Bölüm 459: İnanılmaz Bir Manzara

avatar
5527 19

Emperor’s Domination - Bölüm 459: İnanılmaz Bir Manzara


 

Bölüm 459: İnanılmaz Bir Manzara

 

Konu Di Zuo'nun başarılarına geldiğinde Kutsal Cehennem Dünyası'ndaki kişiler sanki genel bir ev konusuymuş gibi sonsuza kadar bundan bahsedebilirdi.

 

On yaşındayken Kraliyet Asilleri'ni yenebiliyordu. On beş yazında Antik Azizler'i eziyordu. On sekiz olduğunda tek başına Yeraltı Sınırı'ndaki Kuzey Sınırı Ülkesi'ne yükselmişti. Bu ülke antik bir mirastı ancak Di Zuo'yu durduramamış ve kraliyet ailesini devirirken kimse onu engelleyememişti. Beş yüz bin kişilik atlı ordunun oluşturduğu engel onun yolunu dizginleyememişti.

 

Aydınlanmış Varlık ve Antik Azizler'in saldırısı altındaki Di Zuo gökyüzü çökene kadar savaşmış ve ülkenin başkentine gidene kadar önüne çıkanı öldürmüştü. Şiddetli uzman kalabalığının ortasında Di Zuo en sonunda Cennetsel Egemen gücüne sahip kralı da öldürmeyi başarmıştı.

 

Bu savaşın ardından ülke çökmüştü. O noktadan itibaren birçok küçük ülkeye bölünmüş ve eski prestijine kavuşamamıştı.

 

Di Zuo dünyayı şok ederken şanı her yere yayılmıştı. Herkes korku ile dolmuş ve diğer dâhiler Di Zuo'nun başarıları tarafından gölgede bırakılmıştı.

 

Bazı şeytani dâhiler Di Zuo'nun üç kahramandan biri olması konusunda mutlu değildi ama bu savaşı duyduktan sonra iç çekip sessizleşmekten başka şansları kalmamıştı.

 

Tüm antik ülkeye karşı tek başına savaşmak için ne kadar rakipsiz olunması gerekliydi? Bu savaş Di Zuo'yu genç nesil arasında üstün bir pozisyona koymuştu.

 

O noktadan itibaren Di Zuo'ya hitap edenler ‘Bay’ sözünü de ekler olmuştu.

 

Bugün ise Di Zuo'nun Nekropolise gelecek olması birçok dâhinin heyecanını köreltmişti.

 

Çok sayıda kişi Asal Uğursuz Mezar'ın açılışı ve Nekropolis'deki hazine dağının ortaya çıkışı konularında umut doluydu. Bu onlara parlama, yeni ve görkemli bir itibar oluşturma fırsatı yaratıyordu.

 

Ama Di Zuo'nun gelişini duyduktan sonra iddialı gençlerin beklentileri çökmeden edememişti.

 

Üç kahraman genç neslin zihninde sürekli onları bastıran aşılamaz dağlar gibiydi. En kibirlileri bile Di Zuo gibi bir şeytanın dölü karşısında mütevazı olmak zorundaydı.

 

Bu haberleri duyan birisi şakacı şekilde konuştu: “Tian Lunhui geliyor ve Di Zuo da gelişim zamanını bıraktı... Eğer Chan Yang da gelirse üç kahraman da burada olacak!”

 

Bir hayalet kral kafasını salladı ve açıkladı: “Korkarım ki Chan Yang'ın gelmesi mümkün olmayacak. Sonuçta Atasal Etki Alanı'ndaki kişiler önümüzdeki birkaç on yıl boyunca inemeyecek. Ancak eğer üç kahraman burada olursa bu dünyanın kaderi de onların ellerinde olacak.”

 

Kutsal Cehennem Dünyası'nın üç kahramanı: Tian Lunhui, Chan Yang ve Di Zuo. Ancak Chan Yang Atasal Etki Alanı'na gittikten sonra kendini hiç göstermemişti.

 

Gözükmemesine rağmen şanı Di Zuo ve Tian Lunhui'den düşük değildi. Sonuçta Atasal Etki Alanı tarafından seçilen biri kesinlikle harika biri olurdu.

 

Herkes üç kahramanı tartışırken Li Qiye de Qiurong Wanxue'yi taşıyarak hızlıca ilerledi ve okyanusun derinliklerine ulaştı.

 

Birçok genç daha fazla ilerleyemeden burada sıkışıp kalmıştı. Onlar uygun bir çözüm için toplanmışlardı.

 

Grubun içinde birçok cennetin gururlu çocuğu vardı. Hayalet Böcek Kötücül Çocuk, Titanik Hilal Aziz çocuğu, İlahi Kıvılcım Prensi, Altın Çocuk, Hayalet Keşiş, Yüz Klan Çocuğu... Onlardan hangisi ünlü değildi?

 

Ancak okyanusun bu kısmına ulaştıklarında önlerindeki manzara nedeniyle hepsi afallamıştı. Ağızları genişçe açılırken uzun süre kapatmayı başaramamışlardı.

 

Kimse yaklaşmaya cüret edemiyordu ve güvenli bir mesafeden izlemekle yetiniyordu.

 

Önceden gelenler sonradan gelip şok olanlara bakıp gülümseyerek konuşuyordu: “Korkuyor musunuz? Buraya geldiğimde ben de aynıydım.”

 

Tüm deniz ikiye ayrılmıştı. Bir yarısı altın rengindeyken diğer yarısı mürekkep kadar siyahtı!

 

Ancak bu en göz alıcı kısım değildi. Altın kısım sınırda yer alırken siyah deniz ufka kadar ilerliyordu.

 

Bu yerdeki manzaraya bakan kimse bunu unutamazdı. Bu ruhlarına kadar şok eden bir mucizeydi.

 

Çok sayıda Yang Gece Balığı altın denizin sınırında toplanmıştı. Onlar bir milyondan daha fazlaydı.

 

Düzenli bir şekilde dizilmişlerdi. Altın denizin sınırına yakın olanlar arkalardakilerden daha büyüktü.

 

Birçok kişi Gece Denizi'nde Yang Gece Balığı avladığından onların düzgün boyutta olduğunu ve büyük olmadıklarını anladı.

 

Önlerindeki manzara daha önce yakaladıkları balıkların en küçük tipteki balıklar olduğunu fark etmelerini sağladı.

 

Buradaki balıklar arasında su havzasındaki balıklar kadar olanlar olduğu gibi yüzlerce metre uzunluğunda, Sel Ejderhası boyutunda olanlar da vardı.

 

Altın denizin kıyısında hesaplanamaz bir boyuta sahip yalnız bir balık vardı. Kuyruğunu çırptığında dokuz göğe kadar yükselen sular oluşuyor ve tek bir yutkunması tüm göğü yutacak kadar güce sahip oluyordu.

 

O sadece bu yerdeki en büyük Yang Gece Balığı değil aynı zamanda dünyadaki en büyük balıktı. Belki de diğer varlıklar arasında tek Balık Kralı oydu.

 

Bu balıkların toplanması gökyüzüne kadar ulaşan göz alıcı bir parlaklığa yol açmıştı. Gökyüzündeki bulutlar değişmeye başladı. Sanki belli bir dizi oluşturmak için bir düzende toplanıyor gibilerdi. Bu sırada balıklar tarafından atılan ışıklar emsalsiz bir maddeye dönüşerken çok sayıda ölümsüz rün yukarı aşağı süzülüyordu.

 

Bir kâğıt çerçeve şekli oluşturan kan bulutları balıkların özlerinin bu ölümsüz maddeye dönüşmesine yardım eden sonsuz güç barındırıyordu.

 

Bu gelişme nedeniyle herhangi biri korkardı. Kimse bu üstün ölümsüz maddeye bakmaya cüret edemiyordu, çünkü ona uzun süre bakmak kan kusulmasına neden oluyordu.

 

Bundan şüphelenen bir dahi kafasını kaldırıp üç saniye boyunca oraya baktı ve kan kustuktan hemen sonra öldü. Bu nedenle denizde süzülen dâhiler uzun süre oraya bakmaya cüret edemedi.

 

Balık Kral'ın arkasındaki bu madde gökyüzünden bir şelale gibi ilahi zincirler halinde dökülerek tüm silahların mükemmel bir örneğiymiş gibi yenilmez evrensel kanunlar oluşturdu.

 

Bu manzara yeteri kadar şaşırtıcıyken hepsi bu değildi.

 

Altın okyanusun karşısında siyah deniz vardı. Onun kenarında yüz binlerce tekne kontrolcüsü bir formasyon oluşturmuştu.

 

Gece Denizi'ne daha önce gelmiş kişiler daha önce bu kadar kontrolcüyü hiç görmemişti. Bazıları en fazla yüz kontrolcü olduğunu düşünmüştü ama şu anki manzara bunun aksini gösteriyordu.

 

Siyah denizin kıyısında dev benzeri devasa bir siyah gölge vardı. Onun ayağı okyanusu eziyorken kafası göğe yükseliyordu.

 

Bu gölgenin kafası ortada değildi ama yaydığı karanlık hava diğerlerini ürpertiyordu. Sanki cehennemin derinliklerinden gelmiş gibiydi. Bu gölgeye bakan herkes korkudan titriyordu!

 

Çok sayıda tekne kontrolcüsü sona ermeyen kara kan enerjisi ortaya çıkararak gizemli ve garip görünüşlü büyüsel rünler oluşturuyor ve devasa siyah gölgenin kafasına doğru aktarıyordu. Bu rün devin kafasının içine giren kırmızı ışıklar yayıyordu.

 

Kimse bu ürpertici ve gizemli rüne bakmaya cüret edemiyordu. Kötücül güçten korkmayan genç bir uzman bu siyah rünü anlamaya çalıştı. Ona beş dakika baktıktan sonra aniden ruhu tüketildi ve yere düşerken haykırma şansı bile bulamadı.

 

Gökyüzünü emen bir Balık Kral ve okyanustaki bu devasa kara gölge birbirleri ile karşı karşıyaydı ve okyanusu biri siyah biri altın iki parçaya ayırmıştı.

 

İkisi de bakanları titretip uzaklaşmaya zorlayacak varlıklara sahipti.

 

Onların duruşuna bakılırsa ikisi de dikkatli görünüyordu. Harekete geçtikleri an bu yeri ve göğü yok ederek tüm varlıkları katledeceklerdi! Bu domine edici sahne çevredeki herkesin kenarda beklemesine neden oldu. Ve bu sadece kaçınılmaz bir savaş nedeniyle değildi. Kayıt kontrolcüleri olmadan kimse siyah denizi geçemiyordu.

 

Bu kara deniz tıpkı eski Gece Denizi gibiydi. İçeri girdiklerinde bu kara suya batacaklardı. Tekne kontrolcüleri olmadan tek kaderleri ölüm olacaktı!

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43991 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr