Bölüm 19: Ne Olursa Olsun Her Zaman Kibirli (1)

avatar
12832 51

Emperor’s Domination - Bölüm 19: Ne Olursa Olsun Her Zaman Kibirli (1)


 

Bölüm 19: Ne Olursa Olsun Her Zaman Kibirli (1)

Dokuz Aziz Şeytan Kapısı büyükleri Li Qiye ne kadar baktılarsa, o kadar rahatsız oldular. Li Qiye gibi Ölümlü Fiziği, Ölümlü Yaşam Çarkı ve Ölümlü Kader Sarayı olan birisi nasıl İlahi Muhafızlar ile iletişime geçebiliyordu? Tanrılar, bu adil değildi!

Eğer kendisi bu tarikatın bir öğrencisi olsaydı belki de kabul edilebilir bir durum olurdu. Ama başka bir tarikattandı. Neden İlahi Muhafızlar bir yabancıyı koruyup kendi tarikatına zarar vermişti?

Şeytan Kral Lun Ri uzun bir duraksamadan sonra tekrar konuştu:

“Muhafızların tarihini biliyorsun şimdi, onları nasıl bir teknikle kontrol ettiğini söyleyebilir misin?

Li Qiye biraz çekinerek gülümsedi: “İletişim tekniği mi? Öyle bir tekniğim yok benim. Bu muhafızlar sizin muhafızlarınız, onlar hakkında benden daha çok şey bilmelisiniz.”

Li Qiye doğal olarak olayın arka yüzündeki sırları açıklayamazdı. Bir Kara Karga olarak Issız Çağ’da Ölümsüz Şeytan Yeraltı Odası’ndan kaçmak için yaptığı planının bedelini kanıyla ödemişti. Milyonlarca yıl sonra, sonunda mantığı anlamıştı; Kendi kaderini kontrol etmek istiyorsan, daha büyük bir güce sahip olmalısın.

Kara Karga olarak kayda değer bir gücü olmuş olsa da, o güç kendisinin değildi. Şanslı olarak, daha önce kimsenin girmeye cesaret edemediği yerlere girerek, bir çok gizemi ve büyülü sırrı anlamıştı. Ondan sonra, eğer kendi bedenine dönecek olursa, kendi kişisel gelişimi için planlar hazırlamaya başlamıştı.

Dokuz Aziz Şeytan Kapısı’nın dört İlahi Muhafızı da, kendini korumak için geçmişteki gizli hazırlıklarının bir parçasıydı. O yıl, büyük bir efor harcayarak Kadim Topraktan onları elde etmişti, sonrasındaysa onlar da geçmişteki sayısız yıllar boyunca kendisini korumuştu.

Daha sonrasında, Dokuz Aziz Erdemli Örnek sürekli dört heykeli ister olmuştu. Li Qiye’yi durmaksızın takip edip yalvarıyordu. Min Ren’in Kader Koruyuculuğunu yaparak, bazen de canını tehlikeye atarak önemli katkılarda bulunduğu için, Li Qiye sonraki nesillerde dört muhafızı ödünç vermişti.

Onları Li Qiye’den kopardıktan sonra, Dokuz Aziz Erdemli Örnek hemen pozisyonlarını Dokuz Aziz Şeytan Kapısı’nın cennetin ve dünyanın damarlarını korumak için ayarladı. Aynı zamanda durdukları yerde doğal enerji kazanarak daha da güçleniyorlardı.

Ancak ikilinin bir anlaşması vardı. Dokuz Aziz Şeytan Kapısı tarikatı büyük bir felaketle yüzleşmediği takdirde heykeller harekete geçmeyecekti. Onlar ne köle ne de hizmetkardı. Aynı zamanda tarikattan bir soyun Kader Koruyuculuğunu da yapmayacaklardı.

Dokuz Aziz Şeytan Kapısı da geçmişteki Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı gibi bir canavara sahip olduğundan, büyük bir engelle karşılaşmadan kısa sürede güçlendi. Daha sonrasında Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı reddedildiğinde, Dokuz Aziz Şeytan Kapısı bağımsız bir tarikattı ve bu sayede iki tarikat birlikte bir felaketle yüzleşmedi. Bu yüzden Dokuz Aziz Şeytan Kapısı’ndaki heykeller hiç harekete geçmedi.

Heykeller, Li Qiye tarafından Eski Kanların Ülkesi’nden kişisel olarak getirilmişti, tabii ki onlarla nasıl iletişime geçeceğini biliyordu. Bu yüzden heykelin omzuna çıktığında, aynı zamanda onlarla konuşuyordu.

“Eğer Genç Usta Li bu tekniği paylaşmak istese, Dokuz Aziz Şeytan Kapısı kesinlikle bu teklife layıkıyla karışılık verecek. Genç Usta Li’nin istediği bir şey varsa, ağzından çıkacak bir laf ile elimizden geldiğince yerine getiririz.”

Şeytan Kral Lun Ri pes etmemişti; İlahi Muhafızların gerçek değerini biliyordu. Eğer o muhafızlar kontrol edilebilirse, tarikat müthiş derecede güçlenirdi.

Büyüklerin hepsi hevesle Li Qiye’nin cevabını bekliyordu. Eğer bir heykel birinci büyüğü yenebiliyorsa, dördünün gücü birleştiğinde kim bilir neler olurdu?

“Gerçekten ortada bir teknik yok. Ben basit olarak heykellerle dedikodu yapıyordum, bilirsiniz memleketin hali, hayat nasıl gidiyor falan. Hepsi bu.”

Li Qiye masum bir çocuk rolüne bürünmüştü ve cahil bir ifadeyle şakayla karışık cevap vermişti.

Tabii ki Şeytan Kral ve büyükler Li Qiye’nin yanıtına inanmamıştı, ama ellerinden gelen bir şey de yoktu. Tekniği vermesi için Li Qiye’yi zorlayamazlardı, işler daha da karışıp büyük bir felakete yol açabilirlerdi.

“Ancak, bir şey söylemem gerek. Dört heykelle bir kan ritüeli yapmalıyım.”
Kralın sessizliğini gören Li Qiye, soğukça konuşmuştu. Az önceki çocuksu halinden eser yoktu.

Kral da, büyükler de şok olmuştu. Bunun anlamı tamamen farklıydı. Kan ritüelini gerçekleştirmek, ilahi muhafızlara bağlayıcı bir teknik uygulamak gibi bir şeydi.

Şeytan Kral Lun Ri dosdoğru konuştu: “Dört İlahi Muhafız, bizim heykellerimiz.”

Li Qiye ise cevap verirken dalga geçer gibi yaka silkti: “Gene sizin olacaklar. Olay şu ki, ilerde bazı durumlarda onları ödünç almam gerekebilir; kısa süreliğine.”

//adam milyonlarca yıl yaşamış, kısa süre anlayışı ne kadar acaba :D //

“Dört heykel bizim tarikatimize aittir. Dokuz Aziz Şeytan Kapısından olmayan biri onları kullanma hakkına sahip olamaz.”
Büyüklerden biri kendini tutamayıp konuşmuştu. Biri çıkıp heykellerini ödünç alacağını söyleyemezdi. Bu çok saçmaydı.

Li Qiye büyüğe dik dik baktı : “Bu sana kalmış bir şey değil. Eğer problemin varsa git muhafızlarına ağla.”

O yıllardaki sözü dolayısıyla, Li Qiye Dokuz Aziz Şeytan Kapısı ile uğraşırken sabırlı olacaktı. Yoksa heykelleri kapıp gidebilirdi de.

Şeytan Kral Lun Ri aniden araya girdi ve Li Qiye’yi ve büyüğü sakinleştirmek isterce konuştu: “Genç Usta Li onlarla iletişime geçebildiğine göre, uyandırması ve harekete geçirmesi kötü bir şey değil.”

Aslında herkes farkındaydı. Dokuz Aziz Şeytan Kapısı bu uzlaşmada söz hakkına sahip değildi. Tarikatları güçlü olsa da, dört heykelin gücüne karşı denk gelemezlerdi. Unutmamalıydı ki dört parça bir arada düzenle hareket edince, etkisi toplanarak değil katlanarak artardı.

Tek bir heykel olsaydı, yenmek zor ama geri alınamaz bir görev olurdu. Ama dördünün gücü birleşirse özellikle de cennetin ve dünyanın damarları üzerindeki heykellerle karşı karşıya gelmek çok riskli olurdu.

“Akıllı biri böyle derdi.” Li Qiye gülümseyerek konuştu: “Ritüeli gerçekleştirdiğim gibi anında başınıza bela olacağımı düşünmeyin. Eğer amacım o olsaydı şu an burada oturma imkanınız olmazdı. Eğer Dokuz Aziz Şeytan Kapısı’nın altını üstüne getirmek isteseydim, atalarınız mezardan kalkıp gelmediği sürece, kimse beni durduramazdı.”

Büyükler Li Qiye’nin tavrını hoş karşılamıyordu ama karşı çıkamıyorlardı.  Büyüklerin öfkeli yüzleri ile Li Qiye’nin lakayt yüzü yan yana gelince ortaya çıkan görüntü oldukça komikti.

“Eğer durum buysa, Genç Usta Li kanını damlatabilir.”
Lun Ri, Li Qiye’ye katılmıştı. Neden ölümlü birinin dört heykeli kontrol edebildiğini bilmese de, başka seçenekleri yoktu.

“Eğer tarikatınız kurallara uyarsa, ben de uyacağım. Dört Heykel sizin İlahi Muhafızlarınız olarak kalacak.” dedi Li Qiye.

“Genç Usta Li!”
Lun Ri kısa bir süre düşündükten sonra tekrar konuşmuştu.

“Dokuz Aziz Şeytan Kapısı tarikatımızda ayrıca kutsal bir yer var; şimdiye kadar kimse açamadı. Bir bakmak ister misin?”

“Ekselânsları bu olamaz!”
Büyüklerden biri kralı hemen durdurmak istedi.

“Genç Usta Li’nin kontrol etmesi sorun olmaz.”
Lun Ri büyüğün sözlerini hemen durdurmuştu. Emredici sözü yanıt bekleyecek bir söz değildi.

Li Qiye’nin gözleri parlamıştı ve sordu:
“Patriğiniz, Dokuz Aziz Erdemli Örnek tarafından bırakılan, ‘Aziz Mağarası’ hakkında mı konuşuyorsunuz?”

Eski zamanları hemen hatırlamıştı.

O yıl, yaşlı tavuk kafası, Li Qiye’ye mağaradan bahsetmişti, ama bu Ölümsüz Min Ren’in, Cennetin İradesini almasından sonraydı. Li Qiye’nin durumu o zamanlar stabil değildi ve derin bir uykuya dalmak istiyordu. Şımarık yaşlı tavuk kafasının hikayesini çok da dikkatli bir şekilde dinlememişti.

“Bu doğru!”

Li Qiye’nin bu konu hakkında bilgisi olması Lun Ri’nin ruhunu titretmişti. Ardından hemen önerdi:

“Eğer Genç Usta Li bu mağarayı açabilirse, hatrı sayılır şükranlarımızı sunacağız.”

Li Qiye yaşlı tavuk kafasının geçmişte ona söylediği şeyleri hatırlamaya çalıştı, sonra da ortaya konuştu:

“Aziz Mağarası’nı açmayı deneyebilirim. Eğer başarılı olursam, içerisinden seçeceğim bir şeyin benim olmasını istiyorum. Gerisi tarikatınıza kalabilir.”

“Bu…”

Li Qiye’nin sözlerini duyduktan sonra, Lun Ri’nin düşünmesi gerekiyordu. Bir büyük de kalkıp konuştu:

“Ekselânsları, bu mesele daha dikkatlice tartışmayı gerektirir.”






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44335 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr