Siyah ejderha işlemeleri olan gümüş renkli bir tahtın üzerinde oturan yaklaşık olarak 2 metre boyunda ve 97 kilo ağırlığında bir adam vardı. Altın işlemeleri olan siyah renkte bir takım elbise giyiyordu. Yüzünden en ufak bir kırışıklık bile yoktu ve gümüş renk sakalları yücelikle parlıyordu.
Gümüş saçları ve parlak mor gözleri vardı. Göz bebekleri diğer tüm gümüş saçlı aile üyeleri gibi dikey elips şeklindeydi.
Oturduğu yerde ellerini kavuşturmuş bir şekilde bekliyordu. İsmi de kendi gibi kudretliydi.
Grant Soykıran.
Soykıran İmparatorluğunun şu anki imparatoruydu.
(Grant)-Yani diyorsun ki seni bayıltan kişi gümüş saçlı ve kırmızı gözlüydü. Öyle mi?
Grant tahtında otururken önünde diz çöken bir kadın vardı. Kadın, Zevk Kulesi’nin Baş Sahibesi olan Gül’dü.
(Gül)-Öyleydi Yüce İmparator.
(Grant)-O zaman, neden bana bunu daha önce bildirmedin.
(Gül)-Affedin beni efendim ama bana çok sert vurduğu için hayal görmüş olabileceğimi düşündüm ve sizi boş yere meşgul etmemek istedim. Gördüğüm renklerin doğru olduğundan emin olduktan sonra buraya gelme kararı aldım.
Gül titreyen bir ses tonuyla konuşuyordu. Eğer yanlış bir şey söylerse öldürülme ihtimali çok yüksekti. Soykıran kanını taşıyan herkes öldürme meraklısı delinin teki oluyordu ve şu anda karşısında hepsinden daha kan sevdalısı olan İmparator Grant vardı.
(Grant)-Diyorsun.
(Gül)-Evet efendim. Size daha önce haber vermediğim için özür dilerim.
Gül ciddi anlamda korkudan tir tir titriyordu. Titremesini durdurmak için kendisini sıkıyordu ancak bir işe yaramıyordu. Grant herhangi bir aura yaymamasına rağmen Gül korkusunun üstesinden gelemiyordu. Aldığı nefes bile ağır geliyordu.
(Grant)-En azından suçunu biliyorsun. Ama bir daha bu hataya düşersen…
Grant’ın mor gözleri bir anda iyice parlamaya başladı ve o anda Gül’ün midesi kasıldı. Ardından da kan kusmaya başladı. Ancak tek seferlik bir kusma değildi bu. Ağzından akan kan hiç durmadan dışarı çıkıyordu. Sonu yokmuş gibiydi.
(Gül)-An… la… mım… e-ven… dim…
Gül ağzından kanlar boşalıyor olmasına rağmen konuşmaya çalıştı ve zar zor bir şeyler söylemeyi başardı. O andan sonra da midesi sakinleşti ve kanlar akmayı kesti. Grant’ın gözleri de eski parlaklığı geri döndü.
(Grant)-Güzel. Gidebilirsin.
Gül olabildiğince hızlı bir şekilde toparlandı ve çabuk adımlarla odayı terk etti. Gül odayı terk ettikten sonra da yerde duran tüm kan havalandı ve Grant’ın avucundan içeriye çekildi.
(Grant)-Ne düşünüyorsun Bloody?
Grant’ın seslendiği kişi şu anda dünya üzerinde bulunan en güçlü varlıktı. Herkesin istisnasız bir şekilde korktuğu ve Grant’ın içinde yaşayan Kan Ejderhası Bloody.
(Bloody)-Son zamanlarda onu hissedemesem de Yüceler Yücesi Kral’ımın olduğunu düşünüyorum.
(Grant)-Hadi ama Bloody. Ejderha İmparator Ultima kendisini yedi parçaya böldü ve sırra kadem bastı. Bunu sen söylemiştin.
Grant sıkılmış bir ses tonuyla konuşmuştu. Bloody’nin milyarlarca yıl önce ölmüş olan bir ejderhanın varlığını hissettiğini söylemesinden bıkmıştı. Ultima artık yaşamıyordu. O öleli çok uzun bir zaman oluyordu. Ruhunu böldüğü 7 parça ise ortalarda yoktu. Bunun anlamı da Ultima kimseyi yeterli düzeyde görmemiş ve gücünü vermemişti.
Bundan sonra da kimsenin onun güçlerine sahip olacağını ya da onun güçleriyle doğacağını düşünmüyordu. Ultima’nın devri kapanmıştı.
(Bloody)-Evet söyledim. Ama o 1 yıldan daha uzun bir süre önceydi. O gün onu hissettiğime eminim. O kesinlikle burada.
Fakat Bloody yine de onun dünyada olduğu konusunda diretiyordu. Ne zaman onun konusu açılsa Bloody hiç olmadığı kadar inatçı oluyor ve asla ikna edilmiyordu.
(Grant)-Her neyse. Seninle tekrar tartışarak zaman harcamayacağım. O zaman bana şunu söyle. O değilse kim olabilir?
Grant sorusunu değiştirerek Bloody’den düzgün bir cevap almayı ummuştu. Başka türlü Bloody’nin inadına karşı gelemeyecekti.
(Bloody)-Bilmem. Kimsenin Soykıranları bu şekilde karalamaya çalışacak kadar cesareti yoktur. Ayrıca Gül’ün söylediğine göre adam bir anda ortaya çıkmış. Yani onlar arenadayken araya girmemiş. Savaş arena dışına taşındığında zaten dışarıda baygın haldeymiş.
Bloody, Gül’ün söylediği şeyleri dile getirerek bir şeyler bulmayı amaçladı ancak eline bir şey geçmedi.
(Grant)-Kısaca onunda bilmediği şeyler var.
Doğal olarak Gül’ün bilmediği bir sürü şey vardı. O sadece gördüğü şeyi söylemişti. Kendisini kolayca byıltan o gümüş saçlı çocuğu daha önce hiç görmemişti. Grant’ın gayri meşru çocuğu olduğunu ve turnuvayı kaybetmelerini sağlayarak onunla uğraştığını bile düşünmüştü ancak Grant çapkın birisi değildi. Ayrıca onu baştan çıkarmak imkansızdı.
Grant ara sıra Zevk Kulesi’ni kontrole geliyordu ve kuleyi dolduran onca parfüm ve afrodizyak onu azıcık bile etkilemiyordu. Yani Grant’ın gayri meşru çocuğu olma ihtimali doğrudan eleniyordu.
(Bloody)-Aynen öyle. Her şeyi tam anlamıyla öğrenmek istiyorsak o çocuğu bulmalıyız.
(Grant)-Orası kolay. Elimin altındaki bütün gözlemcileri göndereceğim. Yarına kalmadan bulmuş olurlar.
Grant’ın elinin altında yüzden fazla gözlemci vardı ve her bir gözlemci birbirinden güçlüydü. Tabii Grant’ın onlara olan güveni tamdı. Adamlarını özenle seçmiş ve hepsini cehennem gibi antrenmanlardan geçirdikten sonra kaçmayan ya da dayanmayı başaranları yanına almıştı.
(Bloody)-Normal şartlar altında evet. Ama o kişi Yüceler Yücesi Kral’ımsa gönderdiğin herkes ölecektir.
Bloody yine de onların karşılaştıkları kişiye göre hayatta kalıp kalamayacaklarını söylüyordu. Eğer aramaya çıktıktan sonra geri dönmezlerse Bloody haklı çıkacak ve o kişinin efendisi olduğu konusunda iyice emin olacaktı.
(Grant)-Tekrar söylüyorum BLoody. Öyle birisi yok. O devir kapandı.
“Hmph! Sen öyle sanmaya devam et.”
(Grant)-Düşüncelerini duyabildiğimi unuttun sanırım.
(Bloody)-Düşüncelerimi duyman umurumda bile değil. İşin ucunda gerçekten de Yüceler Yücesi Kral’ım varsa her şey değişir. Ve sen, ona zarar vermeye kalkarsan…
Bloody’nin sesi aniden kalınlaşmaya başladı. Grant kendi ruhuna çekildi ve kıpkırmızı devasa bedeniyle Bloody’yi karşısında buldu. Bloody kızıl gözlerini Grant’ın üzerine dikmişti. Dişleri bile Grant’tan 3 kat kadar daha büyüktü.
(Bloody)-… seni paramparça ederim!
Grant tepkisiz bir şekilde duruyor olsa da kalbi deliler gibi çarpıyordu. Nihayetinde Bloody kendisinden çok ama çok daha güçlüydü ve ona karşı gelmek gibi bir şey yapamazdı.
(Grant)-Hay hay. İstediğini yapabilirsin. Tek planım onunla konuşmak o kadar.
(Bloody)-Onunla konuşacağın zaman üslubuna dikkat etsen iyi olur. Varoluşun Hükümdarıyla konuşuyor olacaksın çünkü.
(Grant)-Tamam dedik ya. Uzatma.
Grant Bloody’nin bu bakışlarına daha fazla maruz kalmamak için konuyu çabucak kapatmaya çalıştı. Bloody’de daha fazla uzatmadı ve Grant kendi ruhundan çıktı.
(Grant)-Nöbetçiler.
Ruhundan çıktıktan sonra hızla kapısının önünde bekleyen nöbetçilere seslendi. Nöbetçiler kapıyı açarak içeri girdileri ve Grant’ın emrini beklemeye başladılar.
(Grant)-Bana gözlemcileri gönderin. Onlar için bir görevim var.
(Nöbeçiler)-Emredersiniz efendim.
Nöbetçiler aynı anda konuşarak eğildiler ve odayı terk ettiler. Hızla nöbetçileri çağırmaya gittiler.
(Grant)-Bu arada Bloody. Pride’nin büyük kızı ne alemde?
(Bloody)-Beatrix’ten mi bahsediyorsun?
(Grant)-Evet. Son günlerde iyice güçlendiğini söylemiştin.
(Bloody)-Doğru. Güçlenmeye devam ediyor. Muhtemelen bir savaş kapımızda olabilir.
Bloody sürekli olarak ona bir şeylerden haber verdiği için Grant, Pride’nin herkesten gizli tuttuğu bu konudan haberdardı. Bloody’nin keskin hisleri anında Betty’nin gücünün arttığını fark etmiş ve Grant’a haber vermişti.
(Grant)-Önce küçük bir kızın gücü artmaya başlıyor, sonra da gümüş saçlı bir çocuk BloodWife’lerin lehine iş yapıyor. Gerçekten bir savaş yaklaşıyor gibi. Bize her zaman taraf alıyorlardı ancak ilk defa onların bize saldıracağını düşünüyoruz.
Grant sakallarını ovarak konuşmuştu. Durum tam olarak böyleydi. BloodWife’ler her zaman Soykıranlara karşı olmuştu ancak Soykıranlar olarak hiçbir zaman saldırı alacaklarını düşünmemişlerdi. BloodWife’ler bir şeyler planlıyor olmalıydılar.
(Grant)-Her ne planlıyorlarsa başımıza iş açacak gibi görünüyor.
(Bloody)-Bir savaş çıkarsa bize hiçbir şey yapamazlar. Tüm dünya benden korkuyor ancak korktukları güç gücümün yalnızca yüzde 30’u. O kız hala benimle çarpışacak düzeyde değil. Ayrıca sen benim tüm gücümü kullanabilecek seviyedesin. Yani ikimizin gücüyle bütün gezegeni, hayır, bütün güneş sistemini alt edebiliriz.
(Grant)-Hahahahaha. Kiminle dans ettiklerini bilmeyen bir grup aptallar o kadar.
Grant kocaman bir kahkaha patlatarak ciddi bir ifadeye büründü. Mor gözleri ışıltısını kaybetti ve koyu bir tona büründü.
(Grant)-Çok yakında eğlence zamanı başlayacak. Ahhh, lütfen bizi yerle bir etmek için elinizden geleni yapın.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..