Bölüm 21 - Aziz Mağara (1)

avatar
13591 58

Emperor’s Domination - Bölüm 21 - Aziz Mağara (1)


Bölüm 21 - Aziz Mağara (1)

 

Ertesi gün hazırlıklar tamamlanmıştı ve büyükler Li Qiye’yi davet etti. Yu He, Dokuz Aziz Şeytan Kapısı’nın en derinliklerine inmek için kişisel olarak refakat etmeye gelmişti.

 

Yu He gücü ve gelişim seviyesi sayesinde Öküz Ülkesi’nin tamamında nüfuzlu bir kişiydi. Ancak şimdi bir çocuğa refakat etmek için ayağına gitmişti. Bu söylentiler yayılsa bile kimse inanmazdı.

 

Dokuz Aziz Şeytan Kapısı’nın sonunda yalnız bir dağ ve dağın altında da mühürlü bir mağara vardı. Yabani otlarla ve mantarlarla kaplanmıştı. Mağaranın önü erozyonlarla zamanla yıpranmıştı.

 

Dokuz Aziz Şeytan Kapısı için burası yasaklı bir bölgeydi ve sadece büyükler girebiliyordu.

 

Efsaneye göre, Dokuz Aziz Erdemli Örnek gelişim soyunu tarikata miras bıraksa da, bu mağarada hala değerli hazineler vardı. Efsanenin devamına göre, gelecek nesillerin zayıf ve nahoş olacağından korktuğu için Aziz Mağara'yı yarattı, bu nedenle tarikat büyük bir felaketle karşılaşsa bile buradaki şeyler sayesinde tekrar canlanma şansını yakalayacaktı.

 

Tarikat ustalarının ve büyüklerinin emin olduğu tek bir şey varsa, o da burada en azından bir Ölümsüz İmparator hazinesi olduğuydu.

 

Ölümsüz İmparator Min Ren Cennetin İradesine ulaştığında, söylentiye göre Dokuz Aziz Erdemli Örneğe kendisinin Kader Koruyucusu olduğu için bir Ölümsüz İmparator Yaşam hazinesi vermişti. Ancak Dokuz Aziz Erdemli Örneğin soyundaki hiç kimse bu hazineyi elde etmemişti. Bu yüzden, herkes hazinenin buradaki mağarada olduğunu düşünüyordu.

 

Ölümsüz İmparator Yaşam Hazinesi, Min Ren’in Dokuz Dünya’yı ele geçirirken kişisel olarak yarattığı bir silahtı. Aynı zamanda Erdemli Örneğin Gerçek Hazine’sinden çok daha güçlüydü.

 

Ölümsüz İmparator’un Gerçek Hazinesi değil, Yaşam Hazinesi olmasına rağmen herkes tarafından kıskanılıyordu.

 

//ÇN: Daha önceden açıklanmamış bir bilgi sanırım bu, iki tür hazine var: Gerçek ve Yaşam. Gerçek hazine türü Yaşam versiyonundan çok daha güçlü oluyormuş, çünkü ustasının gerçek enerjisiyle doluyormuş//

 

Mağaranın yanına işlenmiş kaligrafiler vardı. Çevredeki karanlık görüntünün aksine parlak ve canlı duruyorlardı.

 

Göklerin altında tek şeytan.”

 

Bu sözler güçlü ve görkemli bir atmosfer yaratıyordu. Her kelime adeta canlıydı ve kendi titreyen ruhuna sahipti. Kusursuz bir hattatlık eseriydi. Sanki gökyüzünden süzülen bir Ejderha ya da dans eden bir Anka Kuşu gibi, her an gökleri yarabilecekmiş gibi duruyordu. Zamana karşı yıkılmayan eserde hala Erdemli Örneğin aurası hissediliyordu.

 

Bu dört kelime Kıdemli Örneğin kendisi tarafından geride bırakılmıştı. Dokuz Aziz Şeytan Kapısı soyundan gelen herkes bu kelimelerin mağarayı açmak için bir anahtar olduğunu düşünmüştü.

 

Sol tarafta ‘Göklerin altında tek şeytan.’ Yazıyordu ama sağ taraf boştu. Bu yüzden sağ taraftaki boşluğu uygun kelimelerle doldururlarsa Aziz Mağara’nın açılacağına inanıyorlardı.

 

Ancak, ‘Göklerin altında tek şeytan.’ Kelimelerinin gerçek anahtar olduğunu düşünenler de vardı. Onlara göre bu eser dokunulmaz gizemli gerçekleri barındırıyordu ve her fırça darbesi Yüce Erdem Kanunu’na sahipti. Biri bu eserin arkasındaki anlamı çözebildiğinde mağara açılacaktı.

 

Bu iki düşünce de öğrenciler tarafından çağlar boyunca test edilmişti. Doğuştan yetenekli bir öğrenci vardı ve gerçek anlamlarını öğrenmek için buradaki iki kelime üzerine gelişim yapmıştı. Başka bir seferinde, bir tarikat ustası kişisel olarak ölümlü dünyaya gitmişti ve yazının devamını getirmelerini umduğu eşsiz edebiyat ustaları bulmuştu.

 

Ancak mağara tüm bu yöntemlere rağmen yıllar boyu kapalı kalmıştı.

 

Li Qiye ise mağaranın solundaki yazıları görünce, anında nasıl açılacağını anlamıştı. Ancak büyükler onu izlerken hemen açamazdı.

 

Mağaraya yaklaştı ve volta atmaya başladı. Rastgele duvarları tıklattı, yere çömeldi ve sonra sanki cevabı bilmiyormuş gibi başını salladı. Bir süre sonra yoğun bir biçimde kelimelere odaklandı. “Göklerin altında tek şeytan.

 

Li Qiye’nin hareketlerini gören büyükler huzursuzlanmaya başlamıştı, ama bir şey söylemeye cesaret edemediler. Nefeslerini tutmuş, gergin bir biçimde Li Qiye’nin hareketlerini izliyorlardı.

 

Li Qiye sonunda meditasyon yapar gibi mağaranın önünde oturdu. Zaman yavaşça geçiyordu, sabahtan öğlene, öğlenden güneşine batışına. Güneş batmadan önceki kızıllığına ulaşmıştı ama Li Qiye hala duygusuzca duruyordu.

 

Li Qiye’nin tüm gün yaptığı meditasyon yüzünden büyükler sabrını kaybetmişti.

 

Başarabilecek mi?


Bir büyük kendi kendine konuştu.


Bu küçük şeytan taklit yapıyor olmasın?

 

Li Qiye ve mağara arasında bir bağ kurulamayınca duydukları güven azalmaya başlamıştı. Belki de mucizeler bundan sonra gerçekleşmeyecekti.

 

Belki de öncesinde sadece şanslıydı.


Bu büyük aslında dediğinde ciddi değildi. Li Qiye’nin sırları olduğunun farkındaydı; sadece kutsal alanlarına bir yabancını girmesiyle duyduğu memnuniyetsizliği dile getiriyordu.

 

Kalem ve mürekkep!

 

Büyükler kendi aralarında konuşurken, Li Qiye aniden ayağa kalkıp böyle demişti. Tüm gün oturduğundan kıçına ağrılar girmişti.

 

Büyüklerden biri kaligrafi kalemiyle mürekkep getirdi. Li Qiye gizemli davranıyordu. Li Qiye başını salladı ve hüzünlü bir şekilde haykırdı:

 

Demek böyleymiş, böyleymiş ha! Dokuz Aziz Erdemli Örnek kesinlikle sırrına erişilmez biriymiş!

 

Ardından, kollarının paçasını zarifçe çekerek kalemi mürekkebe daldırdı ve mağaranın sağ tarafına yazmaya başladı.

 

Yeryüzünün Üzerinde Basit Bir Tavuk.

 

Uzman bir hattat değildi, dört kelimeyi hızlıca yazmıştı. Erdemli örneğin yazısına kıyasla hiç aura taşımıyordu.

 

Göklerin altında tek şeytan. | Yeryüzünün üzerinde basit bir tavuk..

 

İki taraf birbirinden tamamen zıt anlama sahipti ve hiç örtüşmüyordu.

 

//ÇN: Bu tarihi bir çin şiir sanatıymış; iki tarafın sırasıyla her kelimesi, birbirinin zıt anlamları oluyor. Gök-Yer Üst-Alt gibi//

 

Li Qiye’nin yazısından sonra büyüklerin yüzü kararmıştı çünkü bu kelimeler adeta piskoposlarınınkini lekeliyordu. Onun yazdığına hiç yakışmıyordu.

 

Ne küstahlık, Dokuz Aziz Şeytan Kapısı’nı tekrar utandırdı!


Büyüklerden biri adeta kükremişti.

 

Li Qiye ise ona döndü ve cevapladı:


Sen anca sıradan bir dövüş sanatçısısın, bu sanatın ardında yatan esrarengiz anlamlar hakkında ne bilirsin? Kendi atanızı bile anlayamayacak kadar düşüncesiz olduğunuz halde burada gelip bağırıyor musun?

 

Sen…


Li Qiye’nin söylediklerinden sonra büyüğün yüzü adeta patlamaya hazır gibi kızarmıştı.

 

Gıcır… Gıcırt…

 

Derin bir ses yankılandı ve Aziz Mağarası aralanmaya başladı.

 

Büyüklerin gözleri yerinden çıkacak gibiydi, şahit oldukları şeye inanamıyorlardı! Nasıl o sözler, ‘Yeryüzünün üzerinde basit bir tavuk”, mağarayı açabilmişti?

 

Bu gerçek mi?

 

Li Qiye dudaklarını sıkıp düşündü: “Çünkü atanız zirveye ulaşıp şeytan olan bir tavuktu, bu yüzden o sözleri yazdım.

 

Tabii ki bunları sesli söyleyip sırrı açığa çıkarmadı. Dokuz Aziz Erdemli Örneğin adı böyle bilinmezdi. Genelde Dokuz Aziz İlahi Şeytan olarak bilinirdi. Ne kibirli bir isim ama. Kara Karga Li Qiye ona gelip Min Ren’in kader koruyucusu olmasını teklif ettiğinde, anında reddetmişti. ‘Ben Göklerin altındaki tek şeytanım.’ demişti ve başka birinin altında olmayı reddetmişti.

 

Li Qiye’nin teklifini reddetmeye cüret etmesi Li Qiye’yi kızdırmıştı. Oracıkca Erdemli Örneği sopalamıştı. Ayrıca onu zorla gerçek formuna döndürüp öfkeyle tüm tüylerini kopardıktan sonra gülerek haykırmıştı:

 

Haha, Yeryüzünün üzerinde basit bir tavuk oldun şimdi.


Useless notu: Diğer bölüm de gelecek birazdan.  Okuldan anca çıktım :D 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr