Huai Shen daha sonra Xi Lana "Benim rehberim bu sıra dağların oldukça tehlikeli olduğunu söylemişti ama seninle yaptığım yolculukta üzgün boyunca gittikten sonra bir kaç vahşi hayvan ve az önce ki haydutlar dan başka bir tehlikeye rastlamadık." Diye sordu.
Xi Lan "Efendim aslında biz bu iki günboyunca hiçbir tehlikeye rastlamayarak oldukça şanslıydık çünkü bu dağ doğru yoldan gelen insanlarla doludur.
Bu insanlar bu dağlarda haydutlar gibi hareket ederek şeytani yolumuzdan insanları öldürürler ve öldürdükleri kişi sayısına ve öldürülen kişinin önemine bağlı olarak kendi tarikatlarından ödüller elde ederler.
Bu yüzden bu bölgede yolculuk aşırı tehlikelidir ama bu haydutları en güçlüsü bile sadece yarım adım xiantian dır. Eğer bu seviyeden daha güçlü bir kişi burada olursa hemen şeytani yolumuzdan uzmanlar gelecek ve bu dağ sırasında yaşayan her şeyi öldürecektir." Dedi.
Huai Shen şimdi bu bölgenin ne kadar tehlikeli olduğunu anlamıştı. Üstelik şimdi tüm bu bölgede ki haydutları hedefleri olmuşlardı.
Huai Shen kendi başına bir meridyen açılımının başlangıcında bulunan bir vahşi hayvanı öldüre bilse de aynı şeyi insanlar hakkında söyleyemezdi. Çünkü daha henüz bildiği pek çok hayat kurtarıcı hilesi veya güçlü saldırı teknikleri yoktu bu da onun güvensiz hissetmesine sebep oluyordu.
Meridyen açılımı aşaması diğer aşamalar gibi 9 seviyeye ayrılmıştı. Huai Shen herşeyi riske atarsa ancak meridyen açılımının 1.seviyesinde olan birini öldürebileceğini düşünüyordu ama daha yüksek aşamalar için güveni yoktu.
Huai Shen bunları aklına getirince aniden bir telaş hissetti. Olabildiğince hızlı bir şekilde beden yetişimini meridyen açılımına geçirmeli ve Qi yetiştiriciliğide kan arıtma aşamasına geçmeliydi.
Bu sırada da birkaç saldırı tekniğinde eğitim görmeliydi. Yoksa buradan canlı çıkması acayip zor olacaktı.
Huai Shen kararını verdiğinde gözlerinde acımasız bir parıltı ortaya çıktı. Şimdilik aklında ki tüm düşünceleri attı ve hızlıca at arabasında yetişimi başlamaya hazırlandı.
Depolama yüzüğünden kan özü küresini çıkardı ve tek seferde kan karesini ağzına attı. Kan küresi ağzına girdiğinde andan itibaren sanki bir kara deliğin çekim alanına girmiş gibi birden kan mühürlerine çekildi.
Kan mühürlerine giren kan devasa bir miktarda kızıl-siyah Göksel İblis Qisine dönüştü. Daha sonra Huai Shen bu kızıl-siyah Qiyi hızlı bir şekilde bedeninde dolaştırmaya başladı ve daha önce öğrendiği tüm meridyen noktalarından geçirmeye başladı.
Meridyen noktalarından geçen kızıl-siyah Qi meridyenlere nüfuz ediyor ve meridyenlerinizi daha da genişleyip daha sert bir hale gelmesine neden oluyordu.
Bu işlem vücutta bulunan 810 meridyenden aynı anda gerçekleştiği için meridyenlerin temizlenme oranı düşüktü ama devasa bir miktarda olan kızıl-siyah Qi bir sel suyu gibi her seferinde daha ve daha fazla hızlı bir şekilde dönmeye başlamıştı. Bu dönen Qi meridyenleri sular altında bırakıyor ve meridyeni zorla ve hızlı bir şekilde artıyordu.
Kızıl-siyah Qinin geçtiği meridyenler kasın içinde belirlenemeyen orijinal kırmızı rengini kaybediyordu ve şeytani bir kan kırmızı renge dönüşüyordu.
Bu işlem ayrıca Huai Shenin bedeninde uzun zamandır bulunan ama Huai Shenin saklamayı öğrendiği andan itibaren kimseye göstermediği vücudunda bulunan pulları güçlendiriyordu.
Bu pullar Huai Shenin ormanda olduğu tüm bu süre boyunca artan sıradan kanın beslenmesi ile zaten meridyen açılımı birinin saldırılarından birine dayanabilecek kadar güçlü hale gelmişti.
Şimdi ise bu pullar mistik bir dönüşümden geçmeye başlamıştı. Pulları üzerinde kan kırmızı izler belirmeye başlamış ve tüm pullara birlikte bakınca bir desenin ortaya çıkmaya başladığı fark edilebilirdi.
Bu sırada her meridyen güçlendiğin de Huai Shenin bedeninin gücü kıyaslanamaz bir şekilde artıyordu. Bu artış o kadar fazlaydı ki Huai kolları ile bir dağı kaldırabileceğini hissetmeye başlamıştı.
Tabi bu his sadece bir yanılsamaydı ama Huai Shen elbet bir gün bu aşamaya ulaşabileceğini hissetti. Evet! Hissetti çünkü bu kemiklerinin içinden gelen bir histi, sanki bu güç baştan beri onun olması gereken bir şeymiş gibiydi.
Huai Shen bu his ile artık önüne geçilmez bir yola girmişti. Tatmin olmadan durmayacağı bir yola girmişti. Artık diğer insanların üzerinde gururla durup gücünün her insan tarafından nesiller sonra bile bilinmesini istediği bir yola girmişti.
Kibri artık kontrol edilemez bir oranda büyümüştü ve herkesin uzun zaman önce unuttuğu bir varlık durumuna erişmişti ve kendi daosunu bulmuştu bu dao ise sadece efsane şahısların bildiği bir şeydi çünkü bu dao Efsanevi daoydu.
Sadece insanların gözünde bir efsane olacak insanların girdiği bir daoydu. İnsanların bildiği en güçlü dao olan yenilmez dağdan bile daha güçlüydü ve sadece büyük bir kibre sahip insanların girmeye cesaret edebileceği bir daoydu.
Ve bu daoya ulaşmak için sadece devasa bir kibre sahip olma yetmezdi bu sadece bir çok koşuldan sadece biriydi. Efsanevi dao da xiulian uygulayan insanların inanılmaz biri olmaktan başka bir şansları yoktu çünkü bu insanlar değişen karakterlere sahip olsada içlerinde barınan kibir göz önüne alınırsa belalardan kurtulmaları imkansızdı.
İnsanlar antik çağlarda tanrıları veya ölümsüz olmak için efsanevi daoda eğitim görmeleri gerektiğine inanırdı. Bu yüzden antik çağlarda sonsuz kibir ve savaşların çağıydı ve bu çağırıcılar boyunca sınırsız dahiler ortaya çıktı.
Ama çok azı başarılı olmuş ve gerçek ölümsüzler ve tanrılar olmuşlardı. Kalan diğerleri ise bu yükselen dahileri elinin altında ölmüş ve efsanevi daonun mucizeleri altında son nefeslerini vermişlerdi.
Ama ne yazık ki sadece efsaneler olarak geride kalmışlardı. Asla tanrılar ve ölümsüzler arasında bulunamayacaklardı.
Bu olanlardan sonra antik çağların bitişi ile Göksel dao Efsanevi daoyu yasaklamış ve insanlar kibirli kişileri soyutlamaya başlamıştı buda efsanevi daonun yavaşça kaybolmasına neden olmuştu.
Ama bugün tam olarak önemsiz bir gezegende önemsiz bir kıtanın önemsiz bir bölümünde küçük bir at arabasının içinde eski ve yırtık kıyafetler içinde ki bir çocuk tekrardan efsanevi daoya giriş
ve efsanevi dao bir kez daha ortaya çıkmıştı. Artık bu çocuğun kaderinin bir efsane olmaktı bu uğurda ya ölecekti yada bir tanrı yada ölümsüz olacaktı.
Huai Shen bu sırada neye bulaştığını bilmeden açlık içinde yetişim yapıyordu.
Bu açlık bedeninde akan güce olan açlıktı, kemiklerinin içinden gelen ve sürekli daha fazlasını istemesine sebep olan bir açlıktı.
Huai Shen birkaç saat sonra kızıl-siyah Qinin büyük bir kısmını tükettiğin sonra sonunda eti ve kanı daha fazla dayanamıyormuş gibi hissetti ve sonunda kaşları arasında bulunan ilk meridyeni açıldı.
Bu meridyen ruh sarayını içinde barındıran ve kaşları arasında bulunan meridyen aniden Huai Sheni rahatlatarak açıldı.
(Yn: Şu meridyenin ismini biliyordum da unuttum daha sonrada bulamadım tekrar. Sonra hatırlarsan ileri ki bölümlerde yazarım.)
Bu meridyen açılınca Huai Shen artık son bir tur daha Qisini döndürdü ve sonunda Qisinin tükenmesi ile yetiştirmeye devam etmedi.
Huai Shen daha sonra gözlerini açınca artık dünyanın daha parlak göründüğünü ve havanın daha kokulu olduğunu hissetti.
Daha sonra kollarını gerdirdi ve at arabasının içine bir göz gezdirdi. At arabasının içinde ise sadece o ve Xi Lan bulunuyordu.
Huai Shen yetişim yaparken Xi Lan da boş durmamış ve oda yetişim yapmaya başlamıştı. Huai Shen yetişim yapmayı kestiğinde Xi Lan hala yetişim yapmaya devam ediyordu ama at arabası ilerlemeyi bırakmıştı.
Huai Shen kafasını at arabasından dışarı çıkardı ve dışarı çıkmadan önce son bir defa daha yetişim yapan Xi Lana baktı. Ardından dışarıya çıktı ve korumaların bir kamp ateşinde avladıkları bir hayvanı pişirdiklerini gördü.
Arabadan indi ve korumaların yanına yürümeye başladı. Huai Shen gelmeden önce içki içip (en azından Huai Shen öyle düşünüyordu) konuşuyordular.
Huai Shen gelince ise hepsi birden konuşmayı kesti ve ayağa kalkıp ciddi ifadeler göstermeye başladı. Huai Shen bunu görünce asker anılarını hatırladı.
Elini salladı ve korumaların oturmasını işaret etti ardından ise yere oturdu. Korumalar ise Huai Shen oturuncaya kadar oturmaya cesaret edemedi.
Huai Shen oturunca hepsi saygılı ifadelerle Huai Shenin önünde bir kez eğildi ve ardından ciddi ifadelerle yere oturdular. Huai Shen bunu görünce içten içe memnun oldu. Ardından bir korumaya baktı bu koruma bu gurubun lideriydi.
"Kıdemli Feng, karşımda bu kadar ciddi olmanıza gerek yok! Kimse ordu kampında değiliz ve kimsede asker değil... Yani benim bildiğim şekilde asker değil.
Her neyse buraya son durumu kontrol etmeye geldim. O haydutlar dan sonra her hangi bir sıkıntı yaşandı mı? Ayrıca ben ne kadardır yetişim yapıyorum?"
Huai Shen bunları söyleyince içlerinde hepsi rahatladı. Bu genç efendinin mantıksız bir insan olduğunu düşünmüşleridi. Ama bu düşünceleri de sebepsiz değildi, çoğu büyük klanın genç efendileri kendi egolarını tatmin etmek için bu korumalar gibi birçok düşük statüsü insanı zor duruma sokacaktı ve buda bu insanların korktukları şeydi. Sonuçta herkesin bir gururu vardı.
Korumaların başı olan Kıdemli Feng diye adlandırılan adam 1.75 boylarında bulunan sıradan bir asyalıydı. Kıdemli Feng kaslı bir yapıya sahipti ve kollarında ve vücudunun diğer açıkta kalan kısımlarında önce ki savaşlarından kalmış olan yara izleri ile karizmatik bir adamdı.
Huai Shenin sözleri ile hemen kafasını salladı ve son durumu bildirmeye başladı:
"Efendi Shen, son karşılaştığımız haydutlardan sonra yolculuğumuzun hızlandırdık ve yarım gün boyunca hiçbir tehlikeye ile karşılaşmadık sizde bu süre boyunca yetişim yapıyordunuz."dedi.
Huai Shen kafasını salladı ve onayladı. Daha sonra Kıdemli Fenge bakarak aklında ki düşünceleri yansıttı.
"Kıdemli Feng sakıncası olmazsa korumalar arasında balta teknikleri bile biri varmı? Varsa bana bu konuda bir iki şey öğretebilir mi?"dedi.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..