Bölüm 26.3: Eğer seni bırakırsam, artık bir karım olmaz! (3)

avatar
9038 16

Heavenly Jewel Change - Bölüm 26.3: Eğer seni bırakırsam, artık bir karım olmaz! (3)


Çevirmen : Clumsy 

 

 

 

“Bing’er, Cennetsel Yay Birimi ne? Nasıl bunu daha önce duymadım?”

 

“Cennetsel Yay Birimini hiç duymadın mı?”

 

“Yeah, askeri okulda ya da Cevher Ustalığı okulunda okumadım, doğal olarak hiç duymadım.”

 

“Cennetsel Yay Birimi, bizim Cennetsel Yay İmparatorluğumuzda bir efsanedir. Hatta, geçmişte, ülkemiz Cennetsel Yay İmparatorluğu olarak bilinmiyordu, bu adı almasının nedeni Cennetsel Yay Birimi.”

 

“Wow! O kadar mı kuvvetli? Cennetsel Yay Birimi babamdan bile güçlü olabilir mi?”

 

“Bundan emin değilim, Cennetsel Yay Biriminin yalnızca birkaç üyesi olduğunu duydum, ama onlar en üst seviye tanrımsı okçular ve yalnızca Majestelerine bağlılar. Ülkemiz geçmişte bir iki sefer korkunç durumlarla karşılaştı ve onların harekete geçip düşmanların bazı kilit askerlerini öldürmesi sayesinde durum kontrol altına alındı ve herkesi kurtarmış oldular. Onların bireysel saldırı güçlerinin ilk sırada olmadığını ama Cennetsel Cevher Ustalarını bile korkutan inanılmaz yetenekli suikastçiler olduklarını duydum.”

 

“O zamanlar, Kalise İmparatorluğunun gücü tavan yapmıştı ve onların 7 Cennetsel Cevher Ustaları varken, bizimse yalnızca Amiral Zhou’muz vardı. Biz büyük tehlikedeydik, Kalise orduları da sınırımızdaydı. Ama tek gecede en güçlü Cevher Ustalarından 4 tanesi bu birimin okları altında öldü. Bu Kalise Ordu Komutanlarını ve İmparatorlarını panikletti ve sınırdan geri çekilmelerini sağladı, sonraki 16 yılda da asla tam olarak kendilerine gelemediler. Cennetsel Yay Biriminin kıdemli kişilerinin imparatorluğumuzu kurtardığı söylenebilir. Eğer testi geçip Cennetsel Yay Birimine katılabilirsek bu bizim için en büyük onur olacaktır.”

 

“O kadar mı görkemliler? Gerçekten onlarla tanışmalıyım!” dedi Zhou Weiqing heyecan içinde.

 

---10 Gün sonra---

---Cennetsel Yay Şehri---

 

10 günlük hızlı yolculuktan sonra Zhou Weiqing ve Shangguan Bing’er sonunda başkente dönebilmişti. “Bing’er, Cennetsel Yay Birimini nerde bulabiliriz? Ben ayrılırken babam herhangi bir talimat vermedi.” Zhou Weiqing bunu sorarken etrafına bakıyordu.

 

Her ikisi de bez kıyafetler giyiyordu, Zhou Weiqing için bunda bir sakınca olmasa da Shangguan Bing’er’in güzelliği günlük kıyafetler içerisinde saklı kalamadığından, kesinlikle dönüp bakılası bir manzara sağlıyordu. Neyse ki, Zhou Weiqing önceden önlemini almıştı, kendi büyük Rüzgar Şapkasını ona vererek durumu çözdü. Shangguan Bing’er yanıtladı: “Amiral Zhou bana bir mektup verdi ve Cennetsel Yay Şehrine ulaştığımda açmamı söyledi.”

 

Zhou Weiqing merak içinde şöyle dedi: “Ee hadi açıp bakalım. Bu arada, daha sonra benimle eve gelmek ister misin? Yoksa ben mi seninle geleyim?” 

 

Shangguan Bing’er mektubu çıkardı ve sonra duyduğu sözler yüzünden kızardı: “Küçük şişman, yo, biz hala çok küçüğüz ... belki Cennetsel Yay Birimi için eğitimden döndükten sonra.”

 

Birlikte seyahat ettikleri günlerden sonra, Shangguan Bing’er sonunda Zhou Weiqing’i biraz kabullenmişti, ama bizim sevgili Küçük Şişmanımız hala bir trajedi yaşadığını hissediyordu. Geçmişte, Shangguan Bing’er ona daima soğuk davranırdı ve bu yüzden bir şey düşünmeye cesaret edemezdi. Ama artık ikisi bir çeşit ilişki içinde olduğundan, onunla samimileşmeyi düşünmeden edemiyordu. Ne yazık ki, Shangguan Bing’er, yaşı yüzünden onunla samimileşmeyi reddediyordu ve tek yapabildikleri el ele tutuşmaktı, ya da nadiren hızlıca sarılıyorlardı, bu Zhou Weiqing’i sinir etse de başka şansı yoktu.

 

Zhou Weiqing ateşli bakışlarını onun bedeninde geziderek kendi kendine mırıldandı: “Küçük? Bunun küçük falan olduğunu sanmıyorum! Gerçekten hoş ve mükemmel...hmm...büyük ihtimalle 33 veya 34C, 16 yaşta bu büyük bir potansiyel... ”

 

“ZHOU … KÜÇÜK…ŞİŞMAN!” Shangguan Bing’er kulağını yakalayarak büktü. “Ne diyorsun sen??”

 

“Ah? Hiçbir şey! Ben sadece uhh diyordum ki, biz o kadar genç değiliz, ülkemizin kanunlarına göre 16 evlenilebilir bir yaş. Sen çoktan o yaştasın, ben de erken olgunlaştım!”

 

Shangguan Bing’er kızararak konuştu: “Erken olgunlaşmış olman bunu doğru kılmıyor. Küçük Şişman, ben gerçekten hazır değilim. Küçüklüğümden beri annemle yaşıyorum ve birbirimize çok bağlıyız, öfkesi de iyi değildir. 2 yıl daha beni bekleyemez misin?”

 

Zhou Weiqing mecburen omuz silkti: “Peki, biricik karımın talimatlarını dinleyeceğim.”

 

Shangguan Bing’er gözlerini devirdi ama kendisini dinlediğini görmek onu keyiflendirmişti ve kelimeleri lehine kullandığı için onu azarlamadı. Mektubu açtığında üzerinde yalnızca birkaç satır olduğunu fark etti: “Di Hao İninin 1. katına git ve Luo Ke Di denen ayyaşı ara. Ona şunu söyle – ‘Benzersiz Liu Duo'nun Liu'sunu arıyorum.’ Seni Cennetsel Yay Birimine girebilmen için teste götürecek.”

 

Shangguan Bing’er mektubu Zhou Weiqing’e uzattı ve o da okuduktan sonra birbirlerine baktılar. Di Hao İni, Cennetsel Yay Şehrinde iyi bilinen bir yerdi; altı katlıydı ve kentin en büyük, en tanınmış hanlarından biriydi. Hanın en ilginç yanı, yaşamın her kesimine yiyecek ve içecek sağlamasıydı, inin katı yükseldikçe, rütbeler ve fiyatlar da yükseliyordu; Cennetsel Yay Şehri vatandaşları da doğal olarak buraya aşinaydı.

 

Shangguan Bing’er şöyle dedi: “Önce eve gidip annemi görmeliyim, yarın öğlen Di Hao İninin önünde buluşalım, olur mu?”

 

Zhou Weiqing ondan ayrılmak istemiyordu, o yüzden elini uzattı.

 

Shangguan Bing’er bir kahkaha patlattı ve konuştu: “Şu aptal görünüşüne de bak.” Kollarını uzatıp onu okşadı ve sonrasında Zhou Weiqing de ona sarıldı. Tabii ki aşırılaşmaya cüret etmedi ve yalnızca alnından hafifçe öptü.

 

Shangguan Bing’er’in sokağın köşesinden kayboluşunu izleyen Zhou Weiqing, duygularını toparladı ve evine yöneldi.

 

Amiral Zhou’nun evi, nispeten küçük bir avluya sahip bir malikâneydi ve tüm alan bin metrekareden azdı, yaklaşık bir düzine çalışan vardı ve tek bir güvenlik bile yoktu. İnsanlar gözleriyle şahit olmadığı sürece, Cennetsel Yay İmparatorluğunun Başkomutanının böyle bir evde yaşayacağına hayatta inanmazdı. Ama Amiral Zhou, askerlerin savaş alanına uygun olduğunu söylerdi, korumalık yapmaya değil.

 

İmparator Di Feng Ling, Amiral Zhou’ya köşkünü genişletmesini ya da geliştirmesini söylediğinde bile bunu reddetmişti. Amiral Zhou İmparatorlukta en saygı duyulan kişilerden biriydi, yalnızca İmparatorluğun en güçlü adamı olduğu ya da başkomutan olduğu için değil, aynı zamanda oldukça iyi bir rol model olduğu için de. Onun gibi bir liderleri varken, İmparatorluktaki üst düzey yetkililer, zimmete para geçirmeye nasıl cüret edebilirdi?

 

“Anne, ben geldim!” Zhou Weiqing eve girer girmez neredeyse ciğerlerini patlatacak bir gürültüyle bağırdı.

 

“Seni küçük velet, hala nasıl dönüleceğini biliyorsun demek! Babanın ön cephelere döndüğünü duyup geri mi dönmeye karar verdin? Gel, annen seni bir görsün, iyi beslendin mi? Zayıfladın mı sen?” Zhou Weiqing’in sesi duyulduğu anda, heyecan, sevgi ve öfkenin karıştığı bir ses karşılık vermişti. Evin içerisinden bir bayan ilerledi; bu Amiral Zhou’nun karısı, Zhou Weiqing’in de annesiydi.

 

Zhou Weiqing’in annesi, Ling Zihan mükemmel bir güzellikte değildi, ortalama sayılabilirdi. Amiral Zhou’nun çocukluk arkadaşıydı ve aşkları çok derindi. Amiral Zhou ünlü olduktan sonra ve oğullarının meridyenlerinin tıkalı olduğunu öğrendikten sonra bile karısını başka bir çocuk doğurmaya zorlamamıştı; burdan onun karısını ne kadar çok sevdiğini anlayabilirsiniz ve bu yüzden başka biriyle de evlenmemişti.

 

“Annee!!” Annesini gören Zhou Weiqing, sıçrayarak ona kocaman sarılma dürtüsünü engelleyemedi.

 

Ling Zihan, aslında evden öylece kaçtığı için oğluna çok sinirliydi, ama o sarılmayla, öfkesinin çoğu silindi. Elini kaldırıp Zhou Weiqing’in kafasına bir fiske vurdu ve onu azarlamaya başladı: “Seni küçük velet, kanatlarının uçmaya hazır olduğunu mu sandın? Gerçekten evden kaçmaya cüret mi ettin? Hmph, alt tarafı prensesin banyo yapışını gördün, bu mesele niye bu kadar büyüdü? Difuya denen kız senin nişanlın, baksan ne olur! Bakınca etini mi kaybedecek? Neden kaçtın!?” Eğer Shangguan Bing’er burda olsaydı, kesinlikle Ling Zihan’ın ne kadar yiğit ve gözü kara olduğunu görüp şoka girerdi.

 

Zhou Weiqing kederli bir ifadeyle karşılık verdi: “Babam evde olduğu için değil miydi? Eğer o evde olmasaydı, kaçmak zorunda kalmazdım.”

 

Ling Zihan soğuk bir şekilde humphladı: “Ne olmuş evdeyse? Seni ölümüne dövebilecek miydi sanki? Baban seni senin kendi iyiliğin için dövüyor. Seni her dövdüğünde canlanmıyor musun? Cennetsel Enerjinin yetişimini yapamasan da, o seni her dövdüğünde Cennetsel Enerjisini kullanıp bedenini geliştiriyor. Öyle olmasa, o yaşlı adam seni boşuna dövemezdi, icabına bakardım!”

 

Zhou Weiqing annesine aptalca baktı, babasının kendisi için ne kadar efor sarf ettiğini ancak şimdi anlıyordu, dayakları bile onu yalnızca eğitmek için değilmiş, bir sebebi de ona yardım etmekmiş. Tüm bu süre boyunca, babasının kendisini sevdiğini bilse bile, annesinin onu daha çok sevdiğini düşünmüştü. Ama annesinin sözlerini dinlerken, net bir şekilde tecrübe etmemiş olsa da, babasının sevgisinin de daha az olmadığını fark etti. O anda ani şokla, kalbindeki karmaşayla, boş boş durmaktan başka bir şey yapamadı, diyecek bir şeyi yoktu.

 

Bir anda köşkün dışından, ani, öfkeli bir ses duyuldu. “Zhou Weiqing! Çabuk buraya gel!”

 

Ses aşırı kuvvetliydi ve Zhou Weiqing’i ürküttü; Ling Zihan bile oldukça irkilmişti, sonuçta küçük velet eve yeni dönmüştü, nasıl bu kadar çabuk başını derde sokmuş olabilirdi? “Ne oluyor? Küçük velet, bu kim?” diye sordu Ling Zihan merak içinde.

 

Zhou Weiqing’in hafızası çok iyiydi, ama anılarını yoklasa da bu sesin sahibini çıkartamadı ve düşünceli bir suratla annesinin sorusunu yanıtladı: “Ben de bilmiyorum! Gidip bakayım.” Böyle söyleyerek aceleyle dışarı çıktı.

 

Zhou Ailesinin köşkünde hiçbir güvenlik yoktu ve az sayıda çalışan vardı, ama köşkün orda durduğu düzinelerce yıl boyunca, ilk defa biri Amiralin köşkünün dışından aşağılayıcı bir şekilde bağırma cesaretini gösteriyordu. Bütün çalışanların da kafaları karışmıştı, bu bela arayan kişinin kim olduğunu merak ediyorlardı.

 

Zhou Ailesi köşkünün kapıları genellikle açık olurdu ve daha Zhou Weiqing dışarı çıkmadan önce, sesin sahibi çoktan içeri girmişti.

 

İki kişilerdi, onları gören Zhou Weiqing’in kalbi sıkıştı.

 

Gelenler 2 bayandı, arkadaki kişi, bir saatten kısa bir süre önce ayrıldığı Shangguan Bing’er’di. O anda yüzü endişe doluydu ve elleri önündeki kadın tarafından tutuluyordu, sanki buraya zorla sürüklenmiş gibiydi.

 

Shangguan Bing’er’i tutan kadın 30lu yaşlarında görünüyordu ve eğer Shangguan Bing’er’in güzelliği biraz olgunlaşmamış olarak nitelendirilirse, bu kadın kesinlikle güzelliğinin doruk noktasındaydı, eşsiz güzellikleri nesilden nesile geçiyordu demek ki, insanın ruhunu sarsıyordu. Yüzü sinirden buz soğukluğuna erişmiş olsa da, Zhou Weiqing ona aval aval bakmaktan geri kalamadı. Shangguan Bing’er ve kadın birbirlerine çok benziyorlardı, onun kim olduğuna hiç şüphe yoktu.

 

“Zhou Weiqing kim? ” Orta yaşlı kadın soğuk bir tavırla sordu, onu çevreleyen öfke yüzünden zar zor nefes alıyordu.

 

“Teyzecim, nasılsın, Zhou Weiqing benim.” Zhou Weiqing tereddüt etmeye cüret etmeden bir adım öne çıktı ve dürüst bir ifadeyle kadına baktı.

 

“Kimmiş senin teyzen? Sen Zhou Weiqing misin? İyi, ben de seni arıyordum. Canını kendin mi almak istersin, yoksa senin yerine ben mi halledeyim?” Orta yaşlı kadın Zhou Weiqing’e bakarken, Zhou Weiqing  omurgasındaki soğukluğu hissetti, sanki iki keskin kılıç tarafından kesiliyor gibiydi.

 

Zhou Weiqing  aptalca şunu sordu: “Bu kadar gaddar olmanıza gerek var mıydı…?”

 

 

# Evet belalı  kaynanamız da kapıya vardığına göre aksiyon hız kesmiyor demektir.
Bakalım sevimliliğiyle her şeyden yırtan Küçük Şişman, kaynanasından da kolaylıkla kurtulabilecek mi.
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr