Rüya ile Kabusun Geçmişi

avatar
412 1

Kayıp Krallığın Gizli Sırrı - Rüya ile Kabusun Geçmişi


"Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde Rüya ülkesi diye bir yer varmış...... Bu rüya ülkesinin vatandaşları refah içinde, mutlu mesut yaşamış. Fakat bir gün yeni bir ülke kurulmuş.  Bu ülkenin ismi kabus'muş.

Öyle bir hızla yükseliyormuş ki kabus ülkesi etraflarındaki diğer ülkelerin hepsini korkutmuş. Kimisi onu desteklerken kimisi de onu yıkma taraftarıymış.... Ülkeler tek tek bu kabus ülkesine savaş açmış. Ve yine aynı şekilde teker teker yenilmiş... İşin kötü yanı, kabus ülkesi her bir savaştan sonra daha da güçlenmiş. Kabus ülkesi ile savaşan ülkelerin anlattıklarına göre kullandıkları büyüler çok farklıymış. Nasıl karşı koyacaklarını bilemiyorlarmış. Bu durumu gören diğerleri de başlamış tek tek kabusun yanına geçmeye. 1,2,3...Derken Rüya ülkesi işe el koymaya karar vermiş..." deyip Arthur'un meraklı bakışları altında sustu büyükannesi.

Sanki anılara dalıp gitmiş gibi bir görüntü çizerken Arthur en sonunda dayanamayıp, "Devam etsene büyükanne. Sonra ne oldu?" diye sordu. Tam da işlerin kızışacağı an gelmişken büyükannesinin susması oldukça canını sıkmıştı.

Bunu duyan büyükannesi başını kaldırıp ona gülümsedi ve de devam etti-daha doğrusu edecekti-ta ki Arthur sözünü kesene dek, "Büyükanne Rüya ülkesi neden saldırmamış ki şu ana kadar? Eğer daha önce saldırsa işler bu kadar karışmazdı. Aptal mıymış bu Rüya ülkesi?". Büyükannesi onun bu sorusu karşısında hem şaşırmış hem de hüzünlenmişti. Aptal demesine gelecek olursak, o anlık yaşadığı yoğun duygular bunu göz ardı etmesine neden olmuştu ama daha sonra bunun hesabını kesinlikle soracaktı....

Bu sefer hiçbir engel olmadan devam etti hikayesine, "Aptallar mı değil mi bilmem....Ama o sıralar kendi içişlerine o kadar kafayı takmışlardı ki gelen bu büyük tehlikeyi fark etmemişlerdi. Biraz kibirde vardı tabii... Hiç kimse bizi yenemez düşüncesi onları esir almıştı. Ve onlar zamanında bu düşüncenin doğurabileceği tehlikelerin farkına varamamıştı...Aynı Kabus ülkesinin tehlikesinin de farkına varamadığı gibi. Rüya ülkesi ile kabus ülkesi ortak bir anlaşmaya varamadıklarını karar vermeleri ve savaş ilan etmeleri uzun sürmemiş. Hoş, savaş zaten Rüya ülkesinin amacıymış ya... Ama inan bana savaşın böyle sonuçlar doğuracağı akıllarına bile gelmezmiş..." derken Arthur büyükannesinin sözünü, "Ne gibi sonuçlar?" diye kesti.

Büyükannesi bunun üzerine, "Anlatacağım çocuk, az sabırlı ol." diyerekten hikayesine devam etti, "...Ölüm, kaos, uzun yıllar yaşanacak olan bir düşmanlık...Ve daha bir sürü şey. Zaten anlamışsındır, onların arasındaki savaş hiç sonlanmadı.

Ne Rüya ülkesi Kabus ülkesine ne de Kabus ülkesi Rüya ülkesine güç yetirebildi. Bu yıllar boyu devam etti. Ülkeler arası ilişkiler o anlar çok dengesizdi....Bir süre sonra bu iki ülke de bu savaşı sonlandırmaları gerektiğini düşünmeye başladı. Bir taraf antik zamandan kalma bir büyücüyü ölüm çağıranlarıyla geri ayağa kaldırırken diğer taraf besin zincirinin en tepesinde bulunan efsanevi bir ejderhayı evcilleştirdi. Bu savaş iki tarafa da büyük zararlar verdi fakat sıkıntı şuydu, hala ikisi de ayaktaydılar. Bu anda diğer daha küçük ülkelerin en büyükleri yıkmak ve yerlerine geçmek için tek şansı sayılabilirdi! Bu dönemler onlar için oldukça zorluydu. Ve bir ara bi' ittifak bile kurdular, fakat! Yeniden güçlendikten sonra aralarındaki savaş daha önce de olduğu gibi devam etti.

Sürekli iniş ve çıkışlarla doldu geçmişleri. Ve bir gün, gerçekten de bu savaşın sonu geldi...."o sırada Arthur'un uyuduğunu gören büyükannesi hikayenin devamını getirmedi. Yüzündeki tebessümle bir süre Arthur'u seyrettikten sonra alnından öpüp sessiz adımlarla odadan çıkarken kendi kendine hikayenin sonunu mırıldanıyordu, "...İki ülke de birbirlerini yok etti ve ruhları ebediyen arafta sıkıştılar...".

Bunu demeyi bitirmesiyle kapıyı kapatması bir olmuştu. Ve neredeyse aynı zamanda öksürüklerle yere yığıldı. Ağzına kapattığı elini açtığında orada kan olduğunu görmüştü. Ve o sırada arkasından bir gölge uzandı...."Demek zamanım geldi,ha?" diye mırıldandı Arthur'un büyükannesi. "Evet, prenses Emily, lütfen gelin. Buradan." dedi arkasındaki gölge. Bunu duyan Arthur'un büyükannesi, bir diğer adıyla prenses Emily, hüzünlü bir gülümseme sundu. "Ben şimdi gidiyorum Arthur. Umarım sana istemesen dahi yapmak zorunda bıraktığım bu sorumluluk yüzünden bana çok kızmaz ve de altından kalkabilirsin....". Prenses Emily tüm bunları derken ruhu yavaş yavaş bedeninden ayrılıyor ve dünyalar güzeli bir genç kız ortaya çıkıyordu.

Ruhu tamamen bedeninden ayrıldıktan sonra arkasındaki gölgeye dönüp, "Hadi gidelim." dedi. Ve böylece o gölgeyle birlikte sadece onların görebileceği simsiyah bir yarığın içinden geçerek ayrıldı. Arkasında bıraktığı tek şey ölü cesediydi....Bir süre sonra zamanın oldukça geç olduğunu ve artık uyumaları gerektiğini söylemek için gelen annesi bulmuştu ölü cesedi. Onun çığlığıyla tüm ev halkı, yeni uyumuş olan Arthur da dahil, ayağa kalkmıştı.

Herkes oraya doğru koştururken Arthur da oraya gelmiş ve daha kimse engelleyemeden cesedi görmüştü. Ve işte o an neye uğradığını şaşırmış, beyninden vurulmuşa dönmüştü. Daha sonrasını ise hatırlayamıyordu.... Sanırım bayılmıştı. Bu olay üstünde travma etkisi yaratmış, onu büyük bir hüzüne uğratmıştı. Ailesi onu psikoloklara götürmüştü de anca atlatmıştı travmasını.

Sonuçta burada daha 7 yaşında olan bir çocuktan bahsediyoruz! Hem büyükannesini kaybetmiş, hem de hayatında ilk defa ölü bir ceset görmüştü....Şimdiyse 13 yaşındaydı. O zamanın üstüne yıllar geçmişti. Yine de büyükannesini çok özlüyordu... Fakat gidenin bir daha gelemeyeceğini bildiğinden hayatına sadece normal bir şekilde devam ediyor; okula gidiyor, geliyor, ailesiyle hoşbeş ediyor, arkadaşlarıyla bilgisayar oyunu oynuyor, kitap okuyor....Ama kesinlikle onu bekleyen geleceğiyle ilgili tek bir bilgi bilmiyordu....






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46887 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr