Bölüm 276: Rakibi Düşünmeyen Kibir

avatar
8386 21

Emperor’s Domination - Bölüm 276: Rakibi Düşünmeyen Kibir


 

Bölüm 276: Rakibi Düşünmeyen Kibir

 

Sima Longyun en çok gelecek vaat eden klan üyesi değildi ve en büyük prens Ba Xia ile arasında yetenek açısından büyük bir fark olsa da, genç aşta Kraliyet Asili ünvanının bahşedilmesiyle ve Gizemli Kader gelişimiyle Aziz Ülkesi’nin gerçek dahilerinden biri kabul ediliyordu. Yüz Şehrin Orta Doğu’sunda oldukça iyi bilinen biriydi; birçok genç dahi onun dostluğunu kazanmak istiyordu.

 

“Kız kardeş bu akşam çok güzelsin, kim görürse görsün eminim ilk bakışta aşkı seni görünce tadar.” Sima Longyun geldiği gibi Chi Xiaodie’ye iltifatlar yağdırmaya başlamıştı.

 

Chi Xiaodie her ne kadar Sima Longyun’dan nefret ediyor olsa da, bu etkinliğin ev sahibi olarak ona göre davranmalıydı. Yüzüne bir gülümseme takınıp yaklaşan Sima Longyun’u selamlamıştı.

 

Koltuğuna götürdükten sonra Chi Xiaodie, Sima Longyun ile ilgilenmeleri için başka öğrencileri görevlendirmişti. Bu sırada birçok genç dahi de bir anda onu selamlamak ve bağ kurmak için olduğu yere akın etmişti.

 

Bir aymış gibi yıldızlarla sarılmasıyla, Sima Longyun oldukça iyi bir konuma gelmişti ve etkileyici bir aurası vardı. Bazı dahiler kendisinden hoşlanmasa da, Aziz Ülkesi gibi bir yerden geliyor olmasının ona bazı kıyaslanamaz avantajlar verdiğini inkar edemezdi.

 

Sima Longyun odanın yıldızı olarak eğleniyor ve bunun tadını çıkarıyordu ama Li Qiye’nin köşede sessizce oturduğunu görünce birden ciddileşmişti ve keyfi kaçmıştı.

 

Kısa süre önce kabir müzayedesinde epey bir kayıp yaşamıştı; hatta biraz gülünç duruma bile düşmüştü. Şimdi karşısında bunun nedeni olan Li Qiye’yi görünce nasıl keyfi kaçmasın?

 

“Bugün buraya Tanrıça Mei’nin vaazını dinlemeye gelenlerin hepsi olağanüstü insnalar – hepsi dahi. Ama yoksa birkaç kimsesiz birilerini tanıdığı için gizlice içeri mi sızmış?” Sima Longyun bunları söylerken soğuk tavırlarıyla Li Qiye’ye doğru bakıyordu, söylediklerini herkes duyabilmişti.

 

Bu yüzden birçok insan dikkat çekmeden yalnız başına köşede oturan Li Qiye’ye dönmüştü. Sima Longyun böyle bir kışkırtmaya kalkışmadan önce kimse onu fark etmemişti. Hatta Li Qiye’nin kim olduğunu bile bilmiyorlardı; Büyük Orta Bölge, Doğunun Yüz Şehri’nden oldukça uzaktaydı. Önceki Zor Dao Çağı’nın bitişinin üzerinden çok geçmemişti bu yüzden genç nesillerden Büyük Orta Bölge’ye girmiş olanların sayısı çok azdı. Neden Li Qiye’yi tanımıyor oldukları anlaşılabilirdi.

 

Birçok insan Sima Longyun’un, tanımadıkları birine ani saldırısından dolayı garip hissetmişti. Tabii Sima Longyun’un küstahlığı yeni ve bilinmeyen bir şey değildi, bu yüzden şaşırmamışlardı. Bununla birlikte, bazıları Aziz Ülkesi’ni kışkırttığı için Li Qiye’ye hayıflanmıştı. Özellikle de tanınmayan bir küçüğün kendini bu belaya sokması, ölümle dans etmeye benziyordu.

 

Yalnız başına içkisini içen Li Qiye başını kaldırdı ve kendisini kışkırtmaya çalışan Sima Longyun’u gördü; gözlerini kısmıştı.

 

Diğer yandan, Sikong Toutian ise gülüyordu; çünkü burada ölüm ile yaşamın farkını ayıramayan kişinin Li Qiye’yi tanımayan Sima Longyun olduğunu biliyordu. Li Qiye onu öldürmek isteseydi, ne olduğunu anlamadan bu dünyadan göçmüş olurdu.

 

“Bugün buraya vaaz dinlemeye gelenlerin hepsi günümüz dünyasının kahramanları; senin ise ne olduğun bile belli değil, buna rağmen gelmiş büyük daonun gizemlerini anlayabileceğini mi sanıyorsun? Hiç utanmıyorsun da.” Sima Longyun gülümseyerek konuşmuştu.

 

Sima Longyun’un yalakalığını yapmak isteyen birkaç genç dahi de gülerek ekledi: “Kardeş Sima, anlamasalar bile anlıyor taklidi yapanlar var. Gözlerini kapayıp meditasyon yaptığını sanarak oturuyorlar. Hatta bazıları uyuyakalacaktır.”

 

Birden küçümseyici gülüşmeler başlamıştı. Sima Longyun’a karışmak isteyemen genç dahiler ise, sadece başlarını iki yana sallayıp bu tanınmayan genç çocuk için üzülüyorlardı; Sima Longyun kesinlikle kışkırtmalarıyla küçük düşürücü şeyler söyleyecekti.

 

Li Qiye gözlerini kıstı ve aynı zamanda küçümseyici tavırlar takınan Sima Longyun’a bakarak gülümsedi: “Ah, bu bir milyon arıtılmış yeşimi işe yaramaz çöp fasulyeler için harcayan ahmak Sima değil mi? Daha Çürümüş Yer altı Fasulyelerinin iyisiyle kötüsünü ayırt edemeyen aptalın tekisin, buna rağmen dao vaazı dinlemeye mi geldin? Bu toplulukta üç yaşındaki çocuklar bile iyi ve kötü fasulyeyi birbirinden ayırabiliyor. Sen ise üç yaşındaki bir çocuktan bile daha aptalsın! Böyle birinin dao vaazı dinlemeye gelmesi, bir ineğin şakayıkları çiğnemesinden bile daha mide bulandırıcı. En azından öküzün teki şakayıkları çiğneyince nasıl tattıklarını öğrenmiş olur. Sen ise… Korkarım ki sen bu vaazı dinlesen bile iki kelam ‘dao vaazı’ yazamasın. Bu kadar düşük bir zekaya sahipsin ama yine de utanmadan sokağa çıkabiliyorsun…”

 

“…sen bu idrak seviyenle pantolonunu çıkarıp, bacaklarının arasındaki ne olduğu önemsiz derecede küçük olan şey ile bile gurur duyarsın. Aptal olmak ayıp değil ama buraya gelip daha diğerleri ne kadar aptal olduğunu bilmiyorken aptallıklarını sergilemeye başlaman gerçekten utanç verici. Senin için en iyisi Aziz Ülke’ne geri dönüp çamurda oynamak olur. Ama dikkatli ol bak, sen bu aptallığınla gider çamur ile gübre boklarını ayırt edemezsin. Sonra toplum içine çıktığında bir de pis kokunla insanları rahatsız etme.”

 

Li Qiye hiçbir hoşnutsuzluk belirtisi göstermeden yavaşça konuşmuştu. Söyledikleri şeyler, balık pazarındaki ağzı bozuk satıcı kadınların söylediklerine benziyordu ama Li Qiye’nin ağzından çıkarken sanki ilahi bir yazıttan okunan vaaza benzemişti.

 

Li Qiye’nin ağzı bozuk konuşması birçok insanı afallatmıştı. Toz pembe dünyalarda yaşayan birçok kız kulaklarını kapamıştı. Hatta içlerinden biri yakındı: “Bu, bu fazla kaba.”

 

“Bunu duymak gerçekten iyi geldi. Kardeş Li’nin insanlara sövüş yeteneğinin dao vaazına benzediğini bilmiyordum – sürükleyici ve anlaşılırdı. Bu küçük kardeşinde sendeki yetenek yok.” Sikong Toutian kahkahalarla gülüyordu ve Li Qiye’yi desteklercesine ellerini çırpıyordu.

 

Sima Longyun birden kıpkırmızı kesilmişti, resmen öfkesinden kan kusacak gibiydi. Böylesi bir kabalığa uygun bir cevap bulamamıştı.

 

“Sen, seni ben…” Sima Longyun bir yandan titrerken parmağını Li Qiye’ye doğrultmuştu. Kan enerjisi adeta taşıp Li Qiye’yi kesmek istiyordu. Li Qiye yavaşça ona doğru baktı ve konuştu: “Sen, seni ne? Zekan ve kelime haznen bu kadar kısıtlıysa dışarı çıkma. Kekelemekten bir cümle bile kuramıyorsun… Sen git Aziz Ülke’nin arkasına sığın, buralarda yüzünü gösterip de utanç kaynağı olma.”

 

“Kendi ölümünü arıyorsun…” Sima Longyun bunu dedikten hemen sonra hızla Li Qiye’ye doğru atıldı.

 

“Ne yapıyorsun sen!?” O anda, Chi Xiaodie’nin altın rengi güzel gözleri ciddileşmişti ve kaşları çatılmıştı. Chi Xiaodie zaten Sima Longyun’dan nefret ediyordu; bir de üstüne daha etkinlik başlamadan sorun çıkarmıştı. Bu yaptığı resmen bu etkinliği düzenleyenlerin itibarını yıkmaktı, bu yüzden Chi Xiaodie sinirlenmişti.

 

Sima Longyun cevapladı: “Kız kardeş, burada sorun çıkaran ben değilim, bu velet çok ileri gitti, ölümle yaşam arasındaki farkı bilmiyor. Bugün ona unutamayacağı bir ders vereceğim ki sarayda başka sorun çıkarmasın.” Sima Longyun gene de bir dahiydi ve biraz kurnazdı, bir şekilde hemen uygun bir bahane bulmuştu.

 

Chi Xiaodie’nin öfkeli kalbi, Sima Longyun’dan iyice rahatsız olmaya başlamıştı. Eğer Aziz Ülkesi’ne karşı dikkatli olmak zorunda olmasaydı çoktan böyle birini saraydan atmış olurdu.

 

“Kardeş Li, Aslan Kükreyişi Kapısı’nın çok değerli bir misafiridir ve bir süredir saraydadır. Ne sorun çıkarmış o?” dedi Chi Xiaodie.

 

“Kız kardeş…” Sima Longyun hemen karşılık vermek istedi.

 

Ama Chi Xiaodie onu yarıda kesti ve soğukça ekledi: “Ben bugünkü dao vaazı etkinliğinin organizatörüyüm. Bir başka tartışma daha istemiyorum; bugün buraya misafir olarak gelen herkesi memnuniyetle karşılarım. Ancak eğer aranızda bir husumet varsa, aranızdaki meseleyi etkinlik bittikten sonra kraliyet sarayının dışında çözün!” Yıllardır Chi Xiaodie, Aziz Ülkesi’ne karşı çok dikkatliydi ve bu yüzden bugünkü tavrı da çok sertti.

 

“Pekala, bugün kız kardeşe saygı duyacağım.” Sima Longyun derin bir nefes aldı ve öfkesini bastırdı. Sonrasında Li Qiye’ye bakarak soğukça konuştu: “Aslan Kükreyişi Ülkesi’nden ayrılmasan iyi edersin, yoksa mezar yerin olmadan ölmüş olacaksın!”

 

Li Qiye kendisine tekrar bakamayacak kadar tembeldi, umursamadan içkisine devam etti. Sikong Toutian hemen kendisine bir bardak daha doldurmuştu. Sikong Toutian için, Sima Longyun görüşüne girebilecek biri değildi.

 

Chi Xiaodie sessizce Li Qiye’ye baktı ve anlaşılmayacak şekilde başını iki yana salladı. Li Qiye’nin biraz akıl sır ermez biri olduğunu biliyordu ama bu özgüvenin nereden geldiğini bilmiyordu. Sadece kendi başına koskoca Aziz Ülkesi’ni kışkırtmaya cesaret edebiliyordu. Unutmamalı ki Aziz Ülkesi’ni Doğunun Yüz Şehri’nde kışkırtmak kolay bir şey değildi.

 

Chi Xiaodie’nin endişesi yersiz değildi; Aziz Ülkesi gerçekten muazzam bir güçtü. Güçleri İlahi Tanrı Tarikatı –yeni yükselen bir güç olarak – ile kıyaslanabilirdi ve oldukça etkileyiciydi.

 

Ne yazık ki Chi Xiaodie, Li Qiye’nin Aziz Ülkesini kafasına bile takmadığını bilmiyordu. Kendisi Masmavi Gizemli Antik Krallık’tan olan uzmanları bile öldürmüştü, Aziz Ülkesi onun için bir sorun olur muydu?

 

Sima Longyun’un olayından sonra hava tekrar yumuşadı. Birçok dahi eğlenmeye ve konuşmaya geri döndü. Aynı zamanda bazıları Li Qiye’nin kökenini soruşturuyordu. Ne yazık ki oradaki hiç kimse Li Qiye’yi tanımıyordu.

 

Aynı zamanda dao vaazı zamanı yaklaştıkça daha fazla genç dahi geliyordu. Gecenin perdesi çöktüğünde, güzel bahçe boyunca cıvıl cıvıl bir ortam oluşmuştu.

 

Chi Xiaodie çok meşguldü, diğer ülkelerden ve Doğunun Yüz Şehri’nden gelen tüm gençleri o karşılıyordu. Her şeyi Chi Xiaodao’nun yardımı olmadan yapıyordu çünkü kardeşi ile Prenses Bao Yun’un beraber vakit geçirmesi her zaman olan şey değildi.

 

Chi Xiaodao ve Prenses Bao Yun da çok iyi anlaşıyordu. Sessiz bir göletin önünde baş başaydılar ve ay ışığının altında romantik bir ortam yakalamışlardı. Ara ara kahkaha sesleri yükseliyordu. Belli ki birbirleriyle konuşmaktan çok memnundular.

 

“Haha, Li Abi, açıkçası Chi Klanı’ndaki küçük kız fena değilmiş.” Sikong Toutian Li Qiye’ye daha fazla şarap koyarken konuşmuştu.

 

Li Qiye ona döndü ve sordu: “Kaç yaşındasın sen?”

 

“500 küsür, ama abimin önünde hala küçük bir kardeşim.” Sikong Toutian gülümsüyordu.

 

Li Qiye elini salladı ve konuştu: “İyi, yalakalığı kes de ne istediğini söyle.”

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr