Ejder ayaklarından itibaren karanlıkla kaplanmaya başlamıştı ancak bu önceki seferlerde olduğu gibi vücudu görünmeyecek kadar karanlık ve yoğun bir aura değildi. Vücudu direkt olarak siyaha, karanlığa dönüşüyordu.
Ayak bileklerinden hızla yukarı tırmanan karanlık kıyafetlerini parçalayarak ilerliyordu. Bacakları tamamen karanlığa dönüştükten sonra ise üst vücudu büyük bir hızla karanlığa dönüştü ve aynı anda saçları dikleşmeye başladı.
Ejder’in göğsü tamamen karanlıkla kaplanırken Ejder’in uzun zamandır yerinde olmayan kalbi de iyileşmiş ve olması gereken yerde belirmişti.
Karanlık boynunu kaplayıp kafasına tırmanırken saçları tamamen dik bir hale geldi ve karanlık, saçları da dahil olmak üzere tüm bedenini kapladı. Ne gözleri vardı ne burnu ne de ağzı. Tıpkı simsiyah bir vitrin mankeni gibi görünüyordu.
Tek farkı çok daha korkunç ve ölümcül görünmesiydi.
Tüm bedeni karanlığa dönüştükten sonra gözlerinin olması gereken yerde galaksiyi andıran, sarmal yapıda bir çift göz belirdi.
(Lucifer)-Birisi gördüğümüz şeyin gerçek olup olmadığını söyleyebilir mi?
Herkes şaşkınlık içinde Ejder’i izlerken Lucifer, farkında olmadan bu kelimeleri dile getirmişti. Öylesine şaşkındı ki konuştuğunun bile farkında değildi. Sanki zaman hepsi için durmuş gibiydi. Tam önlerinde duran bu varlığın hiçbir tanımı yoktu.
Ejder yavaşça sağ elini kaldırarak avuç içini tanrılara doğru çevirdi ve avcunun içinde beyaz bir ışık yığını oluşmaya başladı.
(Rose)-Siktir!
O anda Rose bir şeylerin farkına vardı ve ağzından bir küfür çıktı.
(Lucifer)-Ne oldu?
Lucifer ise hemen dikkatini toparlayarak Rose’ye döndü. Rose’nin yüzünde duran ifade kesinlikle bir şeyler bildiğini gösteriyordu.
(Lucifer)-Bir şeyler mi biliyorsun?
(Rose)-Bu duruşu hatırlıyorum.
Rose’nin sözlerinden sonra herkes kendisine odaklanmıştı. Kendisine odaklanmış meraklı gözlere rağmen emin olmak için birkaç saniye boyunca Ejder’i süzdü ve düşündüğü şeyden emin oldu.
(Rose)-Kesinlikle o duruş. Ancak, bir şeyler yanlış. Neden bir anda ortaya çıkıp iki Ejder’i öldüren bir Ejder bu duruşu alıyor ve bu kadar korkunç bir kana susamışlığa sahip olabiliyor?
Rose aklından geçenleri dile getirdikten sonra Lucifer ona cevap vermek için hazırlanmıştı.
(Lucifer)-Yanlış değil Rose. Şu anda bunu açıklamam uzun sürer ama az çok ne olduğunu biliyorum. Neredeyse zamandan bağımsız bir varlık olduğum için bir şeylerin farkındayım. Ve şu anda bilmeniz gereken iki şey var, birincisi, orada duran kişinin gerçek Ejder olduğu, ikincisi ise, Ejder’in geçmişe döndüğü. Hem de milyarlarca kez.
Rose ilk başta inanmak istemese de şu anda bundan daha iyi bir açıklaması yoktu. o yüzden Lucifer’e inanacaktı.
(Rose)-Pekala. Bu biraz absürt. Fakat şu anda bunu tartışacak zamanımız yok. Sana inanıyorum. Eğer Ejder babasına verdiği sözü çiğneyecek kadar çıldırdıysa kesinlikle bir şeyler yaşanmış olmalı.
(Lucifer)-Babasına verdiği söz mü?
(Rose)-Evet. Bir daha bu tekniği kullanmayacağına dair babasına söz vermişti. Ejder küçükken kendi kendine bir teknik arayışına girmişti ve çok geçmeden bir teknik bulmuştu. Ama bulduğu teknik çok tehlikeli olduğu için babası o tekniği Ejder’e yasaklamıştı. O da benim ve abisinin tekniklerini kullanıyordu. İşin tehlikeli kısmı ise, Ejder’in küçükken dediğine göre bu teknik için tüm enerjisini kullanıyor olmasıydı. Yani…
(Medusa)-Yani Ejder şu anda tüm gücünü kullanmaya hazırlanıyor.
Medusa aniden araya girerek heyecan ve endişe karışımı bir duyguyla Rose’nin sözünü bitirmişti. Endişe duygusu daha ağır basıyordu ama bir yandan da gözleri parlıyordu. O bile Ejder’in tüm gücünü görmek istiyordu.
(Rose)-Evet. Ve bu seviyedeyken tüm gücünü kullanırsa her şeyi sona erdirebilir. O zamanlar bu tekniğe ne isim vermişti bu çocuk. Ha hatırladım. İşte bu Ejder’in “kendi” özel hareketinin adı…
-Yüksek Ejderha İnfilakı.
