Bölüm 268: Ahşap Cetvelin Sırrı

avatar
8178 19

Emperor’s Domination - Bölüm 268: Ahşap Cetvelin Sırrı


 

Bölüm 268: Ahşap Cetvelin Sırrı

 

Bunu duyunca Bing Yuxia kendi kendine mırıldanmıştı: “Yazıtların anlamı esasen manasız…”

 

“Küçük kız, tüm gün erkek kıyafetiyle dolaşma. Bir kız sonuçta bir kız olmalıdır, erkek olmaya çalışma! Hayatı boyunca yalnız yaşamış atan gibi olma!” Li Qiye biraz duygulu bir şekilde bunları söyledikten sonra arkasını dönüp çıkmıştı.

 

Bunu duyunca Bing Yuxia birden donakalmıştı. Li Qiye’yi görmek için kafasını kaldırdı ama Li Qiye çoktan köşkten çıkmıştı. Yüz ifadesini görememişti.

 

Daha sonrasında Bing Yuxia, Buz Tüyü Sarayı’nın kadın öğrencileriyle beraber oradan ayrıldı. Ayrılmadan önce elindeki yelpazeyi tıpkı nazik bir genç asil gibi kapattı ve gülümseyerek Li Qiye’ye seslendi: “Sevgili Li, eğer ilgilenirsen ilerde kaderin kırmızı iplerini seninle birkaç Antik Krallık prensesi arasında bağlayabilirim.”

 

Li Qiye, Bing Yuxia’nın dünya umrunda olmayan ifadesi karşısında sadece zoraki bir gülümseme takınabilmişti. Giderken arkadan onu izlerken, hafifçe iç çekmeden edememişti.

 

Kendisi hiçbir şekilde Ölümsüz İmparatoriçe Bing Yu’ya benzemiyor olsa da, cazibesi Bing Yu’yu andırıyordu. O küçük küstah kız! Geçmişte o kızı kendisi eğitmemiş olsa da, onu Savaş Tanrısı Tapınağı’na yönlendirmişti.

 

Ne yazık ki Savaş Tanrısı Tapınağı’ndaki yaşlı adamlar bu fırsatı kavrayamamıştı ve işin sonunda Bing Yu’yu Ölümsüz İmparator olabilmesi için yetiştirememişti. Daha sonra küçük kız tapınaktan ayrılmıştı ve gururlu bir şekilde Dokuz Dünya’yı gezerek nihayet kendi kendine yenilmez bir Ölümsüz İmparatoriçe olmuştu.

 

Gururlu ve buz kadar soğuk o kız her zaman otoriter ve kendini beğenmişti. Yenilmez bir hayatı vardı ama geri kalan hayatı boyunca yalnız kalmıştı. Ah o kız… Li Qiye sessizce hayıflanmıştı. O kız hala az ya da çok kendisinden nefret ediyor olmalıydı.

 

“Kız çoktan gitti, daha neye bakıyorsun?” Li Qiye’nin dalıp gitmiş ifadesini görünce Chi Xiaodie küçümser bir şekilde Li Qiye’ye bakarak konuşmuştu.

 

Chi Xiaodao da merakla sordu: “Kardeş Li, Tanrıça Bing’i mi seviyorsun?” Sürekli Li Qiye ile ablasının arasını yapmaya çalışıyordu ama eğer işin içine Bing Yuxia girerse, ablası onunla rekabet edemezdi.

 

“Sevmek mi?” Li Qiye gülümsedi ve konuştu: “O küçük kız fena değildi, hizmetçim olarak kabul edebileceğim biri.”

 

“Tosbağa halinle kuğu eti yemeye çalışıyorsun!” Chi Xiaodie öfkeyle konuştu: “Onun kim olduğunu biliyor musun? Bir de hala hizmetçim olabilir gibi aptalca şeyler söylemeye cesaret ediyorsun! Ya sen gerçekten gökler ne kadar yüksekte olduğunu, dünyanın ne kadar engin olduğunu bilmiyorsun!”

 

“Kendisi sadece Buz Tüyü Sarayı’nın ana öğrencisi. Yükselen Ölümsüz Tarikat’ın kadın halefi bile çok harika bir seçenek olmaz; ucu ucuna hizmetçim olma yeterliliklerini taşıyorlar.” Li Qiye dünya umrunda değilmiş gibi konuşmaya devam etti: “İki hizmetçim bu dünyadaki prensesler ya da azizeler ile kıyaslandığından onlardan aşağıda değiller.”

 

Li Qiye’nin sözlerinden sonra Chi ikilisi sessiz kalmıştı. Böylesine kabarmış bir kibrin karşısında ne yapabilirlerdi ki? Böylesi şeyleri söyleyebilmek bile muhteşem bir yetenek gerektirirdi.

 

Bu sırada Sikong Toutian ise garip bir ifade ile Li Qiye’ye bakıyordu. Eğer başka birisi Buz Tüyü Sarayı ana öğrencisini hizmetçisi olarak isteseydi, gülüp geçerdi. Doğunun Yüz Şehri’nde kim böylesi yüce bir kişiyi hizmetçisi olarak alabilecek allasen?

 

Ama Li Qiye bunu sakin bir şekilde söyleyince, içten içe ürpermişti. Sanki bu başkaları için imkansız olan şey Li Qiye için önemsiz bir şeydi! Tavırlarında ne küstahlık ne de cahillik vardı.

 

“Oh, ah, ah sevgili üç daoist, dağlar hareket etmiyor olsa da nehirler ediyor. İlerde tekrar görüşeceğiz değil mi; hadi görüşürüz bakalım.” Sikong Toutian aradan kayıp gitmek istercesine konuşmuştu. Hala Li Qiye’ye karşı dikkatliydi ve bir an önce ondan uzaklaşmak istiyordu.

 

Li Qiye kendisine baktı ve durdurmak için hiçbir şey söylemedi. Böyle olunca Sikong Toutian sonunda rahat bir nefes alabilmişti.

 

Öte yandan Chi Xiaodao ise zıpladı önüne: “Hey, küçük hırsız, hala bana tıbbi malzemelerimi vermedin!”

 

“Tabii ki onları geri getireceğim, tabii ki.” Sikong Toutian hemen yeminler etmeye başlamıştı: “Sonraki seferde Kardeş Chi’nin malzemelerini Aslan Kükreyişi Kapısı’na getirmiş olacağım; en ufak bir şey bile eksik olmayacak.”

 

“Bırak gitsin.” dedi Li Qiye, gülümsüyordu: “Aldıklarını geri ödeyeceğine inanıyorum.”

 

“Kardeş Li, güveniniz için çok teşekkür ederim.” Sikong Toutian, Li Qiye’ye teşekkür etti ve hemen kaçtı gitti.

 

Li Qiye başka bir şey söylemedi ve Chi ikilisiyle Aslan Kükreyişi Kapısı’na geri döndü.

 

“Al bunları ve malzemeleri özenle hazırla, Kader’ini üç gün içinde değiştireceğim.” Kapıya geri döndüklerinde Li Qiye Çürümüş Yer altı Fasulyelerini Chi Xiaodao’ya atıp böyle demişti.

 

Chi Xiaodao çömleği tutar tutmaz kafası karışmış şekilde konuştu: “Ama, ama bunlar müzayededen senin kazandığın şeyler.”

 

En kaliteli Çürümüş Yer altı Fasulyeleri markette milyonlar ederdi. Hatta bahsetmeye bile gerek yok ama, bu kalitedekileri insan gerek olmadıkça satmazdı bile.

 

“Ablan malzemelerini dolandıracağımdan şüphelenmesin diye tanışma hediyemiz say.” Li Qiye güldü ve arkasını dönüp odaya girdi.

 

Chi Xiaodao bir süre donup kalmıştı. Li Qiye kendisine çoktan tanışma hediyesi olarak İlahi Taş Altın Kaplumbağa’yı vermişti!

 

“Egomanyak!” Chi Xiaodie somurtarak ayağını yere vurmuştu ve öfkeyle çıktı. Kabir müzayedesinde kendisinden isteyince küçük oyununda Li Qiye’ye eşlik etmişti ama şimdi bu egomanyak resmen kendisini küçük görüyordu!

 

Chi Xiaodao ise sadece iç çekebilmişti. Gerçekten bu ikisinin bir çift olmasını istiyordu ama görünüşe göre Li Qiye ablasına iyi gözle bakmıyordu.

 

Chi ikilisi ayrıldıktan sonra, Li Qiye ciddi bir şekilde kabir müzayedesinden aldığı ahşap cetveli çıkardı. Bir kez daha titizlikle bu şeyin her detayını inceledi.

 

20 bin Erdemli Örnek Arıtılmış Yeşim Taşı – en düşük kalitede olsalar bile yine de bu, her gelişimci için çok korkunç bir meblağdır. Bir tarikat bile 20 bin Erdemli Örnek Arıtılmış Yeşim Taşı’nı üretmekte zorlanır.

 

Bazı insanlar için bu kadar yeşim taşını bir yadigar için harcamak akıl işi değildi. En savurgan oğul bile bu kadar müsrif olamazdı.

 

Ancak Li Qiye bunun öylesine bir yadigar olmadığını biliyordu. Sözde Ahenkli Hayalet Ağacı’ndan bahsetmesi sadece Miras Antik Köşkü’nü kandırma girişiminden ibaretti.

 

Evet ahşabın desenleri gerçekten de Ahenkli Hayalet Ağacı’nınkine benziyordu. Ancak bu cetvel Ahenkli Hayalet Ağacından yapılmamıştı; Li Qiye bu cetveli eline aldığı anda bundan kesinlikle emin olmuştu. Bu ahşap cetvel Hayalet Atalardan Kalma Ağaçtan yapılmıştı; Dokuz Dünya’nın tamamında, sadece bir tane Hayalet Atalardan Kalma Ağaç vardı!

 

Li Qiye kabir müzayedesinde tamamen yalan söylememişti. Bu eşya gerçekten de hayalet ırkıyla ve hatta onun kökeniyle alakalıydı!

 

Hayalet ırkının kökeni olarak üç iddia vardı. İlki hayalet ırkının kendilerinin ileri sürdüğü bir şeydi ve en genel geçer teoriydi. Bu teoriye göre hayalet ırkının atası bir hayaletten ölümsüze dönüşmüştü ve eninde sonunda bu dünyaya soyunu bırakmıştı. Daha sonrasında yüz kabile kurulmuştu ve günümüzde hayalet ırkı oluşmuştu. Bu teori nedeniyle, hayalet ırkına, Hayalet Ölümsüz Irkı deniyordu.

 

Diğer bir teori, atalarının bir Gerçek Hayalet olmasıydı. Bir ölümlü kadın ile birleşmesinin sonucunda soyu doğmuştu ve şimdi hayalet ırkına kadar uzanmıştı.

 

İkisi de şüpheliydi ve bu teoriye inananlar hayalet ırkındandı. Çoğunluğu bu teorileri ne kabul ediyor ne de reddediyordu.

 

Son teori ise her daim hayalet ırkı tarafından şiddetle reddedilmişti. Hayalet ırka aynı zamanda 100 ırk deniyordu, birçok yan dalı vardı; ancak tüm bu dallar esasen son teoriyi reddediyordu.

 

Buna göre ataları bir cesetti ve eninde sonunda bir ruh ortaya çıkarıp canlanmıştı; sonrasında bir ölümlü kadın ile birleşmişti ve şimdiki hayalet ırkına kadar uzanacak olan ırkın doğumu böyle olmuştu.

 

Hayalet ırkında bu teoriye inanan herkese kafir gözüyle bakılırdı.

 

Hayalet ırkının gelecek nesilleri neden bu teoriye bu kadar muhalif olunduğunu bilmiyordu. Hatta hayalet ırkının kendisi bile bunu bilmiyordu. Bu savın reddedilişi, Issız Çağ’da başlamıştı ve hala devam ediyordu.

 

Ancak Li Qiye sayısız yıllar boyu yaşamıştı ve bu son teori ile ilgili bazı iç hikayeler biliyordu; bu teori kesinlikle hedefsiz bir ok değildi! Çok uzak ve antik bir dönemde, kadim bir ceset hayata dönüyordu. Hiç kimse bu kadim cesedin bundan önce ne kadar yaşadığını bilmiyordu!

 

Bu cesedin bir ruh doğurması olayının ise hayalet ırkının  atasına mı ait olduğu gelecek nesiller tarafından bulunamamıştı.

 

Ancak Li Qiye, gelecek nesiller tarafından meçhul kabul edilen bir sırrı biliyordu! Hayalet ırkının doğuş noktasında bir Hayalet Atalardan Kalma Ağaç vardı. Dünyadaki bu türdeki biricik ağaç buydu; kesinlikle yüce Ölümsüz Ağaç ya da eşsiz Tanrı Ağacı olarak adlandırılmaya değer bir ağaçtı!

 

Bu ağaç – belli bir dereceye kadar – hayalet ırkının kökeniyle alakalıydı! Son derece antik bir çağda, efsaneye göre hayalet ırkının atası arkasında bir anahtar bırakmış ve bu anahtar hayalet ırkının kökeninin sırlarını açıyormuş. Bu anahtarın Hayalet Atalardan Kalma Ağaç ile çok ilgisi var!

 

Bu anahtara Hayaletlerin Kökeninin Ata Anahtarı deniyordu ve cenneti korkutabilecek bir sır barındırıyordu.

 

Gelecek nesilde, Li Qiye, Kara Karga olarak başka bir söylendi daha duymuştu. Belli bir simyacı klanı Doğu Nesli Şehrinde bir hayalet kabilesiyle akraba olmuş. İnsanlar bu hayalet ırkında zamanında akıl ermez birinin olduğunu söylüyordu ve onun Gerçek Hayalet olduğuna dair fısıltılar dolaşıyordu.

 

Ne yazık ki üçüncü teorideki hayalet ırkının kökeni olarak inanılan bu hayalet kabilesi eninde sonunda tamamen yıkılmıştı. Ve muhtemelen Gerçek Hayalet olduğu söylenen o büyük kişi, Doğu Nesli Şehri’ne kaçabilmişti ve burada bu afetten kurtulmak için bir simya klanının içine gizlenmişti!

 

Kabir müzayedesinde Li Qiye bölgenin coğrafyasına bakarak, buranın o efsanedeki simya klanının toprakları olabileceğini hissetmişti.

 

Tabutun açılması ve kapkara cesedi görmesiyle, Li Qiye emin olmuştu ki bu tabut bir Efsanevi Simyacıya ait değildi. Efsanevi Simyacının adını kullanarak gömülmüş biriydi. O hayalet kabilesinin yüce kişisiydi! Dahası hayattayken birçok baskıya maruz kaldığından, ilahiliğini yitirmişti!

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr