Birkaç saatlik bir ilerleyişin ardından Soykıran İmparatorluğunun en dış kısımlarına varmışlardı ve Pride’nin emriyle birlikte 3 milyon asker en dışta kalan şehri işgale başlamıştı.
Sadece birkaç dakika içinde 300’e yakın evi basmışlar ve 1000’e yakın kişiyi öldürmüşlerdi. Dükkanları yağmalamaya başlamışlar ve sağda solda gördükleri her şeyi parçalamışlardı. Onlara karşılık vermeye çalışan insanların ise etraflarını sararak kolayca öldürmüşlerdi.
***
(Kuzgun)-Başladı.
Kuzgun, Güzellik Kulesi’nin tepesinden oturmuş Efasne ve Eliza’nın eğlenmelerini izliyordu. O sırada da BloodWife Ordusu Soykıran İmparatorluğuna giriş yapmıştı.
(Kuzgun)-Sanırım Ejder’in bedenine dönme zamanı geldi.
Kuzgun hiçliğe çıktı ve içinde bulunduğu bedeni yok ederek Ejder’in bedenine geri döndü. Yerde yatıyor halde olan Ejder gözlerini açtı ve gümüş renkli duygusuz gözleri yeniden kırmızı rengi kazandı. Kolları, dirseklerine kadar karanlıkla kaplandı ve dişleri uzadı. Normalde kamburu da çıkmalıydı ancak Kuzgun buna izin vermemişti. Ejder’in kambur bir duruş almasını istemiyordu. Bu duruş onun karizmasını bozuyordu. En azından Kuzgun bu şekilde düşünüyordu.
(Kuzgun)-Şimdilik savaşı izleyeyim bari. Nasıl olsa savaşın en önemli anında…
Kuzgun gülümsedi ve…
(Kuzgun)-Ejder kendisine gelecek.
***
Kuzgun dünyaya döndüğünde doğruca Efsane’nin yanına indi ve Efsane karşısında Ejder’i görünce hemen olayı kavradı.
(Efsane)-Başladı değil mi?
Kuzgun oraya indiğinde Güzellik Kulesi’nde bulunan herkes, Eliza’da dahil olmak üzere donup kalmıştı. Bu bilgiye sahip olmalarına gerek yoktu. Ayrıca Kuzgun, Eliza’ya açıklama yapmakla uğraşmak istemiyordu.
(Kuzgun)-Başladı. Hatta çoktan 3000’den fazla insan öldü.
Kuzgun gayet sakindi ve soğuk bir ses tonuna sahipti.
(Efsane)-Babam nerede peki? İnsanlarımızın ölmesine öylece izin mi verecek?
Efsane ilk aklına gelenleri sormuştu. Kuzgun’un bu sorulara bir cevabı olduğunu biliyordu.
(Kuzgun)-Grant tahtında oturuyor. Ve evet. İnsanların ölmesine izin verecek. Çünkü ne kadar insan ölürse o kadar kana sahip olur.
(Efsane)-İyi de bu delilik!
(Kuzgun)-Hayır. Bırak ölsünler.
(Efsane)-Ama neden!?
(Kuzgun)-Hepsini diriltebilirim de ondan. Ve onları diriltip yıkılan her şeyi eski haline getirmem için parmağımı kıpırdatmama bile ihtiyacım yok. Biliyorsun ki varoluşu ve hiçliği sen daha göz açıp kapayamadan sonsuz defa silip sonsuz farklı şekilde yeniden yapabilirim. Birkaç insanı diriltmek hiç sorun olmaz.
Kuzgun’un sözleri Efsane’yi rahatlamamıştı. Onları diriltebilecek olsa bile ölmelerini istemiyordu. Efsane birilerini öldürmek konusunda iyi değildi ve iyi olmakta istemiyordu. O bu haliyle mutluydu. Hayat dolu, sevecen bir insan olmak onun için daha iyiydi.
(Kuzgun)-Ha bu arada. Senden küçük bir isteğim var.
***
(Betty)-Baba. Neden ben arkada kalıyorum?
Pride, Betty’nin savaşa en başından dahil olmasını istememiş ve onu yanında tutmuştu ancak herhangi bir açıklama yapmamıştı. Bir açıklama yapmadığı için de Betty meraklanmıştı ancak işgale başlayana kadar sormak istememişti.
(Pride)-Oldukça basit, Betty. Seni şimdiden gönderirsek yorulursun ve Grant’la yapacağın savaşta tam performans gösteremezsin. Ayrıca o değersiz insanlar senin elinde ölmeyi hak etmiyor.
Betty 14 yaşında bir kız olsa da kendini dünyanın en tepesinde görüyordu ve insanları küçümsüyordu. Bu biraz da onun yetiştirilme şekliydi alakalıydı.
(Pride)-Sen Grant’la dövüşürken ben de gidip Elizabeth’i kurtaracağım.
(Betty)-Ama Eliza’yı ben kurtarmak istiyordum.
Betty sahte bir surat ifadesiyle Eliza’yı kurtarmak istediğini söyledi. Yaptığı yüz ifadesi inanılmaz gerçek duruyordu. Betty gerçek bir oyuncuydu.
“Eliza’yı kurtaracak ve öldüreceğim. Sonra da babama onu Soykıranların öldürdüğünü söyleyeceğim. Ve tatlı kardeşim öldükten sonra babamdan emekliye ayrılmasını isteyecek ve bütün imparatorluğa, hayır, bütün dünyaya hükmedeceğim. Çektiğim tüm acılar bunun içindi.”
Betty bunları düşünürken gülümsememek için kendini zor tuttu. Bu noktaya kadar geldikten sonra planlarını babasına çaktırırsa işler kötüye giderdi. Babası fazlasıyla zeki yani Betty’nin planını çözmesi çok uzun sürmezdi. O yüzden Betty çok dikkatli davranıyordu.
(Pride)-Kardeşini kurtarmak istediğini bende biliyorum tatlım ama aynı anda hem savaşıp hem de onu koruyamazsın. O yüzden onu kurtarma işini bana bırak.
(Betty)-Amaaa… peki baba.
Betty küçük bir oyunculuk daha sergileyerek konuyu kısa kesti ve kendisinin devreye gireceği zamanı beklemeye başladı. O sırada da askerlerden bazıları çevreyi ateşe vermeye başladılar. Özel bir tür ateş kullandıkları için çevre anında alev aldı ve akıllara zarar bir hızla yayılarak binlerce metrelik bir alana yayıldı.
(Pride)-Düşündüğümden daha hızlı ilerliyorlar. Ama, Soykıran askerleri hala kendilerini göstermediler. Ahh anlıyorum.
Pride gülümsemeye başladı.
(Pride)-O Grant piçi kendi imparatorluğunda yaşayanları bile önemsemiyor. Çünkü ne kadar insan ölürse o kadar kan dökülür ve bu durum onun işine gelir. Hahahah. Gerçekten şerefsizin tekisin lan sen!
Pride’nin heyecanı yüzündeki gülümsemeye yansıyordu. Grant’ın amacını anında çözmüştü. Betty gerçekten çok dikkatli olmalıydı.
Askerler çevreyi ateşe verdikten sonra evlerde alev almaya başladı ve yangın giderek büyüdü. İnsanlar çaresiz bir şekilde kaçmaya çalışıyorlar ya da karılarını ve çocuklarını korumak için kendilerini siper ediyorlardı.
Ancak ellerinden hiçbir şey gelmiyor ve kolayca öldürülüyorlardı. Kadınların ve çocukların çığlıkları ateşlere karışırken alevler yayılmaya devam ediyordu. Keskin bir kan kokusu yükselmeye başlarken kaçmaya çalışan insanların çığlıkları bir kesilip 2 çoğalıyordu.
Askerler hiç acıma göstermeden önlerine çıkan herkesi paramparça ediyorlardı. Bazı insanlar alevler içinde kalarak can vermişlerdi. Onlarca çocuk ailesinin katledilişini izlemişti ve ardından kendileri de katledilmişti.
Hareket edemeyecek kadar yaşlı olan insanları bile ayırt etmemişlerdi. Sadece İmparatorlarının verdiği emirleri yerine getiriyorlardı. Yani önlerine ne çıkarsa çıksın yok ediyorlardı. Yüzlerce ev harap olurken on binlerce insan can vermişti ve bu sayı hızla artıyordu.
Alevler imparatorluğun uç kısımlarını tamamen ele geçirmişti ve 3 şehre yayılmıştı. Soykıran İmparatorluğu dünya üzerinde çok büyük bir yer kaplıyordu ve ateşler inanılmaz bir hızla yayılmasına rağmen imparatorluğun yalnızca %1.3’üne ulaşabilmişti.
Ama bu kadar küçük bir alan bile on binlerce insana ev sahipliği yapıyordu. Yani ateşlerin yayıldığı alanın küçük olması hiçbir şeyi değiştirmiyordu. İnsanlar ölüyordu. Askerler gözlerini bile kırpmadan insanların canını alıyorlardı.
Acımasızlardı.
Ağlayan küçük çocukları bile umursamadan öldürüyorlardı. Hepsi birer katliam makinesiydi.
Ateşler yayıldıkça yayılıyor ve büyümeyi kesmiyordu. Yayıldıkları alan bir kenara dursun yükseldikleri nokta bile çok yüksekti. Yerden 25 metre kadar yükseğe çıkıyorlardı. 700 dereceyi aşkın olmasından bahsetmiyorum bile.
(Pride)-HAHAHAHAHAHAHA!!!!!!!!!!! İlerleyin askerlerim! İlerleyin ve tek bir kişiyi bile hayatta bırakmayın! Bunu onlar istedi! Soykıran İmparatorluğu bugün soykırıma uğrayacak!
Pride tüm sesiyle arka taraflardan haykırdı ve askerlerini biraz daha gazladı. Askerlerin buna ihtiyacı yoktu ancak bu sözleri duymak onları biraz daha kızıştırmıştı. Bununla birlikte işlerini hızlandırmışlardı.
Ateşlerin dozajını artırmışlar, öldürdükleri insanlara daha az zaman harcamaya başlamışlardı. Adım attıkları her yerde vücut parçaları vardı. Kafalar, kollar, bacaklar. Hatta birçok yerde iç organlar doluydu.
Bazı organlar erimişken bazıları kararmıştı. Parçalanmış kafatasları iğrenç bir görüntüye sahipti. Ateşlerin içinde kalmış kadının bir tanesinin beyni sökülmüş çenesinden aşağı akıyordu. Bir çocuğun parmakları gözlerine ve bacağı kalbine saplanmış haldeydi.
Gerçekten insanda kusma isteği yaratan bir görüntüydü. Ama askerler bu görüntülere aldırmayarak öldürmeye devam ediyorlardı.
Bir adamın bacaklarını ve kollarını kopartıp yerlerini değiştirmişlerdi. Bu da yetmezmiş gibi kafasını kopartıp kalbinin olması gereken yere yerleştirmişler ve bağırsaklarıyla çevirerek düşmesini engellemişlerdi.
Yaptıkları işler akla mantığa sığmayacak seviyedeydi. Masum insanlara yaptıkları bu muamele insanlığa sığmıyordu ancak hiçbirinin umurunda değildi. Pride BloodWife onları fazlasıyla doldurmuş ve Soykıran İmparatorluğunu nefretle büyütmüştü.
Her zaman Soykıran İmparatorluğunu kötülemiş ve kalplerini törpülemişti. O yüzden de askerler iyi veya kötü ayrımı yapmadan herkesi yok ediyorlardı.
(Pride)-Devam edin askerlerim! Bizi kısıtlayan ve hükmümüze boyun eğmeyen bu imparatorluğu yok edin! İşimiz bittiğinde hayatta kalan herkesi sizin emriniz altına sunacağım ve onlara istediğiniz her şeyi yapmanıza izin vereceğim. Bütün kadınlar size ait olacak! Bütün erkekler köleniz olacak! Bütün çocuklar köpeğiniz olacak! O YÜZDEN DUURMAYIN VE İLERLEYİN ASKERLERİM!!! BUGÜN BURADA HAYALLERİMİZİ GERÇEKLEŞTİRECEK VE ÖYLE EVE DÖNECEĞİZ!!!
Pride kafayı yemiş gibi haykırırken Betty normalde sakin olan ve kolay kolay öfke ya da heyecan hissetmeyen babasının nasıl bir anda kişilik değiştirmişçesine bu hale geldiğini merak ediyordu. Ama çabucak mantıklı bir sonuca varmıştı.
“Benim kişiliğimin neden böyle olduğu belli oldu. Ben babasına çekmiş psikotatlı bir kızım.”
Betty’nin vardığı sonuç buydu. Kendi kişiliğinin bu kadar iğrenç olmasının sebebi babasına çekmesiydi.
“Aptal kardeşim ise kesin anneme çekmiştir. Annem zayıftı. İnsanlara çok güveniyordu. Ama en sonunda hasta oldu ve babam dışında kimse yanında olmadı. Kardeşim olacak o gereksizinde aynı onun gibi olacağına eminim.”
“Hmph! O tatlı suratıyla babama çekmesine imkan yok zaten. Ama önemli değil. Bugün onu öldüreceğim. Bekle beni dünya. Seni tamamen elime geçirmeme az kaldı.”
Betty bu sefer gülümsemeyi umursamamıştı çünkü babası onun farkında bile değildi. Kendisi tamamen yapılan yıkıma odaklanmıştı. Gözlerindeki heyecanlı ifadeler bu günleri ne kadar çok istediğini kanıtlıyordu.
***
(Bloody)-Hala karışmak istemediğine emin misin? Yeterince kan döküldü. Hatta gereğinden bile fazla kana sahip olabiliriz şu anda.
(Grant)-Hayır. Karışmayacağım.
Grant hala ve hala tahtı üzerinde sakin bir şekilde oturuyordu. Bacak bacak üstüne atmış ve ellerini kavuşturmuştu. Bloody’nin konuşmasını ise istemeye istemeye cevaplıyormuş gibi bir havası vardı.
(Bloody)-Peki neden burada bekliyoruz?
Bloody harekete geçmeyeceklerse bile burada beklemektense gidip savaşı izlemeyi tercih ederdi. İmparatorluğun tam ortasındalardı ve buradan savaşı görmelerine imkan yoktu.
(Grant)-Çünkü merak ediyorum.
(Bloody)-Neyi?
Grant’ın sesi hafif bir titreme göstermişti ancak Bloody bunu umursamayarak sorusunu sordu. O anda da Grant kafasını kaldırdı ve suratındaki psikopat gülümseme korkutucu bir şekilde kendisi gösterdi.
(Grant)-Kellemi almaya kaç saatte geleceklerini!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..