Bölüm 76.1 : Shangguan Xue’er (1)

avatar
6413 7

Heavenly Jewel Change - Bölüm 76.1 : Shangguan Xue’er (1)


Çevirmen : Clumsy 

 

Ani şok, onun Zhou Weiqing yüzünden yaşadığı utancı bir anlığına unutmasını sağlamıştı. Gerçi Elementsel ve Fiziksel Cevherlerin görünüşleri, nitelikleri Gizlenme Yüzüğü sayesinde değiştirilmiş olabilirdi, ancak sayıları hiçbir şekilde değiştirilemezdi, 12-Cevherli bir Cennetsel Cevher Ustasının bile bunu yapacak gücü olamazdı. Haliyle Shangguan Bing’er’in bileklerindeki üç set Cevheri görünce sersemlemişti. Bu kesinlikle 6-Cevherli kardeşi değildi; üstelik Shangguan Bing’er’in Elementsel Cevherleri de yalnızca sıradan Rüzgar Nitelikli Cevherlerdi. “Dur!” diyen beyaz giyimli kız bir adım ilerleyip Şişman Kedinin etrafından dolaşmaya niyetlendi.

 

Şişman Kedi ona hafif bir şekilde kükrerken, bedeninden yayılan kalın altın ışıklarla bir kalkan oluşturarak kızın ilerlemesini engelledi. Aynı anda Şişman Kedinin alnındaki ‘Kral’ dövmesi parlarken tam kelimenin ortasında koyu mor bir mücevher belirdi. Bu mücevher zengin mor bir ışık saçarak Şişman Kedinin gururlu başında mor bir taç oluşturdu.

 

Taç belirdiğinde Şişman Kedi parlak mor hazinemsi ışıkla iyice sarmalandı, buna garip mor pırıltıları olan altın bir kalkan eşlik etti, kesinlikle mükemmel, görkemli gözüküyordu.  

 

Beyazlı kız gözleri kısılarak tepki verdi: “Kutsal Düşüş Cennetler Seti! Sen…”

 

“Rooarr” Şişman Kedi hafif bir kükreme daha çıkararak beyazlı kızın sözlerini kesti, gözleri uyarı dolu bakışlar taşımaktaydı.

 

İkili birbirleriyle yüzleşip mücadeleye hazırlanırken Zhou Weiqing boğazını temizledi. Bir eliyle Shangguan Bing’er’i geri çekip yüzünde utanmış bir bakışla beyazlı kıza doğru ilerledi. Acı bir şekilde gülümseyerek konuştu: “Durun millet. Kavga etmeyin. Bu… bu bir yanlış anlaşılmaydı.”

 

Shangguan Bing’er sorgulayıcı bakışlarla sordu: “Yanlış anlaşılma mı? Küçük Şişman, neler oluyor?”

 

Zhou Weiqing yüzünde kederli bir bakışla çaresizce konuştu: “Az önce bu yeşim paravanı inceliyorken arkamda bir soğukluk hissettim. Döndüğümde bu kız bana doğru geliyordu, ben de senin kıyafet değişmiş olduğunu düşündüm. Sonra ben… ben… uh… seninle biraz samimileşmek istedim… ve ondan azıcık faydalandım… ve yüzüm de o yüzden bu halde.”

 

Gerçek Shangguan Bing’er belirdiği anda Zhou Weiqing olanları kavramış ve yanlış insan yüzünden böyle dramatik bir sahne oluşturduğunu özümsemişti. Teknik olarak bu onun hatasıydı, ama yapacak bir şeyi yoktu. Sonuçta o bile iki kızı ayıramadıysa başka kim ayırabilirdi?!

 

Beyazlı kız da olan biteni anlamıştı, yüz ifadesi sürekli değişiyor, bir beyazlıyor bir kızarıyordu. Sağ eliyle kılıcını öyle sert bir şekilde kavramıştı ki neredeyse yeşile dönmüştü.

 

Bir yanlış anlaşılma olduğu kesindi, ayrıca önünde durup kendisine tıpatıp benzeyen bu kızı çok merak ediyordu. Bir çeşit bağlantıları mı vardı? Ama… yine de bu onun ilk öpücüğüydü! Böyle saçma sapan bir senaryo yüzünden çalınmıştı, dolayısıyla Zhou Weiqing’ten daha kederli haldeydi.

 

Zhou Weiqing’in açıklamasını dinleyince Shangguan Bing’er’in gözlerindeki öfke silindi. Zhou Weiqing’i tanıyordu, bu yüzden olup bitenleri sindirmek çok zor olmamıştı. Kızgın bir şekilde karşılık verdi: “Hmph, kim sana her zaman böyle kötü olmanı söyledi ki. Sonun böyle olur işte!”

 

Shangguan Bing’er bu sözlerden sonra beyaz giyimli kıza döndü. Yüzündeki düşmanlığın yerini merak almıştı. Sonuçta karşısındaki kişi kendisine bu kadar benzerken, verdiği çok doğal bir tepkiydi.

 

“Gerçekten çok üzgünüm bayan. Bu sahiden bir yanlış anlaşılma. Küçük Şişman size bilerek bunu yapmadı. Gördüğünüz gibi, bana çok benziyorsunuz, o da bizi karıştırmış. Sizden faydalanmış olsa da çok ileri gitmiş olacağını sanmıyorum. Zaten onu dövdünüz, işleri daha öteye taşımasak olmaz mı?”

 

Shangguan Bing’er bu noktada nezaketini sergilemişti. Zhou Weiqing dövülmüş olsa da sonuçta hatalıydı. Tabii ki olan bitenler bir yanlış anlaşılmaydı, ama bu yabancı bir kıza yaptığı şeyin gerçekliğini değiştirmiyordu.

 

Beyaz giyimli kız, görünür şekilde kendisini durduruyordu, Zhou Weiqing’e yönelik bakışlarında öldürücü bir delicilik vardı, göğsünde büyük bir baskı hissediyordu.

 

“Adın ne?” diye sordu. Tabii ki bu soru Shangguan Bing’er’e yönelikti ve sonunda kılıcını indirmiş, aurasını dizginlemişti. İşleri netleştirmemiş olsa da hareketleri Shangguan Bing’er’in önerisine uyacağını gösteriyordu. Soğuk bir doğası olsa da mantıksız davranan biri değildi. Kontrolü kaybetmişti, ama her şey bir yanlış anlaşılma yüzündendi. Tabii kendisini tutuyor olsa da Zhou Weiqing hakkındaki izlenimi hala berbattı.

 

Shangguan Bing’er cevapladı: “Benim adım Shangguan Bing’er. Peki ya sen? Neden bu kadar benziyoruz?”

 

Beyazlı kız gözlerinde bir şaşkınlıkla cevap verdi: “Benim adım Shangguan Xue’er.”

 

“Shangguan Xue’er?” Zhou Weiqing ve Shangguan Bing’er aynı anda bağırmıştı. Şişman Kedi de tacını ve altın ışığını yok ederek Zhou Weiqing’in kucağına sıçradı, havadayken küçülerek her zamanki yerine yerleşti.

 

Shangguan Bing’er ve Shangguan Xue’er. İki isim fazla benziyordu. Shangguan Xue’er’in sözlerini dinleyen Zhou Weiqing düşünceli bir hal aldı, Shangguan Bing’er ise heyecanlanmıştı.

 

“Shangguan Bing’er? Sen… sen…” Shangguan Xue’er de heyecanlı bir şekilde Shangguan Bing’er’in yüzünü yakından incelemeye başlamıştı, gözleriyle teninin içini görecek gibiydi. Kızın bir şekilde taklit olmadığını, makyajla değişmediğini anladığında gözlerindeki şaşkınlık iyice arttı.

 

Kızlar diyecek hiçbir şey bulamayarak birbirlerini inceliyorlardı.

 

Zhou Weiqing de yan tarafta durmuş bir sağa bir sola bakarak iki kız arasında fiziksel bir fark bulmaya çalışıyordu. Ne yazık ki bunu başaramamıştı, kızlar yüzlerinden bedenlerine aynıydılar, yalnızca gözlerindeki sıcaklıklar farklıydı.

 

Shangguan Bing’er’in gözleri nazikti, yumuşak ve ılık bir havası vardı. Shangguan Xue’er’in gözleriyse oldukça soğuktu, içlerinde gizli bir parlaklık, bir esans vardı, başkalarına ‘Yabancılar uzak dursun’ şeklinde bir his veriyordu. Belki de onları ayırmanın tek yolu bu bakışlardı.

 

Shangguan Xue’er dudaklarını ısırarak sordu: “Annenin soyadı Tang mı?”

 

Shangguan Bing’er şaşkınlıkla karşılık verdi: “Nereden biliyorsun?!”

 

Shangguan Xue’er’in bedeni titredi, sesi de bedenine eşlik ederek konuştu:  “Sen… sen…”

 

Shangguan Bing’er aceleci bir şekilde sorusunu yeniledi: “Xue’er, annemi tanıyor musun?”

 

Shangguan Xue’er derin bir nefes aldı, kırmızı gözlerle açıkladı: “Ne kadar kalpsizsin anne! Bing’er, sen benim kardeşimsin! Biz üçüzüz, sen benim üçüncü kardeşimsin! Lütfen, bir dakika burda bekle, dönüp sana bunu açıklayacağım!”

 

Shangguan Bing’er oldukça afallamış bir şekilde kararsızlıkla konuştu: “Ben… Bilmiyorum.”

 

Shangguan Xue’er Bing'er'e doğru ilerleyip ellerini tuttu ve ciddi bir şekilde şöyle dedi: “Lütfen, yalvarırım beni bekle. Kesinlikle dönmemi beklemen gerek.”

 

“Tamamdır, seni bekleyeceğiz.” Bu kez konuşan Zhou Weiqing’ti. Shangguan Bing’er'in yerine kabul etmişti.

 

Zhou Weiqing’in sözlerini duyan Shangguan Xue’er ona doğru başını salladı ve ortadan kayboldu.

 

Kız ayrıldıktan sonra Zhou Weiqing kollarını uzatarak Shangguan Bing’er’i sardı, onu sakinleştirmeye çalıştı. “Bing’er, sakin ol. Ne olursa olsun yanında olacağım.”

 

Shangguan Bing’er başını eğerek karşılık verdi: “Küçük Şişman, biliyorsun, küçüklüğümden beri ne zaman babamdan bahsetmeye çalışsam annem hep çok sinirlendi, onun sadık olmadığını söyledi. Ben… Bunu sürdürmeli miyim bilmiyorum, annemin mutlu olmayacağından korkuyorum. Sonuçta annemin sinirlenip ayrılması babamın hatası olmalı.”

 

Zhou Weiqing sordu: “Annen sana kardeşlerin olduğundan bahsetmiş miydi?”

 

Shangguan Bing’er kafasını hafifçe sallayarak yanıtladı: “Hayır, annem bu konuda hiç konuşmazdı. Ama onu sık sık tek başına ağlarken görürdüm. Küçük Şişman, gerçekten annemin kalbinin kırılmasını istemiyorum. Şimdi gitmeye ne dersin, babamı bu şekilde bulmak istemiyorum.”

 

Görünüşleri bu kadar benzerken, kendisi de bu kadar zekiyken Shangguan Bing’er nasıl Shangguan Xue’er’in söylediklerine inanmazdı ki. Ama bu noktada nazik kalbi yalnızca annesini düşünmesine izin veriyordu.

 

Zhou Weiqing gülümseyerek karşılık verdi: “Bing’er, güven bana her şey güzel olacak. Olayı en iyi başlatan kişi çözer. Geçmişte ne olursa olsun annenin sık sık ağlıyor oluşu babanı sevdiğini gösteriyor. Bu kez kaçıp saklanmamalı, cesur olmalısın. Onların kızı olarak annenle baban arasındaki meseleyi çözmeye çalışmalısın, yeniden bir aile olma şansın var. Eğer bugün kaçarsan gelecekte tek perişan olan annen olmayacak, sen de aynı durumda olacaksın. Bu yüzden ben senin yerine kabul ettim. Hadi onu bekleyelim, gerçek gün yüzüne çıksın. Baban hala anneni sevdiği sürece aralarındaki tüm problemleri çözebileceklerine inanıyorum.”

 

Zhou Weiqing’i dinleyen Shangguan Bing’er biraz rahatlamıştı. Başını Weiqing’in omuzlarına yaslayıp onun kalp atışlarını dinlemeye başladı. Artık Birleştirilmiş Ekipman Tesisi umurlarında değildi.

 

#Vallahi üçüz çıkmasalar sinirlenecektim, neyse ki haklı çıktım. Yalnız Bing'er dünya güzeli, türünün tek örneği falan diye anılıyor, aynısından iki tane daha varmış hem de çok daha yüksek yetişimli kızlar.
Weiqing'e de iki baldız geldi hahaha! 
Hadi bakalım bizi neler bekliyor, bir sonraki bölümde görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43989 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr