Zephyr çalışma odasında Leo’nun raporunu dinlemekteydi. Erkek kardeşinin odasında rahatına baktığına duyunca rahat bir nefes verdi ve koltuğuna yayıldı. Gözlerinin altında siyah halkalar vardı, gözleri yorgunluktan çökmüştü.
Zira uğraşması gereken çok fazla şey vardı.
“Her şeyi hazırladınız mı?”
Leo saygıyla eğildi.
“Evet majesteleri.”
“Güzel. Hiçbir sorunun çıkmamasını istiyorum. Katılanları ödüllendireceğimizi söyledin değil mi?”
“Emrettiğiniz gibi.”
Zephyr iç çekti. Hazinesi suyunu çekiyordu, bu yüzden kendi yemeklerinden dahi kısması gerekmişti. Bir de kardeşinin ortaya çıkmasıyla her şey tehlikeye girmişti. Ne olursa olsun bu sorunu halletmesi gerekiyordu.
Şimdiyse önünde bir fırsat vardı.
Çünkü Louis onu gezdirmesini istemişti.
“Tüm gözleri üzerime çekmeye çalışacağım. Askerlerin kimseyle konuşmadığına emin ol. İki gün içerisinde onları buradan göndereceğim.”
“Anlaşıldı.” Leo saygıyla eğildi ve odadan çıktı.
O gittikten sonra Zephyr penceresinden aya baktı. Parmaklarını masaya vuruyordu, gergindi. Sonuçta bu onun ilk savaşıydı.
---
Ertesi günün şafağında şık bir ziyafet verildi. Konaktaki herkes mutlu ve çakırkeyifti. Louis’in gelişi onlara bir heyecan katmıştı. Zephyr ve Louis hiçbir şeyi umursamadan yiyor içiyordu. Dünyanın sonu gelmiş gibi dertsiz tasasızlardı.
Ziyafet bittikten sonra Louis Zephyr’den şehri gezdirmesini istedi.
“Görülecek bir şey yok ama istiyorsan...”
Zephyr biraz utangaç gözüküyordu ama Louis’in ısrarlarına dayanamayarak kabul etmişti. Kraliyet muhafızlarından bir takım hazırlandı ve at arabaları ile şehrin iç kısımlarına kadar geldiler. Ardından arabalardan inip yürüyerek devam ettiler.
Louis dikkatle etrafı izledi. Yıkılmaya yüz tutmuş yollar yüzünden sokaklara arabayla girmek mümkün değildi. Evler ise bahsetmeye değmezdi. Birbirine tutturulmuş tahta parçalarından ibaretlerdi. O kadar zavallı ve çirkin görünüyordu ki daha fazla bakmaya dayanamadığı için kafasını çevirdi.
Rüzgar daha sert esse bu evleri yıkabilirdi.
Kardeşine, Zephyr’e baktı. Hiçbir şeyden haberi yokmuşçasına muhafızıyla konuşuyor, akşam ne yiyeceklerini soruyordu.
Louis hayal kırıklığıyla iç çekti. Şehrin durumu düşündüğünden daha berbattı. Sia’nın ona verdiği raporlardan anladığı kadarıyla şehir çoktan iflas etmişti. Önemsiz birkaç firmanın vergileriyle ayaktalardı.
‘Diğerlerinin önünü kapatıyor. Onun yerine geçebilecek yüzlerce kişi olmasına rağmen şu rahatlığa bak...’
Şehir beklediğinden çok daha kötü bir haldeydi. Arthur’a bunu rapor edince içinin rahatlayacağına emindi ama nedense bir şey onu rahatsız ediyordu. Derken arkasından bir ses duydu.
“Majesteleri dikkat edin!”
Bu Zephyr’in muhafızı olan Leo’nun çığlığıydı.
Endişeyle bağırmıştı.
Kırmızı kan etrafa saçıldı, boğuk bir çığlıkla beraber Zephyr yere yığıldı. Başından aşağıya kanlar akıyordu. Yerde yumruk büyüklüğünde bir taş vardı. Kanlıydı, belli ki Zephyr’in kanıydı bu.
“Majesteleri iyi misiniz?”
“Şerefsiz! Hepiniz ölümü hak ediyorsunuz!”
“Bize yaptıklarınızın bedelini ödeyeceksiniz!”
“Kan emiciler!”
Leo’nun endişeli sesinin ardından bazı sesler duyuldu. Yırtık kıyafetler giymiş birkaç kişi ellerindeki taşlarla öfkelerini kusuyordu. Sıradan Twilight vatandaşlarındandılar. Bu yüzden de kraliyet ailesine olan öfkeleri tavan yapmıştı.
Twilight on yıllar önce terk edilmişti. Krallığın merkezine olan uzaklığı, stratejik bir konuma sahip olmaması ve halkının cahil olması bunun nedenleriydi. O günden itibaren burası suçluların, kaçakların ve işe yaramaz bürokratların yuvası haline gelmişti.
Yeni valinin işe yaramazlığı da bardağı taşıran son damlaydı. Öfkeli halk artık dayanamamış ve valiye isyan etmeye başlamıştı.
Zephyr yerden kaldırıldı. Başından akan kanlar bir bez parçası ile silinirken muhafızlar öfkeli vatandaşları tutuklamak üzere hareketlendiler. Bilhassa Louis’in muhafızları çok öfkelenmişti. Ne olursa olsun kraliyet muhafızlarının önünde bir kraliyet üyesine saldırmışlardı.
Saldırganlar ilk başta öfkeli olsa da bu öfke yerini zamanla korkuya bıraktı. Louis’in muhafızları kılıçlarını çekmişti ki Leo’nun yardımcıları birden ileriye atıldı. Zephyr’in yanında üç kraliyet muhafızı vardı.
Üçünün de aniden atılmasıyla savunmasız kişiler birden kontrol altına alınmıştı. Leo Louis ve diğerlerine karışma fırsatı vermeden emir verdi.
“Hemen hapishaneye atın şunları!”
Bunları söylerken Zephyr’in kafasındaki kanları temizledi. Zephyr sarsıntıdan olacaktı ki bayılmıştı. Leo endişeli olsa da ilk önce olay yerini güvenceye almış, ardındansa Zephyr’in vücudunu kontrol etmişti.
“Majesteleri affınıza sığınıyoruz...”
Louis’e doğru eğildikten sonra Zephyr’i at arabasına doğru götürdü ve hızlıca olay yerini terk edip konağa gittiler.
Louis daha ne olduğunu bile idrak edememişti.
Şehrin durumunu merak ettiği için bir gezintiye çıkmışlardı ve vatandaşların öfkeli protestosuyla karşılaşmışlardı.
Louis’in tahtta gözü yoktu. Sadece para ve ekonomi alanlarında ilerlemek istiyordu. Bu yüzden tahtın en büyük adayı olan 2. Prens Arthur’u desteklemeye karar vermişti.
Prens Arthur soylular tarafından sevilen biriydi. Diğerlerinin aksine yüksek bir yeteneğe ve keskin gözlere sahipti. Bireysel güç bakımından I. Prens Arcturus’tan bile üstündü. Büyü ve dövüş sanatlarındaki yeteneği pek çok kişinin takdirini kazanmıştı.
Louis de yeteneksiz sayılmazdı. Savaş deneyimi olmasa da saf fiziksel gücüyle bin kiloyu hiç sorun yaşamadan kaldırabilir, nefesi kesilmeden binlerce metre taşıyabilirdi. Ancak buna rağmen tahta hiç göz koymamıştı.
Zira bu canavarlar ile savaşabileceğini düşünmüyordu.
Elindeki tek güç paraydı ve bu parayla olabildiğince kâr etmesi gerekiyordu. Tahta kimin geçtiği de onun için önemsizdi. Taht hakkından feragat ettiği için sıradaki kral ona kolay kolay dokunamazdı. Ayrıca nişanlısı bir soyluydu. Yani ne olursa olsun kellesi güvendeydi.
Arthur’dan aldığı emirleri yerine getirdiği sürece en büyük kârı elde edebileceğine inanıyordu.
Şimdiyse Arthur tarafından Zephyr’i incelemek için gönderilmişti.
Zephyr son zamanlarda çok hareketliydi. Onun bir kara at olabileceği düşüncesi herkesi korkutuyordu.
Louis bu konudan emin olmak için buradaydı.
Ancak şimdi tamamen emindi.
“Kardeşim hâlâ aynı beceriksiz kişi. Halkı tarafından taşlanan bir prens... Bize bir engel teşkil etmiyor. Arthur buna sevinecektir.”
İncelediği dosyalar, yaptığı gözlemler sonucunda Zephyr’in aynı beceriksiz kişi olduğuna emin olmuştu. Hangi becerikli prens vatandaşları tarafından taşlanıyordu? Bu komikti. Louis Zephyr’in sağlığı konusunda en ufak bir endişeye dahi sahip değildi.
“Hey hazırlanın.”
Muhafızlarına seslendi.
“Yarın sabah burayı terk edeceğiz.”
Bu çökmüş şehirde daha fazla kalmak istemiyordu.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..