(Medusa)-Gerçekten de bizi uzaya mı çıkartacaksın?
(Ejder)-Neden olmasın? Uzayı hiç merak etmedin mi?
(Medusa)-Açıkçası hayır. Ama seninle her yere gelirim.
Medusa’nın Ejder’le her yere gideceği barizdi. Sonuçta onunla beraber olmak onun için en zevkli şeydi ve 52 gün boyunca ayrı kaldıkları için Ejder’in yanından ayrılmaya niyeti yoktu. İster uzaya ister farklı bir yere. Medusa, Ejder’le birlikte olduğu sürece her yere giderdi.
(Ejder)-Ah bu arada, Rose hariç hepiniz melek ve benzeri varlıklar olduğunuz için uzay size zarar vermeyecektir. Rose’yi de ben özel bir enerjiyle çevreleyeceğim ki zarar görmesin. Hava ve ses olaylarını da dert etmenize gerek yok. Uzayda rahatça nefes alabilir ve rahatlıkla konuşabilirsiniz. Hepsini ayarlayacağım.
Ejder kısa bir özet geçerek kimsenin herhangi bir şey için endişelenmemesini sağlamıştı. Bilindiği üzere uzayda hava yoktu ve seste boşlukta yayılamazdı. Yani uzaya çıktıkları anda nefes alamayacaklardı ve konuşmaya çalışırlarsa sesleri çıkmayacaktı. Ama Ejder bu durumların hepsini halledeceğini söylemişti.
(Ejder)-Peki ya ben?
(Ejder)-Sen de uzaydan etkilenmemelisin. Yani öyle olmalı. Aman. Neyse. Riske atmaya gerek yok. Seni de enerjiyle çevrelerim. Hmmm, uçabilen tek kişi bendim değil mi?
Ejder 1-2 saniye bekledi ve herkesin ayakları yavaşça yerden kesilmeye başladı.
(Ejder)-Bu daha iyi. Rüzgar oldukça kullanışlı.
Ejder herkesi uçurabilmek için rüzgarı yönlendiriyordu. Ancak bunu yaparken o kadar dengeli davranıyordu ki kimse üzerindeki rüzgarı ne görüyor ne de hissediyordu. Ejder eksiksiz bir şekilde her şeyi dengeliyor ve sanki herkesin uçması doğal bir olaymış gibi gösteriyordu.
(Ejder)-Beni unuttun.
Gelecekten gelen Ejder utanmış bir şekilde elini kaldırdı ve bu sözleri söyledi. Bu da demek oluyordu ki kendisi uçamıyordu. Bu durum da onu, Ejder’in gözünde biraz daha düşüyordu. Ejder kendisini bildi bileli uçabildiği için gelecekten gelen Ejder’in uçamıyor olması gözüne batıyordu.
(Ejder)-Sen gerçekten de gelecekten gelen ben misin ya? Gerçi, benim geleceğimden gelip gelmediğin belli değil.
Gelecekten gelen Ejder’in de ayakları yavaşça yerden kesildi ve uçmaya başladı. Ejder uçarken de bu zamanın Ejder’i ona bakıyordu. Hem de oldukça odaklanmış bir haldeydi.
(Ejder)-B-bir şey mi o-oldu?
(Ejder)-Gözlerin, benim ki gibi değiller.
(Ejder)-Na-nasıl yani? İkimizin de gözleri gümüş işte.
(Ejder)-Hayır hayır. Renkten bahsetmiyorum. Daha yeni fark ettim ama, senin göz bebeklerin normal bir insanın ki gibi.
(Ejder)-İyi de bu garip mi ki?
(Ejder)-Benim için garip. Göz bebeklerin yuvarlak. Benim göz bebeklerim dikey elips şeklinde. Basitçe kedi gözü gibi diyebiliriz. Ama sen normal insanların gözlerine sahipsin.
Gelecekten gelen Ejder ile bu zamanın Ejder’ini birbirinden ayıran bir fark daha ortaya çıkmıştı. Ejder geldiğinden beri buna dikkat etmemişti ancak gerçekten de Ejder’in gözleri normal insan gözleriydi. Yuvarlak göz bebeklerine sahipti. Teknik olarak buradaki tek farklı göz, bu zamanın Ejder’ine aitti ancak bu farklılık onun dikkatini çekmişti. Ejder’in bildiği kadarıyla babası yarı ejderhaydı ve dikey elips gözleri de babasından geliyordu. Zaten kendisinin uçabilmesinin tek nedeni de buydu. Babası yarı ejderha yarı insandı ve annesi de normal bir insandı.
Teknik olarak bakıldığı zaman Ejder %75 insan ve %25 ejderha idi. Yani kendisine uçabilen bir insan denilebilirdi. Ancak belli oluyor ki gelecekten gelen Ejder’in, annesi de babası da insan. Ya böyle ya da gelecekten gelen Ejder’in bütün genleri annesinden gelen genler. Bu farklılığın açıklamaları bu ikisinden fazlası değil çünkü.
(Ejder)-Hem annem hem de babam insanken nasıl farklı gözlerim olabilir ki?
Ejder’in dediklerine göre çıkan sonuç belliydi. Gelecekten gelen Ejder tamamen insandı. Bu durum onun zayıflığını açıklardı. Yani, bir noktaya kadar.
(Ejder)-Şimdi oldu. Ailen tamamen insan yani.
(Ejder)-Elbette öyleler. Ama seninkiler insan değiller sanır…
(Rose)-Lan! Bırakın gözü de aileyi de! Sonra konuşursunuz onları! Uzaya çıkmak istiyorum ben.
Rose daha fazla beklemeye dayanamamış ve bağırarak araya girerek Ejderlerin konuşmasını bölmüştü.
(Ejder)-Kusura bakma.
Gelecekten gelen özür dilerken bu zamanın Ejder’i yavaşça Rose’nin yanına gitmiş ve ellerini omzuna koymuştu. Ejder, ellerini Rose’nin omzuna koyduktan sonra Rose’nin bedeni şeffaf bir enerji katmanıyla çevrelenmişti.
(Ejder)-Bu yeterli olur. Artık uzayda zarar görmezsin.
Diyen Ejder yavaşça gelecekten gelen Ejder’in yanına gitti ve ona da aynısını yaptı.
(Ejder)-Şimdi tamamen hazırız.
Hazırlıkların tamam olduğundan emin olan Ejder yavaşça yükselmeye başladı ve onunla birlikte de herkes yükselmeye başladı. Yerden yükselmenin verdiği heyecanla kavrulan bedenleri harika hissettiriyordu.
***
Dakikalar süren yükselmenin ardından sonunda atmosferi aşmış ve uzaya çıkmışlardı. Tabii bu kadarla durmayacaklardı. Daha doğrusu Ejder bu kadarla durmayacaktı. Amacı güneş sisteminin dışına kadar gitmekti ancak çok fazla hızlanırsa aşırı sürtünme kuvveti yüzünden herkes zarar görebilirdi. Bu yüzden de kimsenin zarar görmeyeceği bir hızda ilerliyordu.
(Ejder)-Ah, bir saniye.
O anda Ejder’in aklına bir şey geldi ve durdu. Enerjisine odaklandı ve herkesi bir araya topladı. Sonra da enerjisini yoğunlaştırarak şeffaf bir küre haline getirdi ve herkesi içine alacak kadar büyüttü.
(Ejder)-Böyle daha basit.
Herkes şeffaf kürenin içinde olunca da Ejder daha fazla beklemedi ve hızlanmaya başladı. İnanılmaz hızlara ulaşarak saniyeler içinde güneş sisteminin dışına çıktı. Uzayın manzarası hayal edilebilecek her şeyden daha güzeldi ve göz kamaştırıyordu.
Hemen önlerinde, muhtemelen kendilerinden milyarca kilometre uzakta bulunan kırmızı pembe tonlarında bir nebula vardı ve müthiş bir görüntüye sahipti. Kendilerinden çok uzakta olmasına rağmen devasa bir boyuttaydı. Kim bilir yanına gidilse ne kadar büyük görünürdü?
Renk tonlarının uyumu o kadar tatlıydı ki, insana, o nebulanın içinde yaşamayı hayal ettiriyordu. Diğer bir yandan ise etrafta bulunan sayısız gezegen tam bir ahenk içindeydi ve karanlığı renklendiren birer çiçek gibiydiler.
Küçüklü büyüklü tüm gezegenler birbirini takip edercesine bir yörüngeye sahipti ve yakalamaca oynuyorlardı. En küçükler en önde koşarken en büyükler en arkadan onları kovalıyordu. Bu mutlu ve hareketli tabloyu gören Rose ise heyecandan çıldırmak üzereydi. Pekala uzay konusunda meraklıydı ve çok fazla araştırma yapmıştı ancak uzayın hiç bu kadar güzel olacağını düşünmemişti.
Öyle ki şu anda gördüğü şeyler hayallerini bile aşıyordu. Bu görkemli görüntü ve sessizlik içini huzurla dolduruyordu. Parlak gözleriyle etrafı inceliyor ve daha fazlasını bulabilmek için çabalıyordu. Her seferinde daha fazlasını buluyor ve sonsuz güzelliğin içinde kaybolup duruyordu.
Ancak tam o anda Rose’nin baktığı gezegenlerden bir tanesinin etrafını kocaman kırmızı bir renk kapladı.
(Rose)-Ha? O ne be?
İyice odaklandığında ise bu kırmızı rengin bir şekli olduğunu gördü.
(Rose)-O bir…
(Ejder)-Ejderha.
Rose’nin sözlerini tamamlayan Ejder, o kırmızı rengin bir ejderha olduğunu söyledi ve Rose o anda olayı kavradı.
(Rose)-Kızıl Gök Ejderi!
Evet. Rose’nin baktığı kocaman gezegenin etrafını saran kırmızı renk Ejder’in özel hamlesi olan “Kızıl Gök Ejderi’ne” aitti. Ejder, mevcut güzüyle bu kadar büyük bir ejderha oluşturabiliyordu. Daha büyüğünü de yapabilirdi ama bu gezegen için daha büyüğüne ihtiyaç yoktu.
(Rose)-Sen ciddi misin? Bir gezegen boyutunda mı? İşte bu gerçekten inanılmaz ve korkunç.
İnanılmaz ve korkunç kelimelerini yan yana kullanmak mantıklı durmuyor olsa da bu ejderhanın boyutu inanılmazdı ve oluşturacağı yıkımda korkutucuydu. Yani ara sıra da olsa birbiriyle alakası olmayan şeyler dolaylı olarak birleşebiliyordu. Bu da o durumlardan biriydi.
(Ejder)-Gerçek bir eğlence ister misiniz?
Ejder bu sorusuna cevap bile beklemeden ejderhayı harekete geçirmişti çünkü hayır cevabını alsa bile istediğini yaparak o gezegeni yok edecekti. Hareketlenen kırmızı ejderha önce gezegenden uzaklaştı ve ejderha uzaklaşırken Ejder, bütün küreyi gezegenden uzaklaştırarak birazdan oluşacak olan patlamanın içinde kalmaktan kurtardı.
Uzaklaşan devasa ejderha ise gezegene doğru yaklaşırken büyüdü büyüdü büyüdü ve gezegeni tek hamlede yutabilecek kadar devleştikten sonra devasa ağzını açarak gezegeni ağzına alıp inanılmaz çene basıncıyla ezdi ve patlattı. Dünyadan daha büyük bir gezegeni ısırmış ve patlamasına sebep olmuştu.
Az önce yaşanan olaydan dolayı oluşan manzara ise herkesin ağzını açık bırakmıştı. Patlayan gezegenin çekirdeği ortada kalmış ve gezegenin parçaları yok olduktan sonra çekirdek çatlayarak genişledi ve ikincil bir patlama oluşturdu.
Çekirdek parçalandıktan hemen sonra ise dışarı, aşırı miktarda enerji akışı olmaya başladı ve Ejder hemen olaya el atarak bütün o enerjinin kendi bedenine akmasını sağladı. Zaten uzayda gezerken de patlattığı bütün gezegenlere aynısını yaparak mevcut enerjisini artırmıştı.
(Ejder)-Hoooooh.
Gezegenin enerjisini emdikten sonra Ejder, oldukça rahatlamıştı. Gezegenler oldukça fazla enerjiye sahip oldukları için o enerjileri emmek Ejder için fazlasıyla yararlıydı. Çünkü Ejder’in sahip olduğu her şey doğru orantıya sahipti. Enerjisi yükseldiği sürece gücü, dayanıklılığı ve hızı da yükselecekti.
Gezegenleri yok edip onların enerjisini emmekte bunu yapmanın en hızlı yoluydu.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..