Yüzüme vuran soğuk rüzgarlara aldırmadan acele şekilde yürüdüm. Uzun zamandır ülke dışında olan amcam Batu’nun bugün geri döndüğünü öğrendim. On yıldır göremediğim amcamı görmek için koşar adımlarla evine doğru ilerliyordum. Eski püskü gözüken iki katlı evi görünce durup üstümü başımı düzelttim. Hazırlıklarım bitince kapıya yaklaşıp zili aradım fakat bir türlü bulamayınca kapıyı elimle tıklatmaya karar verdim. Beş dakika sonra sakalı saçımdan uzun olan saçları pamuk gibi beyazlamış Batu amcam kapıyı açtı. Yüzümü görünce hemen heyecanlanıp konuşmaya başladı:
-Mert ne kadar büyümüşsün! Gel içeri sana bir kahve yapıyım.
Lafını bitirir bitirmez mutfağa doğru koştu. Biraz tereddüt etsem de evin içine girdim. İki katlı bir ev olmasına rağmen üst katın zemini çürüklerle dolu olduğu için sadece birinci kat kullanılırdı bu evde. Çocukluğumdan hatıralarımla biraz zorlansam da salonu andıran küçük bir oda bulabildim. Berbat kokan bu odada oturacak bir koltuk olmadığından yere çöküp amcamı bekledim. Amcam elinde bir fincan kahveyle salona geldi ve kahveyi önümde koyduktan sonra bağdaş yapıp oturdu. Adamcağızın bu halini görünce üzülüverdim ve onu rencide etmemeyi deneyerek konuştum:
-Sende içseydin ya amca.
-Valla işin doğrusu evde sadece bir fincan var. Misafirim varken fincanı benim almam doğru olmaz.
-Ah amca tüm paranı gezip tozmaya harcamasan belki daha güzel bir ev alabilirdin.
-Bu evin nesi güzel değil ki? Hem paramı koca okyanuslarda gezmeye mi yoksa dört duvarlı bir kafes mi almaya kullanmam daha mantıklı olurdu? Sen kendi haline bak hele güzel bir evin olsa da yüzün gülmüyor hiç.
-Ah amca hiç söyleme. Bu ülkede dert dediğin şey bitmiyor. Buradan gitmeyi düşünüyorum gezilerinde gördüğün güzel bir ülke var mı?
-Gezilerimde görmediğim hiçbir şey yok valla. İnanıyorum ki dünyadaki tüm ülkeleri gezmişimdir ancak içlerinden biri kalbimde özel bir yere sahip.
-Allah allah, senin gibi umursamaz birinin beğendiği bir yer mi var? Şimdi merakımı kabarttın.
-Sen kahveni yudumla hele bende sana gördüğüm en güzel ülkeyi anlatıyım. Pasifik okyanusunda yolculuk ederken gördüğüm bir adada olan bu ülkenin adı DÜZENdir. Görüp görebileceğin en güzel düzene sahip oldukları için bu ismin onlara çok yakıştığını düşünürüm ben şahsen.
-Allah allah, şu harika düzenlerini anlatı versene bi.
-Nerden başlayayım ki yeğen? Bu ülkedeki düzenin kendisi bile o kadar düzenliki her bir kısmı birbirini tamamlıyor ve yüceltiyor.Tam olarak 7 bakanlık tarafından kontrol edilen DÜZEN ülkesi hiçbir yönü önemsiz olmayan bir ülke. Sen aklındaki soruları sor hele ben öyle anlatıyım sana bu muazzam düzeni .
-En basitinden başlayalım o zaman. Bu ülkenin para durumu nasıldır? Vatandaşın kazancı ne yapar? Para birimi nedir?
-Tamam yeğen, iç kahveni ve dinle. DÜZEN ülkesinde ekonomi, para, kazanç gibi işler AÇGÖZLÜLÜK bakanlığı tarafından yürütülür…
1.AÇGÖZLÜLÜK BAKANLIĞI
-DÜZEN ülkesinde bizim para dediğimiz şey yoktur. Para derken sadece kağıt parçalarını kast etmiyorum: altın, elmas , bozukluk… kısaca vatandaşın gözünde ortak bir değere sahip bir şey yoktur.
-Aman amca manyak mısın? Para olmadan ülke mi olur? Bu millet bir şey almak, vermek istediğinde ne yapacak? Bu çağda takas yöntemi mi kullanacaklar?
-Takas dediğin şey de yoktur bu ülkede ayrıca almak ve vermek kavramıda çünkü bu ülkede vatandaşın bir şey alıp verme yetkisi yoktur. Kimin ne alacağı devlet tarafından belirlenir. Kimse haddinden fazla bir şey almadığı içinde vermek gibi bir eyleme de ihtiyaç duymazlar.
-Peki devlet neye göre veriyor? Neleri veriyor? Evi devlet mi veriyor? Mobilyaları? Üstü başı?
-DÜZENde herkes aynı şeylere sahiptir. Tüm evler üç katlıdır ve içleride birbirleriyle tıpatıp aynıdır. Sadece bakanlık binaları, hastaneler ve eğlence merkezleri diğer binalardan biraz daha büyüktür. Evlerin içinide devlet düzenler. Vatandaş evini süslemek gibi boş işlerle vakit harcamaz. Tüm mobilyalar basittir çünkü herkesin aynı şeye sahip olduğu bu ülkede gösteriş yapmak kimsenin aklına gelmez. Her mevsim değişen üst başlarıda devlet tasarlar ve herkese aynı kıyafetleri dağıtır. DÜZENde devletin belirlemediği takı ve tokaları takmak yasaktır. Vatandaş evi gibi kendini süsleme ihtiyacıda hissetmez. Kıyafetleri hasar alan herhangi biri bir devlet dairesine gidip olayı anlatır ve müfettişler olayı inceledikten sonra aynı tasarıma sahip hasarsız yeni kıyafetler alır. Bu hasar ne kadar küçük olursa olsun isteyen vatandaş her an kıyafetini sağlam olan bir taneyle değiştirebilir fakat müfettişler vatandaşın kıyafeti konusunda çok duyarsız olduğunu hissederse vatandaş önce sorgulanır sonrada ÖFKE bakanlığına yönlendirilir. Çoğu vatandaş bu durumdan korktuğu için genellikle kıyafetlerini değiştirmezler. Elbette tüm kılık kıyafeti devlet belirlemez. Mont giyip giymemek, Bot giyip giymemek, Şapka takıp takmamak … bu gibi daha bir sürü şeyi vatandaşların kendileri belirler ve kimse onlara karışamaz.
-Herkes aynı şeyi alırsa bu ülkede çalışan kişi olmazki?
-DÜZENdeki halk kadar çalışkan bir halkı bu dünyanın hiçbir yerinde bulamazsın çünkü orada çalışmamak bir suçtur. Devletin her vatandaşa belirlediği çalışma saatleri ve dinlenme saatleri vardır ve müfettişler tüm çalışanların bunlara uyup uymadığını kontrol eder. Olurda işten kaytarmayı denerse biri ÖFKE bakanlığı tarafından kendileri sorguya alınır.
-Peki amca, işini iyi yapanla kötü yapan arasında bir fark olmazsa kimse kendini zorlamaz dimi?
-AÇGÖZLÜLÜK bakanlığı tüm vatandaşların çalışma yerlerine 3 denetleyici atar. Bu denetleyiciler düşük performans gösteren bir çalışanı gördüklerinde hemen kendisini sorgulayıp bir bahanesi olup olmadığını kontrol ederler eğer çalışan hala akıllanmazsa kendisine son bir uyarı yapılır ve bir sonraki düşük performansında cezalandırılır. Bu denetleyicileri denetleyen başka müfettişlerde vardır ve denetleme işini doğru düzgün yapmamak işin sonunu ÖFKE bakanlığına kadar götüreceğinden hiçbir denetleyici çalışanları kayırmayı düşünmez. Bu denetleme zincirinin sonu ülkenin yöneticilerine kadar ilerler. DÜZEN ülkesinin yöneticileri on veya elli kişiden oluşmaz. Yüzlerce kişiden oluşan bu yönetici grubu birbirini denetler durur ve bu şekilde herkes her zaman diken üstündedir.
-Peki amca, işini istemeden kötü yapan biri olursa haksız yere ceza mı alır?
-Denetleyiciler sorgulamalarında böyle bir durum olduğunu sezerse hemen çalışanı bir rehabilitasyon merkezine yönlendirirler. Bu merkezlerde çalışanlara işin incelikleri yeniden öğretilir ve çalışan hala düzelmezse devlet kendisine yeni bir iş arar. Eğer bir vatandaş bilerek bu merkezlere girip işini kötü yapıyormuş numarası yaparsa merkezdeki görevliler bunu anlar ve hemen ÖFKE bakanlığını ararlar. Bu tehlikeli olaydan korkan vatandaşlar rehabilitasyon merkezlerine gitmemek için canla başla çalışırlar.
-Peki amca, bu sistemde bir çöpçüyle bir doktor aynı şeylere mi sahip olacak?
-Elbette! DÜZEN ülkesi hiçbir vatandaşı diğerinden aşağı görmez ve bir çöpçüyle bir doktora aynı değeri verir. Bizim ülkemizdeki gibi çöpçü olmak orada aşağılık bir şey gibi muamele görmez ve TEMBELLİK bakanlığı tarafından belirlenen tüm mesleklere vatandaşlar saygı duyar. Bizim ülkemizdeki insanlar kendi türdeşlerini ezmek için her fırsatı kollarken oradaki asil millet tüm insanlara saygı duyar ve birbirlerine değer verirler.
-Peki amca, eğlence yerleri? Oyuncaklar ve bu tür şeyleride mi devlet belirliyor?
-DÜZENde hiçbir evde oyuncak yoktur. Ülkede oyuncakların olduğu tek yer çocuk okullarıdır ve oradaki oyuncaklar tüm çocukların ortak malıdır. Eğer iki çocuk bir oyuncak için birbirleriyle kavgaya tutuşursa öğretmenler olaya dahil olur ve iki çocukta sırasıyla on dakikalık sürelerle oyuncağı kullanırlar. İlk kimin oynayacağına çocuklar taş kağıt makas veya benzeri oyunlarla kendileri karar verirler. Çocuklar oyuncakları asla evlerine götüremezler. Bu yüzden çocuklar vakitlerinin çoğunu çocuk okullarında geçirir ve ailelerinin işlerine engel olmazlar. Düzende ev hanımı diye bir şey de yoktur. Evleri temizlik görevlileri temizler ve kadınlarda erkeklerle aynı saatlerde çalışırlar. Yemekleri kimin hazırlayacağıysa ev halkına bırakılır fakat genellikle o işe hanımlar bakar çünkü kaba kuvvet gerektiren işleri erkekler yaptığı için onları daha da yormak istemezler. Vatandaşın boş vakitlerindeki eğlence aktivitelerineyse devlet pek karışmaz. Normal binalardan büyük olan eğlence merkezlerinde sinema, oyun alanı, bilgisayar kısmı -Evlerde bilgisayar da olmaz-, futbol, basketbol, voleybol sahaları ve aklına gelen türlü türlü aktiviteler bu binalarda ya da bu binaların bahçesinde yapılır. Fazla yoğunluk olmaması için herkes üç gün önceden kendine bir yer ayarlar ve eğlence sürelerini devlet belirler. Bu merkezlerde kumar veya tütün gibi zararlı eğlence türleri yoktur. Halk bazen ailecek, bazen tek başına bu merkezlerde boş vakitlerini geçirir.
-Bu ülkede evlerde bir şey yapılmaz mı?
-Elbette! Evler onlar için sadece konaklama yeridir bu yüzden de odaları bizimkilerin aksine geniş geniş değildir. Onlar zamanlarının çoğunu evde geçirmezler. Çalışmak veya okumak için eğlence merkezlerinden ayrı bir yerde olan ve aşırı sessiz olan kütüphaneler kullanılır. Buradaki ders, edebiyat, bilim, tarih… her türlü kitap herkesin kullanımına açıktır. DÜZEN ülkesinde test kitabı denen saçma kitap türü yoktur çünkü TEMBELLİK bakanlığı onlara meslekleri için gerekli olan eğitimi okullarda verir zaten ve hiçbir vatandaş normal hayatlarında kullanmayacakları yarasız bilgileri akıllarında tutmak zorunda değildir. Buradaki kitaplar kütüphane görevlisi tarafından kitabın türüne ve uzunluğuna göre makul bir süre sınırında vatandaşlara verilir. Vatandaş kitabı aldığında kütüphane dışına çıkarmakta serbesttir ancak genellikle kütüphanede okumayı tercih ederler. Bir vatandaş ikiden çok kitabı alamaz ve kendinin olmayan bir kitabı okuyamaz. Bu yasakları çiğneyenler kütüphane görevlisi tarafından kontrol edilir ve sorgulanıp ÖFKE bakanlığına gönderilir.
-Peki amca, bu ülkede restoranlar, kafeler bu tür yerler nasıl işler?
-DÜZEN ülkesinde ne restoran ne de kafe vardır. Herkes yemeğini kahvesini evinde yer, içer fakat bu halkın yemek yeme yerleri bizimki gibi değildir. Her bir binanın kocaman bir yemek odası vardır. Odadaki masa ve sandalyeler binada oturan kişi sayısına göre planlanmıştır böylece kimse ayakta kalmaz. Oturma düzenini vatandaş belirler ve genellikle aileler birlikte oturur. Bu odaları isteyen istediği vakit kullanabilir. Bu tür yerlerde yeme içmeden sonra herkes kendi masasını temizler ve bu kurala uymayanlar müfettişler tarafından uyarılır. Beş kere uyarılmasına rağmen devam edenler ÖFKE bakanlığına yönlendirilir.
-Peki amca, bu ülkede arabaları nasıl alır vatandaşlar?
-Arabaları da devlet dağıtır ve herkesin arabası aynıdır fakat bu düzenli devlette herkesin iş yeri evlerine yakın ayarlandığı için arabayla yolculuk yapmadan önce AÇGÖZLÜLÜK bakanlığına gidip bir izin almak gerekir. Bu yüzden DÜZEN ülkesinde vatandaşlar genelde araba kullanmazlar. Akraba ziyareti, cenaze veya gezme gibi nadir durumlarda arabaları çalıştırırlar. Arabalar vatandaşın garajında veya evinde bulunmaz. Araba merkezlerinde duran arabaları raporu olan vatandaş alır ve işi bitince geri bırakır. Kimsenin kendine özel bir arabası yoktur.
-Peki amca, bu ülkede hastaneler nasıl işler?
-DÜZENde kimse sağlığı için ödeme yapmak zorunda değildir. İsteyen istediği zaman hastanelere gidebilir ve ücretsiz olarak muayene olup ilaçlarını alabilirler. Hastaneler bizim ülkemizdeki gibi insanların parasına ve mevkisine bakmadan durumlarının aciliyetine bakarak insanları gruplandırıp müdahale ederler. Bir vatandaş hastaneleri boş yere meşgul edip doktorlardan ilaç isterse önce uyarılır sonra sorguya çekilip ÖFKE bakanlığına yönlendirilir. DÜZENdeki vatandaşların her birinin kendisine ayarlanmış hastaneleri vardır. Bu hastanelerdeki doktorlar vatandaşların bir şikayeti olmasa da görevli oldukları vatandaşları düzenli kontrol eder ve her ay hastaneye çağırıp durumlarına bakarlar. Hastaneler sadece hastalıkları yok etmez ayrıca vatandaşların sahip oldukları sağlığı korurlar. Onlara yapmaları gereken egzersizleri söylerler ve zihinsel olarak dertlerini azaltmak için aylık olarak psikologlarla konuştururlar.
-…
-Aklında başka bir soru var mı?
Kahvemin son damlalarını içtikten sonra iç çekip konuştum:
-Ben ikinci bir kahve alıyım. Bu DÜZEN ülkesi gerçekten ilginç bir yer. Rahatsız olmazsan konuşmaya devam etmek isterim. Konuşmanda anlamadığım bazı yerler vardı. Özellikle ÖFKE bakanlığı. Yorgun değilsen tüm bakanlıkları senden dinlemek isterim.
Batu amca ağzını açmadan gülümseyip fincanımı aldı. O ikinci kahveyi hazırlarken bende amcamdan duyduklarımı düşünüyordum. Herkesin birbirine saygı duyduğu eşit bir yer. Hayatımın merkezinde olan paranın olmadığı bir düzen hiç gerçekçi gelmese de içimden bir his bana dünyanın böyle olması gerektiğini söylüyordu. Para denen şey insanların içindeki açgözlü canavarları ortaya çıkarıyordu ancak DÜZEN ülkesinde AÇGÖZLÜLÜK bakanlığı vatandaşları için bu durumu halletmişti. İnsanlar para olmadan daha az hırslı ve yaşama daha çok veren varlıklar olmuşlardı. Bu kokan odada yerde oturmama rağmen sanki göklerde gibi hissediyordum kendimi. Burnumda kahve kokusu, gözlerimde de hiç görmediğim DÜZEN ülkesinin para denilen illeten kurtulmuş vatandaşlarının siması vardı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..