(Zeus)-Bilirsin. Bana yaptıklarımı sindirmem biraz uzun sürdü ama kendini toparladım ve şimdi intikam için buradayım.
Zeus yüzünde şerefsizce bir gülümsemeyle Ejder’e bakıyordu. Ejder ise ona acırcasına bakarak…
(Ejder)-Akli dengeni düzeltmek için sana yardım eden onca meleğin emeklerini bir kenara bırakarak kendi kendine iyileştiğini söylemen ne kadar da kaba.
(Zeus)-Sen nasıl.!?
Zeus, Ejder’in dedikleri karşısında bir anlığına şok olmuştu çünkü Ejder’in bunu bilmemesi gerekiyordu. Hatta bunu bilen çok az kişi vardı. Ancak Ejder bunlardan bir tanesi olmamalıydı.
(Ejder)-Ne oldu? Kafandan geçen şeyleri göremeyeceğimi falan mı düşündün yoksa? Eğer öyleyse benimle ilgili gözlemlerini yeniden gözden geçirmen gerekecek Zeus.
Ejder resmen Zeus’la dalga geçiyordu. Tabii Zeus çoktan bu kışkırtmanın farkına varmıştı ve bunlara kanmıyordu. Ta ki…
(Ejder)-Ayrıca, intikam almak için bütün gerçekliğin en büyük ordusunu toplaman ne kadar da güzel bir hareket. Tanrılar olarak ne kadar zayıf varlıklar olduğunuza bir kez daha emin oldum.
Ejder konuşmasına devam edene kadar.
Kendilerine zayıf varlıklar olarak seslenilmesi, hele de basit bir insan tarafından, fazlasıyla aşağılayıcı bir şeydi ve hiçbir tanrı bunu kaldıramazdı. Normal şartlar altında yani.
(Zeus)-Hadi ama Ejder. Sence de kışkırtma faslını geçmemizin zamanı gelmedi mi?
(Ejder)-Geldi geldi. Ama savaşa başlamadan önce söylemek istediğim bir şey var.
(Zeus)-Neymiş bakalım o?
Ejder’in yüzündeki gülümsemenin korkunçluğu aniden gitmiş ve yerine derin bir kibir oturmuştu.
(Ejder)-Umuyorum ki bana Kronos’un çocuklarını yeme huyu sana da geçmiştir. Çünkü birazdan bütün tanrıları gırtlağına sokacağım!
(Zeus)-Seni, çatlak piç!
Zeus’un sözleri karşısında Ejder dilini çıkardı ve orta parmaklarını kaldırdı.
(Ejder)-Ben mi çatlak piçim!? Git kendini becer sürtük!
(Zeus)-O zaman daha fazla beklemenin bir anlamı yok değil mi?
(Ejder)-Aynen öyle!
Diye haykıran Ejder hiç beklemeden direkt olarak canavarların arasına daldı ve dalar dalmaz devasa bir kan kütlesi gökyüzüne yükseldi.
(Ejder)-Gah-hahahahahahahahahaha!!!!!!!
Kan kütlesini takip eden şey ise Ejder’in psikopatça gülümsemesi oldu.
(Wukong)-Bu çocuk gerçekten deli. İşte şimdi gaza geldim! Maymunluk zamanı bebeğim!
Ejder’in hareketlerinden ve sözlerinden gazı alan Wukong’da aynı Ejder’in yaptığı gibi yaparak canavarların arasına atladı.
Tabii tüm bu konuşmalar ve Ejder’in saldırısı gerçekleşirken canavarlar dünyaya akın etmeye devam ediyordu. Sayıları çoktan yüz milyonu geçmişti ve duracak gibi de görünmüyorlardı.
(Baphomet)-Biz de eğlenceye katılalım artık ha? Ne dersiniz beyler?
(Mammon)-Oldu bil derim.
(Aftiel)-Pekala!
Aftiel yumruklarını birbirine vurdu.
(Aftiel)-Eğlence başlasın.
O andan sonra Medusa ve Rose’de dahil olmak üzere herkes savaşa dahil olmuştu.
Wukong sopasını tek sallayışıyla onlarca ışık formunu yarıp geçmişti. Elindeki şey bir sopa olmasına rağmen tıpkı bir bıçak gibi kullanabiliyordu. Onlarca metre yüksekliğe sahip canavarlar bile bu darbelerden nasibini alıyordu. Halbuki Wukong o kadar fazla bir güçte kullanmıyordu.
(Wukong)-Bu işte bir terslik var ama hadi bakalım.
Wukong kendi kendine mırıldandıktan sonra sopasını bir kez daha salladı ve ağaçlarla birlikte 25 civarında canavarı ikiye böldü. Hemen ardından biraz daha güç uygulayarak sopasının momentumunu kesti ve tam tersi şekilde tekrar savurdu. Tek fark, sopası bu kez daha uzundu.
Sopasını ikinci kez sallamasının ardından bir anda avucuna sığacak kadar küçük bir hale getirdi ve küçülmüş sopasını ağzına attı.
(Wukong)-Pekala. Dövüş sanatı kullanma zamanı.
Wukong yavaşça dövüş sanatları kullanmak için pozisyon almaya başladı. Sol ayağını yere iyice sabitledi ve sağ ayağını ileriye doğru uzattı. Sol kolunu iyice uzattı ve avucunu açtı. Sağ kolunu sol kolundan biraz daha geride tuttu ve yumruğunu iyice sıktı.
(Wukong)-Gelin bakalım serseriler sizi.
Sanki canavarlar ve ışık formları onun bu komutunu bekliyormuşçasına birden harekete geçtiler ve hızla Wukong’un etrafını kuşattılar. Wukong ise bu kuşatılma karşısında oldukça rahattı çünkü etrafını saranların hiçbiri kendisi kadar güçlü değildi.
Tam o sırada Wukong arkasından gelen bir yumruk hissetti ve anında duruşunu bozarak yumuşak bir şekilde bu yumruktan sıyrıldı. Dirseğiyle karşılık vererek kendisine yumruk atmaya çalışan canavarı da uçurmayı ihmal etmedi tabii.
Dirsek hareketinden bir an sonra eğildi ve kafasının üstünden bir tekme geçti. Ellerinden destek alarak havaya bir tekme savurdu ve havayı ezerek rakiplerini dağıtacak bir hava dalgası oluşturdu. Attığı tekmenin gücüyle birlikte elleri yere saplanmıştı. Hemen ellerini yerden çekti ve zıplayıp ters takla atarak rakiplerinin arkasına geçti ve rakipleri arkalarına döner dönmez Wukong gözden kayboldu.
Bir saniye sonra ise 15 kadar canavar havaya uçtu, ışık formları da parçalandı. Hemen ardına Wukong kollarını açarak kendi etrafında dönmeye başladı. Saniyeler içinde bir hortum oluşturdu ve yaklaşık olarak yüz tane canavarı ve ışık formunu hortumun içine kaptırdı.
Sonra da ağzında tuttuğu sopasını çıkardı ve hortumun içinde gökyüzüne uzattı.
(Wukong)-Büyü! Ruyi Jingu!
Sopa bir anda devleşti ve hortumu dağıttı. Hortumla birlikte canavarlar ve ışık formları da dağılmıştı. Sopa normal boyutuna döndükten sonra ise Wukong sopayı yeniden ağzına attı.
Tabii etrafları milyonlarca canavar ve ışık formuyla çevrilmiş olduğu için nefes alması için tek bir saniyesi bile yoktu. Gerçi şu anki mevcut durumunda buna ihtiyacı da yoktu. Rakipleri o kadar zayıftı ki yorulmuyordu bile.
Sopasını ağzına attıktan sonra yaptığı ilk şey elini gökyüzüne çevirmek oldu. Eli gökyüzüne çevrildiği anda ise gökyüzünün belli bir noktasında bir kararma yaşanmaya başladı. Kinto-un, yani Wukong’un bulutu gökyüzünde toplanıyordu.
(Wukong)-Genişle. Kinto-un.
Efendisinin emrini alan bulut aniden genişleyerek gökyüzüne yayılmaya başladı. Az önceki halinin yaklaşık olarak 3 katı kadar bir büyüklüğe eriştikten sonra elektriklenmeye başladı.
(Wukong)-Çarp!
Gelen emirle birlikte devasa bir elektrik dalgası yeryüzüne inerek toprağı parçaladı ve canavarların bir kısmını küle çevirdi. Tabii bu saldırının sonucunda yok olan tek canılar yeryüzündekiler değildi. Şu anda uçmakta olan canavarlar ve ışık formları da bu saldırıdan etkilenmişlerdi.
Ve sonra tekrar…
(Wukong)-Çarp!
Ve tekrar…
(Wukong)-Çarp!
Ve tekrar…
(Wukong)-Çarp!
Ve tekrar…
(Wukong)-Çarp!
Tam 5 defa gerçekleşen bu devasa yıkımın sonucunda ölen canavar ve ışık formlarının sayısı yaklaşık olarak 970’ti.
(Wukong)-Sonsuza kadar çarp ve hepsini tahrip et Kinto-un!
O anda, Kinto-un’un içinde birikmiş olan bütün elektrik bir anda salındı ve yüzlerce metre karelik alanı kapsayan toprak, elektrikle buluşarak inanılmaz bir tahribatının içinde kalmış oldu. Yeryüzü kör edici bir şekilde aydınlanmış ve elektrik dalgasının çarptığı noktadaki bütün ağaçlar yok olmuştu. Onlardan geriye külleri bile kalmamıştı.
Toprak birkaç metre kadar içine çökmüş ve parçalanmıştı. Elektriğin değmediği yerler ise çatlayarak parçalanmaya yüz tutmuştu.
(Wukong)-Woah. Bu güzel bir darbeydi.
Bu geniş çaptaki elektrik tahribatının içinde kalan 1300 civarı canavar ve ışık formu toz olup uçmuştu. Wukong dakikalar içinde iki binden fazla düşmanı yok etmişti ve bunu çok kolay bir şekilde yapmıştı. Bundan çok ama çok daha fazlasını rahatlıkla yapacak kadar gücü vardı ancak o seviyede bir yıkımı dünyanın kaldırıp kaldıramayacağı meçhuldü. Bu yüzden de gücünün büyük bir kısmını saklıyordu. Zaten şu anda rakipleri zayıf olduğu için tüm gücünü kullanmasına gerek yoktu. Bir tanrıyla karşılaşacağı zaman gücünü istediği gibi kullanabilirdi.
Ama bunun için bir süre beklemesi gerekiyordu çünkü canavarlar ve ışık formları hiç durmadan dünyaya akın ediyorlardı.
Şu anda dünya üzerinde sadece 3 tanrı bulunuyordu ancak canavar ve ışık formları dur durak bilmeden dünyaya akın ettikleri için sayıları çok fazlaydı.
Dünya üzerinde bulunan canavar ve ışık formlarının anlık sayısı: 121 milyon 576 bin 391.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..