***
Güneş parlak ve heybetli ihtişamını geride bırakırken gücünü yitirmiş sarı renkli bir altın ateşi andırıyordu. Parıltısı, yeşil çimlerin üzerini aydınlatmaya çalışan bir yaşlı adam gibiydi. Günbatımı, Yoban Soyunun yerleşim alanını aydınlatan kırmızı ışıkları, cansız bir parıltıyla yıkıyordu.
Arazinin bir köşesinde…
İki figür güneşi arkalarına almış bir şekilde yerdeki iki taşa bakıyordu. Hemen yanlarında açık mavi renklerinde, dev bir kurt vardı. Üçü de boynunu eğmişti. Bir saat boyunca hiç hareket etmemişlerdi, kimse ağzını dahi açmamış, derin bir nefes dahi almamışlardı.
Alkan, Akhan ve dev kurt Yobanay’ın yasını tutuyordu.
Alkan bir süre sonra kafasını kaldırdı ve amcası olarak gördüğü mavi kurdun başını okşadı. Kurdun gözleri kızarmıştı. Aynı şekilde Alkan’ın gözleride kıpkırmızıydı, vahşi ve heybetli figürüyle bir tezat oluşturuyordu.
“Gerçekten bunu yapmak istediğine emin misin, amca? Bizimle yaşayabilirsin. Akhan’ın ortağı olarak yaşayabilirsin. İstersen seviye atladığımda seni ortağım olarak alabilirim…” Alkan melankolik bir şekilde kurdun gözlerine baktı.
Dev kurt gülümsedi ve kafasını iki yana salladı.
“Anladım. Seni durdurmayacağım…” dedi Alkan üzgün bir şekilde. Akhan’a baktı ve onun hâlâ orada durduğunu gördü. Gülümsedi ve onu dürttü. “Hey, hey! Yeter kız gibi ağlaman! Erkek dediğin en acı yerinde gülümseyebilmelidir! Bak bana! Amcamı uğurlamak için acılarımı bir kenara attım bile!”
Akhan’ın dudakları hafifçe yukarı kıvrıldı. “Bunu diyen kişinin benden daha çok gözyaşı dökmesi… Ah, ah. Bir de Soyun başına geçeceksin. Karanlık günler birkaç ay ötede…”
Üç varlık güldü.
Akhan, dev kurda baktı ve iç çekti. Yumuşak bir şekilde onun başını okşadı ve “Babamın yanına gitmeye kararlısın demek… babam senin gibi birisine sahip olduğu için çok şanslı. “dedi. Her eşlikçi ruh sahibine eşlik etmezdi. Hatta onunla birlikte ölmemek için ortağının kuyusunu kazırdı. Ancak babası ile amcası arasındaki ilişki onlara benzemiyordu. Kardeş gibiydiler. Birlikte ağlamış, birlikte gülmüş ve birlikte uyumuşlardı. Eve yemek getirirken sırt sırtaydılar. On yıllardır yanında duran kardeşiydi bu kurt.
Kurt kafasını Akhan’ın yüzüne sürttü. Yumuşak tüyleri Akhan’ın gülmesine neden olmuştu. Kurdun gözlerindeki son tereddüt yerini kararlılığa bıraktı ve yaşam gücünü Akhan’a aktarmaya başladı.
Akhan vücuduna giren sıcak enerjiye karşı çıkmadı ve amcasını kararına saygı duydu. Bir süre sonra içinde bir şeylerin kırıldığını hissetti ve ilk defa nefes alıyormuş gibi nefes almaya başladı.
Sanki soğuk denize girmiş ve tüm vücudunu batırmıştı! Dünya’yı kaplayan Buyan Enerjisini hissetmişti.
“Teşekkürler, amca.” Akhan eğildi.
Dev kurt küçüğünü izleyen bir baba gibi gülümsedikten sonra Yobanay’ın mezarının yanına kıvrıldı ve gözlerini bir daha açmamak üzere kapattı. Vücudu bir saniye içinde şeffaflaştı ve görünmez oldu. Vücudundan çıkan Buyan Enerjisi Akhan’ın vücuduna girdi ve onu biraz güçlendirdi.
Ruhu olan her varlık öldüğünde ortaya çıkan kelebek tekrardan ortaya çıktı ve gökyüzüne yükseldi.
Akhan şaşırdı ve kelebeği izledi.
***
Alkan ve Akhan yeşil çimlerin üzerinde yan yana yürüyordu. Yerleşim alanından yeterince uzaklaştıklarında Alkan durdu ve Tezbey’den aldığı iki emaneti çıkardı.
Birisi su yeşili rengi ve üzerindeki beyaz çizgileri ile çakıl taşı boyutundaki Yada Taşı’ydı. Diğeri ise bir gözlük boyutunda ve bir bilek kalınlığında, metalimsi tahta kolyeydi. Alkan derin bir nefes aldı ve kolyenin içine buyan enerjisi aktardı.
Kolye enerjiye tepki verircesine tıkırdadı ve ortadan ikiye bölünüp, içindeki eskimiş kağıdı çıkardı. Kağıt hafif sararmıştı, üzerindeki yazıya bakılırsa çok önceden yazılmıştı.
Alkan üzerindeki yazıları okudu.
“Bu kolyeyi aldıysan çoktan öldüm demektir. Nasıl öleceğimi bilmiyorum ancak umarım savaşırken ölmüşümdür. Alkan, evlat. Bencillik ederek senden birkaç istekte bulunuyorum;
1-Benim yerimi alman ve soya önderlik etmen. Alçatun ile en kısa sürede evlen ve kendi soyunu yarat.
2-Eğer hâlâ Kuçkar Boyu ile birleşmemiş isek, muhtemelen Yada Taşı elindedir. Onu kullan. Kuçkar Boyu çoktan bir şehire kurulmuştur. Sandığımızın aksine çok daha önceden yerleşik hayata geçilmiştir. Kağan’ın kurduğu ülkenin sınırları yoktur. Ne olursa olsun onlarla birleşmelisin!
3- Eğer düşman elinden öldüysem intikam peşine düşme! İlgilenmen gereken insanlar var. İntikam sadece senin zamanını çalar.
4- Akhan’a katiyen haksızlık etme! Birbiriniz ile kavga etmeyin. Güç çatışmasına girmeyin! Olurda işler döndürülemeyecek noktaya gelirse… ikinizde kendinizi öldürün.
Bunlar benim sizden istediğimdir. Yoban soyunun devamını getirin ve sadece bir soyun neler yapabileceğini gösterin! Gözünüzü en tepelere dikin!“
Akhan ve Alkan birbirlerine bakıp güldüler.
“En güçlü olacağım.” Akhan gülümseyerek söyledi.
Alkan geride kalmadı. “Hayır, en güçlü ikinci kişi olacaksın. Birinci sıra bana ait olacak!”
***
Akhan, Alkan’ın yanından ayrıldıktan sonra boş bir araziye geldi. Hayatında sadece dört kişiye saygı duymuştu. Bunların ikisi babalarıydı. Kendi babası dövüş sanatları dünyasında korku salan bir büyük ustaydı. Dojo ustaları onun adını duyunca korkudan titrerlerdi. Mavi Şeytan lakabını almış birisiydi. Bunun nedeni buz mavisi saçları ve gözleriydi. Garip bir mutasyon gibi gözükse de, aslında hiçbir hastalığı yoktu.
Diğer kişi; Akhan’ın babası olan Yobanay’dı. Yoban Soyu çok fazla ölüm kalım savaşına girmiş bir topluluktu. Her seferinde bitti dediklerinde, Yobanay’ın bilgeliği onları kurtarırdı. Ayrıca; Akhan onun kanından olmasa bile her zaman onu düşünmüştü. Hiç haksızlık etmemişti, aksine Alkan’dan daha fazla ilgilenmişti. Bunun sebebi birkaç yaş küçük olduğundan ve yetim olduğundan en çok ihtiyacı olan şeyi sağlamaktı: Sevgiyi.
Akın Melih annesini hiç tanımamıştı. Akhan’da aynı şekilde. Kaderleri garip bir şekilde benzerdi. İkisi de kendi alanlarında dâhiydiler. İkisi de annesiz büyümüştü ve tek dayanak noktası olan babalarını kaybetmişlerdi.
Bir noktada kesişiyorlardı. İkisinin içinde de büyük bir güç arzusu vardı. En tepeye çıkıp onun arkasından tırmananları izlemek istiyorlardı. İkisinin de ana hedefiydi bu! Ancak bu şekilde yeni hedefler bulurken ona karışmalazlardı!
Akhan kafasını salladı ve durumu kabullendi. Bu Dünya’da doğmuştu ve yaşaması gerekiyordu. O artık eski Akhan ya da Akın Melih değildi. İkisi tek bir yerde toplanmış ve yeni kişiyi oluşturmuştu.
“Sanırım en tepeye tırmanırken çok zorlanacağım. Hiçbir şey fedakarlık olmadan başarılamaz. Bu yüzden feda etmek istemeyeceğim şeyleri kendimden uzaklaştırmalıyım.” En tepeye çıkmak kolay olmayacaktı. Hatta çok zor olacaktı. Çünkü rakipleri çoktu. “Dünya’dan kalma anılarımı kullanarak diğerlerine 10 adım fark atabilirim. Çünkü teknik bakımından kimse bana kafa tutamaz. Ancak teknikler pek önemli değil. Büyük bir patlamaya atomlarım dahi kalmaz. Bir ateş okuna ölürüm. Bu yüzden buyan enerjisine odaklanmalıyım.”
Akhan enerjiyi nasıl emeceğini bilmiyordu. Tek düşünebildiği ilk hissettiği zamanlardaki duruma gelene kadar düşünmekti. Böylelikle ipin ucunu yakalayabileceğini düşünüyordu. Bu sebepten yere oturdu ve hafif rüzgarların saçlarını kaldırmasını umursamadan meditasyon yapmaya başladı.
***
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..