Medusa orta taraftan koşmaya başladıktan birkaç dakika sonra etrafını bir hayvan sürüsü sarmıştı ve Medusa saniyeler içinde etrafını saran bütün hayvanlardan kurtularak yoluna devam etmişti. Sahip olduğu inanılmaz hızı sayesinde de herkesten çok daha ilerideydi ancak hala kimseyi görememişti. Ayrıca ormanın derinliklerine indikçe ağaçlar sıklaşıyor ve hayvanların sayısı artıyordu. Tabii artan şey sadece sayıları değildi. Güçleri, dayanıklılıkları ve hızları da artıyordu.
Yine de Medusa için zerre zorluk teşkil etmiyorlardı. Nasıl olsa Medusa bir tanrıçaydı ve sadece kas gücü bile bu ormandaki bütün hayvanların toplamından daha fazlaydı. Keskin kulakları, görüşü ve hisleri sayesinde asla etrafının sarılmasına izin vermiyordu.
Etrafı sarılacak olursa sadece birazcık yavaşlardı ancak 1 saniye bile kaybetmek istemiyordu. Usta Shin’in kardeşi bir kenara, tıpkı Ejder gibi düşünüyordu ve 9 yaşındaki küçük bir kızın ölmüş halini görmek istemiyordu.
Artık orman o kadar sıkılaşmıştı ki Medusa neredeyse önünü bile göremeyecek hale gelmişti. Her tarafından hırlama ve benzeri sesler duyuyor ve etrafının sarıldığını hissediyordu. Ne var ki Medusa’nın baskın aurasına rağmen hiçbir hayvan geri adım atmıyordu ve inadına ona doğru yaklaşıyorlardı.
(Medusa)-Ha?
Tuhaftır ki orman bir anda bitti ve Medusa açıklık bir alana girdi. Medusa açıklık alana girer girmez ise hayvanlar kendilerini göstermeye başladılar. Hepsi kocaman kocaman canavarlardı. 3 Gözlü Kaplanlar, Ateş Ayıları, Buz Aslanları ve daha türlü türlü yaratık. Hepsi de aç gözlerle Medusa’ya bakıyorlardı ve ona yaklaşıyorlardı.
(Medusa)-Hmph. Gelin bakalım çocuklar. Anneceğiniz sizin için eğlenceli bir oyun hazırladı. Adı da: Görünmez Kasap!
Medusa bir anda hayvanların arasından kayboldu ve yaklaşık olarak 3 saniye kadar sonra eski yerinde belirdi. Ve o anda…
Bütün hayvanlar parçalarına ayrılarak etrafa saçıldılar.
(Medusa)-Oldukça sıkıcıydı.
(??)-Vay vay vay. İşlerini beklediğimden daha hızlı bitirdin. Ben biraz eğlenirsin sanmıştım.
Tam o sırada mavi saçlı bir figür yavaşça alkışlayarak ağaçların arasından çıktı. Ve o anda Medusa, bu figürü görür görmez öfkeyle doldu ve kırmızı gözleri kocaman açıldı. Ardından da Medusa’nın sahip olduğu bütün kana susamışlık ortaya çıkarak gökyüzünü karatmaya başladı.
(Medusa)-SEN!?
***
Ejder, Kızıl Gök Ejderi’nin sırtında ilerlerken bütün dikkatiyle ormanı tarıyordu. Keskin görüşü ve duyma yeteneğiyle birlikte etrafta olup biten her şeyi görüyordu. Hem de ağaçlar neredeyse bütün görüş açısını engelliyor olmasına rağmen.
Ejder’in sahip olduğu her özellik çok üst bir seviyedeydi ve belli varlıklar hariç hiçbir canlının bu seviyeye ulaşması mümkün değildi. Derken Ejder bir ağlama sesi duydu. Bu ses tanıdığı hiç kimsenin sesine benzemiyordu.
(Ejder)-Buldum sizi.
Ejder hemen ejderha siluetinin sırtından atladı ve siluet hızla kayboldu. Ejder ise kollarını kapatarak sesin geldiği noktaya doğru dalışa geçti ve hızla alçalmaya başladı.
***
Yorulmuştu. Narin bedeni bu kadar korku ve yorgunluk için çok zayıftı. Etrafı kendisinden çok ama çok daha büyük olan hayvanlarla kaplıydı ama kendisi koşuyordu. Tüm yorgunluğuna rağmen deliler gibi koşuyordu. Buz mavisi olan minik, tatlı gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu. İki dizi de kanıyordu ve bu durum onun canını yakıyordu. İki dizinin de kanıyor olması onun birkaç kez yere düşüp kalktığının kanıtıydı. Cansız bacaklarının hunharca titremesini umursamadan koşuyordu. Arada sırada koluyla ıslak gözlerini siliyordu. Küçük kolları, hatta tüm bedeni küçük küçük yaralarla kaplanmıştı. Kim bilir kaç defa düşüp kalmıştı.
(Küçük Kız)-Y…ardım edin. Kimse yok mu?
Etrafına bakarak koşuyordu ve titreyen, ince sesiyle mırıldanıyordu. Ses tonu çok kırılgandı ve ağlamaklıydı. Her an gözyaşları bedenini terk etmeye başlayabilirdi.
(Küçük Kız)-Lütfen. Birisi…birisi yardım etsin.
O anda küçük kız koşmayı bıraktı ve olduğu yerde durdu. Vazgeçmişti. Zaten etrafı hayvanlarla kaplıyken nereye kaçabilirdi ki? Bu küçük ve güçsüz bedeniyle nereye kadar dayanabilirdi. Gözleri dolmuştu ancak bu sefer koluyla gözyaşlarını silmemişti. Tüm vücudu titriyordu. Hem yorgunluktan hem de korkudan.
Hayvanların hırlamaları onun yumuşak kalbini korkuyla doldurup taşırıyordu ve bu korkusu da yüzüne yansıyordu. Gözlerindeki korku ve kuruyup büzüşmüş dudakları bunun en büyük kanıtıydı.
Ağlamaya başladı. Gözlerinde biriken damlaların yavaşça yanaklarından aşağı kaymasıyla birlikte devamı gelmişti ve küçük kız hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı.
(Küçük Kız)-Öl…mek iste…miyor…um…
Kırılgan sesi öylesine acıklıydı ki sadece onu duymak bile sizi ağlatabilirdi. Öyle yüksek bir sesle ağlıyordu ki onun peşinde olmayan hayvanlar bile yavaşça etrafına toplanıyorlardı. Bu hayvanlar yavaşça gölgelerin içinde çıkıp kıza doğru yaklaşmaya başlamışlardı. Avlarını kıstırdıklarını biliyorlardı ve bakışlarının içi gülüyordu.
(??)-Yettim!
Ancak aniden gökyüzünden bir ses duyuldu ve hemen ardından bir çarpışma gerçekleşti.
Küçük kız ne olduğunu anlamaya çalışırken siyah tırnakları olan biçimli bir el önce kısaca başını okşadı ve ardından bu biçimli el kızın kafasını arkadan tuttu. Kız daha ne olduğunu bile anlamadan Ejder, kızın kafasını göğsüne yaslamıştı. Böylece kızın görüş alanı kapanacak ve ne Ejder’in korkutucu suratını görecek ne de biraz sonra hayvanlara olacak şeyi görecekti.
Kız gözyaşları içerisinde çaresizce, kendisini tutan bu insana sıkı sıkı sarıldı.
(Küçük Kız)-Lüt…fen. Kur…tar beni.
(??)-Merak etme ufaklık.
Konuşan kişinin sesi insanın içini ısıtan türdendi ve güven vericiydi.
Ejder bakışlarını hayvanlara çevirdi ve soğuk bakışlarıyla onları öylece bir süzdü. Ardından da sağ elini onlara çevirdi. O anda sağ kolu dirseğine kadar karanlıkla kaplandı ve damarları aniden şişiverdi. Ejder, toprak devleriyle olan savaşında ortaya çıkan formunu sadece sağ kolunda kullanmıştı.
Ejder sağ elinin avucunu gökyüzüne bakacak şekilde çevirdi ve bileğini yavaşça yukarı doğru bükerken aynı anda kolunu da kaldırdı. Bu hareketle birlikte etraflarını sarmış olan 50’ye yakın hayvan havalanmaya başladı. Hayvanlar yerden 2-3 metre kadar yükseldikten sonra ise durdular ve Ejder bakışlarını sakince onlara doğru kaydırdı.
Elini açtı ve bir anda sertçe yumruk yaptı. Hayvanlar ise…
…havada ezilerek…
…öldüler.
Ardından Ejder kolunu indirip küçük kızın başına koydu. Ezilmiş hayvanların cansız bedenleri ise kanlar içinde teker teker yere çakıldı.
Ejder küçük kızın başını okşamaya başladı.
(Ejder)-Artık geçti küçük kız. Sakinleşebilirsin.
Küçük kız yavaşça Ejder’in göğsünden ayrıldı ve kendisini kurtaran bu çocuğun yüzüne baktı. Karşılaştığı manzara ise, içten gelen sıcak bir gülümseye sahip yakışıklı bir yüzdü. Aniden kızın gözleri yeniden doldu ve…
(Küçük Kız)-Te…şekkür ederim. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim.
Ejder gülümsemesini bozmadan kızın gözlerindeki yaşları sildi ve…
(Ejder)-Artık ağlamana gerek yok. Hepsi geçti.
(Küçük Kız)-Artık canavar yok mu?
“Canavar”. O hayvanlar bu küçük kızın gözlerinde birer canavardı ve Ejder ise bu canavarları avlayan havalı bir kahraman.
Ejder başını sallayarak konuştu.
(Ejder)-Hayır. Artık canavar yok. Artık güvendesin. Bu abin seni koruyacak.
Küçük kız atılarak Ejder’e sarıldı. Ejder ise kızı kucaklayarak ayağa kalktı. Ejder bütün hayvanları kolayca ezerken diz çökmüş bir haldeydi. Böylece kızın başını göğsüne yaslayabilmişti. Kız, Ejder’e sarıldığında ise sadece bacağı kadardı.
Diğer bir yandan ise Ejder, kızı yere indirirken vücudundaki yaraları görmüştü.
(Ejder)-Canın çok yanıyor mu?
(Küçük Kız)-Evet.
Küçük kız burnunu çekti.
(Ejder)-Pekala o zaman…
Ejder kısaca ne yapabileceğini düşündü ve aklına hemen Kyriel geldi. Kyriel’in iyileştirme yeteneği vardı.
(Ejder)-Senden bir isteğim var. Ama önce bana adını söyler misin?
(Ice)-Adım? Adım Ice. Ice Minicat.
(Ejder)-Pekala Ice. Benim adım da Ejder.
(Ice)-Ejder?
Ice meraklı gözlerle başını yana çevirdi. Ejder’in ismini anlamlandıramamış gibi görünüyordu.
(Ejder)-Ejderhaları biliyor musun? Gökyüzünde özgürce uçabilen, kocaman kudretli varlıklar.
Ice “Biliyorum” anlamında başını salladı.
(Ejder)-Güzel. Benim adım o canlılardan geliyor.
Ice’nin gözleri parlamaya başladı.
(Ice)-Sen bir ejderha mısın?
Ejder iki yana başını salladı ve…
(Ejder)-Maalesef ben bir ejderha değilim. Sadece adım onlardan geliyor.
Ejder’de bir ejderha olmayı isterdi çünkü ejderhalar gerçekten çok güçlü canlılardı. BioDrago’da bunun canlı bir örneğiydi. Tek yumrukla Ejder’i bayıltmıştı ve bunu yaparken de fazla efor sarf etmemişti. Eğer Ejder bir ejderha olsaydı çok daha güçlü olabilirdi ve 7 Efsanevi Ejderha’yı kullanan bir ejderha olarak bütün galaksilere hatta bütün evrenlere nam salabilirdi. Ama o bir ejderha değildi. Sadece uçabilen bir insandı o kadar.
Ejder kızın omuzların tuttu ve gözlerine bakmaya başladı.
(Ejder)-Pekala Ice. Sadece 1 saniyeliğine gözden kaybolacağım tamam mı? Sadece…1 saniye.
(Ice)-Hayır. Gitme. Beni yalnız bırakma. Lütfen.
(Ejder)-Sakin ol. Sakin ol. Hiçbir yere gitmiyorum. Hemen geri geleceğim tamam mı? 1 saniye sürecek. Hemen geri geleceğim. Bana güveniyor musun?
Ejder’in bakışları ve ses tonu fazlasıyla güven vericiydi. Ice’nin de gözleri önünde bu yakışıklı abiye güvenmekten başka şansı yoktu. Sonuçta kendisini kurtarmıştı.
(Ice)-Güveniyorum. Lütfen çabuk ol.
Ice bu kelimeleri söyledikten hemen sonra Ejder yok olmuş ve yanında ışıktan saçları olan bir kızla birlikte yeniden belirmişti. Öyle ki aradan geçen süre 1 saniyeden bile kısa sürmüştü.
Ejder yeniden elini kızın başına koydu ve…
(Ejder)-Gördün mü? Hemen döneceğim demiştim.
Ice’nin gözleri parlıyordu.
(Kyriel)-Ne oluyor Ejder?
Kyriel şaşkın bir ifadeyle neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Daha birkaç saniye öncesine kadar diğer meleklerle birlikte koşuyordu ve şu anda buradaydı.
(Ejder)-Kızı buldum. Sen yaralarını iyileştir. Ben ustasını bulmaya gideceğim.
“Usta” lafını duyan Ice’nin gözleri yeniden doldu ve hızla Ejder’in bacağına yapıştı.
(Ice)-Ustam…ustam…bayıldı. Arkada kaldı. Uzakta değil.
(Ejder)-Sakin ol Ice. Ustanı kurtarıp döneceğim. Kyriel, sen de Ice’yi iyileştirirken diğer meleklere haber ver.
(Kyriel)-Ta-tamam.
(Ejder)-Ice, bu ablacık şimdi senin yaralarını iyileştirecek tamam mı. Ona da güvenebilirsin.
Ejder’in bakışları gerçekten çok içtendi ve hiçte korkutucu görünmüyorlardı. Kyriel, Ejder’e bakarak gülümsedi ve kendi kendine mırıldandı.
(Kyriel)-Hiçte kötü birisi değilsin işte Ejd…
(Ejder)-Geldim.
(Kyriel)-Ha?
“Lan daha mırıldanmam bitmedi ne ara gittin geldin!?”
Kyriel şaşkınlıkla Ejder’e bakarken Ejder, kollarında siyah saçları ve sakalları olan bir adam tutuyordu. Bu adam Usta Shin’le birebir aynı tipteydi. Sadece Usta Shin’in saç ve sakalları beyazken bu adamınkiler siyah renkteydi.
Ejder adamı sakince yere yatırırken Ice hemen koşarak adamın yanına gitti ve sıkıca sarıldı.
(Ice)-Ustam…iyi olacak mı?
(Kyriel)-Merak etme Ice. Seni de ustanı da iyileştireceğim. Ama önce senden başlayalım olur mu?
Kyriel, Ice’yı yavaşça kendine çekti ve kucağına oturttu. Ardından da yaralarını iyileştirmeye başladı. Ice’yi iyileştirirken de diğer melekelere haber vermeye başladı ancak…
(Kyriel)-Ejder, ormanın neresindeyiz şu anda?
(Ejder)-Roselere yakınız. Yani, Kuzey batıya doğru gelsinler.
(Kyriel)-Tamamdır.
Kyriel hemen bulundukları noktayı meleklere iletti ve bütün odağını Ice’yi iyileştirmeye verdi. Yaraları fazla büyük olmasa da çok fazlaydı. Yine de en fazla 1-2 dakika sonra geriye bir tane bile kalmayacaktı.
(Ejder)-Ben Roseleri alıp geliyorum.
(Kyriel)-Ta…mam…lan ne ara gidip geri geldin!?
Kyriel kafasını çevirip Ejder’e baktığında Ejder’in bir kolunda Rose diğer kolunda ise Scarlet’i gördü. Daha kendisi kelimesini bile bitirmemişti.
(Kyriel)-Ee, Sayk nerede?
(Ejder)-Harbiden, o niye yanınızda değildi?
Kyriel, Sayk’ın yokluğunu anında fark etmişti. Ejder kızları yavaşça yere bırakmıştı.
(Rose)-Biz daha hızlı ilerleyelim diye Sayk geride kaldı.
(??)-Biz geldik.
Rose kısaca durumu açıklamışken arka taraflarından bir ses geldi. Bu ses Hava Meleği Cherub’a aitti.
(Kyriel)-Düşündüğümden daha hızlı geldiniz.
(Cherub)-Çocuğun bulunduğunu söyleyince hızımızı biraz daha artırdık.
Ice bir anda ortaya çıkan bu insanları inceliyordu. Şu anda onların birer melek olduğunu bilmiyordu.
Cherub hemen yere çöktü ve Ice’nin yanaklarıyla oynamaya başladı.
(Cherub)-Amanın amanın ne tatlı şeysin sen öyle.
(Scarlet)-Bırakın şimdi tatlılığı! Sayk’ı kurtarmanız gerekiyor. O kadar fazla hayvanla başa çıkamaz o.
Scarlet’in gözleri doluydu. Sayk geride kaldığından beri ağlamamak için kendisini zor tutuyordu. Rose yol boyunca defalarca onu sakinleştirmek için çabalamış olsa da her seferinde çabaları boşa çıkmıştı ve Scarlet’i bir türlü ikna edememişti.
(Ejder)-Pekala. Gidip onu da getirey…
Tam Ejder, Sayk’ı kurtarıp getireceğini dile getirirken gökyüzü aniden karardı ve herkesi boğacak kadar ağır bir kana susamışlık yükseldi.
(Ejder)-Medusa’nın kana susamışlığı!
Ejder birden ortadan kayboldu. Medusa’nın kana susamışlığının geldiği yere doğru fırlamıştı.
(Kyriel)-Bu sefer ne oldu be!?
Kyriel isyan edercesine bağırmıştı. Neden Ejder’in yüzde ifadesi aniden ciddileşmişti? Medusa’nın kana susamışlığı ne alakaydı? Medusa gibi bir tanrıça için bütün kana susamışlığını ortaya koydurtacak kadar güçlü bir hayvan var mıydı?
(Kyriel)-Bir şeyler ters. Ice!
Kyriel o anda kucağında oturmakta olan Ice’nin titrediğini gördü. Hissetti desek daha doğru olur gerçi. Her neyse. Muhtemelen bu kana susamışlık yüzünden titriyordu. Küçük ve narin bedeni bu kadar ağır bir hissi kaldıracak kadar güçlü değildi.
Kyriel hemen kanatlarını çıkartıp kendisinin ve Ice’nin etrafını kapattı.
(Kyriel)-Geçti Ice. Geçti. Ejder abin gidip her şeyi düzeltecek şimdi.
Kyriel’in kanatları, Medusa’nın kana susamışlığını büyük ölçüde bastırıyordu ve bu da Ice’nin rahatlamasına yetmişti.
(Scarlet)-Vesta! Aftiel! Lütfen! Biriniz gidip Sayk’ı kurtarın. Yalvarırım!
Scarlet ıslak gözlerle haykırmıştı. Vesta ve Aftiel kısa bir süreliğine bakıştılar ve başlarını salladılar.
(Vesta)-Bize bırak.
Hemen fırladılar ve ağaçların arasında kayboldular. Scarlet’in gözleri hala yaştı. Rose yavaşça yanına geldi ve ona sarıldı.
(Rose)-Merak etme. Sayk’ın hala sapasağlam olduğuna eminim.
***
Medusa’nın aniden artan kana susamışlığına karşın karşısında duran figür çok sakindi. Mavi gözleri hiçbir duygu içermiyor desek daha doğruydu. Ancak…o duygusuz gözler ve surat yavaşça iğrenç ve sapıkça bir ifadeye büründü.
(Adam)-Hala etrafta dolaşmana şaşırdım. Yaşanan onca şeyden sonra hem de.
Medusa öfkeden delirmek üzereydi.
(Medusa)-Ne cüretle buraya gelirsin!?
O anda Medusa’nın kafasında bir ampul yandı.
(Medusa)-Sakın bana bu hayvanları uyandıranın sen olduğunu söyleme.
(Adam)-Ben yapt…
O anda adamın kibirli konuşması keskin bir rüzgar tarafından bölündü ve Medusa’nın arkasında kalan ağaçlık alandaki ağaçlar gökyüzüne doğru savrulmaya başladı ve bir gölge, tıpkı bir ok gibi Medusa’nun yanından geçerek yabancı adama saplandı.
Her şey sadece bir saniye içinde gerçekleşmişti. Resmen bir patlama olmuştu ve yer parçalanarak her tarafı toza gömmüştü.
(??)-Hoy hoy hoy. Bu da ne demek oluyor şimdi?
Tozların arasından ciddi bir ses tonu duyuldu ve bir aura dalgalanması tüm tozları anında def etti. Tozların yok olmasıyla birlikte ortaya çıkan manzara ise inanılacak türden değildi.
Mavi saçlı adam hiçbir zorlanma belirtisi göstermeden Ejder’in yumruğunu tutuyordu. Ejder’in ise yüz ifadesi şaşkındı. Mavi saçlı bu adam neredeyse tüm gücünü içeren o yumruğu hiç uğraşmadan durdurmuştu.
Ejder hemen pozisyon değiştirdi ve ayağını adamın göğsüne koyarak kendisini geri ittirdi. Ellerinden destek alarak takla attı ve Medusa’nın yanına geçti.
Adam ise Ejder’in bastığı kısmı çırparak…
(Adam)-Ailen sana insanların üstüne basmamanı söylemedi mi? Dur bir dakika. Hahaha. Seni tanıyorum. Sen Medusa’nın sürekli olarak izlediği o çocuksun. O gün herkesi şaşırtan o canavar sensin. Hahahaha. Medusa’nın sana bu kadar çabuk yakınlaşmasını beklemiyordum. Her neyse. Bu sadece işimi hızlandırır.
Adamın gözleri kocaman açıktı ve korkutucu bir şekilde Ejder, Medusa ikilisine bakıyordu.
(Ejder)-Sende kimsin ve küçük kızımın karşısında ne arıyorsun!?
(Adam)-İsmim seni ilgilendirmez ufaklık. Nasılsa yakında öleceksin.
Ejder ciddi bir ses tonuyla bu soruyu yöneltmişti. Mavi saçlı adam ise dalga geçer gibi bir cevap vermişti.
(Ejder)-Ah öyle mi? Bunu görmeyi inan bende çok isterim. Medusa. Kim bu adam?
Ejder gülen bir ifadeye bunları söylemiş ve Medusa’ya dönerek karşılarında duran bu adamın kim olduğunu sormuştu. Medusa ise kızgın göründüğü kadar üzgün bir surat ifadesiyle…
(Medusa)-Poseidon.
Demişti. Ve o anda Ejder’in gözleri kocaman açılmıştı.
(Ejder)-Pose…idon mu? Hahahaha!
Ejder duyduğu bu ismi kekeleyerek tekrarlamış ve ardından korkutucu bir kahkaha atarak sağ eliyle yüzünü kapatarak başını geriye yatırmıştı. Bu tepki karşısında Poseidon ise…
(Poseion)-Ne oldu? Bir tanrıyla karşılaştığın için korkudan mı gülüyorsun? “İşte şimdi bittim.” gülüşü mü bu? Söylesene! Ha!? Duyamıyorum seni!?
Poseidon bunları söylemiş olsa da Ejder’in düşünceleri tabii
ki bunlar değildi.
Ejder eliyle birlikte geriye yatırdığı başını sertçe aşağı indirmişti. Kırmızı gözleri parmaklarının arasından parlıyordu ve tüm dişlerini ortaya çıkaran o korkunç gülümsemesinin sadece yarısı görünüyordu.
(Ejder)-AMINA KOYDUĞUMUN TANRI BOZUNTUSU SENİ!!!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..