Ejder az önceden beri sanki diğerlerinin konuşmasına izin veriyormuşçasına saldırıya geçmemişti. Ancak Rose, onun yapacağı saldırının ismini söyledikten sonra Ejder’in elindeki ışık kör edici bir şekilde parlamış ve infilak gerçekleşmişti.
Ejder’in avucundan çıkan ve hiç bitmeyecekmiş gibi görünen inanılmaz enerji ışını tek seferde 100 trilyon tanrı ve benzeri canlıyı yok etmiş, bu da yetmemiş gibi akıllara zarar bir hasara sebep olmuştu.
Yok olan şeyleri kimse fark etmemişti ancak yine de söylemekte fayda var.
Ejder’in tek hareketiyle yok ettiği şeylerin sayısı…
-567 trilyon gerçeklik.
-897 katrilyon boyut.
-Ve sonsuzluğu bile aşacak kadar çok evren.
Yok olan her şeyin içindeki sona eren yaşam sayısı ise kelimelerle anlatılamayacak kadar fazla. Belki de sonsuzluğu onlarca defa aşacak kadar çok.
Ejder Soykıran. Gerçekten de soyadının hakkını veren tüm varoluşun içinde yaşayan en tehlikeli varlık.
İçlerinde bulundukları evren bile bu savaştan nasibini almıştı ancak henüz hiçbir şey bitmemişti.
Ejder’in yok edici saldırısı son bulduktan sonra dünyanın tepesinde aniden, dünyadan milyarlarca kat daha büyük bir göz belirmiş ve o gözün göz bebeği birkaç defa etrafa bakındıktan sonra tam ortada durmuştu.
Daha doğrusu Ejder’e odaklanmıştı.
Sonra da bir anda ortadan kaybolmuştu. Ve hemen ardından da Ejder’in hemen önünde parlak bir küre belirmişti. Küre aşırı derecede parlaktı ve Ejder’in aksine çok rahatlatıcı bir aura yayıyordu.
Kürenin içinde bir bebek vardı. Sanki ana rahmindeymiş gibi cenin pozisyona almıştı. Derken küre ışığa dönüşerek kayboldu ve bebek havada süzülmeye başladı. Bebek, tıpkı ışık formları gibi bembeyazdı.
Bebek havada süzülürken parlaklığı azalmaya başladı. Aynı anda da vücudu gelişmeye başladı. Önce 3 yaşındaki bir çocuğa benzedi ve büyümeyi bırakmadı. Birkaç saniye sonra genç bir insan gibi görünmeye başladı ve göğüsleri ile kalçası şekil aldı.
Büyümesi devam etti ve bedeni genç bir kadının bedeni haline geldi. Hala bembeyazdı. Işıktan saçları dalgalanıyordu. Vücudu büyümeyi bırakmıştı. Ejder’in tam zıttı bir görüntüsü vardı.
Ejder siyah bir vitrin mankeni gibi görünürken o, bembeyaz bir vitrin mankeni gibi görünüyordu. Kadın şeklinde olduğunu anlamamızı sağlayan tek şey dolgun göğüsleriydi. Göğüs uçları yoktu. Ya da cinsel organları.
Tam anlamıyla bir vitrin mankeni gibiydi.
Dalgalanan saçları kalçasına değene kadar uzadıktan sonra alnının hemen üstünden ağaç dallarından oluşan bir çift boynuz çıktı ve o boynuzların hemen altında da dikenli sarmaşıklardan oluşan bir taç belirdi.
Böyle bir görüntüye şahit olacak kadar şanslı olan bir grup şu anda şok olmuş bir şekilde olanları izliyordu. Kadından yayılan enerji öylesine ferahlatıcıydı ki sanki bütün iyi duyguların vücut bulmuş hali gibiydi. Ama aynı anda herkesin aklında birkaç soru da doğurmuştu.
Ejder’den daha güçlüymüş hissi veren bu varlık kimdi? Neden buradaydı? Ve neden ışık formları gibi görünüyordu?
(Rose)-Lütfen oradaki kadının kim olduğunu merak eden tek kişi ben olmayayım.
Rose gözlerini o kadından ayıramadan bu konuşmayı yaptı.
(Wukong)-Sizce de kafasındaki taç benim tacıma benzemiyor mu? Benim tacımın sarmaşık versiyonu gibi.
Wukong yaptığı ilk çıkarım bu olmuştu. Ancak Lucifer cevap vererek tam tersi olduğunu söylemişti. Ardından da konuşmasına devam etmişti.
(Lucifer)-Aslında tam tersi Wukong. Senin tacın onun tacına fazlasıyla benziyor. Eğer mitlerde anlatılan şey doğruysa…
(Medusa)-Ve eğer antik çizimlerle metinler birer yalandan ibaret
değilse, karşımızda gördüğümüz bu kadın… ondan başkası değil.
Medusa ve Lucifer birbirilerine bakarak aynı anda kadının adını dile getirdiler.
(Medusa ve Lucifer)-O kadın… İlk Tanrıça...
-Gaia.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..