Bölüm 520

avatar
6788 19

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 520


Bölüm 520: Sonsuz Soğuk Yıl Tanımaz



40 yıl hızla geçmişti. Hala Meng Hao’yu hatırlayan insanlar vardı, ama çoğu sadece Kara Kapı Kalesinden 800,000 şeytansıyı getiren kişinin o sahnesini anımsıyordu.



Meng Hao’yu görünüş olarak anımsayan çok az kişi vardı.



Zaman geçtikçe Meng Hao yavaş yavaş unutuluyordu.



Aslında aynı durum onun için de geçerliydi. Gölgesi bile artık Batı Çölü Mor Denizinin üzerinde görünmez olmuştu. Yıllardır denizin dibindeydi.



Bir zamanlar Batı Çölünün toprakları olan deniz zemininde bacaklarını çaprazlamış oturuyordu. Bu seferki periyot çok uzun sürmüştü.



Ne hareket ediyor ne de nefes alıyordu. Herhangi bir canlılık belirtisi göstermiyordu. Denizin karanlığında meditasyon yapıyordu.



Çevredeki imha iradesi giderek azalıyordu. Hatta dikkatlice incelediğinde onun varlığını tespit etmek bile artık zorlaşmış durumdaydı. Aynı sırada Meng Hao’nun vücudundaki hayat kuvveti zerresi de yavaş yavaş yok oluyordu. Onu hayatta tutan sadece ufacık bir hayat kuvveti ipliği kalmıştı.



Bu durum yirmi yıldan fazla sürdü.



Meng Hao Mor Denizi anlama girişimine başladığından beri tam altmış yıllık zaman döngüsü geçmişti. Dış dünyada onu unutan insanların sayısı da giderek artıyordu. Hatta Altın Karga Siyah Ejderha Klanında bile klana sonradan katılan ya da bu süre zarfında doğan insanlara göre Meng Hao’nun hikayeleri abartılı efsanelermiş gibi geliyordu. Bu duruma tabii ki yıllar önce Meng Hao ile etkileşim kurmuş olan insanlar dahil değildi.



Siyah Ejderha Kabilesi ile Altın Karga Kabilesi üyeleri arasında yavaş yavaş sürtüşmeler baş göstermeye başlamıştı. Fakat Xu Bai bu akımı zorla baskılamış ve çekişmelere noktayı koymuştu.



Bu durum iki kabile aynı kökene sahip olmadıkları için anlaşılabilir bir durumdu. Dış dünyadaki baskı yüzünden zoraki bir birlikteliğe gitmişlerdi. Altın Karga Kabilesi, Siyah Ejderha Kabilesi üstünde bir liderlik pozisyonuna sahipti. İşler dingin bir deniz suyu gibi huzurlu görünse de aslında Siyah Ejderha Kabilesinin vahşi kalpleri uyanıyordu.



Yıllar geçmeye devam etti. Meng Hao bir gün yine denizin derinliklerinde hareketsiz bir şekilde otururken aniden gözlerini açtı.



Bununla birlikte gözlerinde canlı bir ışık parladı. Uzun bir sürenin ardından ifadesi zayıflamaya başladı.



“Yıllar geçti…” diye mırıldandı kendi kendine ve etrafındaki kapkaranlık deniz zemine bakındı.



Ne yazık ki hala Mor Denizin ölüm iradesinin anlamını tam olarak kavrayamadım. İmha iradesi zayıf, ama hala varlığını sürdürüyor. O tamamen yok olmadığı sürece Mor Denizden ayrı olacağım ve onunla kaynaşamayacağım.



İçimde hala bir zerre de olsa hayat kuvveti var. Bu yüzden imha gücü de yok olmayacak.



“Yoksa... Gerçekten de ölmem mi gerekiyor!?” Etrafındaki karanlığa bakarken kafasını sağa sola salladı. Ara sıra hayaletler beliriyordu. Altmış yıllık süreçte daha fazla hayalet uyanmaya ve denizde dolanmaya başlamıştı.



Meng Hao’nun yanından ona karşı en ufak bir saldırı belirtisi bile göstermeden geçip gidiyorlardı. Sanki onu göremiyorlardı ya da belki yaptıkları değerlendirmeye göre Meng Hao’yu da kendileri gibi hiç hayat kuvveti olmayan bir şey gibi görüyorlardı.



Meng Hao karanlık deniz suyuna bakınırken zihninde bir görüntü oluştu. Bu görüntü çocukluğundan hatırladığı anne ve babasının belli belirsiz resmiydi. Kendisini pencerenin önünde kitap okuyan bir oğlan gibi görüyordu. İmparatorluk sınavlarının ön sınavında defalarca başarısız olmanın verdiği hayal kırıklığına sahipti. Ve daha sonra Daqing Dağında tüm hayatını değiştiren o sahne geldi.



Reliance Tarikatı. Kan Ölümsüzü Mirası. Mor Felek Tarikatı. Siyah Topraklar… Batı Çölüne kadar tüm bunlar zihninde bir film şeridi gibi geçti. Sonu yok gibiydi. Sonsuz unutulamaz anılar. Şu an Daqing Dağında Xu Qing ile karşılaşmasının üstünden neredeyse yüz yıl geçmişti.



Yüz yıllık zaman hızla akıp gitmişti. Öyle hızlıydı ki Meng Hao bütün anılarını zar zor hatırlıyordu. Bu bir ölümlünün tüm hayatına bedeldi.



Meng Hao’nun hayatı yavaş yavaş önünde şekillendi. Birçok figür gördü. İster düşman olsun isterse dost olsun tüm bu insanlarla arasındaki görünmez Karma iplikleri görünür hale gelmeye başladı.



Bir süre sonra Meng Hao gülümsedi. Bu gülümsemenin içinden bir anda kararlılık parladı.



Meng Hao bu yolu seçmişti ve sonuna kadar bu yoldan yürüyecekti. Risk aldığında sonuç ölüm de olabilirdi inanılmaz bir ödül de!



Meng Hao gözlerini kapattı. O anda hiç tereddüt etmeden son hayat kuvveti zerresini yok etti.



Yıkım olmadan gelişme olmazdı! Ölüm olmadan da yeni bir hayat olabilir miydi!?



Hayat kuvveti ipliği yok olduğunda Meng Hao’nun vücudu sessiz kükremelerle dolmuş gibi göründü. Hayat kuvveti yok olarak tamamen kayboldu. İçindeki hayat ateşi sönmüştü. Şu an Meng Hao tamamen ölüydü!



Bu gerçek ölümdü, hiç hayat kuvvetinin olmadığı, bilinçsizlik ve bir şeyi algılamak için herhangi bir aura ya da beceriye sahip olmadığın bir durumdu. Meng Hao sanki Mor Denizin dibine gömülmüştü.



Ölüm olayı gerçekleştiği anda onu Mor Denizle kaynaşmaktan alıkoyan imha iradesi aniden kayboldu. Geriye hiçbir iz bırakmadan yok olmuştu.



Bu engelin ortadan kalkması Meng Hao için kabul edilme belirtisi gibiydi. O, tıpkı Mor Deniz gibi bir ölüm iradesiydi.



İmhanın kaybolmasıyla birlikte Meng Hao’nun vücudu Batı Çölü Mor Denizinin yoğun ölüm aurasıyla kaplandı. Aura vücudunun içine aktı, etrafında dolanarak tüm vücudunu sardı. Ardından deveran olmaya başlayarak halkalı bir biçimde hareketlendi.



Meng Hao’nun bilinci yerinde değildi. Sanki tamamen dünyadan silinmiş gibiydi ve dünyayla artık herhangi bir işi yoktu. Dünya onu, o dünyayı unutmuştu.



Meng Hao’yu hatırlayan tek şey Mor Denizin yoğun ölüm aurasıydı. Aura onun etrafında toplanmaya ve vücuduna akmaya devam etti. En sonunda bir gün solgun vücudu tamamen griye döndü ve ölüm aurasıyla doldu. Meng Hao, artık Mor Deniz ile bir olmuştu...



İç organları, uzuvları, her şeyi Mor Denizle kaynaşmıştı.



Meng Hao Mor Denizin ta kendisi olmuştu.



Fakat Mor Deniz hala Meng Hao olmamıştı.



Zaman geçti.



Bir yıl. Beş yıl. On yıl… En sonunda otuz yıl geride kaldı. Şu an Meng Hao’nun mor yağmur aydınlanması elde etme girişiminde doksan yıl geride kalmıştı.



Son zamanlarda Batı Çölünün üzerindeki gökyüzünde, neredeyse yüzyıldır kesintisiz yağan mor yağmur artık dinmenin eşiğine gelmişti. Belirtiler giderek netleşiyordu. Bir yıl geçti ve Mor Yağmur nihayet durdu.



Gökyüzü hala kapalıydı, ama yağmur dinmişti. Bu tam bir son değildi, ara sıra yağmur farklı farklı bölgelerde kendini gösteriyordu. Fakat genel konuşmak gerekirse yağmur durmuştu.



Mor yağmur dindiğinde Mor Denizde bir farklılık meydana geldi. O anda denizin içinde yüzen hayaletler aniden durdular. Her yer sessizliğe büründü. Hayaletlerin yüzleri öncekinden de durgun bir hal aldı, sanki saygıyla bir şeyi dinliyormuş gibilerdi.



Bu dinleme periyodu üç ay sürdü.



Üç ayın sonunda her şey normale döndü. Fakat Mor Denizde hala bir farklılık vardı, kimsenin hissedemediği bir farklılık.



Sanki denizin içindeki her şey bir irade barındırıyor gibiydi.



Bu irade Meng Hao’ya aitti!



Fakat Meng Hao bunun farkında değildi. Tam olarak ne zaman uyandığından emin değildi. Ne kim olduğunu hatırlıyordu ne de herhangi bir anıya sahipti. Tek hatırladığı şey uyandığı ve Mor Denize dönüştüğüydü.



O artık Mor Denizin kendisiydi.



Mor Deniz de oydu.



Kafası karışmış bir şekilde etrafına bakındı. Zamanın akışının farkında değildi. Yağmurun dindiğini ve artık tek bir damlanın bile düşmediğini gördü. Ayrıca denizin derinliklerinde bacaklarını çaprazlamış şekilde oturan siyah cübbeli bir genç gördü.



Meng Hao genç adamı gördüğü anda genç adam da Meng Hao’yu hisseti ve yüzü inanamazlık ve hayret ifadesiyle doldu. Vücudu sanki ayazda kalmış gibi titremeye başladı. Meng Hao nedenini anlamasa da genç adam aniden siyah renkli bir yarasaya dönüştü ve ardından korkuyla kaçmaya başladı.



Meng Hao dikkatini ona her çevirdiğinde genç adam inanılmaz bir korkuyla titriyor ve tüm hızıyla kaçıyordu.



Meng Hao gerçekten anlamamıştı. Bir kez daha baktı ve biraz şaşkınlıkla etrafındaki dünyayı incelemeye başladı. Kısa süre sonra denizin üzerinde hayalet avlamaya gelen gelişimciler ortaya çıktı.



Meng Hao tüm bunları net bir şekilde görüyordu. Hatta denize düşen ve hayatlarını kaybeden gelişimcileri de görüyordu.



Meng Hao tüm bunları şaşkınlıkla izledi. Gelen gelişimcilerin sayısı giderek arttı. Bu gelişimciler deniz suyuna dokunmamak konusunda dikkatliydi. Büyülü tekniklerini ve kutsal becerilerini kullanarak bazı eskiden dağ zirvesi olan adaları buldular. Deniz yüzeyinin üstünde olan bu zirvelere şehirler inşa etmeye başladılar.

 

Bunlara şehir deseler de aslında daha çok ileri karakollara benziyordu.



Kısa süre sonra Batı Çölü Mor Denizinin yüzeyinde böyle on tane ileri karakol inşa edildi.



Meng Hao onları inceledi. Bir noktada bir irade ipliği yükseldi ve devasa dalgalar denizin üstünde kıvrılarak aniden bir ileri karakolun denize gömülmesine neden oldu.



İleri karakolların kurulması Mor Denize hayalet avlamak için gelen gelişimcilerin sayısını artırıyordu…



Bu gözlemlerin ardından Meng Hao yavaş yavaş sıkılmaya başladığını hissetti. Sessizleşti ve zaman bir kez daha akmaya başladı. Ne kadar geçtiğini bilmiyordu...



Meng Hao hiç bir rahatsızlık yaşamadan ve beklenmedik olaylar meydana gelmeden bu şekilde on bin yıl boyunca varlığını sürdürebilirdi. Ardından Mor Deniz yok olacak ve Meng Hao’nun bilinci vücuduna geri dönecekti. En sonunda yeniden doğmuş olacaktı.



Meng Hao ne tecrübe ettiğinin farkında değildi, bu bir aydınlanmaya benzese de aslında antik zamanlarda bahsedilen Şeytani Göç idi!



Dünyevi vücutla birlikte gelişim merkezi terk edilmişti. Bilinç parçalanmış ve ardından yeni bir hayat formunda yeniden uyanmıştı. Her şey unutularak gök ve yerin bir Büyük Şeytanına dönüşülmüştü.



Geçmişle ilgili her şey tamamen kopartılmıştı.



Denizin içinde zaman unutulur. Sonsuz soğuk yıl tanımaz.



Meng Hao birçok insan gördü. Onlardan biri uzun beyaz cübbeli yaşlı bir adamdı. Vücudu tıbbi aroma yayıyordu ve yüce bir varlık tavrına sahipti. Belli bir yılın bir gününde o Mor Denizin üzerinde kendini gösterdi.



O deniz suyuna boş boş bakarken Meng Hao da ona doğru boş boş baktı. Bu adamla ilgili tanıdık gelen bir şeyler vardı…



Adam aşağıdaki denize bakarken havada sessizce süzüldü. Üç ay geride kaldı. En sonunda adam yumuşak bir iç geçirdi.



Çırak, sen… Şeytani Göçün ortasındasın…” Başını sağa sola salladı, ardından döndü ve karmaşık duygularla oradan ayrıldı.



Meng Hao’nun cesedi denizin zemininde bacaklarını çaprazlamış bir şekilde oturuyordu. O anda Meng Hao birazcık titredi. Şu an kafası daha da karışmıştı.












Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44338 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr