç gözlülüğün kazandırdığı parıltılı gözleriyle elindeki keseyi inceledi.

‘Bugünü de kurtardık!’ diye düşündü neşeyle.

Sabahın ilk ışıklarından beridir etrafta dolanıyor, işini düzgün bir şekilde yapabileceği saf birilerini bulmaya çalışıyordu. Lakin Parlaya’nın liman taraflarında böyle bir tanıma uyan birilerini bulmak samanlıkta iğne aramaktan katbekat daha zordu çünkü herkes oldukça titiz ve dikkatli bir şekilde ceplerindeki parayı koruyordu.

Bu zorluğa rağmen çocuk bulunduğu yerden ayrılmak gibi bir şey yapamazdı, sonuçta bunu yapabilecek parası yoktu ve olan parasını da hayatta kalmaya çalışarak harcamaktaydı.

Yine de bununla bir sıkıntı yoktu, artık alışmıştı. Beş yaşından beri dileniyor ve hırsızlık yapıyordu.

Elbette yeterince parası olduğunda alanını değiştirecekti çünkü eninde sonunda yakalanacaktı ama bu fırsatı yakalayabilecek duruma hiç gelmemişti.

Ta ki aklı bir karış havada olan soyluyu görene kadar…

İşte o zaman şansının döndüğünü, kendisine gayet de mükemmel bir av bulduğunu anlamıştı.

‘Geri zekâlı soylu!’

Soylu olduğunu, onun biniyor olduğu arabanın görüntüsünden ve şahit olduğu davranışlarından anlamıştı. Uzaktan da olsa gözlerindeki hafif kibri ve tiksintiyi de görme imkânına sahip olmuştu ama bunu etrafındaki diğer insanlara karşı yansıtmıyor oluşu onu şaşırtmıştı.

Yine de bu onu soymasını engelleyecek bir şey değildi.

Karnının gurultularına karşı sabırla bekleyerek soylunun bir restorana oturup abartılı şeyler sipariş edişini izledi uzaktan.

O sırada içinde bıçak kadar keskin ve ölümcül bir kıskançlık dalgası belirse de buna uyarak salakça bir hareket yapmaktan kaçınmıştı. Gözleri önünde bu davranış yüzünden kaç kişi öldürülmüş, kaç kişi zindanlara atılmıştı.

Bu da kendisine sağlam bir öğreti olmuştu; sakince gözlemek her daim en iyisiydi.

Restorandaki işinden sonra her şey oldukça kolay bir şekilde hallolmuştu. Parlaya’nın sokaklarının elinin tersinden bile daha iyi biliyordu nihayetinde. Şehrin lağım sistemi sayesinde bir yerden bir yere rahatlıkla, şövalyelere yakalanma korkusu olmadan ilerleyebiliyordu. Bu sayede bu zamana kadar hiç rastlanmamıştı.

Soylunun altın kesesini almak gayet kolaydı, hatta tereyağından kıl çekmekten bile daha kolaydı.

Soylu ödeme yapmak için kesesini çıkarttığı anda yavaşça onun bulunduğu bölüme doğru yaklaşmıştı restoranda. Soylunun dışarıda bulunan masalardan birine oturması da bu işi kolaylaştırmıştı elbette.

Ödemeyi yaptıktan sonra kesesini masaya bıraktı ve bu, kendisine anında hızlanması için bir işaret görevi görmüştü. Anında depara kalkmış, keseyi masanın üstünden aldığı gibi ara sokaklardan birine dalmıştı.

Çocuk etrafına son bir bakış attı ve kimsenin olmadığını gördükten sonra kesenin ağzını açtı.

Kesedeki shininlerin hepsi altındı.

Hemen içindeki yere döktü, çıkan şıngırdamaları dinlerken gülümsemesi daha da genişledi. Kesenin içindeki shininlerin çoğunluğu yüzlük varyanttayken birkaç da ellilik bulunuyordu.

“1350 Altın! 1350! 1350!”

Kelimeleri sessiz bir şekilde bağırırken tekrarladı. Bu parayla kesinlikle hayatını baştan aşağıya değiştirebilirdi ve bulunduğu acınası durumdan kurtulabilirdi.

Hayaller, zihnine şelaleden akan serin sular gibi akmaya başlamıştı. Her birinde de iyi bir konumda, refah içinde yaşamakla meşguldü.

“Hoot!”

Duyduğu baykuş sesi kendisine gelmesinde yardımcı oldu, hemen paraları keseye geri koydu ve üstündeki paçavra ceketinin iç cebine koydu. Bulunduğu yerden dikkatli bir şekilde hafifçe kafasını kaldırdı ve etrafına baktı.

Yakınlarda kimse yoktu ve duyduğu sesin geldiği tarafta tamamen boştu.

‘Başka bir yere geçsem iyi olacak.’

Çocuk bulunduğu yerden ayrıldı ve ara sokakların içinde etrafına şüpheli bakışlar atarak ilerlemeye başladı. Duyduğu ses kendisini garip bir şekilde rahatsız edip endişelenmesine sebep oldu.

Eğer ki soylu yakalayacak olursa kuşkusuz hayatı kararacaktı. Ya bir köle yapılacaktı ya da öldürülecekti ve kendisi öldürülmeyi tercih ederdi.

Yirmi dakika boyunca zikzaklar çizip farklı yollara girerek bulunmayacağını düşünürken hissettiği rahatsız his hafifledi ve kendisine rahatlaması için zaman tanımıştı.

Yine de tedbirli olmanın iyi olacağının farkında olarak yakınlardaki bir yerde rögar kapaklarından birine indi ve limanın başka bir tarafına ilerleyerek soylunun bulunduğu alandan uzaklaşmaya çalıştı.

‘Göz önünde fark edilmeyerek saklanmanın da bir sınırı var,’ diye düşündü, mide bulandıran bok ve idrar kokusuna dayanmaya çalışarak ilerliyordu.

Bir süre sonra lağımdan çıkıp temiz havayı bol bol içine çekebileceği yüzeye geri döndü. Temiz havanın varlığına şükürlerini sunarken etrafını incelemeye devam etmeyi bırakmadan ilerledi ve tekrarlardan ara sokaklardan birine girdi.

‘Sonunda!’

Rahatlamış bir ifadeyle girdiği ara sokakta kimseye rastlamadığında içini saran rahatlık daha da arttı ve sevindi. Sokakta bulunan tahtaların ve çöplerin bulunduğu yere doğru ilerledi, iki tane tahtayı kaldırdı ve açığa çıkan girişten içeri girmeden önce tekrar yerleştirerek yoluna devam etti.

Kısa bir süre süründükten sonra içinde eskimiş bir yatakla meşalenin bulunduğu bir yere ulaştı. Yatağın üzerinde yırtık bir battaniye özenle katlanmış bir şekilde duruyordu ama bu görüntüsünü oldukça garip kılmıştı. Yatağın yanında da tahta tabak ve çatal ile kaşığın bulunduğu bir kutu bulunuyordu.

İçerisi çok küçüktü ve hijyenik değildi ama çocuk bunları umursamıyordu.

“Hoot!”

Ses tekrar kulaklarında çınladığında gözleri sonuna kadar açıldı. Bulunduğu yerden tek çıkış noktası geldiği yeri tekrar kullanmaktı. Kendisini kapana kıstırmış olduğu gerçeği korkutucuydu ancak elinden bir şey gelemeyeceğinin farkındaydı. Takip edilmediğinden emindi oysaki.

‘Hayır! Hayır! İzin veremem! İzin veremem!’

Yatağını kaldırıp keseyi altına koydu ve herhangi bir ihtimale karşılık saklamış olduğu bıçağını çıkardı. Bıçağı, limandaki denizcilerin birinden araklamıştı ve ilk defa kullanacaktı.

Kendinden pek emin değildi ama yapabileceğine inanıyordu.

Pat! Pat!

Deliğe giriş sesi duyulduğunda kalbi yerinden çıkacakmış gibi atmaya başladı. Yutkundu ve elindeki bıçağa daha sıkı bir şekilde sarıldı. Giriş kısmının hemen yanında durdu ve içeri giren kişiye atılmak için bekledi.

Tap! Tap! Tap!

Adım seslerini rahat bir şekilde duyduğunda bir kez daha yutkundu. Gerginliği artsa da ses çıkarmadı, bunun için özel bir çaba harcamaktaydı.

‘Sakin ol! Saki---’

İşte o anda içeriye bir başkası girdi. Umduğu soylu değildi, kaçarken şövalyeye koşarken çocuktu bu.

Gözleri kısıldı ve onun kendi tarafına hiç bakmadan ilerleyişini izledi. Bir adım, iki adım ve sonuncusu olan üçüncü adım…

“HAA!” diyerek bir nara attı ve bıçağıyla içeri girenin karnına hedef alarak saldırdı.

Swish! Flomp!

Çocuk, elindeki bıçağın bir anda elinden usta bir hareketle alınmasıyla saldırısının başarısız olduğunu fark etti ve kaçmaya çalıştı ama olmadı.

İçeri giren genç çocuk ona hızla çelme taktı ve yere düşürdü.

Kalkmaya çalıştı ama göğsünün üstündeki ayak buna engel oldu. Sadece göğsünün üstünde hafifçe duruyordu, kendisine zarar vermek gibi bir niyeti yoktu.

“Kese nerede?” diye sordu soğuk gözlerle genç çocuk.

“…”

Cevap vermedi, onun yerine keskin olduğunu düşündüğü gözleriyle karşılık verdi. Kolayca vazgeçecek değildi, hakkıyla çalmıştı parayı.

“Eğer sen söylemiyorsan,” dedi genç çocuk ve göğsünden ayağını çekti, daracık odayı aramaya başlamıştı ama bu, kendisi için bir fırsattı.

Bıçağı yerden aldı ve saldırmaya çalıştı tekrardan.

“Büyülü Bağ!”

Ve bir anda etrafında gri renkte transparan ipler oluşmaya başladı.

Gözleri sonuna kadar açılmış bir şekilde kendisinden en fazla birkaç yaş büyük görünen genç çocuğa baktı korku dolu gözlerle.

Bir büyücüydü!

Alastair yerde bağlanmış, şoke olmuş bir şekilde korku dolu gözlerle kendisine bakan hırsıza doğru eğildi. Ellerini hırsızın başının iki tarafına da yerleştirdi ve derin bir nefes alıp gözlerini hırsızın gözlerine dikti.

“Üzgünüm, ne kadar artık öteceğinin farkında olsam bile,” dedi ve yüzünde soğuk, naif bir gülümseme belirdi. “Bunu alıştırma olarak yapmam gerekiyor.”

“Anı merceği!”

Alastair’in gözleri ve elleri koyu gri renkte bir büyü enerjisiyle kaplandı. Ardından büyü enerjisi hırsızın gözlerini ve yavaşça da bütün başını kaplamaya başladı.

Hırsızın göz bebekleri iğne deliği kadar küçüldü ve artık hareket etmiyordu. Nefes alıyor ve yaşıyordu ama hareket edemiyordu. Heykel gibi duruyordu.

Garip ama tanıdık bir his Alastair’i tekrar ele geçirdi. Kendi anılarını izlemeye çalıştığı ana benzer şekildeydi ama daha kötüydü çünkü gördüğü şeyler konusunda hiçbir hükmü yoktu ve rastgele şeyler görüyordu: bir an çocuğun küçüklüğü, bir an çocuğun hırsızlık yaparken hallerini ve bir an da çocuğun uykusunu…

Alastair, Blair’in kesesine odaklandı ama olmadı. Başına ağrılar giriyordu ama olmadı. Yine de pes etmedi ve denedi. Rastgele anılar gelip geçerken odağını bir an bile bozmadı ve sonunda başardı, anıyı gördü.

“AAAH!” diye bir bağırış duyuldu hırsızdan ve büyü enerjisi onu tamamen bıraktı.

Alastair ise heyecanlı bir şekilde yaşamış olduğu etkiyi hazmetmeye çalışıyordu. İlk defa bir insan üstünde büyüyü kullanmıştı ve zorlanmıştı da. Karşısındaki kişi bir büyücü bile değildi ama yine de zorlanmıştı. Büyülü yaratıklar üzerinde kullanmak bir nebze daha kolaydı.

‘Acaba insanlar otomatikman kendisini savunma içgüdüsüyle hareket edip karşı mı koyuyor? Bilinçli olduğu için mi yoksa normal bir tepkime mi bu?’ diye birçok soru aklında dolanıyordu ama bunları bir kenara bırakması gerektiğinin farkındaydı.

Alastair çocuğa baktı. Bağlama büyüsü kalkmış ve serbest kalkmıştı ama çocuk derin nefesler alıp başını tutuyordu. Belli ki büyü karşısındakini de baya acı dolu bir duruma sokuyordu.

‘Belki ustalaşmadığımdandır,’ diye bir düşünce daha belirdi büyü konusunda.

Alastair ilerledi ve yatağın altından keseyi çıkarttı. Kese gayet dolu gözüküyordu. Ağzını açtı ve içinden iki tane yüzlük altın shinin çıkartıp çocuğun önüne attı.

“Al ve kurtul,” dedi ve çıkmak için adım atmadan önce ekledi. “Bana borçlu olduğunu unutma, tamam mı?”

Çocuk derin nefesler alarak genç çocuğa bakıyor ve başını sallıyordu. Büyücü kendisini korkutmuştu ve bu yaşanan olay ona karşı çıkmaması gerektiğini gösteriyordu zaten.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 47022 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr