Bölüm 453

avatar
7531 17

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 453


Bölüm 453: Ölümsüzlük Köprüsü!




İşte umut!” diye düşündü Meng Hao gözleri ışıl ışıl parıldıyordu. Göksel Saltanat Birliğinin neden bu Şeytan Ruhu adı verilen şeyleri istediğini umursamadı. Bildiği tek şey Siyah Topraklara girmek için Şeytan Ruhuna ihtiyacı olduğuydu!



Onlardan birine sahip olanlar bu kıyamet sırasında hayatta kalma ve yıkımdan kurtulma şansına sahip olacaktı.



Şeytan Ruhunun etrafının sarılması ve Batı Çölünün büyük savaşlarla dolması çok uzun sürmeyecekti.



Meng Hao ayağa kalktı ve ardından başını çevirerek Karga Asker Kabilesi Büyükbabasına doğru baktı. Onun Meng Hao’ya bakan gözleri benzersiz bir parıltıyla dolmuştu.



Bir an birbirlerine baktıktan sonra Büyükbaba ayağa kalktı ve dağın zirvesinde duran Meng Hao’ya doğru yaklaştı.



Şeytan Ruhlarının Batı Çölü topraklarında ortaya çıkıp çıkmayacağından emin değilim.” dedi Büyükbaba ağır ağır nefeslenerek. “Hatta, daha önce Şeytan Ruhu terimini bile duymadım. Fakat eğer bu Göksel Saltanat Birliği adı verilen grup haklıysa, o zaman o şeyleri bulabilme ihtimalimizin yüzde seksen olduğu bir yer var!



Köprü Harabeleri Alemi!



Meng Hao başını aşağı yukarı salladı ve düşünceli bir şekilde ayağa kalktı.



Fakat…” Büyükbaba bir anda durdu. Meng Hao’nun aklından geçenleri anlayabiliyordu. Fakat kendisi bu sonuca varmış ise Batı Çölündeki diğer birçok kabile de bunu düşünecekti.



Bu yüzden Köprü Harabeleri Dünyasına yapılan baskın genelden çok daha rahatsız edici olacak, tehlike o dünyanın kendisinden değil içeri giren diğer gelişimciler tarafından yaratılacaktı.



Kararımı çoktan verdim...” dedi Meng Hao yavaşça yaşlı adama bakarak. “Eğer bir Şeytan Ruhu bulamazsam size yolun sonuna kadar eşlik edeceğim ve isimlerinizi mezar taşlarınıza kazıyacağım.



Ama bir Şeytan Ruhu elde edebilirsem, o zaman ben, Meng Hao… Size göçte liderlik edeceğim. Göç başarılı olsa da olmasa da sizi terk ederek hayal kırıklığına uğratmayacağım!



Karga Asker Kabile Büyükbabası dinledi. Sessizce Meng Hao’ya doğru baktı, gözleri tarif edilemez bir ışıkla parlıyordu. Daha sonra elbise kolunu fiskeledi ve Meng Hao ile aralarındaki gelişim merkezi ve yaş farkına rağmen dizlerinin üstüne çöktü, ellerini kenetledi ve içten bir baş selamı verdi!



Nesiller gelip geçecek, beş Karga Mabudu Kabileleri asla nezaketini unutmayacak Kutsal Antik. Nesiller gelip gidecek, senin heykeline tapacağız. Eğer bu sözlerimde samimi değilsem, beş Karga Mabudu Kabileleri ateşler içinde yansın!



Kabilelerin içinde iki tane daha Gelişen Ruh Gelişimcisi vardı ve ayrıca önceden Gelişen Ruh aşamasında olup da Nüve Formasyonunun büyük döngüsüne düşen iki kişi vardı. Onlar da Karga Asker Kabilesi Büyükbabasının sözlerini duymuştu.



Sadece onlar değil bütün Kabile üyeleri duymuştu. Hepsi onları izliyor, aralarında geçen konuşmayı dinliyorlardı.



Hiç kimse tek bir kelime etmemişti. Söyleyecek bir şey bulmak zordu, ama birer birer dizlerinin üstüne çökerek secdeye gittiler. Kısa süre sonra tüm kabile dizlerinin üstüne çökmüştü.



Kabiledeki Nüve Formasyonu ve Gelişen Ruh Gelişimcileri de dahil bütün üyeleri secdeye gitmiş durumdalardı.



Hiç kimse konuşmadı sadece onun karşısında diz çöktüler. Aslında kalplerinde hissettikleri duyguları da kelimelerle ifade edemeyecek durumdalardı. Meng Hao’ya karşı hissettikleri derin minneti göstermek için gözleri yaşlı bir şekilde secdeye oturmayı seçmişlerdi.



Meng Hao onlara doğru bakarken gök gürledi ve mor yağmur yukarıdan tüm şiddetiyle yağmaya devam etti.



Gelişimcilerin geliştirdiği asıl şey öz güven ve daha da önemlisi öz farkındalıktır. Şunu söylemeliyim: Ben, Meng Hao, kendimi dürüst ve namuslu bir insan olarak çağıramam. Aynı zamanda ne bir centilmen ne de gururlu bir adamım. Ama bana karşı gösterilen nezaketin karşılığını daima vermişimdir!” Meng Hao bunula birlikte ellerini kenetledi ve Karga Mabudu Kabilesi üyelerine doğru baş selamı verdi.



Zaman akıp giderken üç ay geride kaldı. Aşağıdaki akıntılar çoktan nehirlere dönüşmeye başlamıştı bile. Dağın zirvesinden aşağı bakınca çoktan yedi ya da sekiz tane nehrin oluştuğu görülüyordu.



Nehir suları cansız bir şekilde kaynıyordu. Bazı yerlerden yoğun ölüm aurası yükseliyordu.



Bölgedeki ruhsal enerji çoktan kıtlaşmaya başlamıştı. İmha iradesi çok belirgindi. Dünya ıssızlaşıyordu…



Üç ay daha geçti. İki bin kabile üyesinden şimdiye kadar yüz tanesi ciddi biçimde zayıflamıştı ve yatakta yatmaktan başka bir şey yapamıyorlardı. Hatta nefes almaya bile güçleri kalmamıştı.



Meng Hao ile ilişkilerinden dolayı Wu Ling ve Wu Chen şu an kabile içinde seçkin bir pozisyona sahiplerdi. İkisi, şu an Karga Gözcü Kabilesi ile ilgili meselelerde çok baskın rollerdeydi. Ayrıca diğer iki Gelişen Ruh Gelişimcileri tarafından öğrenci olarak alınmışlardı.



Meng Hao, Karga Asker Kabilesine Wu Ling’in kolyesi ile ilgili danıştıktan sonra nihayet onun kökenini anlamıştı. O kolye Karga Mabudu Kutsal Topraklardan gelmemişti. Binlerce yıl önce Karga Mabudu Kabilesi gücünün zirvesindeyken Köprü Harabeleri Aleminden çıkartılan değerli bir hazineydi.



Bunu öğrendikten sonra Köprü Harabeleri Dünyası Meng Hao’nun zihninde daha da gizemli bir yer haline geldi. Ayrıca Büyükbabadan başka tuhaf şeyler de öğrenmişti. Köprü Harabeleri Dünyasından çıkan insanlar içeride olup biten her şeyi hatırlayabiliyorlardı, ama oraya giderken ve geri gelirken yaşananları net bir şekilde hatırlamıyorlardı. Sanki bir şey araya giriyor ya da hafızaları siliyor gibiydi.



Bir Diriliş Zambağı tohumu, Şeytan Ruhu denilen şey ve hatta antik zamanlardan efsanevi bir Ölümsüz Yürüyüş Köprüsü… Orası tamamen bir harabe. Ölümsüzlük Köprüsünü oluşturan taşların nasıl bir özel işleve sahip oldukları bir kenara, eğer bu taşlar beş elementten “Toprak” elementini içinde barındırıyorlarsa, o zaman ihtiyacım olan Toprak-tip elementi elde etme şansım olabilir.” Meng Hao’nun gözleri pırıl pırıl parladı. Onun Köprü Harabeleri Dünyasına karşı olan beklentisi daha da yükselmişti.



Bu süre zarfında Papağan nihayet geri dönmüştü. Fakat büyük bir coşkuyla tekrar gitmesi sadece birkaç gün almıştı. Meng Hao onun neden bu kadar eğlendiğinden emin değildi, ama bu mor yağmur duracak gibi görünmüyordu.



Yarım ay sonra bir öğle vakti gökyüzü sağır edici bir gümbürtüyle doldu. Yukarıda sanki gökyüzünü ikiye ayıracakmış gibi şiddetle çatırdayan gümüş renkli bir yıldırım belirdi. Bütün kabile üyeleri şaşkınlıkla yukarı bakarken, aylardır yağmakta olan mor yağmur aniden durdu!



Yağmur durduğunda herkes şok olmuştu. Havaya bakan Meng Hao’nun gözleri pırıldadı. Gördüğü şey tüm vücudunun titremesine ve nefesinin ağırlaşmasına neden olmuştu.



Gökyüzünde bir köprü vardı!



Köprü tüm gökyüzünü doldurmuştu. Ne başı, ne de sonu var gibiydi. Köprüden parlayan tükenmez ışık, yağmurun kesilmesine neden olan şeydi. O gün Batı Çölüne tek bir yağmur damlası düşmedi.



Gürleyen yıldırıma dikkatle bakınca onun yalnızca köprünün içinde var olduğu görülebilirdi. Dışarıyla alakası yoktu. Aslında yıldırım bu devasa köprünün üzerindeki var olan sayısız çatlak gibi görünüyordu.



Ölümsüz Yürüyüş Köprüsü!” diye düşündü Meng Hao uçsuz bucaksız yapıya doğru bakarak. Bu yapı aslında hayali olsa da son derece gerçekçi duruyordu.



Köprünün yüzeyinde sayısız büyülü sembol pırıldıyordu. Her biri bir Gelişen Ruh Gelişimcisini bile yok etmeye muktedir bir dalga gücü içeriyor gibiydi. Köprünün yaydığı aura son derece kadimdi, içinde zaman hissiyatı barındırıyordu. Bu aura ruhsal enerjiden farklıydı; çok daha zengin ve bol gibiydi, sanki bu auranın ufak bir zerresi bile dış dünyada varlığını sürdüren ruhsal enerjinin büyük bir miktarına denk gibiydi.



Meng Hao bu auranın gök ve yerin ruhsal enerjisiyle kıyaslanamayacağını söyleyebilirdi ve onu özümseyen herhangi bir gelişimci şok olacaktı. Daha da şaşırtıcı olansa… Meng Hao’nun kendisi de onu özümseyebilirdi!



Bu durum Meng Hao’nun kalbinin ve zihninin inanılmaz bir şiddetle alt üst olmasına neden oldu. Köprünün yaydığı parlak ışık on binlerce metrelik koca bir alanı aydınlatıyordu. Tüm gökyüzüne yayılmıştı ve sanki açılarak yıldızlı bir gökyüzünü ortaya çıkaran bir perdeyi andırıyordu!



Meng Hao nefes nefese kalmış bir halde yukarıdaki yıldızlara baktı. Bu yıldızlı gökyüzünün Güney Gök Gezegeninin dışındaki gerçek dünyaya ait olduğundan emindi.



Tam o sırada köprünün üstünde aniden belirsiz bir figür ortaya çıktı. O, uzun cübbeli bir kadındı. Siması seçilebilir değildi ve vücudu ışıl ışıl parlıyordu.



Kadın aşağıya doğru baktı, ardından narin elini kaldırdı. Elinde sıradan ve herhangi bir özelliği yokmuş gibi görünen tuhaf biçimli bir taş belirdi. Kadın onu önüne doğru atarak havada süzülmesini sağladı.



Karga Asker Kabilesi Büyükbabası Meng Hao’nun yanında durdu. “Köprüye adım at, Ölümsüzlük Köprütaşını ele geçir.” dedi hızlıca. “Bununla birlikte Köprü Harabeleri Dünyasına girebilirsin. Geri dönmek için de aynı taşı kullanmalısın.



Köprüye nasıl girip çıkacağı konusunda Meng Hao daha önce Büyükbabadan detayları öğrenmişti. Meng Hao pırıltılı gözlerle gökyüzüne doğru baktı. Sağ elini salladı ve aniden Dikenli Sur sarmaşığı ortaya çıktı. Sarmaşık Dağın etrafını delerek Karga Mabudu Kabilelerinin etrafını sardı. Meng Hao ayrıldıktan sonra Karga Mabudu Kabileleri böylece korumasız kalmayacaklardı. Göç etmeyen kabileler baskın ya da saldırı yapabilirlerdi.



Meng Hao sıradan Ejderhacıların Köprü Harabeleri Dünyasına giremeyeceğinden haberdardı. Çünkü içeride şeytansılar var olamıyordu.




Karga Asker Kabilesi Büyükbabası bu konuyu daha sonra özür dileyerek Meng Hao’ya söylemişti.



Meng Hao Ölümsüz Yürüyüş Köprüsü ortaya çıktığı anda şeytansıları kovan bir aura fark etmişti. Sanki bu köprü sadece gelişimcilerin Ölümsüzlüğe Yükselişi için tasarlanmış gibiydi ve Ölümsüz Şeytanlara uygun değildi. Köprü yok olmuş olsa da temel kanunları hala yerli yerinde duruyordu.



Bu yüzden Meng Hao şeytansı sürüsünü kabilede bıraktı. Derin bir nefes aldı ve ardından gökyüzüne doğru havalandı. Bir ışık ışınına dönüşerek Ölümsüz Yürüyüş Köprüsüne doğru fırladı. Aşağıdaki iki bin civarı kabile üyesi ise onu gidişini izliyordu.



Bu sırada Batı Çölünün genelinde Köprü Harabeleri Alemine giriş hakkı olan yirmiden fazla kabileden de insanlar havalanmışlardı. Beş Zehir Kabilesinden de bir temsilci vardı. Bu temsilci Zhao Youlan’dan başkası değildi.



Sağ kolu yenilenmişti ve üzerinde beyaz bir cübbe vardı. Ölümsüz Yürüyüş Köprüsüne doğru uçarken son derece güzel görünüyordu.



Sadece tek bir köprü varmış gibi görünse de aslında giriş hakkı olan bütün kabilelerin üzerinde birbirine benzer birçok köprü ortaya çıkmıştı. Hiçbir katılımcı birbirini göremeyecekti. Hepsinin tek görebildikleri şey köprünün tepesindeki kadın ve onun önündeki Ölümsüzlük Köprü Taşıydı.



Farklı bölgelerde farklı farklı insanlar gökyüzüne doğru fırlamıştı. Meng Hao aniden kadının karşısında belirdi. Uzandı ve Ölümsüzlük Köprü Taşını aldı.



Bunu yaptığı anda içini bir uğultu kapladı. Sanki birisi vücudunu kavramış gibi hissetti ve aniden inanılmaz bir hızla ileri doğru fırladı.











Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr