Bölüm 40.1 : Fei Li Tanrı General (1)

avatar
7772 11

Heavenly Jewel Change - Bölüm 40.1 : Fei Li Tanrı General (1)


Çevirmen : Clumsy

 

Masadaki kız oldukça ortalama görünümlüydü ve Zhou Weiqing tarafından kendisine seslenildiğinde oldukça memnun oldu, karşılığındaki tavrı da bir hayli ılımlıydı.
“Peki, isminiz, yaşınız, cinsiyetiniz … ah, bu gerekli değil. Ayrıca eğitim alanınız ve asil olup olmadığınız.”

 

“Ben Zhou Weiqing, 16 yaşındayım. Ahh… eğitim alanı… bir dakika sorayım.” dedi ve kafasını Shangguan Bing’er'e çevirerek sordu: “Biz hangi alanda eğitim almak için kaydoluyoruz?”

 

Shangguan Bing’er bu soru karşısında şaşkına dönerek iç çekti ve cevapladı: “Askeri komuta.”

 

Zhou Weiqing yeniden önündeki masaya döndü: “Askeri komuta. Ayrıca ben Cennetsel Yay İmparatorluğu'nda Vikontum, bu asillik sayılır mı?” Sonuçta babası Cennetsel Yay İmparatorluğu'nun Başkomutanıydı ve asillere karşı kötü bir fikri yoktu; dahası, asil olmak demek daha düşük puanla kabul edilebilmek demekti.

 

Kayıttan sorumlu olan kız özür dileyerek yanıtladı: “Üzgünüm, yalnızca Fei Li İmparatorluğu'nun asilleri kabul ediliyor, diğer ülkelerin vatandaşları arasından ise yalnızca kraliyet ailesi asil sayılıyor. Ne yazık ki, yalnızca halktan biri olarak kaydolabilirsiniz.”

 

Zhou Weiqing’in gözlerinde soğuk bir ışık belirdi ve pasif bir şekilde konuştu: “Halk olsun o zaman.” Kalbinde bir aşağılanma ve keder hissetmişti, zayıf bir ülkenin vatandaşı olarak, kendi asilliği burada kabul görmemişti; hem de Fei Li İmparatorluğu ile dost olmalarına rağmen. Ülkeleri böylesine zayıfken başları dik yürüyemiyorlardı. Şu anda da, babasının neden tüm vaktini askerlerini eğitmeye ve mücadele etmeye ayırdığını daha iyi anlamıştı. Her şey ülkelerini güçlendirmek içindi!

 

Shangguan Bing’er, Zhou Weiqing’in hislerindeki değişimi fark etti ve hızlıca kaydını yaptı, böylece akademiye doğru yola çıktılar.

 

“Küçük Şişman, bu kadar düşünme. Biz ülkemizi daha güçlü yapabilmek için buradayız! Her şeyi alttan almak ve tolere etmek zorundayız, burada eğitim alacağız ve güçlendikten sonra ülkemize olan borcumuzu ödeyip onu güçlendireceğiz! Sen çok yeteneklisin, gelecekte kesinlikle ülkemize önderlik ederek onu hak ettiği şöhrete kavuşturacaksın.”

 

Zhou Weiqing başını salladı ve Shangguan Bing’er’in ellerini tutarak karşılık verdi: “Hayır, ben değil, biz. Ben nerede olursam olayım, yanımdan ayrılmana müsaade etmeyeceğim.”

 

Shangguan Bing’er onun gözlerindeki değişimi gördü ve Küçük Şişmanının bir şekilde değiştiğini, artık o tüm gün şakalar savuran Zhou Küçük Şişman olmadığını fark etti. Kalbinde duyduğu bir titremeyle şöyle düşünmeden edemedi : Benim Küçük Şişmanım büyüdü!

 

Kayıt noktası, Fei Li İmparatorluk Ailesi Askeri Akademisinin girişindeydi, gerçek sınavlar ise akademinin içerisinde yapılacaktı. Zhou Weiqing ve Shangguan Bing’er de başvuru kimlik kartlarını yanlarına alarak Akademiye adım attılar.

 

İçeri girdikleri anda oldukça geniş bir ana meydanla karşılaştılar, ortası çukur gibi olan alanın etrafı 800 metre uzunluğunda bir koşu parkuruyla çevrelenmişti. Ana alanın diğer tarafında ise 6 katlı, 300 metre genişlikte görünen devasa bir bina vardı – burası ana akademi binasıydı. Tüm bina metalik gri bir renkteydi, kalın ve ciddi, öldürücü bir aurası vardı.

 


Üç kayıt sınavı da büyük ana meydanda yapılacaktı, sonuçlar da hemen ardından orada açıklanacaktı, böylece başvuranlar için her şey net bir hal alacaktı.

 

Zhou Weiqing, Shangguan Bing’er'e bakarak sordu: “Bing’er, önce ne yapmalıyız? Anlaşılan senin sınavlarla ilgili hiç problemin çıkmayacak, aahh, ama kendim hakkında pek emin değilim.”

 

Shangguan Bing’er meraklanmıştı: “Neden benim hiçbir problemim olmuyormuş?”

 

Zhou Weiqing yanıtladı: “Sınavlardan birinin yüz yüze mülakat olduğunu duymadın mı? Bing'er'imizin güzelliğiyle, tam not alacağı kesin! Diğer iki sınava gelince, rahatça girebilirsin, hangi notu alırsan al geçeceksin. Aah, bana gelince, bu suratımla yüksek puan alacağıma şüpheliyim. Yazılı askeri sınavda da 0 puan almazsam sevineceğim.”

 

Shangguan Bing’er onun omzuna vururken kikirdedi: “Kendini küçümseme, denemeden bilemezsin. Hadi, madem kendine güvenmiyorsun, önce yazılı sınavı deneyelim.”

 

Yazılı askeri sınav, alanın doğu tarafında olacaktı, kişisel savaş yetenekleri sınavı ise batı tarafında. Alanın merkez kısmı ise mülakatların yapıldığı yerdi; savaş sınavının gürültülerini önlemek adına böyle bir yol izlenmişti.

 

Yazılı sınav alanına gittiklerinde, yalnızca birkaç boş koltuk kaldığını fark ettiler. Birileri onlara sınav kağıtlarını iletti ve başlarındaki öğretmen sınav başladıktan sonra hiçbir iletişime izin verilmeyeceğini söyledi, ayrıca, katılımcılar sınavı tamamladıkları anda kağıtlarını teslim edebilirlerdi. Ön tarafta, bir düzinenin üzerindeki öğrenci tamamlanmış sınav kağıtlarını okumaktaydı. Açıkça görülüyordu ki, notlar düzenli olarak okunuyor ve sonuçlar hızlıca iletiliyordu.

 

 

Kağıtlar masanın üzerinde durağan bir şekilde bekliyordu ve Zhou Weiqing oturup onlara bakarken hoş bir sürprizle karşılaştı. Eğer sınav birliklerin formasyonu gibi askeri detaylarla dolu olsaydı kesinlikle koca bir sıfır alacaktı. Sonuçta, genç yaşlarında meridyenleri tıkalı olduğu ve Cennetsel Cevherlerini uyandıramadığı için Amiral Zhou onun görevleri devralacağını düşünmemiş ve sonuç olarak ona bu bilgileri vermemişti. Ancak Zhou Weiqing'in kağıtta gördüğü soru normal askeri bilgilerle ilgili değildi, bir savaş durumu örneğiydi.

 

Soru şu şekildeydi: İzole edilmiş küçük bir şehir düşman birlikleri tarafından sarılmıştır. Mevcut anda, şehri koruyan yalnızca 5000 birlik askeri ve çoğu genç ve yaşlılardan oluşan birkaç yüz bin de sivil halk vardır. Şehri her yönden saran düşman birliklerin sayısı ise yüz bindir. Takviye birlikler ancak 3 gün sonra ulaşabilecek. Ve düşmanlar çevre köylerin vatandaşlarını öncü birlikler olarak şehre saldırmaya gönderiyor. Şehrin defansından sorumlu general olarak siz nasıl bir yol izlerdiniz?

 

Sınav yalnızca bu soru üzerine kuruluydu, kağıdın gerisi de cevap için ayrılmıştı.

 

Zhou Weiqing bir anlığına tereddüt ettikten sonra, kalemini kağıdın üzerinde uçururcasına cevabını yazmaya başladı. Belki de Birleştirilmiş Ekipman Parşömeni yaratımıyla ilgili sıkı çalışma süreci sayesinde el yazısı çok daha iyi hale gelmişti.

 

Çok geçmeden kağıdı doldurdu ve yazdıklarını kontrol bile etmeden tatmin olmuş bir şekilde ayağa kalktı ve hala yazmakta olan Shangguan Bing’er'e baktıktan sonra kağıdını teslim etti.

 

Öndeki öğretmenler not verme süreciyle meşguldü, ancak tek bir soru olduğu için ve tüm öğretmenler Fei Li imparatorluk Ailesi Askeri Akademisinin tecrübeli üyeleri oldukları için not verme kısmı oldukça hızlı gerçekleşiyordu. Zhou Weiqing sırası gelene kadar çok kısa bir süre bekledi.

 

Kağıdını alan öğretmen 50 yaşlarındaydı. Ve ilk satırı okuduğu anda kaşlarının kalkmasına engel olamadı. Zhou Weiqing’in kağıdının ilk satırında şu yazıyordu: Öldür! Öldür! Öldür!

 

Öğretmen okumaya devam ettikçe şunları gördü: Eğer ben o küçük şehrin generali olsaydım, hiç tereddüt etmeden öldürme emri verirdim. Dışardaki siviller ülkemizin vatandaşı olabilir, ancak şehir sınırları içindeki birlikler ve siviller de bizim vatandaşlarımız. O anda, herhangi bir tereddüt şehir duvarlarının yıkılmasına ve sayısız can kaybı verilmesine neden olur. Peki düşmanlar öncü olarak gönderilenlerin gitmesine izin verecek mi? Belki verirler, ancak general olarak ben bu riski göze alamam, binlerce kişilik birliğimin ve yüz binlerce kişilik halkımın üzerine kumar oynayamam.

 

Şehri savunmak benim öncelikli görevim. Şehre öncülüğe gönderilen halk masum, ancak ne yazık ki, eğer onları öldürmezsem, bir asker olarak görevimde başarısız olurum. Belki korumakta olduğum bu küçük şehir büyük resime bakıldığında önemsiz olabilir, ancak bir general olarak, bu şekilde düşünemem. Şehri korumak için ne gerekirse yapmalıyım ve bu sebepten ötürü, son askerime kadar tüm gücümle savaşmak ve öldürmek konusunda tereddüt etmem.

 

Eğer düşman saldırısı şehri yok edebilecek büyüklükteyse, gece vakti görevlerimi yardımcı komutana devreder ve tek başıma çıkarak dışarıdaki sivillerin intikamını almak için saldırırım. Elimden geldiğince çok kişiyi öldürürüm. Ancak bunu yapmadan önce şehrin yeterli yakıta ve yanıcı maddeye sahip olduğuna emin olarak yardımcı komutanıma son bir emir veririm. Düşman şehre girdiği anda tüm şehri alevlere boğmalarını ve düşmanla ölümüne savaşmalarını emrederim. Eğer şehir yıkılacak ve yok olacaksa da, düşmana en ufak bir yemek ya da bir sonraki şehirde kullanabileceği insan bırakmayacağız. Savaşta kayıp vermek kaçınılmazdır, ancak son savaş için elimden gelen en iyi sonucu yaratabilirim. Kaç kişinin öleceğine gelince de, bunu azaltmak için elimden geleni yaparım, ancak yapabileceğim başka bir şey yok.

 

Zhou Weiqing’in yanıtına bakan öğretmenin yüzü çirkinleşti, kanının çekildiğini hissetti ve kızgın bir şekilde bağırmadan edemedi: “Saçmalık! Bu tamamen saçmalık!”

 

Zhou Weiqing'e bakarak sordu: “Senin ideal yanıtın bu mu? Sen bir general olsan kaç kişinin ölümüne sebep olursun hayal bile edemiyorum. Yanıtın dağlar kadar ölü ve kan getiriyor gözümün önüne. Hayatı önemsemeyen bir general, sivilleri önemsemeden yıkıma sebep olabilen bir general asla birlikleri veya halkı tarafından sevilmez. İsyandan korkmuyor musun?”

 

Zhou Weiqing omuz silkerek yanıtladı: “İsyan mı? Neden bir isyan olsun ki? Onlara sivillerin kılık değiştirmiş düşman birlikleri olduğunu söyleyemez miydim? Eğer ben generalsem, görevim ülkeyi korumaktır, yalnızca belirgin sivilleri değil. Dünyadaki hiçbir generalin her sivili kurtarmayı başarabileceğini sanmıyorum. Onların sevgisine ihtiyacım yok, yalnızca güvende ve canlı olmalarına ihtiyacım var. Savaşta daima kurbanlar verilir. Ne, bunun yerine onları kuşatmalı mıydım?”

 

Öğretmen bir kez daha sinirli bir şekilde bağırdı: “Kuşatmak bile bundan iyi bir cevap olurdu. Bahanen ne olursa olsun, sana bu yanıt için 0 vereceğim. Hatta, bana kalırsa, umarım bu karakterde biri akademiye girip savaş alanlarına gitmez diyebilirim.”

 

Zhou Weiqing’in dudakları küçümsemeyle kıvrıldı. “Ukala aptal.” Zaten bu sınavdan daha fazlasını beklemiyordu. Ayrıca diğer iki sınavdan birinden tam puan aldığı sürece geçmeyi başaracaktı. Kişisel savaş becerileri sınavında kendine oldukça güveniyordu.

 

Öğretmen tam kağıdının üzerine bir 0 çizecekken, bir anda, net bir ses duyuldu: “Bekle!”

 

 

 

 

#Peki siz böyle bir durumda olsanız ne yapardınız? Ya da Zhou Weiqing'in cevabı sizce doğru muydu?
Ve 'bekle' diyen kişi kim?
Yaşanacakları görmek için okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr