Çeviren: Arthas

Yue ve adamları suite girer girmez bir hizmetçi, bir tepsi dolusu meyveyi önlerine yerleştirdi. Kavrulmuş fıstık, hoşlanmış ördek boynu, tatlı ve ekşi salatalık, ve daha bir sürü çeşit atıştırmalık önlerine yığıldı. Birinin böyle bir ziyafet çekebilmesi için binlerce dolar gerekirdi. Z-Çağından ise çok daha ucuz olduğuna şüphe yoktu. Böyle yiyecekler artık çok nadir bulunuyordu.

Tabiki yiyeceklerin yanında birkaç çeşit yabancı içki çeşidi ve yerli baijiu da getirilmişti.

O sırada Zhang Ning yanında bir düzine güzel kadınlar içeri girdi.

Kadınların hepsi zarif bir makyaj yapmıştı ve hepsinin olağanüstü bir güzelliği vardı.

Kadınların arasından iki tanesi Yue’nun ilgisini çekmişti. Biri otuzlu yaşlarında, hafif makyajlı büyük gögüsleri olan çekici bir kadındı. Diğeri de yaklaşık diğeri ile aynı yaşlarda olan siyah saçlı bir kadındı. O kadar tatlıydı ki onu gören ilk defa görenler ona karşı bir yakınlık hissediyordu.

Kadınların içlerinden biri Yue’nun da tanıdığı biriydi. Kurtardığı ve kendi isteği ile Long Hai kampına geçen Zhao Li’nin ta kendisiydi.

Zhao Li’nin surat ifadesi, Yue’yu görünce değişti. Zamanında tüm kalbiyle Yue’nun yanından ayrılmak ve devletin kurduğu bu kampta güzel bir yaşam sürmek istemişti. Böylece kendisi gibi zengin bir iş kadınının Göksel Dünya gibi bir yerde çalışabileceğini de öğrenmişti. Yue’nun onur misafiri olarak geldiğini görünce de utanıp, pişmanlık içerisinde boğulmaya başlamıştı.

Kong Tao gülümseyerek “Yue Zhong, hangisi veya hangilerini istersin?”diye sordu.

Yue, Zhao Li’ye bir bakış daha atmadan, siyah saçlı ve büyük göğüslü kızı seçti. Seçimlerinden memnundu.

Seçtiği kadınlar hoş kokular yayarak Yue’nun yanına geldi. Diğer yarı çıplak kadınlarda adamlarının yanına oturdu.

Dört takım üyesi de yanlarına oturan kadınlarla oynaşmaya başladılar.

Yue, kadınlarla seks yapmalarına, görevi ihmal etmedikçe, karışmıyordu. Kadınlarla ne  kadar zaman harcadıkları kendi bilecekleri işti. Yue’nun komutasındaki adamların neredeyse hepsinin en az bir güzel kadını vardı. Bu da en tehlikeli hayatı yaşamayı seçtikleri için Yue’nun onlara verdiği bir  ödüldü. Bu sayede güç kullanmadan güzel kadınlarla beraber olabiliyorlardı.

Yue, tatlu bulduğu kıza bakarak “Adın ne senin?”diye sordu.

Kız pürüssüz ve yumuşak bir sesle “Adım Fang Chu.”dedi.

Hârika gögüsleri olan afet Yue’nun koluna dolanıp cinsel objelerini fazlasıyla kullanarak nazlı bir şekilde “Genç Yue, önyargılı biri misin? Sadece Chu Chu’nun ismini soruyor ve beni ihmâl mı ediyor?”dedi.

Yue, sırnaşan kadına bakıp basitçe “Senin adın ne?”diye sordu.

Büyük göğüslü kadın, görünüş olarak Gou Yu ile karşılaştıralamazdı. Ayrıca sahip olduğu orospuluk havası Yue’nun hoşuna gitmemişti.

Büyük göğüslü kadın iki şişe bira alarak “Adım Liu Hong! Yue Zhong hadi içelim!”dedi.

“İçki kullanmıyorum.”

Yue hemen direkt reddetti. Yue içki kullanmıyordu çünkü aklına başında ihtiyacı vardı. Long Hai Şehri ile anlaşmaya varabilseler bile hâlâ dost mu düşman mı olduklarını söylemek zordu.

Liu Hong’un yüzü kasıldı. Ardından durumun farkına vararak düşüncelerini sakinleştirdi. Buraya gelebilen insanlar normal kişiler değildi. Amcaların arasındaki amcalardı. Şuan burada soyunmasını isteseler bile reddedemezdi. Aksi hâlde Özel Bölgeden atılır ve bir buğulanmış çörek için vücudunu satması gerekirdi. Bunu yaparsa da tüm yüzünü kaybetmiş olurdu.

“Fang Chu! Fang Chu buraya patrona gel!”

O sırada suitin kapısı tekmelenerek açıldı. Son model kıyafetler giyinmiş genç bir adam, kırmızı bir yüz ve ağır bir içki kokusu ile içeri girdi. Kendi yaşıtı birkaç kadın ve erkek tarafından takip ediliyordu.

Bu grubun hepsi çok pahalı kıyafetler giyiyordu ve hepsinin birbirinden daha kibirli duruşu vardı.

Zhang Ning adama doğru ilerleyip “Bay Ning, Fang Chu şuan başka biriyle birlikte. Size daha iyi birini bulacağım.”dedi.

Bay Ning denilen eleman Zhang Ning’e bir tokat atıp “Sikerler! O sadece bir orospu! Süslenerek güzel olarak birine değil, ona binmek istiyorum! Bugün buraya sadece o orospu için geldim!”diye bağırdı.

Bu sözleri duyan Fang Chu’nun aşağılanmış hissetmişti.

Ning Shao’nun arkasında uzun ve yakışıklı, üstüne tam olan bir kıyafet giyen genç, etrafa asil bir hava yayarak güldü ve “Galiba Ning Zixuan yine içkiyi fazla kaçırdı.”dedi.

Oldukça tatlı, ince beli ve geniş göğüsleri olan  genç kadın kaşlarını kaldırarak “Her zaman böyle. Mide bulandırıcı biri.”dedi.

Başka bir erkek gülerek “Çok içen insanlar her zaman böyleler.”dedi.

Genç kadın kaşlarını kaldırarak “Ma Bu, sen de böyle misin?”dedi.

Ma Bu aceleyle “Fei Fei, tabiki hayır! Ben içinde ince duygular barındıran bir insanım. Böyle birine dönüşmem imkansız!”dedi.

Fei Fei soğukça “Hımph! Senin ne boklar yediğini bilmediğimi sanma. Erkekler hep aynı.”dedi.

Ning Zixuan denilen adamın kırmızı gözleri Zhao Ning’den ayrılıp Fang Chu’nun üzerine geldi.

Delirmiş Ning Zixuan’ı gören Fang Chu refleks olarak Yue’nun yanına yaklaştı.

Kong Tianyu, Yue’nun direkt komutasındaki adamlardan biri, önündeki iki kişiyi iterek ileri bir leopar gibi atıldı. Acımasızca Ning Zixuan’ın bacağına tekme atarak adamı yere yapıştırdı. Ning Zixuan’ın elini yakalayarak makas durumuna getirdi. Ardından kulağına yaklaşarak “Sen ne tür bir varlıksın da Kaptan Yue’nun seçtiği kadına el sürmeye çalışabiliyorsun? Ölümünü mü arıyorsun?”dedi.

Ning Zixuan alkolden dolayı zaten kör durumdaydı. Ardından da Kong Tianyu tarafından yere yatırılınca öfkeden dolayı kendini kaybedecek duruma gelmişti. Bağıra bağıra “Ben Ning Zhicheng’in oğluyum! Bana böyle davrananiliyorsan asıl sen ölümünü arıyorsun demektir seni piç! Gitmene kesinlikle izin vermeyeceğim! Tüm sülalenin içinden geçeceğim!”dedi.

Kong Tianyu, Yue’ya bakınca onay verdiğini görmüştü. Bunun ardından zalim bir gülümseme ile “İstersen kralın oğlu ol. Buradan kurtulamazsın.”dedi. Uyguladığı gücü arttırarak Ning Zixuan’ın domuz gibi çığlık atmasını sağladı.

Asil havası olan genç hafifçe gülümseyerek “Bayım, lütfen adamınızı durdurun. Yönetici Kong, neden bu bu beyefendiyi bize tanıtmıyorsunuz?”dedi.