Araba, gece vaktinin çöküşüyle birlikte uğursuzluğunu üstüne bir perde gibi çekinmiş olan ormanın merkezine doğru yönelen patikanın üzerinde sakin ve yavaşça ilerliyordu.
George’un görüntüsünü almış olan adam sakindi, kendisine söylendiği şekilde davranıyordu. Arada bir etrafına bakıyor, herhangi bir vahşi hayvanın veya kasabalarına musallat olan lanet yaratıkların yakınlarında olmadığından emin oluyordu.
Diğeriyse yanına koymuş olduğu kılıcının kabzasını sıkıca tutuyor ve her an gerçekleşebilecek bir saldırıya karşı hazır bir şekilde bekliyordu ama içten içe bunun yaşanmaması için de dua ediyordu.
İkili şövalyeler olarak tecrübeliydi. Bu tarz bir görevin üstesinden gelmek için en iyi adamlardan biriydiler, ayrıca kendilerini belli bir mesafeden izlemekte olan üç büyücünün verdiği güven de bulunuyordu yanlarında.
Swish! Swish! Swish!
Uğursuzlukların habercisinden farksız olan yaprak hışırtısı, ikilinin zihnine bir yıldırım gibi düşerek anında algılarının keskinleşmesine sebep oldu.
Sürücü atların ipini sert bir şekilde çekti ve arabayı aniden durdurdu. İçerideki adamda kılıcını kınından çıkardı ve kendisini göstermemeye özen göstererek dışarı izlemeye çalıştı.
Araba bir süre olduğu yerde öylece bekledi, sürücü etrafını incelemeyi sürdürdü ancak sonucun bir şey elde edemeyeceğinin farkına vardı ve rahat bir nefes alarak tekrar yola koyuldu.
Fakat yaprak hışırtılarının boşuna olmadığını kendisine belirtmekte olan içgüdüsü, etrafını incelemeye devam etmesini sağlıyor ve tedirgin olmasına sebep oluyordu.
Buna rağmen yollarına devam ettiler.
“Hm?”
Arabayı tekrar durdurdu, gözleri kısıktı ve önündeki belirsiz figürlere sahip silüetlere bakıyordu. Kalkıp onları karşılamak ve kim olduklarını sormak gibi eylemlere girmedi, onun yerine bekleyip kendilerinin kim olduklarını göstermesini bekledi.
İnsanı andıran iki karanlık silüet yolun üzerinde hiç hareket etmeden öylece bekliyorlardı.
Etrafın karanlık oluşu hiç de yardımcı olmuyordu, tedirgin ediciydi ve sinirlerin her an gerilip yanlış bir şeylerin olacağını haberdar ediyordu.
Sürücü onların yapacağı hareketi gergin bir şekilde beklemeye devam etti ancak ikili durmaya devam ediyordu.
Swish! Swish! Swish!
Hışırtı sesleri tekrar yükseldi, bu da atların ipini daha sıkı bir şekilde kavramasına sebep oldu.
“Richards ailesinin arabası, değil mi?” diye sordu öndeki adamlardan sağ taraftaki. Ses kalındı ve boğuk geliyordu, sanki ağzının üstüne bir şey kapatılmış gibiydi.
Sürücü bir şey demedi, onun yerine gözleri kısık bir şekilde önündeki iki figüre bakmaya devam ediyordu. Kendilerinin görüntüsünü değiştiren büyücü çocuğun dediklerini hatırlıyordu.
Sesleri hâlâ kendilerine aitti. Hiçbir şekilde konuşmamaları, ses çıkarmamaları gerekiyordu.
“Rrrr!” “Rrrr!” “Rrrr!”
Vahşi hırıltıların duyuluşunun hemen ardından, arabanın üç bir yanında mutasyona uğramış kurtlar ortaya çıktı. Karanlık olmasından dolayı fark edilmeleri fazlasıyla zor olmuştu.
Her biri bir buçuk metre boyunda, keskin dişlere ve pençelere sahiplerdi ve ölüden farksız olup çöküşte olan bir ceset gibi görünüyorlardı. Çürümüş etlerinin kokusu ve pislik içindeki kürkleri, etraflarında olan birinin midesini rahatlıkla bulandırabilecek ve kolayca onları hasta edebilecek derecede iğrençti.
Sürücü ve içerideki yaratıkları gördüğü anda karşısındakilerin kim olduğunu anlamıştı. Kasabaya kurtları gönderenlerin onlar olduğunu fark ettiklerinde içlerinde bir öfke ateşi yanıvermeye başladı ama görevlerini tehlikeye atacak bir şey yapmaktan kaçındılar.
Tetikteydiler ve hazırdılar, her an gerçekleşebilecek olan saldırının beklentisi içerisindeydiler.
Sürücünün gözleri hem kurtların üstünde hem de adamlarındayken içeridekinin gözleri sadece kurtlardaydı, görüşü oldukça kısıtlıydı çünkü.
Şimdi tek ihtiyaçları olan, büyücülerin ortaya çıkmasıydı ve ardından da her şeyin sonu nihayete erecekti.
Dua ettiler ve kendilerini sakinleştirip odaklandılar.
“Amma da ketumsunuz!” dedi diğeri zevk alır bir tonda, ses inceydi ancak görünüşleri yüzünden sesi boğuk geliyordu.
“…”
Sürücüden yine ses çıkmadı, gözleri saldırmayı bekleyen kurtlar ve ikili arasında oldukça çetin bir mücadeleye girmiş gibi mekik dokuyordu.
Atlar huzursuzlanmaya başladı, kendilerini tutan arabadan ve ipten kaçmak için ayrı bir mücadele vermekteydiler. Ürkek bir şekilde kişnemeleri devam ederken kurtların da hırıltıları da artıyordu karşılık olarak.
Bu, durumu daha da kötüleştirmişti.
Kurtlardan biri öndeki iki ata yaklaştıkça atlar daha da huzursuzlaştı.
Bang! Crack!
Kurt bir anda atların üstüne atladı ve atlar da karşılığında vahşi bir şekilde korkuyla kişneyip kurttan uzaklaşmayı denedi ama biri kurdun kurbanı olmuştu bile. Kurt anında boynuna tutunup kafasını kopartmıştı zavallı atın.
Oldukça mide bulandırıcı bir görüntüydü ancak kurdun çenesinin kuvveti hayranlık uyandırıcıydı.
Bu görüntü, diğer atın daha da şiddetli bir şekilde sallanmasına ve kendisini ipten kurtarmaya çalışmasına sebep oldu fakat adamın güçlü tutuşu buna engel oluyordu. Kurt kendisinin üstüne gelmeye başlamış olan kurdu gördüğünde son bir kişnemeyle birlikte sürücüye bir çifte savurdu ve başarılı bir şekilde onun ipleri bırakmasına sebep oldu.
Aynı zamanda da bu hareket yüzünden araba da şiddetli bir şekilde sallanmaya başladı ve nihayetinde arabanın devrilmesine sebep oldu.
Kurt, avının bu şekilde kaçmasına izin vermedi ve aynı şekilde onu da öldürdü. Boynunu acımasız bir şekilde koparttı, ağzında çiğnedi ve ardından tükürdü. Tadını beğenmemiş gibiydi.
Sürü devrilen arabadan atlayarak son anda kurtuldu ama bu sefer de kendisini kurtların içine atmış oldu. Elinde kılıç yoktu ve çıplak ellerle bu yaratıklara kafa kafaya çarpışmak gibi bir niyeti de yoktu çünkü bu ölüm demekti.
Arabanın içindeki adam ise küfrederek arabanın kapısına ulaşıp çıktı ama arabanın üstünden inmedi ve bulunduğu konumu korumaya çalıştı. Elindeki kılıcı hazır bir şekilde bekliyordu.
“Ay, ne kadar da tatlı bir görüntü bu böyle ya!” diye bağırdı kadın heyecanını sesine yansıtmaktan çekinmeyerek, ürkütücüydü.
Adam bir yorumda bulunmamış, sadece bir süre ikiliyi izlemeye devam etmişti ve ardından yanında kadındaki kadına hitap ederek konuştu, “İkisini canlı bir şekilde götürürsek patron muhtemelen daha çok sevinecektir.”
“Ah, hadi ama! Birazcık eğlensek, birazcık! Lütfen… Lütfen!” diye çocuksu bir tonda söylendi, adamın söyledikleri hevesinin kursağında kalmasına sebep oluyordu.
“Hey, Richards ailesinin değerli mensubu!” diye seslendi adam ve zalim bir tonda devam ettirdi. “Siz ne dersiniz ha? Azıcık oynasan, hizmetçin de katılsın ama! Bir-iki ayak hareketi falan… Siz soylular iyi şeyler biliyorsunuzdur şimdi. Göstermekten çekinmezsiniz değil mi?”
“…”
“…”
İkisi de sessiz kaldı ve onların yerine önlerindeki kurtlara odaklanmayı tercih ettiler. Adamın söyledikleri, kalplerinin endişeyle hızlanmasına sebep olmuştu çünkü kurtlardan birinin atlara yapmış olduğu dehşet vericiydi.
“Madem konuşmuyorsunuz, biz de görevimizi yerine getirelim bari,” dedi adam uğursuz bir şekilde gülümseyerek ama hedefleri olan ikili bunu göremiyordu.
“Saldırın kuçularım!”
Kurtlar, sanki bu anı bekliyormuş gibi uludu ve vahşice ikilinin üzerine atladılar. Sürücü olan adam atların ölümüne sebep olan ile ilgilenirken diğer ikili arabanın üstündekine atlamıştı.
---
Ağaçların arasında ela gözleri büyü enerjisiyle parıldayan Alastair bir anda durmuş arabayı izliyor ve adamların ne durumda olduğunu inceliyordu.
Bu işlemi yaklaşık 100 metrelik bir mesafeden yapmaktaydı ve kullandığı ‘Şahin Göz’ büyüsü sayesinde bunu rahatlıkla başarabiliyordu.
Şahin Göz, kişinin görüş mesafesini arttırmaya yarayan oldukça basit bir büyüydü ama pek de kimse tarafından kullanılmazdı, en azından yayı birincil silahı olarak kullanmayan kişiler için geçerliydi.
Alastair bu büyüyü oldukça kullanmaya başlamıştı son zamanlarında ve yay çalışmalarını da bu yüzden arttırmıştı ama bu büyü, aynı zamanda oldukça rahatsız ediciydi.
Bu his, büyünün tanımının yanlış olmasından kaynaklanıyordu çünkü garip bir şekilde Alastair normalde görmesi gereken mesafeden daha uzağını görebiliyordu. Aslında bu oldukça iyi bir şeydi ama Alastair’in neden böyle bir şey olduğuna dair bir cevabı olmadığından rahatsız olmasına sebep oluyor, bir şeylerin yanlış olduğuna inanmasına sebep oluyordu.
Kendisinin bu durumunu açık etmeyip gizleyerek bu konu hakkında Damasis’e de soru sormuştu ama düzgün bir cevap alamamıştı. Aldığı cevap, büyünün başka bir büyü olması gerektiğiydi çünkü büyüyü temelinden geliştirmek pek de kolay bir şey değildi.
Zamanı olduğunda araştırmasını yapacaktı elbette.
Karanlıklar içindeki ikilinin figürlerini rahatça görebiliyordu Alastair, sanki yakınlarındaymış gibiydi. Lakin gece görüşü gibi bir özelliğe sahip olmadığından dolayı onun için de figürler oldukça belirsizdi ve bundan dolayı da tedbiri elden bırakmayıp bulunduğu yerde beklemeye devam ediyordu.
“Hm?”
Kurtlardan birinin atları rahat bir şekilde tek hamlede öldürdüğünü görünce yayına sıkı bir şekilde sarıldı ve bulunduğu konumdan ayrılarak kendisi daha iyi bir görüş alanı sağlayan bir yere geçti.
Gizliliğini korumaya devam etti ama artık karanlık figürleri rahatça fark edebildiği bir alandaydı. Yine de onların tam olarak kim olduklarını fark edebildiğini söyleyemezdi.
“Saldırın kuçularım!”
Bu, Alastair’in kaşlarının çatılmasına sebep olan cümleler oldu. Uzaklardan gelen ses zar zor duyulmuştu ama dediklerinin nelere yol açabileceğini anlayabilmişti.
Kurtların ikiliye saldırmasını sağlamıştı ve bu, kesinlikle diğer ikilinin de saldırıya geçmesine sebep olacaktı.
Kendisini sessizce izleyen ve renkli gözleriyle karanlığın içinde korkutucu bir görüntüye sahip olan An’a baktı ve başını sallayıp figürleri işaret etti, An onları rahatlıkla görebiliyordu.
An kanatlarını açtı ve sessiz bir şekilde karanlık uçsuz bucaksızmış gibi görünen denizine açıldı.
Sadaktan oklarından birini çekti ve yayına yerleştirip beklemeye başladı.
Birazdan ortaya çıkacak kargaşada kendisini gizlemesi gayet önemliydi.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..