Casuslar sahne arkasındaki kahramanlardı. Çoğunlukla kazanılan zaferlerin arkasında casusların sağladığı istihbaratlar olurdu.
Bu kişiler zaferin anahtarıydı, bu yüzden çok saygı duyulur ve dikkat edilirdi.
Ama Zephyr önündeki adamın gözlerine bakmaktan kaçındı.
“Bizi bu kadar uğraştırmana gerek yoktu.”
Siyah kıyafetli adama artık bir insan denemezdi. Önceden gurur ve özgüvenin fışkırdığı gözler şimdi karanlık gece gibi zifiri karanlıktı.
“Efendim gidebilir miyim?”
Orta yaşlı çıplak adam kıyafetlerini yerden aldı ve korkuyla Zephyr’e baktı. Daha önceden eş cinsel soylulara hizmet etse de işkence aleti olarak kullanılmamıştı. Prens onu huzuruna çağırdığında ‘eğlenmek’ istediğini düşünmüştü ama gerçekler çok farklıydı.
“Mn.”
Zephyr gözlerini adama çevirdi ve derin bir iç çekti. Aslında bunu yapmak istemiyordu çünkü çok acımasız bir yöntemdi.
Ancak zafere giden her yol mubahtı.
Arkasını döndü ve odadan ayrıldı.
“Majesteleri.”
Odadan çıktığı gibi Alan yanına geldi.
“Daha fazla geciktiremezsiniz. Bir an önce garnizonu düzenlemeli ve yeni yetkililer atamalısınız.”
“Anlıyorum, yüzbaşına garnizonu ziyaret edeceğimi bildir. Birkaç düzenleme yapıp kalifiyesiz askerleri çıkartacağız.”
Maliyet raporlarını incelediğinde garnizonun şehir gelirlerinin büyük kısmını harcadığını fark etmişti. Büyük ihtimalle yıllardır şehirden çıkmamış olsalar ve tamamıyla işe yaramaz çöplerden oluşsalar da çok harcıyorlardı.
“Ayrıca yayınladığınız başvurular büyük rağbet gördü. Daha önceden başkentte eğitim almış ama buraya sürülmüş on devlet memuru var.”
“Anlıyorum.”
“Ve istediğiniz kişileri bulmayı başardım. Mahkeme hapishanesinde olduklarına eminiz.”
“Kanıt toplama işi nasıl gidiyor?”
“Her şeyin bir zamanı vardır, Majesteleri. Eğer fazla acele edersek çok fazla iz bırakmak zorunda kalacağız.”
Zephyr durakladı. Kafasını çevirdi ve Alan’ın zarif yüzüne baktı. Son zamanlarda gençleşmiş gibiydi, çalışmak ve hizmet etmek garip bir şekilde rahatlatıyor gibiydi.
İç çekti.
“Alan amca.”
“Evet, Majesteleri?”
Alan kafasını yatırdı. Zephyr çok nadiren ona ‘amca’ derdi. En çok söylediği zamanlar on bir yaşından önceki zamanlardı.
“Sınırıma geldiğimi hissediyorum.”
Kısa bir sessizlik oluştu.
“Anlamadım?”
“Rahat bir yere gidelim.”
Zephyr ellerini arkada birleştirdi ve ifadesiz suratıyla yatak odasına yürüdü. Alan onu yakından takip ederken kafası öne eğikti. Ne düşündüğünü kestirmek mümkün değildi.
Zephyr odaya girdikten sonra kapıyı kapattı ve kendini yatağa bıraktı. Alan’ın önünde güçlüymüş rolü yapmasına gerek yoktu. Burada rahatlayabilirdi.
Zephyr dilini şaklatmadan önce doğruldu ve pencereden giren gün ışıklarına baktı. Yaptığı birkaç yenilik sonucunda halktan alınan vergiler asgari düzeye indirilmişti. Haliyle şehri idare ettirmek için gereken para akışı büyük miktarda kesilmişti.
Para akışının belli bir süre daha devam etmesini sağlamak için odasındaki tüm her şeyi satmış ve sıradan mobilyalar kullanmaya başlamıştı.
Odaya baktı. Birkaç gün önceki ihtişamından bir eser yoktu. Koltuklar, masalar, altın işlemeli kitaplık ve daha niceleri – kıyafetleri bile satılmış, yenileriyle değiştirilmişti.
Boynunda asılı duran hilal kolyeyi sıkıca tuttu. Annesinin arkasında bıraktığı tek şey buydu. Bu zamana kadar ne zaman başı sıkışsa bu kolyenin himayesine girmişti.
“Juna.”
Yıllar sonra ilk defa ikinci ismiyle seslenen Alan’a baktı.
“Çocuk gibi davranmayacağına söz vermiştin.”
“Sen böyle dururken sözümü bozmak zorundayım.”
Alan, Zephyr’in yanına geldi ve başını okşadı. Çok nazikti, kendi torununu seven bir büyükbaba kadar nazikti hem de. Bu mevkiinden korktuğu için yapılan bir şey değildi, samimiydi.
“…”
Zephyr bir şey söylemeden tavana baktı.
“Majesteleri.”
Gözlerini konuşan Alan’a çevirdi.
Yüzünde ciddi bir ifade vardı.
“Bunun için buradayım.”
Alan çelik iradesinin her bir zerresini gösterdi.
“Bir lalanın görevi prensi geliştirmektir. Ne zaman sınırınıza gelseniz sizi daha ileriye taşıyacağım. Bundan sonra şöyle yapalım; sizi temel konularda eğiteceğim ve gerçek bir aristokrat yapacağım. Aynı zamanda bölgeyi nasıl iyileştireceğinizi göstereceğim.”
Alan bir zamanlar kendi bölgesine sahipti ama prensin yanında durmaya karar verdikten sonra bölgesinden ayrılmıştı. Bölgesi, Arcania’nın güney-doğusunda şimdi Morgue Bölgesi olarak bilinen yerdi.
Sıfırdan aldığı bölgeyi kısa sürede krallığın en işlek ticaret bölgesine dönüştürmeyi başarmıştı.
“Yönetimi bana bırakın lütfen, siz rahatınıza ve hayatta kalmanıza bakın.”
Zephyr derin bir nefes aldı ve gözlerini bıraktı. Alan’ın sözleri baştan çıkarıcıydı, rahatına bak ve tek endişen hayatın olsun.
‘Ama bunu yapamam.’
Kralların Yolu’nda yürüme imkanına sahipti. Tarihe adını altın harflerle yazma onuruna nail olabilirdi.
“Kral olmak istiyorum.”
Gözlerini Alan’ınkilere dikti.
“Tarihe geçmek istiyorum.”
Önceden bu hırstan yoksundu ancak kardeşleri hep engel olacaktı. Hiçbir şey yapmasa bile bela onu bulacaktı. Hayatta olduğu her an diğerleri için potansiyel tehditti. Bu potansiyel tehdidi ortadan kaldırmak gelecek açısından en güvenli karardı.
Alan konuşmadı.
Haftalar önceki prens ile şimdiki prens arasındaki farkı en iyi gören kişi oydu. Yıllardır bir şey yapmaktan korkan, harekete geçmek için gerekli olan motivasyonu ve gücü kendisinde bulamayan prens tamamen değişerek; acımasız, kararlı ve kurnaz bir prense dönüşmüştü.
Ona yardım etmek istiyordu. Tahta yükselişi için bir basamak olmak istiyordu.
Böyle düşünen tek kişi o değildi.
Yıllar önce bunun olabileceğini tahmin eden merhum efendisi hazırlıklar yapmıştı. Şimdi bu hazırlıklar meyve vermiş olmalıydı.
Meyveleri toplama zamanı geliyordu.
“Juna, neden kral olmak istiyorsun? Tarihe geçmek için mi?”
Motivasyon ya da amaç, genel farkındalığın aksine onu yürüdüğü yola adım atmasını sağlayan şeydi. Öyle önemliydi ki güç bile onun kadar önemli değildi.
Yardım etmek istiyorsa ne istediğini bilmeliydi.
Ve prens gözlerini kapatarak bombayı bıraktı.
“Kıtaya hükmetmek istiyorum.”
---
Zephyr yorgunluktan uyuyakaldıktan sonra Alan odadan çıktı ve bir at ayarlaması için hizmetçilerden birisini görevlendirdi. Ardından odasına gitti ve gerekli olan her şeyi ayarlardı. Buna, siyah ve mor renklerin ahenkli dansından oluşan mühür de dahildi.
“Onu tahta çıkarmak uğruna şeytanla antlaşma yapmak zorunda mıyım?”
Bir an düşündü. Görüşeceği kişiler kelimenin diğerleri tarafından ‘şeytan’ olarak yaftalanmış kişilerdi. Bu kişilerle buluşmaya gittiğinde geri döneceğinin garantisi yoktu.
“Onun için en azından bunu yapabilmeliyim. Eğer onların desteğini alabilirsem prens diğerlerini yakalama şansına sahip olacak.”
Diğer prenslerin arkasında çok güçlü kişiler vardı. Hatta buluşacağı ‘şeytanlar’ ile karşılaştırıldığında dahi güçlü sayılacak kişilerdi bunlar.
Ama şu anda seçim şansları yoktu. Eğer çalkantılı denizde alabora olmak istemiyorlarsa gemiyi düzgün inşa etmeleri gerekiyordu.
“Yapılacak çok fazla şey var ama kalkanımız olmadan bunları yapma fırsat bulamayız. En fazla üç, en az iki ay içinde sabotajlar başlayacak. Ve bu zaman geldiğinde hepsine hazır olmalıyız.”
Kapı çaldı.
Gelen bir hizmetçiydi.
“Efendi Alan, istediklerinizi hazırladık.”
“Prense halletmem gereken işler olduğunu söyle. En geç bir hafta içinde geleceğim ve yanımda birkaç hediye getireceğim.”
---
Zephyr hiçbir şey söylemeden üzerinde dönen platformlara baktı. Bir yıldızın etrafında dönen yıldızlar gibilerdi, belli bir yörüngeleri ve hızları vardı. Ne yavaş, ne hızlıydılar.
Aralarından bir tanesi vardı ki hepsinden daha yakındı ona. Bu, daha önceden onunla konuşan kıdemlinin platformuydu.
“Değerimi kanıtladım mı?”
Platforma doğru kükredi. Eğer gerçekten yanlış düşünmüş ise yakında öleceği anlamına geliyordu. Burada yanıt alamazsa ülkeden kaçıp, başka bir krallığa taşınmayı düşünüyordu.
Platform titredi. Trururum! Ardından olduğu yerde durdu ve yavaşça alçalmaya başladı. Zephyr ile aynı yüksekliğe eriştiğinde oymalar hafifçe parladı ve altuni ejderhalar hareketlendi. Platformun etrafında dans ettiler, göklere hüküm bildirdiler ve Zephyr’in önünde birleştiler.
Kral olmak için gerekli yeterliliğe sahipsin: cesaret, merhametli bir yürek, büyük hırs, güçlü bir iletişim, tilki ve aslanı andıran bir zihin. Kral ki kurtları korkutabilmek için aslan, tuzakları görebilmek için tilki gibi olmalıdır. Sen bu gereklilikleri karşılıyorsun ama bunlar kral olman için yeterli değil.
Zephyr aldığı övgü için mutluydu.
Biliyordu ki burada ona yol gösteren kişi zamanında bir ülkeye önderlik etmiş yüce bir liderdi. Teknokrasiyi araştırmıştı. Kararların kral ya da siyasetçiler tarafından değil, alanında uzman üst düzey yöneticiler ve işinin ehli teknisyenler tarafından alındığı bir yönetim biçimiydi.
Yönetim kurulunda sadece bilgi sahibi bilim adamları ve mühendisler yer edimişti.
Zarafet Teknokrasisi ise zamanında Aurora’nın doğusundaki Mukaddes Adalar’ı fethetmiş küçük bir devletti. Ancak teknoloji düzeyi ve yönetim bakımından çağının çok ilerisindeydi. O zamanlar kıta çok kaotik olduğu için, o döneme; Savaşan Devletler Çağı dendi.
Zarafet Teknokrasisi çok gelişmiş olsa da kıtayı kaplayan büyük güç, Auroran İmparatorluğu ile karşı karşıya gelmiş ve yoğun bir direnişin ardından tüm devlet imparatorluk tarafından kılıçtan geçirilmişti. Taş üstünde taş, omuz üstünde baş kalmamıştı.
“Eğer gerçekten düşündüğü yer ise, sen de…”
Aklına tarih kitaplarında gördüğü büyük teknisyen geldi. Yaptığı silahlar Aurora İmparatorluğu onlarca yıl püskürtmelerine olanak sağlamıştı. Ama karısı tarafından zehirlendiğinde kurtulamamıştı.
Bu günlerde bile herkes onları düşman olarak görüyordu. Sonuçta tüm krallıklar zamanında imparatora yemin etmiş soyluların soyundandı.
Kilisenin en büyük düşmanları arasında yer alan o büyük figür.
“Büyük Yaşlı Alaca olmalısın.”
Platform hafifçe ışıldadı.
Sanki ‘evet’ diyordu.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..