Ejder Medusa’nın hamile olduğunu duyduktan sonra donup kalmıştı. 3. Ragnarok başlamadan önceki 1 aylık boşlukta birkaç kez birlikte olmuşlardı ancak Ejder, Medusa’nın hamile kalacağını hiç düşünmemişti. Ve şimdi olabilecek en kötü şekilde öğrenmişti.
(Pandora)-Ejder’i zihnen çökertme görevi, tamamlandı.
Pandora, Zeus, daha doğrusu bütün tanrılar suratlarında kibir dolu kocaman bir gülümsemeyle Ejder’e bakıyorlardı.
(Ejder)-Hahahahahahahahahahaha!!!!!!!
Ejder elini yüzüne koydu ve kahkahayı bastı.
(Ejder)-Söylesene Pandora. Gerçekten de nasıl bir durumun içinde olduğunu anlayamıyorsun değil mi?
Ejder ölüm soğukluğundaki sesiyle Pandora’ya seslenmişti. Aynı anda ise Lucifer boğazını tutarak dizleri üzerine çöktü ve kan kusmaya başladı. Ama bu normal bir kan kusma değildi. Sanki midesinden dışarıya açılan bir musluk varmış gibi kusuyordu. Bembeyaz kesilmişti. Terliyordu.
(Wukong)-Sana ne oldu la…n..? Hassiktir!
Wukong o anda Lucifer’in “Benim hislerim çok keskindir” dediğini hatırladı.
(Wukong)-Ne görüyorsun Lucifer!?
Lucifer hala kan kusarken boğazını tüm gücüyle sıktı ve kanın dışarı çıkmasını engellemeye başladı. Dişlerini sıkarak başını kaldırdı ve Ejder’e bakmaya başladı.
“Hiç kimse, hiç kimse bu karanlık aurayı göremiyor mu!? Sokayım! İşimiz bitti!”
Keskin hisleri ve gözleri sayesinde Ejder’den yayılan ağır aurayı hisseden ve tam anlamıyla gören Lucifer’in gördüğü şey delilikti. Onun dışında kimse bu aurayı göremiyordu. Ejder’in aurası herkesin algılarını aşıyordu.
Lucifer daha hiç bu kadar derin bir karanlık görmemişti. Bu karanlık aura Ejder’in bedeninden taşıyor ve bütün boyutu dolduruyordu. Zaten Ejder’in ayakları da bileklerine kadar karanlığa dönüşmüştü.
(Wukong)-Lucifer cevap ver! Ne görüyorsun!?
(Lucifer)-Hiçbirimiz…
(Wukong)-Hiçbirimiz?
(Lucifer)-…buradan sağ çıkamayacağız. Karanlık hepimizi yutacak.
(Ejder)-İkiniz.
Ejder’in soğuk sesi aniden Wukong ve Lucifer’in kalbini sarmaladı.
(Ejder)-Size konuşma hakkı verdiğimi hatırlamıyorum.
Ejder’in korkutuculuğu onların üzerinde mutlak bir hakimiyet kuruyordu. Karşı gelirlerse canlarından olacakları türden bir hakimiyet. Ama durum sadece bundan ibaret değildi. Wukong Ejder’e bir şeyler söylemek için konuşmaya çalışmıştı ancak ağzını bile açamamıştı.
Ejder gerçek anlamda onlara, bedenlerine hükmediyordu. Konuşmalarını istemediği anda ağızlarını bile açamaz hale gelmişlerdi.
Tam o anda Ejder’in sırtından bir siluet yükseldi ve hızla gökyüzünü kapladı.
(Neo)-Lucifer! Hemen herkesi cehenneme ışınlamalısın!
Ejder’in sırtından yükselen siluet Element Ejderhası Neo’ya aitti. İşin tuhaf ve endişelendirici tarafı ise Neo’nun diğer herkesten daha fazla korku içinde olmasıydı. Ejder’in ruhunda yaşadığı için Ejder’in duygularından haberdardı ve ama bu kadar korkuyor olması bir şeylerin yanlış olduğunun habercisiydi.
(Neo)-Hızlı olmalısın! Ejder tamamen kendini kaybetmek üzere. Hüküm Ejderhasının mührünü çatlattı ve Ölüm Ejderhasının 5 mühründen birini parç…
Ve Neo yok oldu.
Neo yok olduktan sonra neden o kadar korktuğu da anlaşılmıştı. Ejder, en tehlikeli 2 ejderha olan Hüküm ve Ölüm Ejderhalarının mühürlerine zarar vermişti. Yine de onların güçlerini kullanamazdı. Hüküm Ejderhasının mührü kırılmamıştı. Çatlamıştı. Ölüm Ejderhasının ise 5 mühründen birinin kırılması sorun değildi. Tabii o 5 mührü bırakın kırmayı zarar vermek bile imkansızken bunun olması Ejder’in ne derece bir güce sahip olduğunu kanıtlıyordu.
Ama buradaki asıl sorun Ejder’in ta kendisiydi. Tüm gücünü kullanmaya karar verirse buradaki tek bir kişi bile ona karşı gelemezdi ve hepsi yok edilirdi.
(Ejder)-Kimse…bir yere…gitmiyor!
Diyen Ejder Lucifer’i kontrol etmek adına arkasına döndü ve herkes gördüğü şeyle birlikte korku tarafından esir alındı.
(Rose)-Ej…der…
Rose şu anda karşısında duran “şeyin” Ejder olup olmadığını bilmiyordu. Karşısında duran bu “şeyin” Ejder olması imkansızdı. Olmamalıydı. Eğer bu “şey” gerçekten de Ejder’se, gerçekten de öldüler demekti.
Hepsini bu derece bir korkuyla esir alan görüntü ise hayal edilebilecek her şeyden daha korkunçtu. Normal şartlarda sadece gümüş ve kırmızı göz renklerine sahip olan Ejder’in gözleri…
…karanlıktı.
Simsiyah gözleriyle onlara bakıyordu. Ağzından, hayır, bütün vücudundan kanlar akıyordu. Korkunun cisimleşmiş hali gibi görünüyordu ve giderek daha korkunç hale geliyordu.
Tüm bu korkutuculuk ve karanlık yetmezmiş gibi birde Ejder’in bedeni karanlık bir aurayla çevrilmeye başlamıştı. Wukong’la dövüştüğü zaman girdiği haldi bu. Bedeni görünmeyecek kadar yoğun ve karanlık bir aura.
Tam o anda hisleri yüzünden mi yoksa Ejder’e olan derin bağlılığı yüzünden mi bilinmez Medusa bağırdı.
(Medusa)-Herkes zıplasın!
Ve yine nedendir bilinmez herkes o an için Medusa’nın dediğini yapma ihtiyacı hissetti ve herkes birden zıpladı. Tam o anda da Ejder’in ayaklarını kaplayan karanlık yayılmaya başladı ve Pandora’nın Kutusu’nun yaydığı karanlığın üzerine çökerek saniyeler içinde bütün dünyayı kapladı.
Bunu gören Wukong ise…
(Wukong)-Büyü! Ruyi Jingu!
Bu şekilde bağırarak sopasını devleştirdi ve yere sapladı. Zıplamış olan herkeste sopanın üzerine iniş yaptı ve güvenli bir alana geçmiş oldu. Tüm bu olaylar olurken Zeus bir saniye bile olsun gözünü Ejder’in üzerinden ayırmamıştı. Ancak…
(Zeus)-Ha? Kolunu ne ara kaldırdı o?
Gözünü Ejder'in üzerinden hiç ayırmamış olmasına rağmen Ejder’in, sağ kolunu, sağa doğru uzatmış olduğunu görememişti.
(Zeus)-Bir şey mi planlıy…
Zeus daha sözünü bile bitiremeden önünde duran Pandora silindi ve hiçliğe karıştı. Bir an sonra ise galaksiyi dolduran 100 trilyon canlı varlıktan yaklaşık olarak 100 milyarı da silindi ve gözün görebileceği her yer bir cam gibi çatladı.
Her şey ve herkes bir cam gibi çatlamıştı ancak hiç kimse acı hissetmiyordu. Sanki hepsi cama çizilmiş bir resimdi ve çizildikleri cam çatlamıştı. Sadece Ejder tek parça duruyordu. Sanki Ejder, cama çizilmiş bu resmin üzerine bir kağıttan kesilerek yapıştırılmış gibi görünüyordu. Bu dünyaya ait değilmiş gibi duruyordu.
(Wukong)-Tch! Daha ne kadar ileri gidebilir bu çocuk!?
(Rose)-Ne oldu? Ne yaptığını biliyor musun? Neden her şey çatlamış gibi görünüyor?
Wukong bir şeylerin farkında olarak konuştuğunda Rose hemen bir cevap alabilmek için bu soruları sordu. Ejder’e neler olduğunu bilmek zorundaydı. Ya da neler yaptığını.
(Wukong)-Sadece Gaia’nın yapabileceği bir şeyi yapıyor. Gerçekliği parçalıyor.
(Rose)-Ama kendisi aynı görünüyor.
(Wukong)-Sorun da bu ya zaten. Gerçeklik parçalandığında o parçalanmadı. Bunun anlamı da…
(Lucifer)-Ejder gerçeklikten üstün bir varlık oldu demektir.
(Wukong)-Aynen öyle. Artık gerçeklik dediğimiz sonsuz kavram Ejder’den daha alt kademede. Tahminen Ejder şu anda 1000 boyutlu bir varlık oldu. Lucifer ve ben 5 boyutlu varlıklarız. Tanrılar 4 boyut ile 5 boyut arasında değişiyor. Ve siz hepiniz, Medusa hariç, 3 boyutlusunuz.
(Rose)-Ejder, 1000 boyut? Arghhh! Daha fazlasını kafam kaldırmıyor!
Ejder’in mevcut durumu kısaca buydu ancak her şey daha yeni başlıyordu. Ejder’in az önceki kol sallaması bile 100 milyara yakın canlıyı silmişti. Üstüne üstlük içinde bulundukları gerçekliği parçalamaya bile başlamıştı.
(Wukong)-Şu andan itibaren her şey onun insafına kalmış durumda. Ya öleceğiz. Ya da bir mucize olacak ve kurtulacağız.
Wukong bu konuda haklıydı. Şu durumdan kurtulmalarının tek yolu bir mucize olmasıydı. Ancak o mucize de kolay kolay olacakmış gibi görünmüyordu.
Bu konuşma gerçekleşirken ise Ejder’in suratı 3. kez en korkutucu haline gelmişti. Yani Medusa’ya sarılıp tüm tanrılara tecavüz edeceğini söylediğinde gözlerinin ters birer ağız gibi görünüp kızıl bir şekilde parladığı surat ifadesine.
Ancak şu anda tek bir farklılık vardı. Ters ağzı andıran gözleri parlamıyordu. Tamamen karanlıktı. Ejder o surat ifadesine büründükten hemen sonra ise ölüm soğukluğundaki sesi yankılandı ve ağzından şu sözler döküldü.
(Ejder)-Bu dünya, hayır, bu gerçeklik. Hatta bütün bu varoluş hastalıklı. Yok edilmesi gerek.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..