Bölüm 519

avatar
6610 18

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 519


Bölüm 519: Denizin İçinde Zaman Unutulur



Hayaletler Meng Hao’ya, Meng Hao da hayaletlere baktı. Sanki kafaları bir konuda karışıkmış gibi tereddütlü görünüyorlardı.



Meng Hao’nun ifadesi her zamanki gibiydi. Fakat hayaletlere dikkatlice bakarak nasıl bir tepki vereceklerini görmeye çalışıyordu.



Bir süre sonra hayaletlerden bir ölüm aurası yükseldi. Vücutları aniden harekete geçerek Meng Hao’ya doğru fırladılar.



Meng Hao kaşlarını çattı, ardından hafifçe iç geçirdi. Hayaletler yaklaştığında sağ elini onlara doğrulttu ve kanlı bir ışığın patlamasına neden oldu. Kanlı ışığın içindeki şiddetli bir hayat kuvveti ileri fırladı ve göz açıp kapayıncaya kadar hayaletlerle çarpıştı.



O anda her yeri sarsan bir imha iradesi patladı. Hayaletlerin vücutları yerle bir olurken gök gürültüsü gibi bir ses koptu. Onlar artık ölü birer vücuttan ibaretlerdi.



Bu imha iradesi hayat iradesinin ölüm aurasına dokunmasıyla ortaya çıkmıştı.



Meng Hao on yıl önce böyle bir şeyi yapamazdı. Fakat on yıllık aydınlanmanın ardından kendi hayat kuvvetini tamamen bir ölüm aurasına dönüştüremese de imhayı üretme yöntemini anlamıştı.



“Eğer bu Mor Deniz hayaletleri benim hayat kuvvetimi hissedebiliyorlarsa, denizin de hissettiğini söylemek yanlış olmaz.” Başını sağa sola salladı. aradan geçen on yılda kazandığı aydınlanmanın artmasıyla birlikte aynı zamanda bu hayaletlerle karşılaştığında onların hep kafa karışıklığı yaşadığını fark etmişti. Bu durum Meng Hao’nun en azından ilerleme kaydettiğini gösteriyordu.



Bu fenomenler aynı zamanda benim doğru yolu seçtiğimi gösteriyor.” Düşüncelere dalmış bir biçimde kafasını kaldırarak gökyüzüne baktı. Et Peltesi ile Papağanın nereye gittiğinden haberi yoktu. İkili son yıldır sürekli gülüp eğleniyor ve istedikleri gibi hareket ediyorlardı.



Bazen yarım yıl ya da daha fazla süre boyunca ortadan kayboluyorlardı. Sahip oldukları genel bozukluğu hesaba katınca, Meng Hao onların güvenliği konusunda endişeli değildi. Bölgede tüye ya da kürke sahip hiçbir şey yoktu, bu yüzden her ne hikayeler uydursalar da aslında başardıkları hiçbir şey yoktu.



Meng Hao tekrar Mor Denize dalmadan önce birkaç gün daha dinlendi.



Meng Hao’nun gelişimine bu kadar odaklanması onun Et Peltesi ve Papağan konusunda gerçekte yanılmasına neden olmuştu….



Evet, bölgede tüylü ya da kürklü hiçbir şeyin olmadığı doğruydu, ama bu konu Siyah Topraklar için geçerli değildi… Et Peltesi ve Papağan yıllar önce okyanustan yorulmuşlar ve gizlice oradan ayrılarak Siyah Topraklara uçmuşlardı.



Siyah Topraklara girdikten sonra ise kısa sürede efsane haline gelen bir karmaşaya yol açmışlardı.



Zaman akıp giderken bir on yıl daha geride kaldı.



Meng Hao mor yağmuru kavrama konusunda yirmi yıldan fazla zaman harcamıştı. Şu an neredeyse üç yüz metre derine dalabiliyor ve orada aylarca oturabiliyordu.



Şu an hayat kuvveti son derece zayıftı. Eğer başka biri olsa böylesine az hayat kuvvetine sahip olması, onun artık yaşamadığı anlamını taşırdı. Ama Meng Hao farklıydı. Hayat kuvveti zayıf olsa da yoğun ölüm aurası gerçekte başka bir hayat tipi gibi bir şey olmuştu.



Bu hayat, hayaletlerinkine benziyordu, tek fark o dünyevi bir vücut ve bir ruha sahipti.



Meng Hao’nun denizin altında bu kadar uzun süre direnebilmesinin nedeni hayat kuvveti giderek zayıflarken deniz suyundaki imha gücünün düşmesiydi. Meng Hao’yu suyun içindeki pozisyonundan kovan irade de zayıflamıştı.



On yıl daha geçti. Meng Hao mor yağmura dair aydınlanma kazanmak için altmış yıllık döngünün yarısı kadar zaman harcamıştı. En nihayetinde denizin dibine kadar dalabilecek duruma gelmişti.



Artık ayakları bir zamanlar Batı Çölünün büyük toprakları olan zemine basıyordu!



Meng Hao denizin zemininde dört bir yandan gelen nüfuz edici, tarif edilemez ölüm auralarının etrafını sardığını hissetti. Auralar son derece yoğundu ve hatta yanlarında sayısız hayalet de getirmişti.



Fakat hayaletler Meng Hao’yu gördüklerinde onu tamamen görmezden gelmişlerdi ve sadece geçip gitmişlerdi. Hatta bazıları doğrudan vücudunun içinden geçmişti.



Meng Hao’nun vücudundaki hayat kuvveti artık neredeyse tamamen baskılanmış haldeydi. Geriye kalan tek şey Meng Hao’nun hayata tutunmasını sağlayan ufak bir hayat kuvveti zerresiydi. Vücudu artık bolca ölüm aurasıyla doluydu ve bu durum onun tıpkı bir ceset gibi bembeyaz görünmesini sağlıyordu.



Meng Hao bir zamanlar Batı Çölünün toprakları olan zemine bacaklarını çaprazlayarak oturdu. Bu sefer yıllar ardı ardına geride kaldı.



Mor yağmuru anlamak için mor yağmurun kendisine dönüşmek gerekiyordu. Ancak bu şekilde aydınlanma kazanılabilirdi. Otuz yıllık denemenin ardından Meng Hao nihayet bu başarıyı elde edebilmişti.



Meng Hao’nun hayata tutunmasını sağlayan o hayat kuvveti zerresi şu an ölüm aurasıyla kaplanmış haldeydi. Fakat hala yok olmamıştı. Çevredeki imha iradesi o anda son derece zayıftı.



Meng Hao en sonunda mor yağmurun içinde ölmenin nasıl bir şey olduğunu anlayabiliyordu.



Meng Hao hareket etmedi. Mor Denizden çıkmaya niyeti yokmuş gibi olduğu yerde oturmaya devam etti. On yıl daha geride kaldı.



Meng Hao’nun Su-tip totemini nasıl şekillendireceğini anlama sürecinde kırk yıl geride kalmıştı. Bir ölümlü için kırk yıl neredeyse bir ömür anlamına geliyordu. Fakat bir gelişimci için kırk yıl kısa bir süre sayılmasa da uzun da sayılmazdı.



Kırk yılın ardından Batı Çölündeki yağmur artık sağanak şeklinde yağmıyordu. Şu an kesilme belirtileri gösteriyordu. Yağmurun kendisi on bin yıl boyunca devam etmeyecekti. Batı Çölünün antik kayıtlarına göre yağmur en fazla yüz yıl sürecekti.



Ama ne yazık ki yağmur yüz yıl sonra dinse de ruhsal enerji yenilenmeyecekti. Mor Deniz hala gelişimciler için yasaklı bölge halinde kalacaktı. Suyun üstünde uçmak mümkün olacaktı, ama denize adım atmak imkansızdı.



Dahası, Siyah Topraklara giremeyen çok sayıda Batı Çölü Gelişimcisi olduğu için Mor Deniz sayısız hayalet ile dolu olacaktı. Onlar etrafta yüzerken herhangi bir canlı ile karşılaştıklarında inanılmaz bir kin hissedeceklerdi ve o canlının hayat kuvvetini yok etmek için anında saldırıya geçeceklerdi.



Buna rağmen bu hayaletler aslında gelişimcilerin kullanabilecekleri bir şeydi. Onlar ölüm aurasından oluştukları için mühürlenebiliyorlardı. Hatta bazı güçlü hayaletler Ölüm Aurası Kristallerine arıtılabiliyordu. Bu kristaller vücudun saklı gücünü uyarmak için gelişim pratiklerinde kullanılabilirdi.



Kırk yıllık zaman periyodunda Siyah Topraklarda birçok büyük olay yaşanmıştı. Fakat değişmeyen tek şey Göksel Saltanat Birliğinin bölgede en güçlü grup olma unvanıydı.



Göksel Saltanat Birliğinin dışında altı tane daha güçlü kuvvet yavaş yavaş yükselmişti. Bunlar tabii ki Ruh Bölme Patriğine sahip büyük kabilelerdi.



Aslında onlardan bir tanesinin bir Ruh bölme Patriği yoktu. Bu kuvvetin adı Altın Karga Siyah Ejderha Klanıydı.



Bu Klan Karga Mabudu Kabilesi ve Siyah Ejderha kabilesinin birleşimiydi. Güç dengesi anlamında Altın Karga Klanı birincil güç, Siyah Ejderha Kabilesi ikincil güç ve Altın Işık Kilisesi üçüncül güçtü. Üçü birlikte güçlü bir klan yaratmışlardı.



Bu klan bir Ruh Bölme Patriği olmasa da 800,000 şeytansıya sahipti. Böylesine korku verici bir güce sahip oldukları için kimse onlara tepeden bakmaya cesaret edemiyordu.



Bu durum özellikle büyü formasyonları için geçerliydi. Kırk yıldır birçok insan onları gizlice gözetlemiş, ama hepsi de klanı dışarı çıkarmaya dair bütün düşüncelerinden vazgeçmek zorunda bırakılmışlardı.



Klanın aynı zamanda Dikenli Suru da vardı. Ruh Bölme aşamasının altındaki herhangi bir düşman ona karşı tamamen çaresizdi.



Eğer bir Ruh Bölme Patriği oraya gelirse Dikenli Suru halledebilirdi, ama 800,000 çılgın şeytansı hiçbir kabilenin karşısına almaya cesaret edemeyeceği bir kuvvetti.



Bu yüzden Siyah Topraklarda bir denge mevcuttu. Bu denge sayesinde Altın Karga Siyah Ejderha Klanı yalnızca varlığını sürdürmekle kalmamış, aynı zamanda güç olarak pozisyonunu yükseltmişti.



Muhtemelen ne derece korkunç Totemik Kutsal Antiklere sahip olduklarından bahsetmeye bile gerek yoktu. Yabancı Canavarın muhafızlığı sayesinde Altın Karga Siyah Ejderha Klanı herkesin ciddiye aldığı bir kuvvet konumundaydı.



Özellikle 800,000 şeytansıdan oluşan sürüden bazı şeytansıların yavaş yavaş Totemik Kutsal Antik olma noktasına ilerlediği görülüyordu!



Otuz yıl önce Büyük Tüylü 11. seviyeye ulaşmış ve bir Totemik Kutsal Antik olmuştu! O gün Siyah Topraklarda bütün şeytansılar Altın Karga Klanından dört bir yana yayılan güçlü bir Şeytani Qi hissetmişlerdi.



Ondan on yıl sonra ise Kırmızı Timsah ve Devasa Kertenkele arka arkaya Totemik Kutsal Antik seviyesine ulaşmışlardı.



Kargalar, sivrisinekler ve diğer çeşitli şeytansılar ise hızla gelişmeye devam etmişlerdi. Hepsi de 11. seviyeye ulaşmış ve Totemik Kutsal Antik olmuşlardı!



Onların korumasıyla birlikte Altın Karga Siyah Ejderha Klanı gerçek anlamda üst düzey bir kuvvet haline gelmişti. Siyah Topraklarda Göksel Saltanat Birliğinin altındaki en büyük altı güçten biri haline gelmişlerdi!



On yıl önce Papağan ve Et Peltesi Ruh Bölmenin Kutsal Duyusunun saptamasından bir şekilde geçmişler ve Siyah Topraklara tekrar girmişlerdi. Bunun ardından hemen kaos yaratmaya başlamışlardı. Çok sayıda şeytansı felaketle yüzleşmişti. Altın Karga Siyah Ejderha Klanı dışındaki bütün kabilelerin şeytansıları, Papağanın ve Et Peltesinin aurasını hissettiklerinde anında inlemeye ve ardından tam zıt yönde kaçmaya başlıyorlardı.



Ejderhacılar onları ne kadar kontrol etmeye çalışsalar da onlara engel olmanın bir yolu olmuyordu. Şeytansıları hızla kaçıyor ve Ejderhacı havada tek başına kalarak korkuya kapılıyordu.



Ejderhacıların Felaketi” ismi Siyah Topraklarda kısa sürede yankı uyandırmıştı.



Kırk yıllık zaman periyodunda Güney Diyarı ise Siyah Topraklara karşı sürekli tetikte kalmıştı. Fakat Güney Diyarının çeşitli kabilelerinden gelen öğrenciler sık sık altı büyük güç ile iletişim halindeydi. Yüzeysel bakınca her şey oldukça barışcıl görünse de gerçekte iki taraf da birbirine karşı temkinliydi.



Altın Karga Siyah Ejderha Klanının en çok muhatap olduğu tarikat Mor Felek Tarikatıydı!



Bunun nedeni kırk yıl önce yayılmaya başlayan efsanelerdi. Batı Çölü gelişimcileri, Karga Mabudu Kabilesini kuzeyden buraya kadar getiren Totemik Kutsal Antik Meng Hao’nun bir zamanlar Mor Felek Tarikatı öğrencisi olduğunu öğrenmişlerdi!



O, Güney Diyarının Büyük Usta Hap Kazanıydı, görkemi ve ünü çok büyük olan biriydi.



Bu söylentiler yayılmaya başladığı anda büyük bir heyecana sebep olmuştu. Ne de olsa Kara Kapı Kalesinin dışında Meng Hao’nun beş elementi birleştirdiğini gören herkes tam anlamıyla sarsılmıştı.



Fakat zaman geçtikçe Meng Hao’ya dair hikayeler geçmişe dair birer efsane haline gelmişti. Kırk yıldır Meng Hao’yu gören ya da duyan olmamıştı. Tek bildikleri şey yıllar önce onun Batı Çölünde kaybolduğuydu. Mor yağmurla birlikte Mor Deniz yayıldığında birçok insan Meng Hao’nun ölüp gittiğine inanıyordu.



Zamanla onun neden Siyah Topraklara girmek yerine Batı Çölüne geri döndüğü sorusunun cevabının, yavaş yavaş Doğu Topraklarındaki Ji Klanından dolayı olduğu kabul görmeye başlamıştı!



Meng Hao ile Ji Klanı arasındaki düşmanlık kısa sürede bilinen bir gerçek haline dönüşmüştü.



Kırk yıllık süreçte Güney Diyarı oldukça değişmişti. Birçok kişinin artık unutmaya başladığı biri olan Meng Hao, o sırada Mor Denizin zemininde oturmuş ölüm iradesine dair aydınlanma kazanmaya çalışıyordu. Bu sırada Meng Hao’nun uzağında, bir zamanlar Batı Çölünün kuzey bölgesi olarak bilinen bir noktada, zamanında Karga Mabudu Kabilesinin evi olan yerde siyah cübbeli başka bir genç adam da denizin zemininde oturuyordu. Ara sıra gözlerini açıyor ve gözlerinde kırmızı bir ışık görünüyordu.



Dikkatlice bakınca bu genç adamın görünüşünün Meng Hao’ya oldukça benzediği görülüyordu. Tek fark bu genç adamın çok daha soğuk ve habis görünmesiydi.



Üzerinde siyah bir cübbe vardı ve alnında yarasaya benzeyen bir iz görünüyordu. Bacaklarını çaprazlayarak oturmuştu ve bu pozisyonda aslında tıpkı siyah renkli bir yarasayı andırıyordu!



Yedi ruh göklerin kutsal bariyerinden kaçmayı başardı. Onlar yedi antik gerçek ruha dönüştüler… On binlerce yıl geçtikten sonra onların ruh iradeleri yükseldi ve ruh vücutları yedi Ölümsüz Katleden Kılıca dönüştü. Meng Hao, senin onlardan dört tanesine sahip olmaya hakkın var mı!?!?



Gerçek ruhlar dünyada görünür değiller. Biz ayrılmış ruhlar gerçek güçleriz. Ruh vücutlarını tekrar ele geçirdiğimizde gerçek ruh yolunda yürüme becerisine sahip olabiliriz!” Siyah cübbeli gencin gözleri pırıldadı. Sol gözünün yerinde bir burgaç yer alıyordu. Burgacın içinde yarı insan yarı canavar olan bir ceset vardı. Bu ceset, Meng Hao’nun yıllar önce Karga Mabudu Kabilesinin Kutsal Topraklarında Ölümsüz Katleden Kılıcı elde ettiği zaman gördüğü garip ceset ile tıpatıp aynıydı.



Şu an o ceset siyah cübbeli genç için bir besinden başka bir şey değildi. Belki de o cesedi tüketen Siyah Yarasa dönüşüm geçirmiş ve şekil olarak değişikliğe uğramıştı!













Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44256 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr