Bölüm 41 : Prenses Anca Bir Hizmetçi Olabilir (1)

avatar
11884 42

Emperor’s Domination - Bölüm 41 : Prenses Anca Bir Hizmetçi Olabilir (1)


 

 

Bu sahne karşısında altı büyük dahil herkes şaşırmıştı. Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı’nın büyükleri olsalar bile gelişim seviyeleri en fazla Adlandırılmış Kahraman idi.

 

Yu He farklıydı; Dokuz Aziz Şeytan Kapısı’nın Yüce Koruyucusu olarak bilinen son derece güçlü bir Kraliyet Asiliydi. Aydınlanmış Varlık unvanını bile alabilirdi.

 

Bu yüzden, Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı’ının büyükleri gibi Yu He’nin seviyesinden düşük gelişimciler, onunla yan yana duracak yeterliliğe sahip değillerdi.

 

Altı büyük, Yu He’yi büyük bir saygıyla karşılamıştı. Yüce Koruyucu ise Li Qiye ile hürmetle konuşuyordu. Gözlerinin önünde olanları kimse anlamıyordu.

 

Daha muhteşem olan şey ise, Yu He’nin ayrıca Şeytan Kral Lun Ri’den mesaj getirmesiydi. Eğer Li Qiye bir kez daha Dokuz Aziz Şeytan Kapısı’nın misafiri olursa, Lun Ri kendisini kişisel olarak karşılayacaktı.

 

Şeytan Kral Lun Ri kimdi? O büyük bir bölgenin yüce lideriydi. Dünyalar arasında serbest bir şekilde yürüyebilirdi. Böyle birine Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı’nın büyükleri uzaktan baksa bile ürperirdi. Ve şimdi bu Şeytan Kral Lun Ri, kişisel olarak Li Qiye’yi ağırlamak mı istiyordu? Bu hayal bile edilemezdi.

 

Diğer öğrencilerse sanki düşünme yeteneklerini kaybetmişlerdi. Hepsi birden, karşılarında yaşananlardan sonra donup kalmıştı. Daha da şok edici olan şey ise, Li Qiye’nin normalce sol kolunu uzatmasıydı; Li Shuangyan bir an hiçbir şey söylemeden baksa da, Sonrasında nazikçe Li Qiye’nin koluna girmişti ve uysal bir şekilde Li Qiye ile birlikte ayrılmıştı.

 

Koruyucu Yu, sizi eğlendirecek vaktim yok.

 

Ayrılmadan önce Li Qiye, veda etmek için Yu He’ye sadece bunu söylemişti.

 

Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı’nda kimse olanları anlamamıştı. Hiçbiri bu durumu açıklayamıyordu. Rüyalarına girse gülüp geçecekleri bir şey az önce yaşanmıştı. Öğrenciler, koruyucular ve büyükler, hepsi taş kesilmişti ve bir süre o halde kalmışlardı.

 

Herkes hala şaşkın haldeyken, Li Qiye, Li Shuangyan’ı kadim tepesine getirmişti. Küçük eve girdikleri anda ikisinden başka kimse yoktu. Li Shuangyan kolunu Li Qiye’den çekti.

 

Sinirli bir şekilde gözlerini Li Qiye’ye dikti ve soğuk sesi havada yankılandı:

 

Bu sefer tatmin oldun mu?

 

Li Qiye ise sanki Li Shuangyan’ın tavrını görmemiş gibi davrandı. Rahatça bir sandalyeye oturdu ve yavaşça konuştu:

 

Milletin önünde koluma girmenin bana büyük bir onur getireceğini mi sanıyorsun? Bu benim gururumu tatmin mi edecek? Hayır, yanılıyorsun. Karşındaki Li Qiye böyle sığ hayranlıkların peşinde değil.

 

Koluma girmene izin vermem sana üç parça…

 

Li Qiye bir an duraksadı, gözleri duygusuzlaşmıştı ve ardından ciddi bir şekilde konuşmasına devam etti:

 

Her zaman yanımdaki insanların eksikliklerini kapatırım ve her zaman onları korurum. Beni takip etmek istediğin için, sana koluma girmen için yüz verdim. Bununla gurur duyabilirsin! Doğrudan konuşursam; kılıç hizmetçim olarak, koluma girip, omuzuma yaslanıp yürüyecek statüde değilsin. Bunu unutmaman gerek!

 

Seni!

 

Li Shuangyan sinirinden titriyordu, soğuk yüzü kıpkırmızı olmuştu. Kraliyetteki mevkisini bırakarak buraya gelme emrini kabul etmişti. Sabırla karşısındaki piçin elini tutmuştu ve herkesin gözü önünde onu takip etmişti. Ona fazla yüz verdiğini bile söyleyebilirdi. Ama şimdi karşısındaki piç böyle şeyler söylemeye cüret ediyor. Nasıl sinirlenmesin?

 

Senin de kendi gururun var, anlayabiliyorum.

 

Li Qiye karşısındaki öfkeyi görmezden gelerek devam etti:

 

Buraya Şeytan Kral’ın emriyle geldin, ama içten içe bunu istemiyordun. Kendini yetenekli bir kadın olarak görüyorsun, cennetin sevilen bir çocuğu olduğunu düşünüyorsun ve bana büyük bir aşağılama ile bakıyorsun. Bir saniye bile dikkatini vermeye layık olmadığımı düşünüyorsun. Bunlar normal şeyler. Ama şu söyleyeceklerimi unutma. Bugün koluma girmene izin verdim. Bu sana iyi bir başlangıç vermek içindi. Eğer beni takip ettiğin için mağdur olduğunu düşünüyorsan, o zaman bu senin sorunun. Karar senin. Ancak tüm cennete ve yeryüzüne hükmettiğimde, yanımda yerin olmayacak!

 

On üç yaşında bir çocuk, müthiş bir özgüven ve kibir ile bunları söylüyordu. Kadim bir ülkenin prensi olsa bile böyle şeyleri söylemeye cüret edemezdi. Ancak bu sözler şu an on üç yaşındaki bir çocuğun ağzından çıkıyordu.

 

Başka biri böyle şeyler söylese, bunun nedeni kesinlikle cehaleti ve kibri olurdu. Ancak Li Shuangyan, Li Qiye’ye baktığında eşi benzeri olmayan bir sakinlik görüyordu. En küstah kelimeleri bile söylerken kendine olan güveni sarsılmıyordu. Eğer bunu başka bir zaman görseydi, kibir içinde boğulmuş krallar aklına gelirdi. Ama şimdi karşısında duran kişiye bakınca aklında öyle şeyler canlanmıyordu.

 

Tabii ki Li Shuangyan buraya gönüllü olarak gelmemişti. Şeytan Kral Lun Ri’nin emri dışında, Dokuz Aziz Şeytan Kapısı’nın onurlu Büyük Kılıcı da Li Qiye’yi takip etmesinin ona umut verici bir gelecek sağlayacağını söylemişti. Bir şekilde buraya gelmesi için Li Shuangyan’ı ikna etmişlerdi.

 

Li Shuangyan, bu meseleyi eşsiz bir şikayet olarak görüyordu. Kendisi Dokuz Aziz Şeytan Kapısı’nın halefiydi ve Yaşlı Öküz Ülkesinin prensesesiydi. Yetenekleri ve görünüşü nasıl olursa olsun, muhteşem bir Anka Kuşu gibiydi. Mavi cennetin sevilen bir çocuğuydu.

 

Sadece yetenekli dahileri talip olarak görse bile sayıları nehirlerdeki sazanlardan fazla olurdu. Ama o bunları umursamamıştı. Bugün kendisini bir ölümlünün kılıç hizmetçisi seviyesine düşürmek üzereydi.

 

Ustası Şeytan Kral Lun Ri, son derece güçlü bir gelişim uzmanıydı, harika yeteneklere ve müthiş bir zekaya sahipti. Çağındaki Cennetin İradesi kırılmış da olsa, gene de cennetlere meydan okuyabilmiş ve hükümdar olmuş biriydi. Ancak bu neslin lideri olan ustası, bu ölümlüye değer veriyordu. Bu Li Shuangyan’ın kafasını çok karıştırıyordu. Ne kadar düşünürse düşünsün mantıklı bir neden bulamamıştı.

 

Kalbindeki öfkeyi salmak istiyordu ama nasıl yapacağını bilmiyordu. Li Qiye’ye cahil diye haykırmak istiyordu ama durum öyle gözükmüyordu.

 

Sonunda Li Shuangyan kendini tutamadı ve öfkeyle konuştu:

 

Güzel, dünyada kendini eşsiz sanıyorsun öyle mi? O zaman kanıtla bana. Eğer gerçekten öyle bir yeteneğe sahipsen, söylediklerinin meşruluğunu düşüneceğim. Eğer yapamıyorsan, sen sadece hayalet aleminde yaşayan ve egosunu tatmin eden pisliğin tekisindir.

 

Li Shuangyan’a bakan Li Qiye yavaşça sesini yükseltti:

 

Kanıt mı? Benim kanıtlayacak hiçbir şeyim yok!

 

Li Shuangyan, Li Qiye’nin bu kibirli tavrı karşısında titriyordu. Kendisinden küçük, on üç yaşındaki bir çocuktu, ama kelimelerinde eşi benzeri bulunmayan bir otorite vardı. Sanki karşısında konuşan tüm nesillerin mutlak imparatoruydu. On üç yaşında bir oğlanın bu sözleri böyle ilgisiz ve sıkılmış şekilde söylemesi için delirmiş olması gerekirdi.

 

Büyülü bir oluşumum var. Eğer onunla alakalı birkaç gizemli hakikati söyleyebilirsen, başarılı bir şekilde çözüp çözmemen önemli değil, bunu yapabilirsen biraz yeteneğin olduğuna inanırım!

 

Bunları söyledikten sonra, Li Shuangyan antik bir canavar kürkü çıkardı. Kökeni bilinmiyordu. Üzerine sayısız semboller kazınmıştı; Dao Rünleri, yıldızlar, noktalardan oluşan düzenler. Bu küçük canavar kürkü sanki evrendeki tüm yıldızları içinde barındırıyordu. Göklerin ve yeryüzünün sırlarını içinde tutuyor gibiydi.

 

Eğer biri dikkatlice bakarsa, ruhu anında gizemli bir dünyaya çekiliyordu. Ne kadar yetenekli ya da üstün olurlarsa olsunlar kendilerini kontrol edemiyorlardı. Canavar kürkünün gizemli hakikatleri tarafından büyüleniyorlar ve sonunda içinden kaçamayacakları bir duruma düşüyorlardı.

 

Li Qiye eskimiş kürke baktı, çok tanıdık gelmişti. Anında büyülü düzenin köşesi zihninde canlandı. Bu Li Qiye’nin zihnindeki büyülü düzenin tamamlanması hakkındaki bir parçaydı ve bu parça eskimiş canavar kürkünün düzeniydi.

 

Bu büyülü düzenin köşesi basitçe çok derindi. Bu düzeni tamamlamak için Li Qiye’nin tüm hafızasını hatırlaması gerekiyordu ve bunun için çok tembeldi.

 

Bu sadece bozuk bir düzenin bir köşesi. Şimdi dikkatli dinle; Kui Xing takımyıldızından başlayarak, Dokuz Girişe doğru git, Sekiz Dolunay’ı görmezden gelip Dokuz Yıldıza dön, ardından Samanyoluna doğru dön sonra da Dao’ya geri dön…

 

Li Qiye parmaklarıyla işaret ederken sakince konuşuyordu:

 

Burası bu bozuk düzenin merkezi olacaktır. Altı canavar ve dört ölümsüz tarafından dikkatle korunuyor. Geçmişten günümüze başarıyla bu düzeni aşanların sayısı bir elin parmağını geçmez.

 

Li Qiye ikna edici bir şekilde durmadan konuşuyordu: sanki söylediklerini ezberlemişti. Ağzından çıkan sözcükler sanki bir başyapıtın sihirli düzeni değil de, önemsiz bir teknik ismi gibiydi.

 

Ama Li Shuangyan tamamen şok içindeydi. Bu kırık düzenin çok gizli sırrını biliyordu. Dokuz Aziz Şeytan Kapısı’nın atası bile bu eski canavar kürkünün küçük bir parçasına sahip olduğu için şanslıydı. Bu bozuk sihirli düzenin köşesi, kendi başına Dokuz Aziz Şeytan Kapısı’nın bir çok dahisinin ve Erdemli Örnekleri’nin nesiller boyu araştırma yaptığı bir şeydi. Bunlar sonucunda, bu bozuk düzenin arkasında yatan derinliği anlamışlardı.

 

Teoriyi anlamalarına rağmen, sihirli düzeni pratikte kullanmak için tekrar kuramamışlardı. Li Shuangyan’ın sihirli düzenlerdeki yeteneğini gören Şeytan Kral Lun Ri, bu bozuk düzeni ona vermişti, iyimser bir şekilde bir gün onun bu oluşumu daha iyi anlayacağına inanıyordu. Hatta bu onun eğitimine de büyük bir katkı sağlayabilirdi. Bu yüzden Li Shuangyan’ın şu anki gelişimi aynı zamanda bu sihirli düzen ile ilgiliydi.

 

Küçüklüğünden beri Li Shuangyan bunun üzerine çalışıyordu ama anlaması on yılını almıştı. Bu da Erdemli Örneklerin bıraktığı bilgilerin rehberliğinde olmuştu. Aksi takdirde normal şartlar altında birinin bunu çözmesi ömrünü alırdı.

 

Li Shuangyan’ın hayali bir gün bu düzeni yaratabilmekti. Sadece bozuk bir köşe de olsa, yine de tanrıları ve ölümsüzleri öldürebilirdi. Ancak biliyordu ki şimdiki gelişimi ve şansıyla bu sadece bir hayaldi.

 

Şeytan Kral Lun Ri bu antik canavar kürkünü yanına almasını ve Temizleyici Tütsü Antik Tarikatı ziyareti sırasında uygun bir şans bulunca Li Qiye’ye bunun hakkında bir şey bilip bilmediğini sormasını tembihlemişti.

 

Li Shuangyan asla, hatta en garip rüyalarında bile Li Qiye’nin böyle bir bilgiye sahip olduğunu düşünmüyordu. Ama Li Qiye tek bir bakışla dünyada eşi olmadığını düşündüğü bu bozuk düzeni anlaşılır bir şekilde açıklamıştı.

Ç.N: Bu düzen kelimesinin doğru bir kelime olup olmadığından emin değilim, anladığım kadarıyla; prensesin elindeki kürk parçası çok güçlü bir büyülü düzenin sadece bir köşesini gösteren bir yıldız haritası gibi bir şey. İlerleyen bölümlerde daha açıklayıcı bir hal alırsa ve kelimeyi değiştirmem gerekirse notlarla belirtirim.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44329 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr