(Ejder)-Umarım yeterince eğlenmişsindir Perseus çünkü…
(Ejder)-Eğlence zamanı bitti.
Perseus, Ejder’i karşısında görür görmez işinin bittiğini anlamıştı çünkü az önce parçalara ayırdığı çocuk en ufak bir çizik izi dahi olmadan öylece önünde dikiliyordu.
Ejder’in vücudu hala normaldi ancak gözleri kıpkırmızıydı ve Ejder’i saran ağır, karanlık auranın içinde korkunç bir şekilde parlıyorlardı.
Perseus bir anda geri fırlatıldı ve göz açıp kapayana kadar gözleri mavi renkle buluştu. Daha ne olduğunu bile anlayamadan gökyüzüne uçmuştu. Diğer bir yandan ise vücudunda en ufak bir ağrı bile hissetmiyordu. Ejder kendisine vurmuş muydu ki? Ama Ejder kendisine vurmadıysa neden gökyüzündeydi?
Düzgün düşünemiyordu.
Sonra aniden karnında bir baskı hissetti. Hemen ardından boynunda. Ve daha Ejder’i bile görememişken sağ bacağı ters çevrilerek koparıldı. O anda bir anlığına Ejder’le göz göze geldi…
…ve…
…vücudunun sağ tarafının yüzde 30’u kayboldu.
Pürüzsüz bir kesikti bu. Ne var ki Ejder hala yerinde duruyordu ve hareket etmiyordu. Daha doğrusu o kadar hızlı hareket ediyordu ki, yerinden bile kımıldamıyormuş gibi görünüyordu.
Perseus’un vücudundaki ağrı miktarı akıl almaz bir hızla artıyordu ve vücudu giderek daha fazla yıpranıyordu. Ve tam o anda Perseus’un aklına, Athena’dan aldığı kalkan geldi. Hala kalkanı kullanmamıştı.
Hemen torbasından kalkanı çıkardı ve kalkan neredeyse onun vücudu kadar büyüyerek onun önünü kapattı. Yani, en azından bunu yapması gerekiyordu. Ama Perseus, kalkanı çıkardıktan 1 saniye sonra kalkan, çatlamaya başladı. Ve 2 saniye sonra patlayarak etrafa saçıldı. Aegis Kalkanı saniyeler içinde hiçliğe karışmıştı.
İşin Perseus için kötü olan tarafı ise, kalkan patladıktan sonra içinde birikmiş olan bütün enerji dışarı akmaya başlamıştı ve bu enerji akıntısı direkt olarak Ejder’e doğruydu. Kutsal bir kalkanın içinde birikmiş olan bütün enerji, Ejder tarafından emiliyordu. Bu Perseus için çok kötü bir şeydi. Zaten kendisiyle oyun oynayan Ejder, Aegis Kalkanı’nın enerjisini de özümserse çok daha güçlü hale gelirdi.
(Ejder)-Oooooooooohhhhhhh. Gerçekten de iğrenç.
Derin bir nefes veren Ejder’in suratında tatmin dolu bir ifade vardı.
(Ejder)-Siz işe yaramazların sahip olduğu kutsal enerjinin bana bu kadar pis hissettireceğini kim tahmin edebilirdi ki? Ama, sizi kendi silahınızla yenmek bu hissi tamamen temizleyecek!
Perseus o anda artık kaçış yolu olmadığını anlamış oldu. Ejder’in aurasının korkunçluğu, kutsal enerjiyle bile azalmamıştı. Aksine daha da artmıştı. Ejder’in surat ifadesi tarifsizdi. Perseus’a acı çektirmekten aldığı zevk anlatılamazdı.
Onu yavaşça acı içinde bırakıyor ve teker teker bütün umutlarını söndürüyordu. Umutları suya düştükçe daha fazla çıkmaza giriyordu ve kalbinden gelen bir içgüdüyle birlikte Ejder’e itaat etme isteği hissediyordu. Gözlerinin önündeki bu varlık, aşılamaz gibi görünüyordu. Sanki ne kadar güçlü olursan ol, o daima senden bir adım ileride olacakmış gibi hissettiriyordu.
Perseus artık düşünmeyi bırakmıştı. Hayatı birazdan son bulacaktı. Hem de bir insanın ellerinde. Kendisi bir yarı tanrıydı ve tanrıların yanında savaşırken ölmeyi tercih ederdi ancak su anda, tam burada, bir insan tarafından acınası bir şekilde öldürülecekti.
Kemikleri artık kopma noktasına gelmişti ve kaslarının neredeyse tamamı parçalanmıştı. Son bir çare olarak ise…
(Perseus)-Me-dusa…se…ni kul-lanıy…or…
Bu sözlerden sonra Ejder durdu. Doğal olarak Perseus’un vücudunun parçalanması da. Ejder’in sert bakışları aniden sakinleşti ve…
(Ejder)-Benimle ilgili bilmen gereken önemli bir şey var Perseus. Benim birini seviyor olmam, onu öldüremeyeceğim anlamına gelmiyor.
Perseus’un bütün vücudu aynı anda, az öncekinden çok ama çok daha büyük bir kuvvetle çekilmeye başladı ve…
(Perseus)-Yü-Yüc-Yüce At-thena…ya-yardım e-ed…
Bu sözler, Perseus’un son sözleri olmuştu. Vücudu her taraftan çekilerek tıpkı bir kağıt gibi yırtılmıştı ve tüm organları ezilerek mahvedilmişti. Kemikleri toza dönüşene kadar parçalanmıştı ve bu tozlar gökyüzünden yağarak toprağa karışmıştı. Perseus, geride hiçbir kalmayana dek, parçalanmış ve yok edilmişti.
Sadece hangi organa ya da uzva sahip olduğu anlaşılamayan parçalar ve litrelerce kan kalmıştı. Ejder ise hiçbir şey yapmadan yerinde dururken toprak parçalanmış ve geniş bir çukur açılarak Perseus’tan geriye kalanları yutarak tamamen ortadan kaldırmıştı. Sonra hiçbir şey olmamışçasına eski haline dönmüştü.
Sanki burada hiç dövüşülmemiş gibiydi.
Tüm bunları yaptıktan sonra Ejder, Perseus’tan düşen eşyaları aldı ve onları da parçalayarak içlerinde depolanmış olan enerjilerin hepsini özümsedi.
(Ejder)-Tch.
Dilini şaklatan Ejder ellerini cebine koydu ve arkasını dönerek olay yerini yavaşça terk etti.
***
Usta Shin’in dünyasında bulunan herkes endişeliydi. Acaba Ejder ne yapmıştı? Ya da ne haldeydi? Perseus onu öldürmüş olamazdı değil mi? Hayır hayır hayır. Ejder’in ölmesinin imkanı var mıydı ki? Şimdiye kadar her türlü yaradan kurtulmuş olan Ejder’i bir tanrı öldürebilir miydi ki?
Tüm bu düşünceler beynini kemirirken Rose, bir türlü yerinde duramıyordu. Deliler gibi etrafta dolaşıp duruyordu. Bir türlü kendisini sakinleştiremiyordu. Ejder’in ölmeyeceğinden emindi ancak yine de karşısındaki kişinin bir tanrı olması onu şüpheye düşürüyordu. Tanrılar akıl sır ermeyecek kadar güçlü canlılardı ve Ejder ise basit bir insandı. Ve tanrıların bu denli güçlü olması da Rose’yi tedirginleştiriyordu. Ta ki…
(Medusa)-Sakin ol artık Rose. Perseus bir kahraman olabilir ama hala bir yarı tanrı. Yani bir tanrıya göre çok güçsüz.
Medusa’nın bu sözleri Rose’yi azıcık da olsa rahatlatmıştı. Ancak yine de Rose’nin endişeleri üstün geliyordu. Ejder bugüne kadar çok fazla savaştan sağ çıkmıştı ama bir tanrıyla dövüşmek…o dövüşlerden çok daha farklıydı.
Bilerek yenilmemesi için kodlanmış bir bölüm sonu karakterinden farkları yoktu. Tabii Ejder’in, Poseidon’a yaptıkları göz önüne alındığı zaman normal bir tanrıdan daha güçsüz olan bir yarı tanrıya karşı kaybetmesi pek muhtemel durmuyordu ama…Rose endişelenmeden edemiyordu.
Sonuçta Ejder, kendisinin bütün hayatını geçirdiği bir arkadaşıydı.
(Rose)-Öyle desen bile…ya daha fazla tanrı olaya karışırsa?
Bu yerinde bir soruydu. Gerçekten de daha fazla tanrı bu olaya karışır ve Ejder’i araya alırsa ne olurdu? Ejder aynı anda birkaç tanrıyla savaşabilir miydi ki? Tabii ki hayır.
(Medusa)-Merak etme. Daha fazla tanrı dünyaya gelirse bunu anlayabilirdim. Ama ne yazık ki bir tanrının ölüp ölmediğini anlayamıyorum. Yani şu anda elimizden gelen tek şey sessizce Ejder’i beklemek. Ben ona güveniyorum.
Daha fazla tanrının dünyaya inmediğini bilmek Rose için oldukça rahatlatıcı olmuştu ve bir nebze de olsa içine su serpilmişti. Şimdi yapmaları gereken tek şey beklemekti. Ejder’in gelmesini beklem…
(Medusa)-Geldi.
O anda Usta Shin’in dünyasının içine inanılmaz derecede ezici bir baskıya sahip olan bir şey girdi. Medusa’nın tepkisi de bu şeyin, kim olduğunu doğrular nitelikteydi.
(Rose)-Bunun anlamı…
(Medusa)-Aynen öyle. Perseus…
…öldü.
Ejder başarmıştı. Bir yarı tanrıyı öldürmüştü. Hem de hiç zorlanmadan. Medusa dışındaki herkesi rahatça baskılayan varlığı ise bunun en büyük kanıtıydı.
Ejder yavaşça yürüyordu. Uzaktan bakıldığında, canı sıkkın gibi görünüyordu. Gümüş gözlerinin parlaklığı solmuştu ve bütün duygulardan arındırılmışlardı. Sanki yaptığı şey onu eğlendirmek yerine canını sıkmıştı.
Ejder ağır adımlarla yanlarına vardığında Medusa’ya döndü ve soğuk bir ses tonuyla…
(Ejder)-Medusa. Konuşmamız gerek.
***
Ejder’in isteğinin ardından Medusa, Ejder’in peşine düşmüş ve diğerlerinden uzaklaşmışlardı. Ejder’in gözlerindeki soğuk ve ciddi ifadeyi gören Medusa’nın güler yüzü de düşmüştü ve meraklı bir ifadeye bürünmüştü.
(Medusa)-Bir şey mi oldu Ejder?
Ejder diğerlerinden yeterince uzaklaşıp durduktan hemen sonra Medusa bu soruyu sormuştu ve bir cevap beklemeye başlamıştı.
(Ejder)-Bir şey fark ettim.
Bu belirsiz sözler Medusa’yı daha da meraklandırmıştı. Ejder neyi fark etmiş olabilirdi? Medusa yanlış bir şey mi yapmıştı? Ya da daha farklı bir şeyler mi olmuştu? Yoksa, Perseus, Ejder’in aklına mı girmişti? Ama öyle olsaydı Perseus hala hayatta olurdu.
(Medusa)-Bi-bir şey mi fark ettin?
(Ejder)-Evet. Evet bir şey fark ettim.
Ejder derin bir nefes aldı. Sesi hala buz gibi soğuktu.
(Ejder)-Poseidon’u gördüğünde heyecandan içimi titretecek kadar çok kana susamışlığın ortaya çıkmıştı. Değil mi?
(Medusa)-E-evet.
(Ejder)-Ve Poseidon’un sana dediği şeyler.
Ejder’in ses tonu soğudukça soğuyordu ve Medusa’nın merakı yavaşça endişeye dönüşüyordu.
(Medusa)-Poseidon’un bana dediği şeyler…derken?
(Ejder)-Hala etrafta dolaşmana şaşırdım. Yaşanan onca şeyden sonra hem de.
Bu sözler Medusa’yı geri adım attırmıştı. Ve gözleri net bir korkuyla dolmuştu.
(Ejder)-Ve bugün. Az önce, Perseus seni öldürmeye geldi. Ve ölmeden önce bana dedi ki; Medusa seni kullanıyor. Pekala buna inanmadım ve inanmayacağım da. Ancak, aklıma takılan bir şeyler var. Poseidon’u görünce bu kadar öfkelenmen ve aynı zamanda korkman, Poseidon’un beni tanıyıp benden “O gün herkesi şaşırtan o canavar sensin. Medusa’nın sana bu kadar çabuk yakınlaşmasını beklemiyordum.” diye bahsetmesi. Ve sonraki gün Perseus’un seni öldürmek için buraya gelmesi. Bunların hiçbirisi tesadüf değil. Bana doğruyu söylemeni istiyorum. Onlardan birisine bir şey mi yaptın, yoksa onlar sana bir şey mi yaptılar?
Ejder’in bu konuşması sırasında Medusa giderek gerilmişti. Bu sözleri duymak istemiyor gibi görünüyordu. Yumruklarını sıkmıştı ve tırnakları etine batmıştı. Ellerinden kanlar damlıyordu. Dudağını da ısırıyordu. Gözleri korku doluydu.
(Medusa)-B-ben…ben…yapamam. Sana söyleyemem.
Ejder’in ses tonu aniden değişti ve…
(Ejder)-Medusa. Eninde sonunda olanları öğreneceğim. Ama ben, olanları senden duymak istiyorum.
(Medusa)-Sana yapamam dedim! Yapamam işte! Lütfen beni buna zorlam…
Medusa aniden bağırmaya başlamıştı ancak bir anda yanağına yediği bir tokatla duruldu.
(Ejder)-Medusa, bana güvenmiyor musun? Beni kaybetmekten mi korkuyorsun yoksa? Eğer öyleyse o fikirden vazgeçmeni öneririm. Ben endişelenmen gereken son kişi bile değilim. Az önce, daha az önce bir yarı tanrıyı geriye tek bir parçası dahi kalmayana kadar yok ettim. Bana güvendiğini biliyorum. Eğer şu anda senden zor bir şey istiyorsam, lütfen o zorluğu aş ve bana neler olduğunu anlat.
Ve o anda Medusa, tırnaklarını etine geçirecek kadar sertçe sıkmış olduğu ellerini yavaşça serbest bıraktı. Derin bir nefes aldı ve doğrudan Ejder’in gözlerine bakmaya başladı. Sonra da kırılgan ve titreyen sesiyle birlikte, bir anda Ejder’i donduran, gözlerinin kocaman açılmasını sağlayan ve sahip olduğu bütün kana susamışlığın hepsinin, bir anda ortaya çıkmasını sağlayan o korkunç kelimeleri dile getirdi.
O korkunç kelimeler ise…
(Medusa)-Poseidon. Ba…bana…tecavüz etti.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..