Çeviren: Arthas

“Zombiler artık uzun mesafeden saldırı yapabiliyor mu?!”

Binanın tepesindeki H1 tip zombi Yue’yu huşu içinde bırakıyordu. S tip zombiler zaten yeterince belayken şimdide başlarına uzaktan saldırı yapabilen H tipi çıkmıştı. İnsanlığın, zombilerle olan savaşı gittikçe çetinleşiyordu.

“Atış sıklığını acilen öğrenmem lazım.”

Yue bir gözü binanın tepesindeki zombideyken bir yandan rastegele hareket edip, elindeki tüfekle normal zombileri indirmeye devam etti.

Kırmızılı zombi ise tüm bu süre boyunca çatının tepesinde yüz üstü uzanıp Yue’yu seyretti. Sadece saldırma iç güdülerinin olması zombilerin en büyük zayıflığıydı.

Yue ve White Bones zombi katliamı yaparken aynı zamanda geri çekiliyordu. Savaşarak geçirdikleri on beş dakikanın sonunda askeri kampın sokaklarında yüzü geçkin zombi cesedi vardı. Fakat askeri kampta yaklaşık sekiz yüz zombi vardı. Yue ve White Bones ne kadar öldürürse öldürsün, zombi kalabalığında azalma belirtisi görülmüyordu. Buna karşın Yue ve White Bones’un staminası düzenli olarak azalıyordu.

White Bones’un bile bir sınırı vardı. Staminası biterse daha fazla savaşamazdı. Fakat zombilerde bu kısıtlama yoktu. Sınırsız staminaları vardı.

Yue, H1 tarafından atılan ilk ateş topundan on beş dakika sonra yine aynı tehlike duygusunu hissetti. Tüm gücünü kullanarak kenara atıldı.

“Demek 15 dakika da bir ateş edebiliyor. Hiç fena değil!”

 Yue sakince analizini bitirdiğinde, derin bir nefes aldı. Eğer atışlar arasındaki zaman çok kısa olsaydı on tane H1 zombi küçük bir orduyu kolayca alaşağı edebilirdi.

Alev zombisinin atış sıklığından emin olduktan sonra Yue, elindeki tüfeği kaldırarak havaya üç kez ateş etti. Bu arkada bekleyenlere saldırı işaretiydi.

İki PSA, üç Hummers ve bir Humvee ağırca silahlanmış biçimde saldırıya geçti.

(Arthas Notu: İngilizce çevirmen arkadaş Humvee’nin ne olduğuna dair uzun bir paragraf yazmış helal olsun. Humvee: Kısaca Dong Feng kamyonuyla çok benzer, günlük hayatta göremeyeceğiniz bir araç.)

Araçların içinde her tür silah kuşanmış insanlar pencerelerden çıkıp, kamptan yeni çıkmış zombi kalabalığına delice ateş etmeye başladılar.

(Arthas Notu: Kurşunlar Yue’nun kafasına denk gelse ne b*k yerler acaba.)

Üstlerinde 86 tip 7.62 kalibrelik makineli tüfekler bulunan iki PSA ve üstünde 67 tip ağır makineli bulunan Humvee etrafa ateş püskürüyordu.

Sağa solan uçuşan kurşunlar ortaya korkunç bir görüntü çıkarıyordu. Bunların karşısında parçalara ayrılan zombiler ise daha korkunç bir görüntüydü.

Zombi kalabalığının içinde onlarca L1 zombi vardı fakat onlar bile kurşun yağmuruna dayanamayıp birer birer parçalandılar.

“Ateşi kesin! Yakın savaş birimi çne çıksın!”

Yue, zombilerin büyük bir kısmının kurşunlar tarafından parçalandığını görünce durma emri vermişti.

Zombilerin tamamını sadece kurşunlara güvenerek temizlemeye çalışmak zordu. Bazı zombiler parçalara ayrılsa bile ölmeyebiliyordu. Fakat bu taktikle (kurşunlarla zombilerin uzuvlarını parçalayıp sonra yakın savaş birimini öne sürmekten bahsediyor) uzuvlarını kaybeden zombileri avlamak yakın savaş birimi için yeri süpürmek kadar kolay bir iş hâline geliyordu.

