Bölüm 272: Tanrıça Mei Suyao

avatar
8519 16

Emperor’s Domination - Bölüm 272: Tanrıça Mei Suyao


 

Bölüm 272: Tanrıça Mei Suyao

 

Chi Xiaodao’nun soyu Aslan Kral Ba Xian’dan geliyordu. Aslan Kral, Öfkeli Ölümsüz Zalimane Fizik üzerine gelişim yapmıştı. O çağda, kimisi bu yüce Ölümsüz Fizik kanununu kendisinin yarattığını söylerken, kimisi de bu Fizik kanununun çok eski bir versiyonunu elde ettiğini söylüyordu.

 

Li Qiye, Chi Xiaodao’ya baktı ve sordu: “Aslan Kükreyişi Kapısı, Öfkeli Ölümsüz Zalimane Fizik Kanununa sahip mi?”

 

Yüce bir Ölümsüz Fizik Kanunu tüm büyük güçler tarafından arzulanan bir şeydir. Bir Ölümsüz İmparator soyu bile böylesi bir şeye sahip olmak ister.

 

“Bu konu…” Chi Xiaodao biraz tereddüt etse de Li Qiye’nin sorusunu yanıtladı. “Bu bizim Chi Klanımızın bir sırrıdır ama Kardeş Li’ye karşı çok borçlu olduğumdan birkaç şeyi söyleyebilirim. İşin aslı, tam olarak detayları bilmiyorum. Atamızın yüce kanunu kaybolmuştu, ama on yıl önce dedem Cennetsel Dao Akademisine gitti, anne tarafından olan atamız o akademide gelişim yapmış. Bu şekilde orada bir cevap bulacağını umuyordu. Geldikten sonra da doğrudan ölüm meditasyonuna başladı ve hiçbir detayı bize açıklamadı…”

 

“…dedem doğuştan Antik Fiziğe sahiptir. Gençliğinde kendisine uygun bir Aziz Fizik Kanunu olmadığı için çok zorluklar çekmiş, bu yüzden Aziz Fiziğini çok kısıtlıydı. Bu meditasyon dönemi hakkında bir şey söylemişti, eğer başarılı olursa Aziz Fiziğinin büyük tamamlanış aşamasına ulaşacakmış. Bu yüzden yabancılar hep dedemin, atamıza ait olan yüce Ölümsüz Fizik Kanununu bulduğuna inanır. Ancak ellerinde bu konuda kesin kanıt olmadığı için, henüz kapımıza dayanan olmadı.” Chi Xiaodao oldukça endişeli görünüyordu. Şimdiki Aslan Kükreyişi Kapısı zayıftı ve Öfkeli Ölümsüz Aziz Ülkesi gibi devasa bir canavara rakip olamazdı.

 

Li Qiye gülümsedi, iç meseleleri anlamıştı ve sordu: “Tüm büyükler amansızca meditasyon yoluyla kendini eğitiyor ve aynı zamanda ağır bir emniyet sağlıyorlar. Yüce Ölümsüz Fizik Kanununun dışarıdakiler tarafından çalınmasını engelleyen bu mu, yoksa farklı bir nedeni mi var?”

 

“Korkarım ki ikisi de.” Chi Xiaodao devam etti: “Aynı zamanda Aziz Ülkesi’nden gelecek olan bir saldırı korkusuyla yüzünden de hazırlık yapıyorlar. Aziz Ülkesi ablam için bir teklifle geldiğinde, babamız tetikte olmamızı emretti. Babamız Aslan Kükreyişi Kapısı’ndan ayrılmaya cesaret edemez, her zaman imparatorluk şehrinin içinde ikamet eder, bu şekilde iç karışıklıkların önüne geçiyor.”

 

Li Qiye çenesini kaşıdı ve sordu: “Deden ne zaman geliyor? Onunla tanışmak isterim.”

 

Hala Aslan Kral Ba Xian’ın hazine kutusuna sahipti. Bu onun kendi soyuna geçmesi gereken bir şeydi. Aslan kükreyişi Cennetsel Kralı, Chi Xiaodao’nun dedesi, Aslan Kral Ba Xian’ın soyuydu.

 

“Söylemesi zor ve zaten bilmiyorum. Babamızın dediğine göre dedem başarılı olursa, 3 ila 5 yıl kadar sürermiş. Olamazsa tahmin edebileceğimiz kadar yakın gelecekte olmayacağı kesin.” dedi Chi Xiaodao.

 

Li Qiye böyle bir cevabı duyduktan sonra biraz düşündü. Aslan Kükreyişi Kapısı ile olan karması sığ değildi. Chi Klanının atası, kendisinin bir generaliydi ve onunla Aslan Kral Ba Xian arasında da bir karmik meyve oluşmuştu.

 

“Kardeş Li.” Chi Xiaodao başını kaldırdı ve kafasını kaşıyarak sordu. “Ablam hakkında ne hissediyorsun?” Li Qiye’ye ablasını ayarlamak istiyordu. Doğrusu Li Qiye’nin ablasına layık biri olduğunu hissediyordu.

 

Li Qiye ise sadece gülümsedi ve bu soruyu yanıtlamadı.

 

“Anladım.” dedi Chi Xiaodao, yüzünde buruk bir gülümseme vardı. Bing Yuxia gibi yüce bir kişi bile Li Qiye’nin dünyasında sadece bir hizmetçi olabiliyordu; ablası Aslan Kükreyişi’nin prensesi olsa da, Bing Yuxia ile kıyaslandığında güzellik, mevki ve yetenek gibi her açıdan gerideydi.

 

Ablasını bırak, böyle biri olan Bing Yuxia bile Li Qiye’nin gözünde bir hizmetçi olabiliyordu.

 

“Kardeş Li, bu dao vaazına sen de gelmelisin.” Chi Xiaodao konuyu değiştirdi, yeniden heyecanlanmıştı: “Vaaz verecek olan kişi oldukça etkileyici biri; belki Kardeş Li’nin gözüne girebilir.”

 

Li Qiye gülümsedi ve sordu: “Neden öyle dedin ki?”

 

“Bu seferki dao vaizi, Ebedi Nehir Okulu’ndan Tanrıça Mei, Günümüz Doğunun Yüz Şehri’ndeki bir numaralı dahi. Aynı zamanda bölgedeki bir numara olarak düşünülebilir.”

 

Chi Xiaodao hemen Li Qiye’ye açıklamaya başlamıştı. Tanrıça Mei’ye karşı ister istemez hayranlık duyuyordu. Aslında konu Tanrıça Mei olduğunda, Doğunun Yüz Şehri’ndeki hiç kimse sakin kalamazdı.

 

“Ebedi Nehir Okulu.” Li Qiye gözlerini kıstı ve mırıldandı.

 

Chi Xiaodao devam etti: “Evet, Ebedi Nehir Okulu, Doğunun Yüz Şehri’nin bir numaralı tarikatı. Şimdiki halefleri Tanrıça Mei ve aynı zamanda bu neslin sözcüsü.”

 

Ebedi Nehir Okulu dendiğinde, Doğunun Yüz Şehri’ndekilerin hissettiği tek şey hayranlık duygusu oluyordu. Hatta tüm Ölümlü İmparator Dünyası’nda bile bu isim insanın kulağındaki yıldırım gibiydi.

 

Ebedi Nehir Okulu – bir tarikat üç imparator! Ölümlü İmparator Dünyası’ndaki en kadim soylardan biri. Ebedi Nehir Okulu ile kıyaslanabilecek kapasitede olan sadece birkaç oluşum vardır. Örneğin, efsanelerdeki Güneydeki Çorak Dünya’nın Gizemli Bambu Dağı…

 

Bir tarikat, üç imparator – bunun ne kadar korkutucu olduğunu aklınız alıyor mu? Çift imparatoru olan Masmavi Gizemli Antik Krallık bile Büyük Orta Bölge’deki en güçlü soy olabiliyordu.

 

Bu üç imparatorlu olan Ebedi Nehir Okulu ise tamamen akıl ermez bir şeydi. Eski Issız Çağ’da kurulmuştu ve Issız Genişleme Çağı’na kadar, sonrasında Antik Ming Çağına kadar, ondan sonra da İmparatorlar çağından şimdiye kadar sürekli büyümüştü. Kendini Ölümlü İmparator Dünyası’ndaki zaman nehirlerine arasına yerleştirmiş bir soydu.

 

Acımasız yıllara dayanmış ve en ufak bir düşüş belirtisi bile göstermemişti; bu canavarımsı yüceliğini gösteren bir şeydi.

 

“Biraz ilginç.” Li Qiye gülümsemeden edemedi. Ebedi Nehir Okulu he! O uzak çağda bir keresinde unutulmaz bir eşyaya sahip olmuşlardı.

 

Chi Xiaodao devam etti: “Tanrıça Mei, Ebedi Nehir Okulu’nun halefi. Şimdi gelişim yapmak için dünyayı geziyor. Çok uzun zamandır bu olağan dünyanın bir parçası ve birçok dahiye dao vaazları vermişliği var. Geçen yıllarda birçok dahi onu takip etmeyi seçmişti. Babamız, seyahatlerinde buraya uğrayıp vaaz vermesi için yüklü bir miktar ödeme yapmıştı.”

 

“Bunu duyunca, söylememe bile gerek yok ama ülkedeki birçok daha, hatta yakın soylardaki ve ülkelerdekiler bile onun vaazını duymak için koşup geldi. Bu sefer babamın kendini göstermesi uygun olmayacağından ablam dao vaazının ev sahipliğini yapacak.” diye açıkla Chi Xiaodao.

 

Li Qiye’nin yüzünde bir gülücük açmıştı ve Chi Xiaodao’ya bakarak konuştu: “Baban bu dao vaazı fırsatını ablanın başka bir erkekle tanışması için mi kullanıyor, yoksa bu fırsat ile Ebedi Nehir Okulu’na mı tırmanmak istiyor?”

 

“Umm..” Chi Xiaodao cevaplamadan önce hafifçe öksürdü: “Muhtemelen her ikisi de. Büyük güçlerden birçok dahi vaazı dinlemeye gelecek, babam da ablamın seveceği birini bulmasını umuyor. Eğer ablam evlenip giderse, Aziz Ülkesi’ne de bu konuda laf düşmez.”

 

Li Qiye daha fazla bir şey eklemedi. Sadece, Aslan Kükreyişi Kapısı’nın Kraliyet Lordunun kızına çok önem verdiğini düşünmüştü.

 

“Bu dao vaazı durumu için ev sahibi ablam, ben sadece yardımcı olacağım.” Chi Xiaodao hemen ekledi: “Kardeş Li, ablama yardım etmeye ne dersin? Her şey ile başa çıkabileceğin konusunda sana güvenim tam.”

 

Chi Xiaodao ne kadar uğraşsa da ablası ile Li Qiye arasında bir şey olmayacağını anlamıştı ama yine de her fırsatı deniyordu.

 

“Ben sadece dışarıdan izliyor olacağım.” Li Qiye gülümseyerek ekledi: “Sen ve ablan böyle küçük meseleleri halledersiniz.” Chi Xiaodao’nun niyetini nasıl bilmesin?

 

Chi Xiaodao da daha fazla üstelemedi. Li Qiye ile beraber kaldığı şu kısa zamanda iyi dersler öğrenmişti, kişi ayağına gelen fırsatları kaçırmamalıydı. Ablası, Li Qiye’nin gözüne giremeyerek iyi bir şansı kaçırmıştı.

 

Tanrıça Mei’nin dao vaazı Aslan Kükreyişi imparatorluk şehrinden tüm ülkeye hatta belki de tüm Doğunun Yüz Şehri’ne yayılmış sansasyonel bir haberdi. Kısa sürede fazlasıyla hararetli tartışmalar başlamıştı.

 

Sayısız gelişimci bu ünlü kişiyi görmek için gelmişti, özellikle de yeni nesilden olanlar bir tanrıça ile aynı havayı soluyacağı için fazlasıyla heyecanlıydı.

 

“Tanrıça Mei, Ebedi Nehrin varisi; seküler bir dünyaya giren Mei Suyao! Onunla karşılaşmış herkes söyler ki, Mei Suyao cennetin en üst katına ait bir varlıktır! Neden onun gibi biri ölümlü dünyaya inmiş ki!?”

 

Güzelliğine ve yeteneklerine güvenen sayısız azize, prenses ve soylu kızı vardı ama söylentilere göre böyle kızlar Mei Suyao ile karşılaşınca, mutsuzlukla tanışıp özsaygılarını kaybederlermiş. Mei Suyao ile yan yana yürümeye bile korkarlarmış.

 

Mei Suyao sadece Ebedi Nehir Okulu’ndan olan ve seküler dünyaya girmiş biri değildi. Şöhretinin sebebi güzelliği gibi sığ bir şey de değildi. Korkutucu kısım, efsanelerde geçen doğuştan Ölümsüz Kemiğe sahip olmasıydı – rakipsiz ve zamanın nehirlerinde bile son derece nadir…

 

Bir gelişimcinin yeteneklerini belirleyen şeyler Yaşam Çarkı, Fizik ve Kader Sarayıdır. Bu üçü dışında doğrudan gelişime etkisi olan şeyler çok nadirdir, Ölümsüz Kemik de bu nadir şeylerden biridir.

 

Dahası, bir Ölümsüz Kemik bunların içinde de en eşsiz ve nadir olanlarındandır. Söylenene göre Dao Kemiğine sahip olan biri kendi çağından yenilmez olurmuş. Hatta başka bir söylentiye göre Dao Kemikli biri Ölümsüz Fiziğe denk sayılırmış!

 

Tabii ki bunlar sadece söylenti ve efsane. Eski zamanlardan beri çok az insanda Dao Kemiği olduğundan bu konuda kesin bilgi denecek bir şey yoktu.

 

Bununla birlikte, Mei Suyao’nun Dao Kemiği çok daha muhteşemdi. Efsaneye göre onun Dao Kemiği kaşlarının arasındaymış. Bu ruhun kemiğidir, ya da diğer bir deyişle Ölümsüz Ruh Kemiği.  

[Bu Ruh Kemiği, orijinalinde 眉心 “kaş + kalp / ruh / zihin / zeka” gibi anlamlara gelen yazarın uydurduğu bir kalıp. Doğu mitolojisinden bildiğiniz üçüncü göz gibi. Gelişimde çok önemli bir yeri var ama ne İngilizce düzgün çevriliyor ne de Türkçe. Şimdilik İngilizceye çeviren gibi ‘ruh kemiği’ olarak bıraktım, değişebilir.]

 

Bu rivayete göre Ölümsüz Ruh Kemiği bir numaralı Ölümsüz Kemiktir. Doğru ya da  yanlış insanların bunu tasdik etme imkanı yok. Ancak, Mei Suyao’nun bir Ölümsüz Ruh Kemiği’ne sahip olması bile son derece korkutucu bir şey.

 

Ölümsüz Ruh Kemiği, karmaşayı sadeliğe çevirebiliyordu. Bu şu anlama geliyor; ne tür bir erdem kanunu olduğuna bakılmaksızın, Mei Suyao onu tek bir bakışıyla tüm derinlikleriyle kavrayabiliyordu. İsterse İmparator erdem kanunu olsun, isterse de Cennetin İradesi Gizli Kanunu. Her şeyi bir anda öğrenebiliyordu.

 

Bu hala en korkutucu kısım değildi. Dedikodulara göre, Mei Suyao’nun Ölümsüz Ruh Kemiği insanların hayal gücünü fazlasıyla aşıyordu. Kendisinin Cennetsel Dao’yu emip, Gerçek Tanrıları aşabildiği söyleniyordu; kendisi gerçekten de eşi bulunmaz biriydi.

 

Ebedi Nehir Okulu ve seküler dünyaya girmiş biri olarak, Mei Suyao’nun doğuştan gelen Ölümsüz Ruh Kemiği, akıl sır ermez bir şeydi. Bırakın genç nesilleri, önceki kuşaklar bile ona karşı dikkatliydi.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44223 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr