13. Prens Zephyr Juna de Arcania komaya girdikten tam on gün sonra Kont Alan tüm meclis üyelerini ve şehrin önde gelen iş adamlarını vali konağının meclis salonunda topladı.
Kylo ve diğer meclis üyeleri, şehrin önde gelen iş adamları ile işbirliğindeydi. Bu yüzden meclis salonuna beraber girdiler ve masanın sağ köşesine –valinin koltuğundan daha en uzak köşeye- oturdular.
“Kim olursa olsun! Değil prens, kralın kendisi de olsa Twilight Vilayeti’nde bize boyun eğmek zorunda.” diye sitem etti bir adam, şehirde ki madenlerin yarısını kontrol eden Graham Şirketi’nin Isaiah Graham’ıydı bu.
Graham Şirketi Kylo’nun yandaş şirketlerinden sadece birisiydi. Vilayet sınırlarında bulunan her madenden önce onlar haber alırdı ve genellikle hakları onlara satılırdı.
“Hemen galeyana gelmeyin. Prens unvanı sadece bir süsten ibaret,” dedi Kylo, tombul parmaklarını masaya vururken zehirli gözlerini salonun kapısına dikti. Bilerek geç kalmıştı ancak prensin daha gelmediğini nasıl bilebilirdi ki?
“Çok küstah! Soyluların bile ciddiye almadığı bir prensi neden ciddiye alalım ki? Saray da onun yerine geçebilecek onlarca çocuk var,” Denetmen Jasper söze girdi, o da diğerleri gibi düşünüyordu. Prens itaat edip onu kontrol etmelerine izin vermeliydi.
O anda girişten yaşlıca bir ses duyuldu, “Vali 13. Prens Zephyr Juna de Arcania ve Kont Alan Santis teşrif ettiler!”
Zephyr ve Alan, yanında Roguelin ve birkaç kraliyet muhafızı ile birlikte salona girdiler. Zephyr girdikten sonra dikdörtgen şeklindeki masanın en köşesine, tam olarak karşısına, kurulmuş vali yardımcısı ve diğer meclis üyelerine bakmadan baş köşeye oturdu.
Alan, Zephyr’in başında durdu ve salonda bulunanları süzdü. Devlet memurları olarak; Vali yardımcısı Kylo, Denetmen Jasper, Tarım ve Maden Kaynakları Vilayet Müdürü, Vergi Dairesi Vilayet Müdürü, Vilayet Defterdarı, Ticaret Bakanlığı Vilayet Müdürü, Adalet Bakanlığı Vilayet Başsavcısı, Ulaştırma ve Deniz Bakanlığı’ndan Bölge Liman Başkanı ve Garnizon Komutanı buradaydı.
Memur olmayan güçlü figürler olarak da; Graham Şirketi Genel Müdürü Isaiah Graham, Merikh Hanesi’nin bir kolu olan Twilight Merikh Hanesi Lordu Anthony Merikh, Marshmaker Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı Marshall Hawking ve birkaç kişi daha buradaydı.
Hepsi vilayette sözü geçen kimselerdi. Twilight ona bağlı köyü bulunmayan tek şehirden oluşan bir vilayetti. Oldukça küçüktü, bu yüzden mecliste oldukça küçüktü.
Alan derince iç çekti. Her ne kadar güçlü kişiler olsa da hiçbiri iki eliyle bir siki doğrultabilecek yeteneğe sahip değildi.
Zephyr gözlerini kapattı ve elini başına koyarak koltuğuna yaslandı. Alan önceden kararlaştırdıkları gibi konuşmayı başlattı.
“Twilight Valisi uyanmış olmasına rağmen hiçbiriniz selamlamaya gelmedi.” diye başladı konuşmaya Alan, sesi tehditkâr olmasına rağmen kimsenin umurumda olmadı.
Zephyr bir şey söylemedi.
“Birilerinin aksine bizim yapacak çok işimiz var,” Denetmen Jasper kısık sesle mırıldandı.
“Bir şey mi dediniz Kraliyet Denetmeni?”
Genç bir ses duyuldu, Zephyr gözlerini açmış bir şekilde Jasper’ın gözlerine bakmaktaydı. Annesinden aldığı ay ışığı mavisi gözleri bir tilkinin gözlerini andırıyordu.
“Söylemek istediğimiz şu ki vali,” Isaiah ayağa kalktı ve konuşmaya başladı. “Krallık meclisi kurmadan önce de bu şehri yönetiyorduk, bundan sonra da yöneteceğiz.”
Kylo, “Ve sizde bunu anlayacak ve bize ayak uyduracaksınız,” diye araya girdi. En başından beri tüm meclis onun tarafındaydı ve bundan sonra da onun tarafında olacaktı.
Bu gücü yıllar boyunca çalışarak elde etmişti.
Elindeki tüm gücü ağzı süt kokan bir velede teslim etmek gibi bir niyeti hiç olmamıştı!
Bu yüzden prensin düşmanları ile aynı yatağa girmek konusunda tereddüt etmemişti. Sonunda başarılı olmuş ve prensin yol haritasını güzel bir meblağ karşılığında satmıştı. Üstelik bunun için ödüllendirilmişti bile.
“Evet! Evet! Değil siz, kral gelse bile şehir de bizim kurallarımız geçerlidir.”
“Bize ayak uydurmak zorundasınız.”
Memurlar bile sesini çıkartmak konusunda sorun yaşamamıştı. Oysa bakanların bile saygıyla yaklaşması gereken, doğduğundan beri ‘prens’ unvanı ile ödüllendirilmiş 13. Prens Zephyr vardı.
Ancak ne derlerse desinler Zephyr istifini bozmadı.
“Anlıyorum. Buradaki her böyle mi düşünüyor?”
“Evet!” meclis üyelerinden sesler çıktı.
“Pekala, açıklığa kavuşturmakta fayda var.”
Zephyr bu cümleyi söyledikten sonra gözlerini kapattı.
“Böyle düşünüyorsanız elinizi kaldırın.”
El kaldırmakta tereddüt etmediler.
İki kişi dışında herkes elini kaldırmıştı.
Kylo el kaldırmayan iki kişiye baktı. Yüzünü ekşitti ve içten içe onların akıbetini belirleyecek birkaç senaryo oluşturdu.
Zephyr şaşırmadı.
Yalnızca tek bir hareket yaptı.
Parmağını şıklattı.
“Hah?!”
Kylo’nun yüzü kırmızıya bulandı. Yanında oturan Garnizon Komutanı’nın kafası Roguelin tarafından havaya uçurulurken tepki dahi verememiş olmasına şaşırmaya fırsat bulamadı. Eli koptu ve masaya düştü.
Ardını ise dehşet çığlıkları takip etti.
Roguelin ve iki muhafız sadece birkaç saniye içinde üç kişi dışında herkesin kafasını kesti. Bunu yaparken bir anlık tereddüt bile göstermemişlerdi.
“Üff… Huff… Püff…”
Kylo sağ elini tutarken derin nefesler alıyordu. Tüm vücudu soğuk terlerle yıkanmıştı, öyle korkmuştu ki altına işedi.
“Aptal herif,” Roguelin onu boğazından tuttu ve Zephyr’in önüne getirdi. Ardından dizlerine vurdu ve zorla diz çöktürdü.
“Ahhhh!”
Kylo göz yaşları döküyor ve korkudan titriyordu.
“Bunu yaparsanız… Üff… Çok fazla kişi öldürdünüz… Hüff… Ahh! Dük sizi affetmeyecektir… Püff…”
Canı öyle çok yanıyordu ki sadece dişlerinin arasından konuşabildi.
“Canın çok acıyor değil mi?”
Zephyr onun yarasına ayağıyla bastı.
“Hrgh!”
Kylo bağırmak istedi ancak Roguelin’in geniş eli ağzını kapattı ve birkaç hırlama dışında bir şey çıkmadı.
“Güzel. Bu acıyı iyi hatırla. Hatırla ki kiminle dans ettiğini asla unutmayasın. Şimdi gözümün önünden kaybol.”
Roguelin onu bıraktı. Kylo ilk önce biraz afalladı ama bu fırsatı tepecek kadar aptal değildi. Salondan ayrılmadan önce bir anlığına tereddüt etmedi.
Zephyr kalan iki meclis üyesine baktı.
Marshall Hawking ve Vilayet Başsavcısı Enna korku içinde bir köşeye sinmişti. Marshall bir yetmişli boylarda, uzun sarı saçları ve mavi gözleriyle pek dikkat çekmeyen bir görünüşe sahipti. Yalnızca otuzlu yaşlarının sonunda olmasına rağmen büyük bir şirketin genel müdürüydü.
Başsavcı Enna ise kırklı yaşlarının başında ama çoktan yaşlı bir kadın gibi görünmeye başlamıştı. Adalet Bakanlığı’nın Twilight’taki temsilcisi olmasına rağmen Kylo ve meclis üyelerinin çıkarına hizmet etmişti.
Dosyaları değiştirmiş, muhalifleri suçlamış ve para aklama da onlara yardım etmişti. Ayrıca başkaları tarafından açılan davaları ustaca def etmişti.
Şu anda salya sümüktü.
“İkiniz de büyük günahlar işlediniz. Hayatta kalmak istiyorsanız bana yardım etmek zorundasınız. Anladınız mı?”
Enna ve Marshall bu soğuk sözler karşısında kaskatı kesildi ama hemen kafa salladılar.
“Güzel, emirlerimi bekleyin. Çıkabilirsiniz.”
İkili titreyen bacaklarla salondan ayrıldı. Onlar ayrılırken bir muhafız geldi ve Roguelin’in kulağına bir şeyler fısıldadı. Roguelin kafa salladıktan sonra, “Majesteleri, her şey hazır.” dedi.
Zephyr yerinden kalktı ve Alan, Roguelin ve iki muhafız eşliğinde yürüdü. İlerlerken bir hizmetçi geldi ve ayaklarındaki kanı sildi. Birkaç hizmetçi de odaya girip kesilmiş kafaları dışarı çıkardı. Sadece birkaç dakikalığına tüm konak tam takır çalıştı.
Her şey hazırlandıktan sonra konaktan ayrıldı ve şehir meydanına gitti. Kraliyete ait at arabası mavi halıların döşendiği yola bastığı anda tezahüratlar koptu. Halının etrafına dizilmiş garnizon askerleri yeni valiyi karşılamak için buradaydı. Halk, yeni valiye dair bir umuda sahip olmasa da kraliyete mensup birini görmek heyecan vericiydi.
At arabası meydandaki yüksek platforma kadar ilerledi ve en sonunda durdu. Roguelin atından indi ve at arabasının kapısını açtı. İlk önce Alan indi ve Zephyr’in elinden tutarak inmesine yardım etti. Şık kıyafetleri, annesinden aldığı güzel çehresi meydana çıktı.
Yavaşça platforma çıkan merdivenlere tırmandı. Bu sırada arkadaki arabalardan çıkan muhafızlar direk ve devasa kutularla onları yakından takip etti.
“Vali yardımcısı nerede?”
“Diğer yetkilileri de göremiyorum.”
Yalnızca muhafızların olması birkaç zeki vatandaşın kıllanmasına neden oldu. Hemen ardından fısıldaşmalar patlak verdi ve tezahüratlar yerini sessizliğe bıraktı.
Prens platformdaki yerine geçmişti.
Kalabalık heyecanla olacakları izledi. Prensin gelecekte her şeyi düzelteceğini düşünmeseler dahi durumu daha da kötüye gitmesini engelleyeceğini umuyorlardı. Bu halkın öğrendiği şeydi; çaresizlik.
Zephyr derin bir nefes aldı ve bir büyü harikası olan taşa konuştu.
Sadece iki kelime söyledi.
“Sizi anlıyorum.”
Bir anlık oluşan sessizlik sözleri sindirilince kulakları sağır eden bir gürültü sonucunda dağıldı. Prens onları anlamıştı.
Başka bir şey söylemedi ve sadece elini çırptı. Arkasında duran kasalar o anda açıldı ve kesilmiş kafalar meydana çıkarıldı. Kalabalıktan çığlıklar yükseldi ama hemen ardını heyecanlı bağrışmalar yükseldi.
Zephyr yerini Alan’a bıraktı ve geri çekildi.
“Twilight büyük vilayetler arasında yer alma potansiyeline sahip önemli bir vilayet. Ancak içerideki parazitler şehre zarar verirken kendi ceplerini doldurmakta tereddüt etmediler. Bugün, vali olarak ilk görevini yerine getiren Majesteleri 13. Prens Zephyr Juna de Arcania, Tanrı’nın iradesini takip etti ve hainlerin cezasını kesti.”
Sesini yükseltti.
“Düşmanlar her yerde! Aramızda gizliler, dışarıda pusudalar! Ancak biz, bir olarak kendimizi daha yükseğe çıkartacağız ve onları def edeceğiz. Sesinizi duyuyoruz! Karanlıkta bir fener, umut ışığı olan prensimizi takip ediniz!”
Alan daha önceden pek çok kez konuşma yapmıştı. Bu yüzden insanları nasıl heyecanlandıracağını iyi biliyordu. Vurgulamaları, mimikleri, el hareketleri ve ses tonu insanın kanını kaynatacak şekilde planlanmıştı.
Sözcüklerin şeytanca gücü kalabalığı harekete geçirdi.
Kont Alan, krallığın yüceliğinden ve prensin yapacaklarından söz etti. Alkışlar yükseldi. İnsanlar gelecek hakkında hayaller düşlemeye başladı.
Ve konuşma sona yaklaştı.
“Kuzeyin Alacakaranlığı için!”
“KUZEYİN ALACAKARANLIĞI İÇİN!”
“Kuzeyin Prensi Zephyr için!”
“KUZEYİN PRENSİ ZEPHYR İÇİN!”
Kalabalık heyecanla tezahürat etmeye başladı.
“Ruhunuz kalbimize dokundu! Prensimiz sizi ödüllendirmek istiyor!”
Arabalarla getirilmiş olan devasa kasalar açıldı. İçlerinde binlerce gümüş vardı. Bunlar, prensin tüm mal varlığının yarısına tekabül edecek kadar çoktu.
Muhafızlar ellerine aldıkları gümüş paraları saçmaya başladı. Tezahüratlar azami sınıra çıktı, öyle ki şehir dışından bile duyulabilecek kadar yüksekti.
Çılgına dönen kalabalığı izleyen Alan hafifçe gülümsedi.
Plan başarılıydı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..