Bölüm 24 : Dokuz Aziz Prensesi (2)

avatar
12817 48

Emperor’s Domination - Bölüm 24 : Dokuz Aziz Prensesi (2)


Bölüm 24 : Dokuz Aziz Prensesi (2)

 

Eğer burada yaşananlar gün yüzüne çıkarsa tarikata karşı ihanet etmiş sayılırlardı. Aklı başında olan kimse böyle şeyler yapmazdı. Koruyucu Mo, kendini aklı başında olmayanlar grubundaymış gibi hissediyordu. Aslında sezgilerini dinlemişti. Bu on üç yaşındaki çocuğu takip ederlerse, gelecekte sınırsız potansiyele ulaşacaklarını hissetmişti. Ancak sonuçta kesin bir şey yoktu, sadece sezgilerini dinlemişti.

 

Nan Huairen’in kalbi de güp güp atıyordu. Bu tercihle, geri döndüremeyecekleri bir aşamaya gireceklerdi ve ustası çoktan kaderini değiştirecek olan tercihi yapmıştı. Nan Huairen de artık cevabını biliyordu:

 

Kıdemlimden gelen bir sözcük ile ateşlerin ve buzların arasına hiç tereddüt etmeden atlarım!

 

Sözcükler Nan Huairen’in ağzından ciddi  ve kararlı bir şekilde çıkmıştı.

 

Li Qiye’ye daha önceleri ‘kıdemli’ derken farklı bir anlamı vardı. Tarikatın kuralları ve gelenekleri nedeniyleydi. Şimdi ise ‘kıdemli’ kelimesinin çağrıştırdıkları bambaşkaydı.

 

On üç yaşındaki bir çocuk Dokuz Aziz Şeytan Kapısı’nın altını üstüne getirmişti, Kraliyet Asili ünvanına sahip büyükleri küçük görmüştü ve koskoca Şeytan Kralı’nın karşısında askerlik arkadaşı varmış gibi konuşabilmişti! Dışardan bunu görenler Li Qiye’ye kibirli diyebilirdi, haddini bilmediğini düşünebilirdi. Ama onlar Li Qiye’nin Karmakarışık Kalp Ormanı’ndan nasıl geçtiğini görmemişti. Koruyucu Hua ve öğrencisinin ölümünü görmemişti. Nan Huairen artık biliyordu; diğer insanların aklındaki Li Qiye düşüncesi, tamamen yanlış bir düşünceydi.

 

Li Qiye, Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı’nın ana öğrencisi olarak bir Koruyucuyu öldürmeye cüret etmişti ve Dokuz Aziz Şeytan Kapısı’nın prensesine hizmetçisi olmasını teklif etmişti. Bunların hepsini Dokuz Aziz Şeytan Kapısı’na adımını attığında çoktan planlamıştı. Buradan hiçbir şey olmamış gibi çıkabileceğini biliyordu.

 

Nan Huairen çok zeki biriydi ve bunlar üzerine epey düşünmüştü. Hayatı boyunca çok sıkı çalışsa bile, bu gidişle Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı’nda en fazla ‘büyük’ statüsüne yükselebilirdi. Ama şimdi belki de Li Qiye ile kaderi değişebilirdi.

 

Bu ikisinin kendi safına katıldığını gören Li Qiye, başını onaylarcasına salladı ve cesurca konuştu:

 

Bir gün, bugün hayatınızın en akıllıca kararını verdiğinizi anlayacaksınız.

 

Ardından Koruyucu Mo hemen sordu: “Tarikata ne diye rapor vereceğiz?” Testle ve evlilikle ilgili konuların çok önemli olduğunu biliyordu ve bu yüzden ne söyleyip söylemeyeceğine karar verememişti.

 

Li Qiye gülümseyerek cevap verdi: “Eğer, büyüklerden Yun seninle konuşmak isterse, bence şu söyleyeceklerimi yapmalısın…

 

Li Qiye’nin Koruyucu Mo’ya yapmasını söyledikleri kolay değildi. Oradan ayrılışlarından önce, Dokuz Aziz Şeytan Kapısı’nın birinci büyüğü kendisini çağırmış ve İlahi Muhafızları bir sır olarak tutmasını istemişti. Koruyucu Mo ise o anda bu teklifi kabul etmedi.

 

Koruyucu Mo, kendisine ve Li Qiye yarar getirebilecek şekilde hitabet sanatını kullanmayı biliyordu. Neyi söyleyip neyi gizleyeceğini anlayabiliyordu.

 

Nihayet üçlü, Dokuz Aziz Şeytan Kapısı’nın çıkışına ulaştı. Yüce Koruyucu Yu He kişisel olarak onları geçirmeye gelmişti. Daha önce Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı’ndan kimseye bu onur bahşedilmemişti.

 

Geçit açıldı ve Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı ile Dokuz Aziz Şeytan Kapısı arasında geçişi sağlayan portal aktif edildi. Sonunda üçlü evlerine dönmüştü. Tapınaktan ayrıldıktan sonra, derin bir nefes aldılar ve Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı’nın havasını ciğerlerine doldurdular. Olan bunca şey, şimdi sanki bir rüya gibi geliyordu.

 

Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı’na döndükte sonra, iki tarikat arasındaki görüşmeyi sağlayan Koruyucu Mo, doğrudan rapor vermek için büyüklerin yanına gitti. Li Qiye de dağın tepesindeki kendi mekanına gitti.

 

Li Qiye sessizce dağın zirvesinde dikilmiş, Temizleyici Tütsü Antik Tarikatına bakıyordu. Ölümsüz İmparator Min Ren’in hayatta olduğu zamanları hatırladı. Tarikatın hakim olduğu alan bir milyon mile kadar uzanıyordu ve buralardaki zarif enerji okyanus kadar taşkındı.

 

Şimdi ise sadece yönettikleri bölge azalmamış aynı zamanda etraftaki enerjide yavaşça kuruyan bir hal almıştı. Bu topraklarda duran herkes tarikatın özünün ne kadar inceldiğini hissedebilirdi.

 

Artık Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı, titrek bir mum ışığı gibiydi, hasta bir adam gibiydi. Her an sonu gelebilecek durumdaydı.

 

Li Qiye derin bir iç geçirdi. Cennet Koruyucu Şehri ya da Su Tanrısı Tapınağını seçmemişti. Dokuz Aziz Şeytan Kapısı’nı da reddetmişti. Son kararı bu çürüyen Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı olmuştu.

 

Daha önce de bahsedildiği gibi, Temizleyici Tütsü Antik Tarikatının tarikat ustalarını sevmiyordu. O yıl, Min Ren’in başka bir öğrenciyi tarikat ustası yapmasını umuyordu. Yetenekleri ilk öğrencisi kadar olmasa bile başka birinin tarikat ustası olmasını istiyordu. Li Qiye, Min Ren’in karakterine çok değer verirdi. Ama ne yazık ki derin uykusundan uyandığında, yeni tarikat ustasının Min Ren’in ilk öğrencisi olduğunu görmüştü. Yeni tarikat ustası tarikatın geleneksel Ortodoks bir yapı olduğunu ilan etmişti.

 

Li Qiye, kendisini en gerçek Ortodoks sanan tipleri hiç sevmezdi. Bu yüzden Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı’na bir daha geri dönmemişti ve sallantılı dönemlerini hiç umursamamıştı.

 

Ama bu çağda, gerçek bedenine kavuştuğunda karşılaştığı ilk kişi Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı’ndan Yaşlı Şeytan idi. Li Qiye, Min Ren’i tek başına eğitmişti; yani bir anlamda Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı’nın gerçek kurucusu sayılırdı. Tarikatı eski şanlı günlerine döndürebileceğine güveni tamdı. Bir gün, emri altındaki Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı yeri ve göğü süpürecek, dokuz dünyaya hükmedecekti.

 

Li Qiye bu düşüncelerin arasında kaybolmuşken Nan Huairen’in geldiğini fark etmemişti.

 

Kıdemli, büyükler seninle konuşmak istiyor.

 

Nan Huairen de konuşmak için Li Qiye’nin düşünceli halinin bitmesini beklemişti.

 

Li Qiye hafifçe başını salladı ve Nan Huairen’i büyük odaya kadar takip etti. Altı büyük çoktan ordaydı ve hepsinin gözü Li Qiye’nin üzerindeydi.

 

Büyük odadaki atmosfer bir anda garip bir şekilde dingin ve sakin bir hale bürünmüştü. Herkes sanki kendi düşünceleriyle meşguldü.

 

Altı büyük, öncesinde Koruyucu Mo’dan test hakkında raporu duymuştu. Ama Koruyucu Mo her şeyi açıklamamıştı. Li Qiye’nin Karmakarışık Kalp Ormanı’nı geçişinin üzerinde durmuştu ve bilerek Xu Hui ile dövüşünü belirsiz bırakmıştı. Yılan Cezalandırma sopasından veya İlahi Muhafızlardan bahsetmemişti. Sonunda Li Qiye’nin Xu Hui karşısındaki zaferini saf şans ile açıklamıştı.

 

Başarılı bir şekilde testi geçmişsin?

 

Birinci büyük resmi bir şekilde sorusunu sormuştu. İşin aslı, altı büyüğün bu evlilik hakkında hiçbir umudu yoktu, ama imkansız gerçek olmuştu. Li Qiye testi geçmişti ve en şaşırtıcı olan şeyse Karmakarışık Kalp Ormanı’nı tamamen geçebilmesiydi.

 

Li Qiye atmosferdeki ciddiyeti aşarak konuştu:
Saygıdeğer büyüğüm, bu doğru! Bana sözünü verdiğiniz ödülü artık almalıyım değil mi?

 

Tabii ki ödülün olacak, ama önce bir şeyi açıklaman gerek.

 

Birinci büyük sözlerine devam etti: “Duyduğuma göre, Xu Hui Dokuz Aziz Şeytan Kapısı’nın şanlı bir öğrencisiymiş. Gelişimi bizim bölüm liderleri ile aynı seviyedeymiş. Bizim tarikatımıza gireli birkaç gün oldu ve daha hiç gelişimin yok. Onu yenmeyi nasıl başardın?

 

Li Qiye sakince cevapladı: “Saygıdeğer büyüğüm, Erdem Kanunları çok karmaşıkken, dövüş sanatları basittir. Sıkı bir şekilde ‘Görünmez Çift Bıçak’ tekniğini çalıştım. Bu sayede rakip savunmasında bir açık verdiği sürece, anında öldürücü bir darbe vurabilirdim. İş ölüm kalım mücadelesine gelince, cesur olan kazanır.

 

Saçmalık!

 

Xiaong adında bir büyük aniden haykırmıştı, sözlerinin devamını da getirdi: “Ölümlü biri, Cennetin Buyruğu seviyesindeki birinin tekniklerini aştığını söylüyor. Gülünç olma.

 

Bu büyük Xiong, daha önceden Li Qiye’yi desteklemişti; ancak bugün, çok soğuk konuşuyordu. Mutsuz bile denebilirdi. Önceki haliyle şimdiki hali arasındaki fark geceyle gündüz gibiydi.

 

Li Qiye, Xiong’a baktı ve yavaşça konuştu: “Sayın büyüğüm, ben sadece gerçekleri konuşuyorum. Başka insanların yapamadığı benim de yapamayacağım anlamına gelmez.

 

Bu sözlerden sonra da odadaki diğer büyüklere baktı: “Sevgili büyükler, artık ben Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı’nın bir kahramanıyım. Eğer büyükler bir şekilde hile yaptığımı düşünüyorsa, olayı kendi gözleriyle görenleri sorguya çekebilir. Koruyucu Mo ve Dokuz Aziz Şeytan Kapısı’ndakiler şahidimdir.

 

İçten içe tüm büyükler biliyordu, Dokuz Aziz Şeytan Kapısı’na olan bu yolculuk tehlikeli bir uğursuzluktu. Dokuz Aziz Şeytan Kapısı’na giderek, adeta kendi yıkımımıza gidiyorduk. Ama Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı’nın saygınlığını kaybetmemesi için, ölecek olsam bile aynı şeyi yapardım. Bugün bir kahraman olarak döndüm. Şüphelerinizin arkasındaki sebep nedir? Siz bir kahramana böyle mi davranırsınız? Eğer bu tavrınız gerçekse, insanların kalbi soğuyacaktır. Bir daha kimse bu tarikat için kendini feda etmez hale gelecektir.

 

Li Qiye biraz ara verdikten sonra devam etti: “Buradan ayrılışımızdan önce bir anlaşmamız vardı. Siz büyükler sözünüzün arkasında durmuyor musunuz? Eğer durum buysa, bu tarikata katılmakla hata yapmışım. Bizim Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı’mız birçok çağı aşmış Ölümsüz İmparatorun soyundan geliyor. Ama eğer büyükler sözlerini tutmuyorsa, bir tarikat olarak nasıl güvenilir kalabiliriz?

 

Büyüklerden biri gürledi: “Tarikatımızın güvenilir olup olmaması senin yorumlayabileceğin bir şey değil.

 

Li Qiye ise bu tepkiyi görmezden geldi ve konuşmaya devam etti: “Ben Dokuz Aziz Şeytan Kapısı’na giderek hayatımı tehlikeye attım ve saf bir başarıyla döndüm. Eğer büyükler o gün verdiği sözü tutarak bana yalancı yakıştırması yapmasaydı, bu eleştiriyi yapıyor olmazdım.  Aksi takdirde insafsızlığınızı yüzünüze vuracağım; çünkü bu gezi, benim hayatımı tehlikeye atmam sayesinde başarılı oldu.

 

Sözlerini bitirdikten sonra Li Qiye soğuk gözlerle altı büyüğü süzdü.

 

Sonrasında büyüklerden biri öksürdü. İfadesinde biraz utanç vardı: “Çok fazla konuştun!

 

Birinci büyük de konuşmaya katıldı: “Qiye, Sana fırça atmak istediğimizden değil, olay çok garip olduğundan böyle tepki verdik. Xu Hui ile olanı bir kenara bırakalım. Ben asıl Karmakarışık Kalp Ormanı’ndan nasıl başarıyla geçtiğini duymak istiyorum.

 

Birinci büyüğün gözleri aydınlanmıştı ve dikkatle Li Qiye’ye bakıyordu. Sanki bakışları küçük çocuğun bedenini delip geçmeye çalışıyordu.


Useless notu: Bu herifin kibrine hastayım :D Ya siz?






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44262 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr