Abra sinirlenmiş bir şekilde aurasını salmaya başladığında arkasında koca bir ejderha figürü belirdi Abra’nın etrafındaki yeşil aura gittikçe kuvvetlendi, sıçrayıp düşmana yıkıcı bir yumrukla vurdu. Yumruğu yiyen adam hızla yere çakıldı yumruğun gücü o kadar güçlüydü ki yer de koca bir krater oluştu. Siyah cübbeli adam yerden hiçbir hasar almamış şekilde kalktı yere tükürerek gülümsedi.
- Sonun da dişime değecek bir rakip.
....................................................................................................................................................................
Siyah cübbeli adam kendini dik bir pozisyona aldı etrafını siyah bir aura kapladı sonrasında göz önünden kayboldu. O sıra kalenin kırık kapısından tok bir ses duyuldu.
- Abi dikkat et arkanda
Rong’u duyan Abra arkasını hızla döndü ancak tepki verecek fırsatı bulamadı. Göğsüne gelen darbeyle geriye doğru uçmaya başladı ama Siyah cübbeli adam hızla geriye uçan Abra’nın arkasına geçti, yukarıdan savurduğu tekmeyle sırtına vurarak yönünü aşağıya çevirdi aşağıya düşen Abraya bu seferde yerden bir aparkatla yukarı yolladı. Bu olay o kadar hızlı oluyordu ki gözle takip etmek neredeyse imkansızdı, gözüken tek şey bir çember olacak şekilde siyah ve koyu yeşil bir ışığın devamlı sağa, solo, yukarı, aşağıya dönüp durduğuydu. Rong’un aurası hızla etrafını kapladı aurayı kullanmaya başladığında önündeki savaş gözle görebileceği kadar yavaşlamıştı. Görebiliyordu ancak gözlerine inanamıyordu. Khaye ırkının imparatoru kimsenin kızdırmaya cesaret dahi edemediği yıkım ejderhası şimdi bir yumruk torbası gibi dayak yiyiyordu. Şaşkınlığı devam etse de bir şey yapmalıydı bu durumdan basit bir şekilde kurtulamayacakları barizdi. Rong’un etrafındaki aura vücudunun içine çekilmeye başladı vücuduna çekilen aurayla birlikte vücudu kırmızı pullarla kaplanmaya elleri ve ayakları normal formların kaybederek pençelere dönüşmeye aynı zamanda vücudu hızla büyümeye başladı. Sırtından çıkan iki devasa kanatla birlikte bir dağ kadar olan kalenin kapı tarafını tutan kolonları tamamen yıkıldı. Rong saniyenin onda birinde devasa bir ejderhaya dönüşmüş kalenin ön tarafını tamamen yok etmişti. Dönüşümü ardından düşmanlarına pir pençe saldırısı yaparak abisinin döngüsünü kırmıştı.
- Sen kimsin ki lan pezevenk Abime saldırıyorsun.
- Zayıf yaratık
- Sen kime zayıf yaratık diyorsun piç
Rong sinirle saldırmaya başlamıştı. Devasa boyutu nedeniyle her saldırısı devasa bir güç içeriyordu ancak hiçbir vuruşu isabet etmiyordu ya pençelerinden hızla kaçılıyor ya da çok fazla zahmet etmeden kollarıyla vuruşları durduruyordu. Rong kavgaya devam ederken abra yeni kendine gelebilmişti.
Yatak odasından çıkmış bir kolonun arkasında duran Kalisia ise kucağında ki yutbayla dövüşü izliyor dövüşe yardım etmek istiyor ancak yutbayı koyacak bir yer bulamıyordu. Durduğu yerden ayrılarak etrafta yutbayı emanet edebileceği birinin olup olmadığını bakmaya başladığında her tarafın kan revan içinde hizmetlilerin ve askerlerin parçalanmış vücutlarıyla dolu olduğunu görünce dehşete düştü. Bu görüntüyü yutba’nın görmemesi için kafasını göğüslerine döndürmüş kafasını döndürmesin diye hafifçe bastırıyordu. Revir bölümüne girdiğinde sedyede bir bacağı ve kolu kopmuş askeri yerde ise yaşlı Akna ebe’nin cansız vücudunu gördü yaşlı kurt hemen ölmemişti anlaşılan çünkü yerde sürünme izleri vardı, sedyede ki adama yardım etmek için sürünmüştü ancak hem sedyede ki asker hem de akne ebe ölmüştü. Bu durumu görünce etrafta kimseyi bulamayacağını anlayıp yatak odasına hızla geri döndü yutbayı beşiğine koydu ve beşiğine rünleri çizmeye başladı. Bu arada ise kale içindeki dövüş şehre taşınmıştı. Abra dönüşmüş yeşil pullar bütün vücudunu kaplıyordu tek kanadı bir dağı devirecek boyuttaydı yeşil gözleri vücudu gibi parlıyor kafasındaki boynuzlar kral olduğunu tescillercesine heybetini göz önüne seriyordu. Keskin pençelerini salladığı her seferde oluşan rüzgâr evleri parçalıyordu. Khaye ırkının büyük aileleri ise imparatorluktaki sivilleri tahliye etmeye çabalıyorlardı ancak büyük bir can kaybı söz konusuydu.
Siyah cübbeli adam ise Rong’ ve Abra sayesinde geri çekilmeye başlamıştı. Bu olayın çok uzaması belki de onun gücünün zayıflamasına sebep olmuştu. Tam bu arada Abra ciddi bir saldırıyla Adamı yere serdi. Toprakta ki koca bir boşluğun ortasın da bulunan adam yavaşça ayağa kalktı ve kahkaha atmaya sanki delirmişçesine bağırmaya başladı.
-HaHaHa daha fazla daha fazla bana daha fazla gücünüzü gösterin hadi hadi hadiii.
Adamın bağırmasıyla birlikte Abra ve Rong üzerine ateş püskürdüler Abra koyu yeşil bir alev püskürtürken Rong kızıl renkte bir alev püskürtüyordu. Oluşan sıcaklıkla o koca boşluk bir lav çukuruna dönüşmüştü. Siyah cübbeli adam artık ne gözüküyor ne sesi duyuluyordu.
- Abi bitti mi?
- Hiç Sanmıyorum Rong bu adam bu kadar kolay ölecek birine benzemiyor.
O sırada adam lavların arasından su bariyeri içinden dışarı çıktı şeytanca bir ifadeyle konuşmaya başladı.
- Belki de tüm gücünüzü kullanmanız için sizi biraz daha tahrik etmeliyim.
Adam ellerini gökyüzüne kaldırarak ellerine mananın akmasını sağladı anlaşılan bir efsun yapıyordu. Adamın eline akan mana kesildiğinde gökyüzünün ortası derin bir karanlık şekilde yarıldı içerisinden siyah cübbeli adamlar çıkıyor bir kısmı gökyüzünde kalırken büyük bir kısmı gökyüzünden aşağıya düştüler. Bütün askerlerin dışarı çıkmasıyla birlikte bağırarak emir verdi.
- Hiç kimseyi sağ bırakmayın Kullarım!
Siyah cübbeli adamlar şehri boşaltmaya çalışan sivilleri, askerleri, soyluları ayrım yapmadan öldürmeye başladılar. Bunun üzerine imparatorluğu boşaltmaya çalışan Anka, Gök tilkisi ve Seher Kaplanı soyluları dönüşerek bu adamlara karşı dövüşmeye başladı sivillerin kaçmasına yardım ediyorlardı.
Bu olaylar sırasında sonunda rünleri çizmeyi yeni bitirmiş olan Kalisia beşikle birlikte yutba’yı taht odasına koydu sonrasında ise dışarı çıktı. Dışarı çıktığında viran olmuş bir imparatorlukla karşılaştı. Binaların çoğu kullanılamaz haldeydi okullar, hastaneler, kütüphaneler… yerle bir olmuştu. Şehir güvenliği için surlara çizdiği rünler bile parçalanmıştı sadece kaledeki bir miktar rün kalmıştı.
- Aman tanrım bu yıkım nasıl oldu böyle bu adam nasıl bir güce sahip.
Kalisia’nın şaşkınlık nedeni birazda rünlerin kolaylıkla parçalanmış olmasıydı. O bir rün bilginiydi onun bu savunma rünleri kolaylıkla parçalanamazdı, en azından 5 Apset veya Tiad seviye mana veya aura kullanıcısı gerekiyordu. Bunun tek anlamı vardı savaştıkları bu adamın avatarı doğal bir şey değildi buna çözüm bulabilecek tek kişi Tanrı Orcus’tu. Bunu Fark ettiğinde sivri dişleriyle elini ısırarak kanattı yere bir stigma çizdi ve içine girdi . Bu stigma ölüm elçisi olduğunun göstergesiydi. Normalde göğüsünde bulunuyordu ancak ölüm tanrısıyla konuşmak için kanıyla bu stigmayı bir yere çizip içerisine girmesi gerekiyordu. Stigma etkinleştiğinde gökyüzü kara bulutlarla kaplandı etraf kararmış sadece savaşanların çarpışmalarından çıkan kıvılcımlar ortalığı aydınlatıyordu. Normalde hava bulutluydu ancak şimdi sanki fırtına kopacak gibi duruyordu.
- Karanlık tanrısı Orcus Hizmetkarınıza yardım edin bu durumdan bir çıkar yol gösterin.
Kalisia’nın yakarışına geç kalmadan tok bir sesle cevap gelmiş doğumdan sonra dinlenememiş olan yorgun vücuduna mana akmaya başlamış tazelenmiş hissetmeye başlamıştı.
- O adam sizin için gelmedi çocuğu istiyor ancak bunun farkına varamamış gibi.
- Oğlumu mu istiyor peki neden tanrım?
- Şu an bunun cevabını ondan başkası bilmiyor? Tek bildiğim çok huzursuz bir enerji yaydığı.
- Bu durumu nasıl düzeltebiliriz bu adamı yenecek bir yöntem bulamaz mıyız?
- Bir yolu var ama Abra bundan kesinlikle kurtulamayacak.
- Yoksa tahmin ettiğim şey mi?
- Evet onun kan soyunu serbest bırakmalısın, şu an bunu yapabilecek durumda değilsin o yüzden kendi gücümün bir kısmını sana vereceğim. Çok fazla zamanımız yok çocuğu buradan çıkarmalısın yaptığın rünler bu savaşın şiddetine dayanamaz.
Son cümlesini dedikten sonra Kalisia’nın vücudu manayla dolmaya başladı vücudunda oluşan karanlık enerji sayesinde kalisia güçle dolup taşıyordu. Adama odaklanarak efsun yapmaya başladı yaptığı efsun 8. Seviye bir efsundu savaş sahasındaki gökyüzü kararmaya başladı zifiri karanlık Abra ve Rong'un üzerinde yoğunlaşmıştı. O ara Kalisia kanatlarını açtı. Uçarak savaş alanına girdi.
- Geri çekilin efsuna yakalanacaksınız!
Kalisia'yı duydukları gibi Abra ve Rong aynı anda son vuruşlarını yaparak geri kaçtıkları sırada bir nâra daha duyuldu.
- KARA ÖLÜM MÜHRÜ!
Kalisia gökyüzünde durmuş ellerini havada şekil çizecek şekilde hareket ettiriyor zifiri karanlık olan bölümde ellerini hareket ettirmesiyle pentagram şekli ortaya çıkıyordu Nâra sonrasında pentagram bir anda siyahlı adamla savştıkları yere indi son anda kaçmış olan Abra ve Rong normal formlarına dönerek Kalisia'nın yanına gittiler. Az önce şiddetle savaştıkları yerde durgunluk olsada geri kalan siyah cübbeli adamlar khaye ırkından çok faz kişi katletmişti. Kalisia daha fazla zaman kaybetmeden Abra’nın elini tutup yıkılmış olan bir binanın üzerine geldiler sonrasında savaşan soyululara dönerek bağırdı.
- Anka, Seher Kaplanı ve Gök Tilkisi aile reisleri bana zaman kazandırmanız lazım bu yüzden beni ve kralınızı koruyun aynı zamanda şu anda mühürlenmiş olan adama dikkat edin çünkü bu mühür onu çok fazla tutamaz.
Kraliçelerinin dediklerini duyduklarında şaşırmışlardı bu kadar güçlü bir efsun bile cidden bu adamı tutamaz mıydı? Kara Ölüm Mührü kişiyi karanlık bir alana hapseder sonrasında kişiyi kin, nefret ve acıyla dolu psikolojik baskı uygular. Bu duygular o kadar yoğun yaşanır ki kişi ya intihar eder ya da daha fazla dayanamayarak ruhu yok olur. Böyle tehlikeli bir efsun bile bu adamı durduramaz ise kesinlikle kanlarının son damlasına kadar savaşmaları gerekiyordu. Bunu anladıklarında hep bir ağızdan cevap verdiler.
- Emredersiniz kraliçem
Kalisia kafasını sallayarak onları onayladı sonrasında yanına dönerek Abra’ya olanları anlattı ve Rong’a seslendi.
- Rong sana oğlumu emanet ediyorum, ben burda Abra ile kalıcam senin yutba’yı alıp olabildiğince kaçman gerekiyor.
- Yenge, abi sizi nasıl bırakabilirim.
- Bak kardeşim bu adam oğlumu istiyor büyük ihtimal sana anlattığım zaman olan olayın bizim imparatorluğumuz da olduğunu fark etti ancak kimin bu olaya sebep olduğunu bilmiyor. Bu yüzden kesinlikle bu olayı anlamadan önce oğlumu buradan götürmelisin.
Abra konuşmasını bitirince Kalisia boynundaki kolyeyi çıkararak Rong’a verdi bu kolye yutba’nın olayını durduran kolye idi.
- Rong bu kolyeyi yuba’nın kan soyunu mühürlemek için kullandım, yani aura kullanmaya başlayacağı zamana kadar ona vermene gerek yok. Tanrı Orcus’un bana söylediği kadarıyla yutba’nın normalde olan kan soyu üzerine ekstra bir kan soyu var bu nedenle vücudu kan soyunu kaldıramıyor en azından şimdilik. Güçlenene kadar bunu yanından ayırmamasını söyle, aynı zamanda bu kolye sadece kan soyunu baskılamaya yaramıyor birkaç yarar işlemde ekledim ancak bunu anlatacak zamanım yok, yutba’yı taht odasına beşiğiyle birlikte koydum ama beşiğin üzerine çizdiğim rünler yüzünden bu kolyeye sahip olamazsan onu alamazsın.
Kalisia’nın uzun açıklamasından sonra Rong kolyeyi boynuna astı. Aslında savaşmak istiyordu ama ne abisinin ne yengesinin gücüne yaklaşabilirdi sadece ayak bağı olurdu. Yıllardır yaşadığı abisiyle ayrılmak zorundaydı. Bu ayrılık sonrasında büyük ihtimal bir daha görüşemeyeceklerdi. Gözleri dolmuş olsada bunu belli etmemek için abisine sarıldı.
- Sakın kaybetme abi.
Abra kendisine sarılan rong’u yavaşça
geri çekerek elindeki kırmızı taşlı yüzüğü rong’a verdi.
- Abi bu yüzük.
- Buna iyi bak.
Rong’un bu yüzüğe şaşırmasının sebebi yüzük sadece krallara verilirdi. Khaye ırkındaki geleneğe göre taç giyme geleneği yoktu onun yerine bu yüzük krala verilir ve yüzüğü elinde bulunduranlar kral olurdu. Rong yüzüğü yavaşça işaret parmağına taktı diğer eliyle yüzüğü sıkarak ağlamamaya çalışıyordu.
- Artık gitmelisin kardeşim, kendine ve oğluma iyi bak.
Rong dolmuş gözleriyle Abra’yı onayladıktan sonra daha fazla konuşmadan aurasını kullanarak hızla yutbayı almaya gitti. Rong’un gittiğini gören Kalisia son kez yutba’yı düşünürek gözleri doldu. Abraya dönerek gözlerine odaklandı yıllardır sevdiği adama olan bu son bakış kalbini acıtıyordu. Kan soyunu uyandırmadan önce Abra’nın dudağından öptü. Kolyenin içinde yutbaya olayları gösteren kalisia bu anı hatırladığında yüzü kıpkırmızı oldu. Yutba’nın kafasını göğsüne bastırdı ve bu kısım geçene kadar kafasını çevirmesine için vermedi.
-sen bakma daha o kadar büyümedin
Öpüşürlerken Kalisia’nın göz yaşları akıyordu. Dudaklarını geri çekerek narin bir sesle konuşuyordu.
Öpüşme bittiğinde Kolyedeki Anne ve oğul ikiside sessizliğe büründü ve görüntüleri izlemeye devam ettiler.
- Başlıyorum hayatım
Abra kafasıyla onayladı ve sırtını dönerek üzerindeki kıyafeti çıkardı. Bu kan soyu ejderhaların kralına aitti. Abra’nın soyundan olan Khayeliler direk bir ejderha olmadıkları için vücudu kan bağına uyum sağlayamaz ancak onu taklit edebilirlerdi. Eski Khaye ırkı ataları bu kan bağını kullana bilmek için vücutlarındaki kan soyunu özel bir rünle mühürlediler. Bu rün Abra’nın kürek kemiklerinin arasında bulunuyordu. Kişi bu kan soyunu uyandırdığın da gücü muazzam seviyede artıyordu ancak vücudu ve ruhu bu gücü kaldıramayarak parçalanmaya başlıyor sonunda ise toza dönüşüyordu. Kalisia elini Abra’nın sırtındaki mühre uzatarak üstünde durdurdu rüne odaklanarak eline manayı toplamaya başladı sonrasında ise bu manayı tüm gücüyle mühre baskı yapmak için kullandı. Bu sırada Abra istemsizce kendini sıkarak acıyı belli etmemeye çalışıyordu ama kısık sesle de olsa buna engel olamıyor arada ağzından kelimeler çıkıyordu.
-ığh
Kalisia bunu duysa da devam etmekten başka çaresi yoktu sadece daha fazla odaklanmalıydı. Bu sırada rong yutbayı beşikten almış ejderha formuna dönüşmüş Hızla imparatorluktan ayrılmıştı, ayrılalı neredeyse 1 saat olmuştu. Soylular siyah cübbeli adamın Kullarının büyük bir kısmını öldürebilmişlerdi. Hem bu sırada kral ve kraliçelerini koruyor hemde mühürlü olan adamı izliyorlardı. Bunun sonucunda yorgun düşmüş sayıları hızla azalmıştı bir avuç ırkdaşı kurtarabilmişlerdi geri kalanların hepsi ölmüştü. Kralları acıya dayanırken kendisini sıkmaktan kıp kırmızı olmuş vücudunun her yeri terlemişti. Herkes krallarına odaklanmış artık kurtulamayacaklarını düşünüyordu. Bu düşüncelerini destekler şekilde Kara ölüm mühründen yüksek bir ses duyuldu.
- Hayır hayır biraz daha zamana ihtiyacım var biraz daha soylular onu oyalamalısınız.
- Hazırız kraliçem.
Anka, Gök tilkisi ve Seher Kaplanı reisleri dönüşmüş bir şekilde mührü üç taraftan tutmuş Kendilerini sıkmış bir şekilde mührün kırılmasını bekliyor, mühürden gelen her yüksek sesle kendilerini daha da sıkıyorlardı. Mühürden son bir kez daha yüksek ses duyuldu sonrasında ses kesildi zifiri karanlık olan alan yavaşça dağılmaya başladı.
- Bu olay çok uzadı yeterince eğlendim
Mühür alanın ortasına doğru çekilmeye başladı ortadaki adam karanlığın çekilmesiyle birlikte yavaş yavaş gözükmeye başlamıştı ki arkasında kocaman bir avatar gözüktü. Bunu gören kullar savaşmayı bırakarak kaçışmaya başladılar. Avatar devasa boyutlardaydı o kadar büyüktü ki kale Khaye imparatorluğu’ nun ortasında olmasına rağmen rong uzaklaştığı mesafeden bile onu görebiliyordu oysaki Rong on milyonlarca kilometrekarelik imparatorluğun dörtte birini kat edebilmişti. Avatar’ ın gözleri sanki yok gibiydi göz çukurları vardı ama karanlık denilemeyecek kadar derin bir renge sahipti sanki bir boşlukmuşçasına duruyordu. Kafasından iki boynuz vardı. Birinin sivri kısmı kafasının arkasına doğru yukarı bükülmüşken diğerinin sivri kısmı ise önüne doğru bükülmüş haldeydi. Kalın kollarının üzerinde kürkü andıran parçalar dalgalanıyor sivri pençeleri aşağıya doğru sallandırmış şekilde duruyordu. Vücudu kalıplı bir insanın vücudu gibi duruyordu ama bu avatar hem ışığı hem karanlığı içine çektiğinden sadece bazı kısımları görünüyordu. Soylular Karşılarında gördükleri bu canavara karşı sadece hareketsiz durabilmişlerdi. Sonunda Abra’nın kan soyu uyanmaya başladığında mühür silinmeye başladı. Aynı şekilde acıya dayanamayan Abra sonunda kendini tutamayarak bağırmaya başladı ama hareketsiz durmaya devam ediyordu. Bunu fark eden Yaratık abraya doğru kolunu salladığı anda gök tilkisi reisi kendini öne atarak kuyruklarıyla yumruğu kavraya bildi gücü azaltsa da tam olarak engelleyemedi. Arta kalan gücü diğer soylular Kalisia’ ya siper olarak engelledi. Seher kaplanı reisi yediği yumruk sonrasında sinirle bağırdı.
- Bu kadar mı gücün var seni çirkin yaratık.
Sözleriyle gök tilkisi reisi ’de destek çıktı
- Boyutunun işlevini göstermen gerek hahaha
Yaratık bu konuşmalar aldırmadan diğer eliyle, elini kavramış olan gök tilkisini kafasından tutarak havaya kaldı ve yere vurdu bunu birkaç kez devam ettirdi. Gök tilkisi kan revan içinde hareketsiz halde yere yığıldı. Anka ve Kaplan’ın cesareti bir miktar kırılmış olsada aynı anda atıldılar. Tam bu sırada Abra’nın rün mührü ortadan kalktı. Kan soyunun uyanmaya başlamasıyla Aba yavaşça dönüşmeye başlıyordu ama yaratığa saldırmış olan kaplanın kalbi çıkarılmış anka’nın başı koparılmıştı biraz daha zamana ihtiyaç vardı kan soyu tam olarak uyanabilmeliydi. Kalisia bütün görevin kendinde olduğunu anlayarak ayağa kalktı kanatlarını açtı ve yüzüğünden büyük bir kılıç çıkardı kılıç rünlerle kaplı kızıl bir şekilde parlıyordu. Uçarak var gücüyle canavara saldırmaya başlamış bu yaratığı yenemeyeceğini bilse de zaman kazanmayı ümit ediyordu. Kan soyu uyanmış olan Abra’nın vücudu değişiklik geçiriyordu. Kafasında ki üç boynuz ikiye düşmüş boynuzlar birbirinden sırt dışa dönük kısmına doğru uzuyordu vücudu beyaz gri pullarla kaplanmış heybetli bir şekilde parlıyordu. Elleri sivrileşmeye başlamış göğüs kısmının bir ucundan diğer ucuna doğru onlarca yarı üçgen şeklinde çıkıntı oluşmuş boyutu hiç durmadan devamlı artıyordu kanatları artık o kadar devasıydı ki tek bir hareketiyle büyük şehirlerin hepsini yok edebilirdi. Göz çukurları değişerek yeşil rengini kaybetti bunu yerine turuncu siyah karışımı bir renge büründü. Normal bir ejdere benzeyen kafasının altından beyaz sakal, Kuyruğunun yanında ise tek demet halinde birkaç yüz tane beyaz kıl uzadı. Abra’nın bu ciddi değişimi tamamlanma evresine girerken aynı zamanda Kalisia artık dayanamayacak duruma gelmiş kafasından akan kanlarla son efsununu yapmaya hazırlanıyordu. Arkasında koca bir Azrail figürü belirdi cılız bir sesle haykırdı.
- Son hüküm
Kılıcından çıkan efsun yaratığa çarparak bir adım gerilemesine sebep olmuş olsada hasar verememişti. Efsuna karşılık olarak güçsüz durumda olan Kalisia’ya bir pençe salladı. Salladığı pençenin bir tanesi onu göğsünden karnına kadar deşmişti. Kan soyu tam olarak uyanan Abra kendine geldiğinde vücudunda koca bir kesikle yere hızla düşen Kalisia’yı görünce muazzam bir haykırış la resmen yer yüzünü titretti bu haykırışı bütün ırklar duymuş kıyametin geldiğini düşünerek sağa sola kaçışmaya başlamışlardı. Kalisia’yı havada tuttu ve başının üstüne koydu. Bu sırada yaratık pençesini ona salladı pullara çarpan pençe sanki bir metale çizik atarmış gibi ses çıkardı aynı şekilde Abrada ona kuyruğuyla vurdu. Bu Şiddetli savaş sırasında bilinci açık olan Kalisia devasa çarpışma sesleri duyuyordu yer ve gök yarılıyormuş gibiydi çok fazla kan kaybetmiş bilinci yerinde olsada artık yorgunluktan hareket edemiyordu. Son bir güçle kafasını çevirmeyi başardı. O an gördüğü tek şey yaratık avuçlarını birleştirmiş bilinmeyen ve her şeyi içine çeken gizemli bir enerji yollamış aynı zamanda Abra’ da ağzından ışığın ve karanlığın birleşimi olan bir ışın göndermişti ama bu ışık birleşmiyor hem karanlığı hem ışığı içinde barındırıyordu. Işınlar ortada çarpıştığında birbirlerini itmeye çalıştılar. Sonrasında birleşerek devasa bir patlama yaşandı ve görüntü koptu.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..