Kısa Öykü - Mutluluk İçimizde

avatar
583 3

Kısa Öyküler - Kısa Öykü - Mutluluk İçimizde



Kızılırmak Şehri’nin en büyük nehri olan Alaca Nehri’nin kıyısında yaşlı bir adam saatlerdir tek bir balık bile tutmadan oturmaktaydı. Şişelerce içki ve sıcak güneşin vurmasıyla uykuya dalmıştı. Büyük ve güçlü bir balık misinaya var gücüyle asıldığında tamamıyla hazırlıksızdı. Tamamen dengesiz bir şekilde yakalandığından, toparlanamadan kendisini nehir sularının arasında buluverdi.

 

Ondan çok da uzakta olmayan küçük bir çocuk onu büyük bir ilgiyle izlemekteydi. Yaşlı adam sudan çıkmaya çalışırken elini tuttuğu babasına döndü ve merakla sordu, “Baba bu adam mı balığı tutuyor yoksa balık mı adamı yakalıyor?”

 

Babası çenesini kaşıdı ve çocuğunun sorusuna bir yanıt aradı. “Balık adamı tutuyor ve çekiyor; adam balığı tutmuyor.”

 

Çocuk tekrardan adama odaklandı. “Bu adamın çırpınışları amcamın gözlerindeki yakarışla benzer değil mi?”

 

“Ne konuda?” Babası derin bir nefes alarak benzerliği anlamaya çalıştı ancak herhangi bir benzerlik görmedi.

 

“Amcam parayı değil, para amcamı yakaladı. Şöhreti o kazanmadı, şöhret onu kazandı. Saygınlığı bulmadı, saygınlık onu buldu. O gücü kölesi yapmadı, güç onu kölesi yaptı. Her zaman dışarıdan bir şey kazandı ama içinden bir şeyle pazarlık etti. Kendisini kaybetti. Artık kendisi değil. Artık mutlu değil. Bu adamın durumuyla çok benzer. Bundan kaçmak istiyor ama balık onu yakaladı.” Çocuk sakin bir şekilde yaşlı adamı incelemeye devam etti. Yaşlı adam birkaç çırpınışın ardından kıyıdaki kayalardan birisine tutundu ve kendisini karaya attı. Güçlü balık misinayı çekerek oltayı götürdü ve denizin içinde kayboldu. Çocuk rahat bir nefes verdi. “Adam kendisini kurtardı. Balıktan kurtuldu. Ancak amcam bunu asla yapamayacak. Çünkü o çok derine battı. O kendisini unuttu. O gücü amaçladı. Sonunda kendini kaybetti. O çok acınası bir durumda.”

 

“Dediklerinden hiçbir şey anlamadım ama haklısın sanırım.” Babası çocuğunu kucağına aldı ve saçlarını karıştırdı. “Hadi eve gidelim. Annen yemeği hazırlamıştır.”   

 

“Mn.” Çocuk gözlerini kırptı ve babasının omzuna kafasını koydu.

 

***

 

Gece çöktü ve ay yükseldi. İki katlı müstakil bir evin üst katında bulunan tek pencere turuncu bir ışıkla aydınlandı. Beş yaşındaki bir çocuk pencereden dışarı çıktı ve gökyüzüne doğru baktı. Dışarıda bir bayram kutlanıyordu. Kızılırmak Şehri’ndeki tüm tapınak ve kiliseler kendi müritleri ile öne çıkmışlardı. Oysa ne büyük saçmalıktı bu?

 

Çocuk bu kadar heyecanlı bir şekilde ne kutladıklarını anlamadı. Ancak uzaktan bakınca kendi annesi ve babasının bir rahibin önünde diz çöktüğünü ve vaftiz edildiğini gördü. Yüzlerinde oldukça huzurlu ve mutlu bir ifade vardı. Ancak onlar gibi yüzlerce insan, farklı dinlerin ve tapınakların önünde diz çökmüştü. Hepsinin yüzünde aptalca bir huzur ve mutluluk vardı.

 

“Pek çok din var çünkü pek çok insan mutsuz. Çok garip. Bu kadar fazla savaş ve ölüm varken, bu tanrılar inananlarını neden korumuyor? Ancak buna rağmen onlara acıları yaşatan tanrılarına bu kadar bağlılar.” Çocuk kafasını kaldırdı ve gökyüzünde asılı kalan parlak yıldızlara baktı. “Tüm evrenin bir tapınak, bir din olduğunu öğrenmeleri gerekiyor. Bunların hepsi sahtekarlıktan ibaret. Sadece kötü hissettiklerinde ibadet ediyorlar. Mutsuz olduklarında tanrılarına diz çöküyorlar. Oysa, mutluluğu tanrıda aramak yerine kendilerinde aramalılar.”

 

Kendisi mutluydu. Çünkü mutluluğu başka bir yerde aramakla uğraşmıyordu. Kendisi mutluydu çünkü kendisini seviyordu. Kendisi mutluydu çünkü mutsuz değildi. Mutluluğun sevilmediğini bilmesine rağmen mutluydu ve bundan mutluluk duyuyordu. İnsanlar ona garip diyorlardı çünkü mutsuz değildi.

 

  Gökyüzünde onlarca farklı ışık belirdi ve bir yöne doğru birbirlerini takip ederek kaydılar. Bayram havası bir anda kesildi ve şehirdeki tüm insanlar diz çöküp gökyüzüne doğru dualarını ilettiler. Hepsi kafasını eğerek tanrılarını düşündüğünden bu güzellikten mahrum kaldılar. Bunun tanrıyla alakalı olduğunu düşündüler ve tanrıyla iletişine geçmek istediler. Huzuru bulmak istediler ama huzuru kaçırdılar. Ancak çocuk bu ihtişamlı görüntüyü zihninin derinliklerine kazıdı. Neşeli bir şekilde gülümsedi ve yıldızları yakalamaya çalıştı.

 

Sadece yıldızlara odaklandı ve meditasyon haline girdi. Kesilen dini müzikler tekrardan yükselince dikkati dağıldı ve evrenin muhteşeme güzelliğini tanrıyla bağdaştıran ahmakları tekrardan izledi. Morali bozulmadı ve onları anlamakla uğraşmadı. Sadece izledi ve öğrendi.

 

Saatler geçti. Ay gökyüzünden indi ve Güneş yükseldi. Önceki gecenin uhrevi güzelliği yerini yerdeki çöpleri toplayan görevlilerin lanetlerine bıraktı. Oysa bunlar tanrılar için oluşturulan şeylerdi. Neden yerdeydiler? Herkes tüm suçu tanrıya attıktan sonra rahatlamış ve eski işlerine geri mi dönmüştü? Artık herkes mutlu olduğundan tanrıya ihtiyaç kalmamış mıydı? Neden bu insanlar mutsuzdu? İşlerini sevmediklerinden mi?

 

Çocuk dün gecenin yorgunluğuyla tekrardan uyandı ve kahvaltı dahi etmeden dışarıdaki görevlilere yardım etti. Yardım ettikçe teşekkür aldı, teşekkür aldıkça kendini daha da iyi hissetti ve daha da mutlu oldu. Kendini rahatlattı.

 

***

 

Yıllar geçti. Çocuk temel seviyede eğitim almak için okula başladı. Davranışları tamamen değişti. Okulda hiç başarı gösteremedi. Matematiği anlayamadı. Edebiyatı anlamadı. Bilimi anlamadı. Herkes ona başarısız gözüyle baktı. Dört uzun senenin ardından orta seviye eğitim almak için ortaokula başladı. Burada kılıç dersleri ve birçok değişik dersle tanıştı.

 

Kılıç da başarılı olamadı. İnsanlarla iletişim de bulunamadı. Garip gözüyle bakıldı. Dayak yedi. Öğretmenler onu sürekli azarladı. Başarısız olarak yaftaladılar. Ama o asla kendisini başarısız olarak görmedi. Dersleri umursamadı çünkü çalışınca mutlu olmuyordu. Paranın peşinden koşmadı çünkü koşunca mutlu olmadı. İnsanları anlamakla uğraşmadı çünkü kendisini kaybedebileceğini fark etti. Garip değildi. Sadece diğerlerinden daha farklı düşünüyordu.

 

Lise zamanı geldi. Kızılırmak şehrinin en kötü liselerinden birisine girdi. O sene bir soylunun kızına aşık oldu. Kız onu reddetti ama çocuk hiç üzülmedi. Tekrar tekrar denedi ama sürekli başarısız oldu. Kendisini kaybetmedi. Üzülmedi ya da suçu kendisinde bulmadı. Diğerleri tarafından ortalama görülen bir yüze sahipti ama aslında çok yakışıklıydı. Diğerleri tarafından sürekli yeteneksiz ve ahmak olarak gösterildi ama aslında çok yetenekliydi. Başarısız olarak gösterildi ama aslında herkesten daha başarılıydı.

 

Lise bittikten sonra üniversite geldi ve sevdiği bir iş olan oymacılığa yöneldi. Hayal gücünü ortaya çıkaran bir meslekti ve oymayı seviyordu. Çünkü en güzel oymanın, büyük bir odunun içinde saklı olduğunu biliyordu. Bu güzelliği ortaya çıkarmak istiyordu. Kendini geliştirdi ama asla paranın peşinden koşmadı. Ailesi kendisinden uzaklaştı ama oymacılığın peşinden koştu.

 

Yirmi dört yaşında mesleğini eline aldı ve küçük bir sokak da kendisine küçük bir dükkan açtı. Gördüğü her şeyi tahtalara yansıttı. Eline aldığı oyma bıçağını sürekli hareket ettirerek ortaya bir şeyler çıkardı. Hiç kimse satın almadı. Dükkanın kirasını karşılayamadı ama o sadece oymaya devam etti. Vergilerini ödeyemedikten sonra para cezası geldi ama o oymaya devam etti. Hiçbir şey umurunda değildi. O oymaktan mutluluk duyuyordu ve oymacılık yapıyordu. Başka bir şey umurunda değildi.

 

Yıllar geçti. Artık önemsenemez hale geldi. İnsanlar onun varlığını unuttu. Hiç kimse yanında olmadı. Hiç kimse ona destek olmadı ama bunu umursamadan oymaya devam etti. Hiçbir kız ondan hoşlanmadı. O da bir kızdan hoşlanmadı.

 

Otuzuncu yaşının üçüncü çeyreğinde telaşla birilerinden kaçan bir kadınla çarpıştı. Kadın yorgunluktan bayıldı. Adam şaşkın bir şekilde kadını kaldırdı ve merakla dükkanına götürdü. Kadın inanılmaz derecede güzel bir yüze ve figüre sahipti. Adam kim olduğunu bilmiyordu ama umursamıyordu da. O sadece kadının güzelliğini anlatmak için tahtalara kazımak istiyordu.

 

Eline büyük bir odun aldı ve kadının yüzünü oymaya başladı. Saatler geçti ve defalarca başarısız oldu. Yüzünde ince bir gülümsemeyle tek başına tahtaya bıçak darbeleri atan oymacı adam, önündeki yatakta yatan güzel kadının gözlerini açmasıyla dikkatini ona verdi.

 

Kadın önce etrafına, sonrada adama baktı. İlk önce birazcık telaşlandı ama tehlikede olmadığını anladığında sakinleşti. Adama teşekkür etmek istedi ama adamın gözlerini görünce teşekkürünün hiçbir faydası olmayacağını anladı.

 

Bu gözlerde hiçbir kir yoktu. Saf ve temizdi. Kötülük, korku ya da endişe yoktu. İnanılmaz derecede mutlu ve huzurluydu. Kadın bu gözlerde bir süre kayboldu. İçini garip bir mutluluk kapladı ve şaşırdı. Adamın bıçağı tekrardan hareket edince kadın yavaşça beliren hatlara odaklandı. Hatlar giderek belirginleşti. Kadın sadece bıçak hamlelerine odaklandı. Birkaç saatin ardından kendi yüzü oymada belirince kalbi hızlandı. Kadının yüzü ve tüm güzelliği bir odun parçasının üzerinde tekrardan can bulmuştu. Kadın bir şey söyleyemedi. Nefesi kesildi. Kelimeler boğazında düğümlendi.

 

Adam bir şey söylemeden devam etti ve en sonunda şaheserini bitirdi. Saatler geçmesine rağmen gülümsemesini bozmayan adam sonunda kafasını kaldırdı ve kadına doğru konuştu.

 

“İsmin nedir?”

 

Kadın kekeleyerek cevapladı. “A-Angelina.”

 

“Angelina demek… Oldukça güzel bir isim.” Adam kafasını salladı ve bıçak ve oymayı bir kenara koydu. Oyduğu heykel inanılmaz derecede gerçekçiydi. Yüzeyinde pürüz yoktu. Kadının güzelliğinin üzerinde bir güzellik yaratmıştı. Huzurlu ve mutlu bir atmosfer heykelin etrafında belirgindi. Ona bakan herhangi bir kişi bu figüre rahatlıkla aşık olabilirdi.

 

Yatakta oturan kadın şaşkınlıkla heykele baktı ve ona dokunma isteğine karşı koydu. Bu heykel kendisiydi ama kendisinden daha güzeldi. Hiç olamayacağı kadar huzurlu ve mutlu bir atmosfer çevresindeydi. Bu onu olduğundan çok daha güzel gözüküyordu.

 

“Ba-Bayım…” Angelina kekeledi, “Bu-Bunu bana satar mısınız?”

 

“Onu satmak için yapmadım. Mutlu olduğum için yaptım...” dedi adam mutlu bir şekilde. Yüzünde hiç düşürmediği gülümseme devam ediyordu.

 

“Mutlu olduğun için mi?” Angelina meraklandı. “Nasıl bu kadar mutlu olabiliyorsun? Bu şehirdeki en varlıklı kişi benim. En güçlü kişi benim. En soylu kişi benim. En yetenekli kişi benim. Ama ben mutlu değilim.”

 

Adam ona baktı. “Hiç bir kelebeği izledin mi? Ya da kuşların ötüşünü dinledin mi?”

 

Angelina şaşırarak kafasını iki yana salladı. “Hayır. Bunlar bana güç vermeyecek! Herhangi bir faydası bulunmuyor. Bana para kazandırmaz veya beni geliştirmez! Bunun yerine bilgi dolu kitaplar okudum. Matematik çalıştım.”

 

“Peki bunları yaparken mutlu muydun? Bundan mutluluk duyuyor muydun? Okula gitmek ve aritmetik derslerinde geleceğin için çabalamaktan?”

 

“Hayır ama gelecekte mutlu olmak için katlandım. En iyi üniversiteden, en iyi notlarla mezun oldum. Kraliyet ailesinde bağlantılarım oldu ve çok zengin oldum.”

 

“Anladım.” Adam yerden ince bir yaprak oyması aldı ve eliyle üzerindeki tozları sildi. “Aklımız doğal olmayan şeyler ile sürekli meşgul; para, prestij, güç. Kuşları dinlemek sana para kazandırmaz. Kuşları dinlemek sana güç, prestij vermeyecek. Bir kelebeğe bakmak sana ekonomik olarak, politik olarak, sosyal olarak katkı sağlamayacak. Bu şeyler kârlı değil ama seni mutlu ederler.”

 

Angelina’nın gözlerine baktı ve büyük bir gülümsemeyle “Ben kendi yolumu seçtim; ben kuşları dinlemeyi, kelebekleri izlemeyi, çiçekleri koklamayı ve oymacılığı seçtim. ” dedi. “Ben senin kadar zengin olamam, senin kadar yetenekli olamam, senin kadar güçlü bağlantılarım olamaz, senin kadar rahat yaşayamam ama bunda bir sorun yok! Ben zenginim çünkü mutluyum. Ben rahatım çünkü mutluyum.” Hafifçe eğildi ve koltuğuna tekrardan oturdu. Küçük ve sıkışık odaya bir bakış attı ve mutlu bir şekilde vücudunu gerdi. “Bundan şikayetçi değilim, bir garezim yok. Çünkü kendimi mutlu edecek konuların peşinden gitmeye cesaretim var. Gerçek bir insan bana göre bunları yapmalı. Kendisini mutlu edecek şeylerin peşinden koşma cesaretini kendinde bulmalı. Bu konuda bir şikayeti olmamalı. Bu benim mutluluğumun sırrı; Mutluyum çünkü mutluyum. Bir nedeni yok. Mutlu olacağım şeyler yapıyorum.”

 

***

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44788 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr