Yapılan son kavganın ardından tam olarak 3 ay geçmişti ve o günden sonra Ejder kimseye tek kelime dahi etmemişti. Hatta 3 aylık süre içerisinde onu fazla gören kişi 3 kez olmakla birlikte Medusa’ydı. Medusa’nın kendisini gördüğü 3 seferde de Ejder yüzüne bile bakmamış ve tek kelime bile etmeden ondan uzaklaşmıştı.
Hiçbirinin boş boş konuşupta kafasını şişirmesini istemiyordu. Hal böyle olunca da hepsinden uzakta kalmayı seçmişti. Bu onun için daha iyiydi. O aptalların gereksiz seslerini duyacağına sessiz bir yerde onlardan uzakta olmayı tercih ederdi. Etmişti de.
Bu durum en çok Rose ve Medusa’nın canını sıkıyor olsa da en son yaşanan şeylerden sonra Ejder’in yanına gitmeye korkuyorlardı. Hele de Rose. Rose normalde de Ejder’den korkardı ancak yine de onunla dikleşecek cesareti olurdu. Ancak o cesaretin kırıntısı bile kalmamıştı artık.
Lucifer ve Hades 2 defa Ejder’le konuşmak için yanına gitmişler ancak ilk seferde ölüm tehdidi almışlar, ikinci seferde ise birer kollarından olmuşlardı. İyileşme yetenekleri olmasa yaklaşan savaşa tek kolla girmek zorunda kalacaklardı.
Ayrıca bu 3 aylık dönemde Ejder, tam olarak 1 milyon 657 bin 829 defa Kerberus’u öldürmüştü. Diğerlerine olan sinirini Kerberus’tan çıkarmıştı. Zaten Kerberus, Ejder’i gördüğü ilk seferde ondan kaçmaya başlamış ancak Ejder onu rahat bırakmamıştı. İlk karşılaşmalarında Kerberus paramparça olmuştu ve Ejder’den çekinmeye başlamıştı. İkinci karşılaşmalarında ise ondan kaçmıştı ancak milyonlarca defa ölmekten kurtulamamıştı.
Tabi Ejder 3 ay boyunca absürt bir şekilde güçleneye devam ettiği için artık dünya ve cehennem arasında gidip gelmek için arabaya ihtiyaç duymuyordu. İstediği zaman cehennemden çıkıp geri geliyordu ve tanrıların geleceği zamanı bekliyordu.
Tanrıların hiçbirini cehenneme sokmayacaktı. Savaş dünyada gerçekleşecekti. Bunun özel bir nedeni yoktu. Sadece Ejder böyle istiyordu.
(Ejder)-Artık zamanı geldi sanırım. Gidip şu maymunla bir konuşayım.
Ejder oturduğu tepeden ayağa kalktı ve kafasının üstünde beyaz bir boyut kapısı açıldı. Ejder eğildi, bacaklarına yeterince enerji topladı ve bir mermi gibi yerinden fırlayarak kapıdan içeri girdi. Üstünden durduğu küçük tepe ise Ejder’in zıplamasından gelen enerjiyle parçalandı ve kayıplara karıştı.
***
-Yasak Krallık-
Ejder’in gittiği yer günlük güneşlik bir yerdi ve her yer alabildiğine çimenlikti. Bu güneşli havaya rağmen insanın tenini okşayan tatlı bir rüzgarda mevcuttu. Ejder’in ilk izlenimleri oldukça iyiydi. Burası yaşamak için gayet olanaklı bir yerdi ve insanı boğmuyor, ferahlatıyordu.
(Ejder)-Kim böyle bir yere Yasak Krallık der ki? Burası bildiğin cenne…yok lan. Hera’nın parmakları kopartmak için cennete girmiştim ben. Cennet bomboş bir beyazlık çöplüğü. Gözün görebildiği her yer alabildiğine beyaz ve bu çok boğucu. Sonsuz bir siyahı tercih ederim.
Ejder’in tercihleri karanlık ve karamsar şeyler olsa da şu anda içinde bulunduğu bölgeyi de tercih listesine ekleyebilirdi. Havanın temizliği bile dünyadan çok farklıydı ve isteseniz de istemeseniz de içinize işleyerek sizi rahatlatıyordu.
(Ejder)-Her neyse. Şimdi o aptal maymunu bulmalıyım. Derken, o beni bulmaya geliyor geliyor bile. Bu kadar korkutucu bir enerjiyle buraya girdiğim için beni hissetmemesinin imkanı yoktu tabii.
Kendi kendine mırıldanan Ejder olduğu yere oturdu ve beklediği kişinin yanına gelmesini beklemeye başladı. Zaten aradan 10 saniye bile geçmeden beklediği kişi yanına ulaştı.
Bu kişi kilometrelerce uzaktan uçarak geliyordu. Altında bir bulut vardı ve o bulut sayesinde uçuyordu. Sırtında ise neredeyse kendisiyle aynı boyda olan bir sopası vardı. Bütün vücudu kıllarla kaplıydı ve insan vücuduna sahip bir maymunu andırıyordu.
(Ejder)-Düşündüğümden daha maymunmuş bu.
Bu kişi Ejder’e iyice yaklaştıktan sonra buluttan atlayarak sopasını kaldırdı ve tüm gücüyle Ejder’e vurdu. Ejder ise hemen kolunu kendisine siper etti ve saldırıdan kaçınmak yerine karşılamayı seçti. Sopa, koluna çarpar çarpmaz kemikleri paramparça oldu ancak Ejder yüzünü bile buruşturmadı ve bu anı fırsat bilerek boşta kalan kolunu sallayarak maymun benzeri bu kişiye ağır bir yumruk attı.
Ancak bu kişi hemen eğildi ve yumruğun kendisine ulaşmamasını sağladı ve sopasını kaldırarak tekrar savurdu. Ejder yine aynı koluyla sopayı karşıladı ancak bu sefer sopa koluna çarpar çarpmaz bir tekme attı.
Bu sefer ki saldırının bu kadar erken gelmesini beklemeyen bu kişi ise yan tarafından yediği bu tekme yüzünden uzakça bir noktaya savruldu ancak elini yere geçirerek kendisini durdurdu.
(Adam)-Hoy! Ne diye saldırıyı karşılarken karşı atak yapıyorsun ki? Ne tür insan 8 tonluk bir sopadan darbe aldıktan sonra tepki vermeden saldırıya geçer ki!?
Adam somurtkan bir yüz ifadesiyle uzaktan bu kelimeleri bağırmıştı. Ve hızlı adımlarla yürümeye başlayarak Ejder’e yaklaşmıştı.
(Adam)-Hem sen benim kim olduğumu biliyor musun ki? Ne diye Yasak Krallığa geldin?
(Ejder)-Senin kim olduğunu elbette ki biliyorum. Bütün alemleri deviren 72 dönüşüm yeteneğine sahip olan Dövüş Sanatlarını Nihai Ustası Sun Wukong’sun sen. Nam-ı diğer Maymun Kral.
Ejder bu kelimeleri söylerken Wukong’un göğsü kabarmıştı ve burnu uzamıştı. Yüzünde komik bir ifade vardı.
(Wukong)-Hehe. Demek kim olduğumu biliyorsun. Peki diğer sorum? Ona cevabın ne?
(Ejder)-Yasak Krallığa gelme nedenim belli. Senin yardımını istiyorum.
O anda Ejder belki de kalan hayatı boyunca bir daha kimseye söylemeyeceği bu sözleri söylemişti. Ama gerçekten de durum böyleydi. Karşısında duran bu maymunun yardımına ihtiyacı vardı. Çünkü bu maymun çok güçlüydü. Hem akıl alaz derecede güçlüydü.
Ve de neredeyse ölümsüz sayılırdı. Ejder’de tam olarak bu yüzden buraya gelmiş ve onun yardımını istemişti. Wukong’un mevcut gücüyle işleri daha kolay olacaktı.
(Wukong)-Benim yardımımı mı istiyorsun? Ama neden?
(Ejder)-Yakında başlayacak olan 3. Ragnarok için.
Bu savaşın 3. Ragnarok olmasının nedeni daha önce 2 kez daha yaşanmış olmasıydı. Tanrılar tarih boyunca iki kez daha insanlardan korkarak onları yok etme girişiminde bulunmuşlardı. Tabii iki seferde de yok etmek istedikleri asıl kişi insanlık için kendisini feda etmişti.
Bu fedakarlıklar sayesinde tanrılar insanlara dokunmamış, daha doğrusu insanları yok etmemişlerdi.
(Wukong)-Ha? 3. Ragnarok mu? Daha önceki 2 seferde neler yaşandığını biliyorsun değil mi?
Wukong, Ejder’i uyarırcasına daha önceki iki savaşı hatırlatmıştı. Ancak Ejder gayet soğuk bir ifadeyle…
(Ejder)-Bilmeme gerek var mı? Sonuçta o 2 savaşa giren insanların tamamından daha güçlüyüm.
(Wukong)-Ee yani? Tanrılar çok mu zayıf zannediyorsun?
Wukong haklı olarak tanrıların ne kadar güçlü olduğunu dile getiriyordu. Tanrılara kafa tutan her insan feci şekilde can vermişti. Bu olaylar çoğalarak devam ettikten bir süre sonra ise insanların umudu kesilmeye başlamıştı ve en sonunda da tamamen kesilmişti.
2. Ragnarok’tan sonra da insanlar, ne yaşanırsa yaşansın tanrılara baş kaldırmama başlamışlardı. Ve Ejder 2 tanrıyı öldürerek insanların kendi aralarında oluşturduğu bu yazısız kuralı yarıp geçmişti. Tabii şu anda Wukong, Ejder’in gücünden haberdar değildi yani bu tepkisi normal karşılanmalıydı.
(Ejder)-Tanrılar elbette ki zayıf değiller. Ama, ne var ki, bende zayıf değilim.
(Wukong)-Kendine oldukça güveniyor gibi görünüyorsun.
(Ejder)-Elbette. Gücüme güvenim tam. Ama sen kendine güvenmiyor gibi görünüyorsun. Tanrıları yok etmeyi dilemiyor musun?
(Wukong)-Hayır. Öyle bir dileğim yok. Onlar uğraşmaya değecek tipler değiller.
(Ejder)-Öyle mi?
(Wukong)-Öyle.
O anda Ejder’in dudakları yavaşça kıvrıldı ve yaydığı hava değişmeye başladı.
(Wukong)-Şu anda hafiften korkutucu görünüyorsun bil diye söylüyorum.
(Ejder)-Demek tanrılarla uğraşmak istemiyorsun, ha? Peki ya, çok Xuanzang’ının intikamını da mı almayacaksın?
Bu sözler, Wukong’un yüz ifadesinin değişmesine sebep olmuştu. Bakışları sertleşmişti.
(Ejder)-Beni öldürmeye gelen sadece Zeus ve tayfası değil. Buddha ve Yeşim Kralı gibi pislikler de orada olacaklar. Ama sen yine de, onlarla uğraşmayacak mısın?
Ejder ağır adımlarla Wukong’un etrafında dönüyordu. Ses tonu Wukong’u kışkırtıyordu.
(Ejder)-Sevdiğinin canını alanların, canını almayacak mısın? Seni üzenleri üzmeyecek misin? Sana kötü davrananlara kötü davranmayacak mısın? Bütün üzüntünü ve öfkeni yutarak öylece susacak mısın? Xuanzang’ı senden aldıkları halde oturup onların mutluluklarını mı izleyeceksin? Ha Wukong? İntikam almamak bir erdem mi yoksa korkaklık mı? Sen, onların korktuğu bir canavar mısın yoksa onlardan korkan basit bir maymun musun?
(Wukong)-Ben…Xuanzang’ın, intikamını almak istiyorum.
(Ejder)-İstiyorsun değil mi? Hepsinin kanını döküp acı içinde sana yalvarmalarını istiyorsun değil mi? Ölmemek için ayaklarına kapanmalarını istiyorsun değil mi? Öyleyse bana katıl. Bana katıl ve tanrıları yok etmemde bana yardım et. Sen onlardan intikamını al. Bende hepsinin yok olduğundan emin olayım. Sen benim için öldüreceksin. Bende senin için öldüreceğim. Basit bir kazan kazan durumunun içindeyiz.
(Wukong)-Ben, senin için öldüreceğim. Ama, tek bir şartım var.
(Ejder)-Hooo. Neymiş o şart?
(Wukong)-Beni yenip kendini kanıtlaman gerekiyor.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..