Savaş çığlığı atan 10 yakın savaş birimi üyesi ellerindeki İmitasyon Tang Kılıçları ile zombi kalabalığının arasına daldı. Hepsi yedinci seviye ve daha  yukarısındaydı. Stamina ve power ağırlıklı puan dağıtmaları ve ellerindeki İmitasyon Tang Kılıcının etkisiyle kek keser gibi zombi kesiyorlardı.

Kalan zombilerin büyük bir kısmı bu on üyenin ellerinde öldü.

Yue ve White Bones ise kampın derinliklerine doğru ilerledi. H1 tipi hemen öldürmeleri gerekiyordu. Yoksa zar zor yetiştirdikleri yakın savaş birimi zarar görebilirdi.

Yue tüm gücüyle ilerliyordu. Hızı Z-Çağı öncesi yüz metre rekorunu ezip geçiyordu. Kampın derinliklerine doğru keskin bir kılıç misali ilerlemeye devam ettiler.

Yollarını tıkayan zombilerse onları daha göremeden başsız biçimde yere düşüyordu.

White Bones baltasını çılgınca savuruyor ve zombi kellelerini sağa sola gönderiyordu. Bazıları direkt olarak yukarı uçuyor ve arkasında kanlı bir iz bırakıyordu.

Askeriye binasının içine girer girmez karşılarına çıkan bir L2 yumruğunu acımaszıca Yue’ya salladı.

Yue aniden gelen yumruğun karşısında hafifçe yana kaydı. Yumruğun gücünden kaynaklanan havanın tenini yaladığını hissetmişti.

Yue’nun yana kayması ile yumruk White Bones’un bedenine çarpıp onu birkaç  metre geri göndermişti.

(Arthas Notu: Yaptığın adamlık değil.)

Yue L2’nin etrafında İblis Alevlerini etkinleştirdi ve L2’nin tüm bacağını bu ateşle yardı. L2 bacağını kaybedince bir anlığına dengesini kaybetti ve zemine popo üstü düştü.  Yue bu fırsatı değerlendirip L2’nin tüm kafatasını yaktı.

L2 öbür dünyada tamamlanınca büyük bir deneyim küresi Yue’nun içine girdi ve seviye atlamasını sağladı.

“Tebrikler 27. Seviyeye ulaştınız. İki stat puanınız bulunmakta.”

“Stamina ve Agility’e ver.”

Yue seçimini hızlıca yapmıştı. Agility ve Stamina şuanki gelişim yönünün iki mihenk taşıydı.

L2’den düşen eşyaları da hızlıca depolama yüzüğüne koyunca çatıya doğru yardırmaya devam etti.

Yol boyunca üç L1 ve sekiz normal zombi öldürdükten sonra sonunda çatı katına ulaşmıştı.

Yalnız kırmızı bir silüet çatı katında uzanıyordu. Normal bir insanın iki katı büyüklüğünde bir kafası vardı. Kafanın büyüklüğü ile karşılaştırınca da oldukça küçük bir bedeni vardı.

(Arthas Notu: Attack on Titandaki cüce titanların kırmızısından bahsediyor.)

Yue’nun geldiğini hissedince ona doğru ilerlemeye başladı. Hızı bir insanınkinden biraz daha yüksekti.

H1 yavaşça Yue’ya doğru yaklaştı ve en sonunda ısırmak için ağzını açtı.

Yue ve H1 arasındaki hız farkı çok büyüktü. H1 çok yavaş kalıyordu. Yue hızlıca kenara kayıp H1’i ittirdi. İttirirken hiçbir zorlukla karşılaşmamıştı.

“Sadece ısırarak saldırabiliyor ve vücudu oldukça zayıf. Uzun mesafede oldukça tehlikeli fakat yakın mesafede en zayıfları olsa gerek.”

Yue son çıkarımlarını da yapıp hızlıca zombinin kafasını uçurdu. Kılıcın hafifçe hareket etmesiyle kafası uçmuştu. Bedeni bir S1’inkinden bile daha zayıftı.