Bölüm 450

avatar
7326 17

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 450


Bölüm 450: Mor Yağmur Sağanağı!



Kendini imha gücü Meng Hao karşısında işe yaramazdı, çünkü Kör Larvaya sahipti. Patlama dağıldıktan sonra Meng Hao panik içinde kaçmakta olan Gelişen Ruha baktı ve ardından sağ elini salladı. Kör Larva İpeği havada uğuldayarak ilerledi ve onu sardı. Gelişen Ruhun yüzü umutsuzlukla doluydu ve elleriyle bir büyü hareketi uyguladı. Hemen etrafını parlak bir ışık sararak direnmeye çalıştı. Fakat Kör Larva İpeğine dokunduğu anda bu ışık parçalandı. Kör Larva İpeği, Gelişen Ruhun etrafını ezici bir biçimde sararak onu ölümüne boğdu.



Acınası çığlıkla eşliğinde ilk önce fiziksel vücudunu kaybeden Akrep Dalı Kıdemlisi şimdi de Gelişen Ruhunun parçalanarak un ufak olmasıyla tam ölümü tecrübe etmiş oldu.



Onun ölümü, izleyenlerin zihinlerini döndürmüştü. Meng Hao’nun acımasız taktikleri ve kan donduran saldırıları bütün Kıdemlileri yok etme arzusuna sahip olduğunu net bir şekilde göstermişti. Buna bir de ışınlanma kullanabilmesini ekleyince Gelişen Ruh Gelişimcileriyle savaşabilecek bir pozisyona gelmişti.



Çevredeki Gelişen Ruh Gelişimcileri zaten yaralarla boğuşuyorlardı. Dahası, akreplerinin mühürlenmesi ve dış dünyayla bağlantısının kesilmesi onların Gelişen Ruhlarının dengesiz hale gelmesine neden olmuştu. Yüce Papazın yüzü nefretle titreşti, ama artık Meng Hao’ya bulaşmak istemediği için hiç tereddütsüz geriye çekildi.



Diğer sekiz Gelişen Ruh Gelişimcisi de dağılmış durumdaydı. Eğer gelişim merkezleri zirve durumunda olsaydı, birlikte Meng Hao’ya karşı savaşabilirlerdi. Ama şu an ağır yaralara sahiplerdi ve artık savaşmak istemiyorlardı. Hemen geriye çekilmeye başlamışlar ve Meng Hao ile aralarına olabildiğince mesafe koymayı amaçlamışlardı.



Bunu gören Meng Hao kalbinden rahat bir iç geçirdi. Biraz önce hem büyük bir hızla, hem de birden fazla kişiyi öldürmesi gerektiğini biliyordu. Onlar Gelişen Ruh Gelişimcileriydi, her biri sayısız insanın arasından yükselen kişilerdi. Kurnaz ve plancılardı, onları öldürmek zordu.



Biraz önce hızlı bir hamleyle sayılarını bir azaltmış ve sonuç olarak diğerleri artık savaşa devam etmek istememişlerdi. Eğer devam etseler Meng Hao’nun onları öldürmeye devam etmesi zor olacaktı.



Demek savaşa devam etmek istemiyorlar, pekala.” diye düşündü Meng Hao. “Zihinlerine bir tohum ekildi. Eğer onlarla bir kez daha karşı karşıya gelirsem, öldürmek daha kolay olacaktır!” Derin bir nefes aldı, gözleri öz güvenle parlıyordu. İlk defa tek başına bir Gelişen Ruh Gelişimcisini öldürmüştü. Şu an gelişim dünyasında ayakları yere çok sağlam basıyordu.



Meng Hao Metal-tip totemi elde etmeden önce sadece tek bir Erken Aşama Gelişen Ruh Gelişimcisini öldürebilirdi. Fakat, bunu kolay bir şekilde başaramazdı. Ateş-tip totemle birlikte şu an üç toteme sahipti. Hala Nüve Formasyonunun büyük döngüsünde olsa da savaş hüneri anlamında aşılamaz olarak görülen Nüve Formasyonu ve Gelişen Ruh arasındaki boşluğu çoktan birbirine bağlamıştı!



Meng Hao bir kez daha ortadan kayboldu. Tekrar ortaya çıktığında Zhao Chunmu’nun tam yanında duruyordu. Zhao Chunmu çığlık attı ve solgun yüzü dehşetle doldu.



Pekala, eğer büyük balığı yakalayamıyorsam, o zaman yeme de ihtiyacım kalmamış demektir.” dedi Meng Hao sakince. Yavaşça sağ elini kaldırdı. Eli onun alnına hafifçe vururken Zhao Chunmu’nun buna karşı yapacak hiçbir şeyi yoktu.



Bu hafif vuruş bir gürlemeye dönüşürken Zhao Chunmu’nun kafası patladı. Vücudu seğirerek yere düştü.



Bu sırada savaş alanında Karga Mabudu Kabileleri ile Akrep Dalı arasındaki savaş giderek şiddetleniyordu. Bir Gelişen Ruh Gelişimcisi öldürdükten sonra diğer Gelişen Ruh Kıdemlileri ona yaklaşmaya gönüllü olmamışlardı. Daha sonra gidip Akrep Dalının Kutsal Oğlunu öldürmüştü. Akrep Dalının savaşma isteği şu an tamamen dağılmıştı. Onlar yavaş yavaş geri çekilirken Karga Mabudu Kabileleri üstünlüğü ele geçiriyorlardı. Öldürme sesleri yükselirken neredeyse kendi yorgunluklarını unutmuş gibilerdi. Şu ana kadar Beş Kabileden geriye yalnızca binden az kişi kalmış olsa da vahşi birer canavar gibi saldırmaya devam ediyorlardı.



Meng Hao’nun şeytansı sürüsü bu savaşta kritik bir role sahipti. Eğer yedi bin civarı şeytansıdan oluşan sürü olmasaydı Karga Mabudu Kabileleri savaşı buraya kadar sürdüremezlerdi.



Meng Hao savaş alanında durarak etrafına bakındı ve gözleri Zhao Youlan’ın üzerine geldi. O anda Zhao Youlan’ın yüzü soldu. Yanında koruma olarak duran iki Kıdemli ve Baş Papaz da gergin görünüyorlardı.



Meng Hao’nun cesareti onları derinden etkilemişti.



Aniden gökyüzünde gök gürültüsü sesleri duyuldu. Bu ses son derece eşsizdi; sanki sayısız insanın inlemesini andırıyordu. Öylesine şok ediciydi ki insanın ruhunu titretiyordu.



Gök gürültüsü koptuktan sonra yağmur yağmaya başladı. Yağmur yine mor renkteydi ve bu sefer sadece çiselemiyordu. Bu sefer sağanak şeklinde yağıyor ve yeri yıkıyordu.



Yağmurun içinde sanki bütün hayatları söndürme arzusuna sahip olan soğuk, yıkıcı bir irade var gibiydi. Yağmur suyu düşüyor yere yayılıyordu ve aniden bir alamete dönüşüyordu.



O anda Meng Hao bir kriz hissiyatına kapıldı. Yağan mor yağmura baktı ve kaşlarını çattı.



Bu yağmurda yanlış bir şeyler var.



Yağmurun yağmaya başlamasıyla neredeyse aynı anda fazla uzak olmayan bir yerde kör edici bir ışık ortaya çıktı. Sayısız figür oradan hızla çıkmaya başladı. Bu insanlar Beş Zehir Kabilesine mensup kişilerdi.



Onların ortaya çıkışı, bir anda Akrep Dalı Gelişimcilerinin yüzlerindeki umutsuzluğun kaybolmasına neden oldu.



Meng Hao’nun göz bebekleri büzüldü ve elbise kolunu fiskeleyerek geriye doğru fırladı.



Karga Mabudu Kabilesi üyeleri, kalkanın arkasındaki bölgeye geri dönün!” Onun sesi savaş alanındaki Karga Mabudu üyelerinin hemen dikkatini çekti. Birer birer sessizce gökyüzüne baktılar ve ardından geri çekilmeye başladılar. Aniden savaş alanındaki iki kuvvetin arasında büyük bir boşluk ortaya çıktı.



Savaş alanına doğru hızla ilerleyen yirmi bin Beş Zehir Kabilesi Gelişimcisinin yüzlerinde soğuk gülümsemeler, gözlerinde öldürme arzusu vardı. Adeta gökyüzünü karartmışlardı.



Grubun içinde her biri binlerce şeytansı içeren sürülere sahip Ejderhacılar da vardı. Gelişimcilerin arkasında uçan şeytansılar adeta devasa bir denizi andırıyorlardı.



Grubun içinde otuzdan fazla Gelişen Ruh Gelişimcisi vardı ve aralarında altı tanesi Papazdı. Daha da etkileyici olan içlerindeki beyaz cübbeli yaşlı bir adamdı. Cildi koyu kahverengiydi ve gözlerinde tehditkar bir ışık vardı. Bu adamın gelişim merkezi Geç Gelişen Ruh aşamasındaydı!



Bu adam Beş Zehir Kabilesindeki Papazların lideriydi. O, tüm Beş Zehir Kabilesinin Baş Papazıydı, tıpkı Büyükbabaya benzeyen bir pozisyona sahipti.



Selamlar, Baş Papaz!



Baş Papaza saygılarımızı sunuyoruz!



Savaş alanında kalan bütün Akrep ve Örümcek Dalı Gelişimcileri hemen dizlerini çökerek yaşlı adamın önünde eğildiler.



Buna Zhao Youlan da dahildi.



Karga Mabudu Kabilelerinin böylesine güçlü bir adama karşı direnemeyeceği belliydi. Dahası, kalkanın kaynağı çoktan tükenmek üzereydi ve kalkanın kendisi giderek inceliyordu. Bu kalkan ancak dört saat daha varlığını sürdürebilirdi.



Meng Hao kalkanın dışında duruyordu. Onun yanında Karga Asker Kabilesi Büyükbabası da dahil Beş Kabilenin Gelişen Ruh Gelişimcileri vardı. Hepsinin de yüzlerinde son derece çirkin ifadeler vardı.



Meng Hao’nun emriyle sürüsünden geriye kalan yedi bin civarında şeytansı kalkanın etrafında defansif bir pozisyon aldılar. Her şey sessizleşmişti ve savaş alanı o anda tıpkı bir mezarlığı andırıyordu. Mor yağmur da hızını artırıyordu.



Bu ölümcül sessizliğin içinde Beş Zehir Kabilesi Baş Papazı olan koyu tenli yaşlı adam soğukkanlı bir tonla konuştu: “Hiç kimseyi sağ bırakmayın!



Yirmi bin kişilik gelişimci ordusu ve onların şeytansıları kükrediler. Bununla birlikte tıpkı bir deniz dalgası gibi Meng Hao ve diğerlerinin üzerine doğru akmaya başladılar.



Düşman yaklaşırken Meng Hao derin bir nefes aldı ve gözleri soğuklukla doldu. Öd Ağacını çağırmadı. Bu ancak kendisini korumak için kullanabileceği bir şeydi ve böyle savaşlarda işe yaramazdı.



Meng Hao en başından beri bu savaştan umutluydu. Bunun nedeni en başından beri elinin altında bir kozu olmasıydı. Yeri geldiğinde oynanacak olan bir koz.



Aniden Meng Hao’nun sesi yankılandı:



Sarmaşıklar! Dikenli Sur!” Bu sözler havayı doldurduğu anda Vahşi Devin vücudundan uluma sesleri yükseldi. Onun etrafını sarmış olan kan renginde bir sarmaşık vardı ve sarmaşık aniden fırladı. Sarmaşık bir anda vücudunda dikenler peyda olurken kendisini yere gömdü.



Sarmaşık kendini yere gömdüğü anda Beş Zehir Gelişimcilerinin önündeki topraktan sayısız diken patlayarak dışarı fışkırdı. Bu dikenlerin en küçüğü aşağı yukarı beş metre büyüklükteydi. En büyükleri ise üç yüz metreyi aşıyordu. Dikenler dalgalar halinde fırlayarak Karga Mabudu Kabilelerin etrafını koruyucu bir şekilde sardı!



Daha da tuhaf olan şey ise bu dikenlerden her birinin hızlıca daha da küçük dikenler çıkartmasıydı. Beş Zehir Kabilesi saldırıya geçtiği anda sarmaşıklar koruyucu bir bariyer formuna dönüşerek Karga Mabudu Kabilelerinin etrafını tamamen sarmıştı!



Bu dikenler Soğuk Kar Klanının kutsal yadigarıydı. Kutsal Kar Şehrinden ayrılırken Klanın Patriği ödül olarak onları Meng Hao’ya hediye etmişti. Meng Hao ise daha sonra sarmaşıklarını bu dikenlerle beslemişti. Yeterince zaman geçtikten sonra sarmaşıklar dikenleri özümsemiş ve ardından dönüşmüştü.



R.N: Meng Hao dikenli suru ilk olarak 369. bölümde kullanmıştı. Dikenli Sur tohumu ona 382. bölümde verilmişti.



Dikenli Surun ortaya çıkışı Baş Papazın yüzünün şaşkınlıkla dolmasına neden oldu. “Bu Soğuk Kar Klanının İmha Edici Sikenli Suru! Bilindiği üzere Ruh Bölmenin altındaki hiçbir şey onu aşamaz… Pekala, bakalım bu anlatılan efsane gerçekten de doğru muymuş!” Soğuk bir homurtuyla sağ elini salladı. Hemen çevredeki gelişimciler ve şeytansı sürüleri Dikenli Sura saldırmak için ilerlediler.



Meng Hao derin bir nefes aldı ve bacaklarını çaprazlayarak oturdu. Bir damla hayat kanını pıhtılaştırarak onu Dikenli Sur ile kaynaştırdı. Ruhsal Duyusu onunla bütünleştiği anda bu yöntemi Beş Zehir Kabilesine karşı savaşmak için kullandı.



Dışarıda gümbürtüler yükselirken şeytansılar Dikenli Sur Kalkanına sertçe çarptılar. Gürleme sesleri yankılanırken şeytansıların acınası çığlıkları yükseldi.



Dikenli Sur ayaktayken Ruh Bölmenin altındaki hiçbir şey içeriye tek bir adım bile atamazdı.



Dışarıda gümbürtüler duyuluyor, büyülü eşyaların ışıkları ve totemlerin parıltıları görülüyordu. Her şey şiddetle sarsıldı ve dağlar bile yerle bir olmanın eşiğine geldi. Dikenli Sur titredi ve üzerinde çatlaklar oluşsa da düşmedi!



Aynı sırada sarmaşıklardan dikenler fırlıyordu. Nispeten kısa bir sürede çok sayıda şeytansı telef olup gitmişti. Yirmi bin kişilik gelişimci ordusundan üç binden fazlasına dikenler saplanmıştı. Dikenlere maruz kalanlar acınası çığlıklar atarken hayat kuvvetleri emiliyor ve çürümüş cesetlere dönüşüyorlardı.



Şu anki görüntü itibariyle bu savaş bir taraf tamamen yok olana kadar bitmeyecek gibiydi. Fakat tam o sırada gökyüzü aniden daha fazla gök gürültüsüyle doldu. Sanki sayısız insan ağlıyormuş gibi bir sesti bu. Mor yağmur daha da şiddetlendi. Yağmurun bir kısmı toprak tarafından emilse de yerde gölcükler oluşmaya başlamıştı.  Şu an daha düşük alanlarda göletler şekilleniyordu.



Bu durum Meng Hao’nun yanı sıra Zhao Youlan’ın da dikkatini çekmişti. Ayrıca Beş Zehir Kabilesinin Kıdemlileri ve Baş Papazı da bunun farkındaydı. Baş Papaz yağmur suyuna uzun bir süre şaşkınlıkla baktı ve ardından bir anda yüzü düştü!



Yüzü tam anlamıyla düşmüştü!



Bu… Bu…” Baş Papazın vücudu titremeye başladı. Sahip olduğu zeka ve gelişim merkezi seviyesi sebebiyle kabilesini yıkıma götürecek bir olay karşısında bile kontrolünü kaybedip yüz ifadesinde böylesine bir değişim olmaması gereken biriydi. Bu yüz ifadesinin oluşmasına neden olacak tek şey, bir kabilenin yok oluşunun çok ötesinde bir felaket olabilirdi!



-----










Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44262 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr