Bölüm 521

avatar
6865 19

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 521


Bölüm 521: Gözyaşı Denize Düştüğünde



Bunun ardından Meng Hao birçok tanıdık insanın belirdiğini gördü, onların hiçbirini tam olarak hatırlamıyordu.



Xu Bai geldi... Chen Fan ve Şişko... Hatta Büyük Tüylü...



Şu anda Büyük Tüylü bir Totemik Kutsal Antik olmuştu. Fakat daha 12 değil 11. seviyeydi. gelişim merkezi Ruh Bölme Aşamasına benzeyen efsanevi Göksel Şeytansı Alemine ulaşmamıştı.



Daha Gelişen Ruh Aşamasının büyük döngüsündeydi. Batı Çölünün engin topraklarında şeytansıların ulaşabileceği en yüksek seviye 12 idi. Tarihi kayıtlara göre genelde zirve, Ruh Bölme aşamasına denk olan 11. seviye şeytansılardı. Aynı zamanda totem olarak da bilinen 12. seviye şeytansılar Tao Arayışı aşamasına denkti. Bu tip şeytansılar sadece Batı Çölünün altın çağında görülmüştü. Bir Totemik Kutsal Antiğin gerçek gücü, tamamen ona gösterilen inançla alakalıydı.



Fakat her çıkışın bir inişi vardı. Tüm bunlar geçmişte kalmıştı. Kıyamet Batı Çölünü vurduktan sonra Ruh Bölme Patriğine sahip büyük kabileler bile Batı Çölünün görkemli zamanlarındaki gücünü koruyamamışlardı. Bu nedenle 11. seviye Göksel Şeytansılar, Gelişen Ruh aşamasının büyük döngüsüne düşmüştü. 12. Seviyeler Ruh Bölmeye denk olmuş ve totem bahşetme gücüne sahip olmuşlardı. Çoğu Batı Çölü Gelişimcisi bunu bilmiyordu bile; sadece kabilelerin Büyükbabaları ve Baş Papazları bu meseleden haberdardı.



Bu durum Meng Hao’nun Totemik Kutsal Antik rolünde de aynıydı. Üye sayısı arttıkça daha fazla iman gücü kazanmış ve bu onun daha da güçlenmesini sağlamıştı.



Batı Çölü Kıyameti geldiğinde hayat kuvveti imha edilmişti. Şeytansılar etkilenmiş ve hatta Totemik Kutsal Antikler daha fazla etkilenmişti. Bütün Kutsal Antikler kat kat zayıflamıştı. Neyse ki Meng Hao Büyük Tüylü ve diğerlerini Şeytani Qi ile beslemişti. Bu yüzden Büyük Tüylü ve diğer Altın Karga Siyah Ejderha Klanı Totemik Kutsal Antikleri, totem bahşetme gücünü normalden daha erken elde etmişlerdi.



Bunu 11. seviyedeyken yapabilmişlerdi!



Büyük Tüylü bir süre Mor Denizde kaldı. Havladı ve Meng Hao’yu arıyormuş gibi sesler çıkarttı. En sonunda bir şey elde edemeyince üzgün bir şekilde ayrıldı.



Bir gün başka bir yaşlı bir adam daha geldi. Yüzü sertti ve gelişim merkezi net değildi. Meng Hao onun etrafını sarmış olan inanılmaz öldürme arzusunu ve kadim aurayı net bir şekilde görebiliyordu. Onun yoğunluğu Meng Hao’nun gelişim merkezini titretmişti.



Adam denize uzun bir süre baktıktan sonra kaşlarını çattı. En sonunda soğukça homurdandı ve oradan ayrıldı.



O adam Wang Klanının onuncu patriğinden başkası değildi!



Birçok insan gelip gitmişti. Bir gün kırmızı elbiseli bir kadın geldi. Kadın son derece güzel olsa da yüzü asıktı. Bakışlarıyla her yeri taradı ve ardından Mor Denize gözlerini çevirdi. Kadın Meng Hao’nun denizin dibinde oturan vücudunun bulunduğu konumun tam üstündeydi.



Seni yıllardır burada Şeytani Göçün ortasında bulmak için mi bekliyordum!?!? Bir gelişimci olarak sıkı çalışmak yerine bir Şeytan olmaya mı karar verdin? Ne oluyor böyle?



Sen deli misin, salak herif!? Sen nasıl erkeksin? İlk önce benden faydalandın ve ardından kafana göre takılıyor musun? Bu ne sorumsuzluk? Ben… Ben... Ben… On yıl sonra ne halt edeceğim? Bu bekar belalı kevaşe İlkel Ölümsüz Şeytan Düzleminde tek başına ne yapacak!?!?” Kırmızı elbiseli kadın dişlerini sıkmaktan başka bir şey yapamadı. Birkaç gün sonra hayal kırıklığına uğramış bir şekilde öfkeyle oradan ayrıldı.



Birkaç gün daha geçti ve uzun, yeşil elbiseli bir kadın daha geldi. Kadın oldukça tatlıydı ve tıbbi bir aroma yayıyordu. Denize bakarak bir süre havada durdu.



Meng Hao, neredesin?” dedi yumuşak bir tonla. Uzun bir sürenin ardından iç geçirdi ve ayrılmaya hazırlandı.



Uzaklarda kaybolmadan önce Mor Denize baktı ve ardından suya bir tıbbi hap attı. Bu hap onun bizzat yaptığı bir haptı ve onun Simya Tao’sundaki zirvesini temsil ediyordu.



TIbbi hap suya düştü ve çözündü.



Aniden Meng Hao kalbinde bir şeylerin kıpırdandığını hissetti. Hala denizin dibinde oturmakta olan cesedi bir titreme aldı.



Başka bir sabah, Siyah Topraklardan beyaz cübbeli bir kadın o tarafa doğru süzüldü. Kadın ne kızgın ne de mutlu görünüyordu, sadece soğuktu. Havada süzülürken etrafına bir süre bakındı. Uzun bir sürenin ardından bakışlarını yavaşça mor deniz suyuna doğru yöneltti.



Kadının bilmediği şey o anda aslında tam olarak Meng Hao’ya baktığıydı.



Meng Hao baktığı bu kadının Xu Qing olduğunu tam olarak idrak edemedi.



Birisinden ayrılmak bu dünyadaki en çaresiz hissiyat değildi. Daha kötüsü özlediğin kişinin tam karşısında dururken onu aslında görememekti.



O anda Meng Hao’nun duyguları ilk defa titredi. Bu titreyiş tüm Mor Denizi sardı. Biraz önce durgun olan denizin yüzeyinde şu an dalgalar kıvırılıyordu.



Xu Qing tam bir yıl boyunca denize boş boş baktı.



Bu bir yıllık süreçte oradan ayrılmak yerine zamanını bir dağ zirvesi adasında geçirmişti. Her gününü denize bakarak harcadı. Her gün Meng Hao da ona baktı.



Meng Hao bir yıl boyunca onun kim olduğunu hatırlamaya çalıştı…



Xu Qing bunun farkında değildi ama Meng Hao onu rahatsız etmemek için adanın etrafındaki bölgeyi hayatın giremediği bir alan haline getirmişti. O bölgeye hiçbir Batı Çölü gelişimcisi giremeyecekti.



Orası yalnızca Meng Hao ve Xu Qing’e ait bir dünyaydı.



Bir yıl sonra Xu Qing’in sahip olduğu yeşim bir kayış canlı bir şekilde parlamaya başladı. Bu bir çeşit çağrıya benziyordu. Parıltının titreyişi giderek sıklaştı ve bu durum onun ayağa kalkmasına neden oldu. Sessizce denize doğru baktıktan sonra ayrılmak için arkasını döndü.



O döndüğü anda gözlerinin kenarından bir damla yaş yuvarlandı ve denize düştü.



Gözyaşı deniz suyuyla bütünleşti.



Chu Yuyan geriye bir tıbbi hap bırakmıştı.



Xu Qing ise bir damla gözyaşı.



Tıbbi hap Meng Hao’nun titremesine neden olmuştu. Fakat denize düşen gözyaşı damlası Batı Çölü Mor Denizinin aniden benzersiz tsunami dalgalarıyla patlamasına neden olmuştu.



O kimdi?” Meng Hao kendi kendine mırıldandı. O kendine bu soruyu sorarken tsunami dalgaları giderek şiddetlendi. Denizin yüzeyinde yuvarlandılar ve Siyah Topraklardaki gelişimcilerin titremesine neden oldular.



Neden böyle acı içindeyim?



Neyi unuttum?



O kadın kimdi?



Tüm bu insanlar kimdi?” Meng Hao kendi kendine mırıldanırken fırtına rüzgarları kükredi ve devasa dalgalar denizin yüzeyini vurmaya başladı. Gürlemeler havayı doldurdu.



Meng Hao kendine bu soruları sorarken sessiz, öfkeli bir kükreme koparttı. Gözyaşı damlası aşağı doğru inerken seniz suyu kenara çekilerek adeta ona yol açıyordu.



Gözyaşı damlası yoluna engelsiz bir şekilde devam etti. Sanki Mor Denizin derinliklerine doğru güdümlü bir şekilde gidiyordu. Karanlığın içinde yoluna devam ederek Meng Hao’nun cesedinin oturduğu yere doğru indi.



Damla Meng Hao’ya yaklaştı ve onun solgun, kansız dudağına kondu. Ardından ağzının içine sızdı ve derin bir acılığa dönüştü.



Acı gözyaşı damlası Meng Hao’nun ağzında yayılarak cesedin aniden hareket etmesine neden oldu. Aniden vücuttan tarif edilemez bir aura patladı.



Bununla birlikte tsunami dalgaları da giderek şiddetlendi!



Çok çok uzun bir sürenin ardından Meng Hao bir anda gözlerini açtı!



Gözleri açıldığında zihni bir gürleme sesiyle doldu. Sayısız anı, sayısız görüntü zihnine akarak onu doldurdu ve Meng Hao’yu yeniledi.



Ölüm hayatın sonu değildir, aksine başlangıçtır… Ben Men Hao’yum!” Uzun bir anın ardından sessizce karanlık deniz suyunu izledi. Fakat gözleriyle gördüğü şey aslında denizin üzerindeki gökyüzüydü.



Uyanmıştı! Aydınlanmıştı!



Aydınlanmayı elde ettiği anda göz yaşı damlasının düşmesinin üstünden on yıl geçtiği fark etmişti. Mor Denizi anlama girişimine ise tam olarak yüz elli yıl önce başlamıştı!



Eğer gözyaşı damlası olmasa Meng Hao hala uyanamayacaktı. Şeytani Göçün içinde kalmaya devam edecekti. Ancak on bin yıl sonra uyanabilecekti. Bu olduğunda dünyada bir tane gelişimci eksik olacaktı. Şeytan Mühürleyici mirası ayrılmış olacaktı. Aynı zamanda yeni bir Göklerin ve Yerin Yüce Şeytanı ortaya çıkmış olacaktı!



Meng Hao uyandığı anda Mor Denizin yüzeyindeki devasa dalgalar sakinleşti. Bütün hayaletler denizin içine dalarak içeride kayboldular.



Tüm Mor Denize ölümcül bir sessizlik hakim oldu.



Denizin derinliklerinde Meng Hao’nun hayat kuvveti bir kez daha güçlü bir şekilde yanmaya başladı. Birkaç günün ardından çoktan daha önceki zirve durumunu aşmıştı. Daha önce olsa böylesine şiddetli bir hayat kuvveti mor denizin imha iradesinden inanılmaz bir tepki alacaktı ve tamamen imha edilecekti.



Ama şu an Mor Deniz ondan kurtulmamıştı.



Bunun nedeni Meng Hao artık Mor Denizin kendisiydi. Birçok anlamda Mor Deniz, Meng Hao idi.



Meng Hao yavaşça sağ elini havaya kaldırdı. Bununla birlikte tüm Mor Deniz sessizce otuz metre kadar içeri çöktü.



Devasa Batı Çölünde Mor Denizinin otuz metre kadar alçalmasıyla birlikte, daha fazla dağ adaları kendini gösterdi.



Bu sahne bütün Siyah Topraklardaki gelişimcilerin ağzını açık bırakmıştı. Bu durumu araştırmak için gruplar halinde gelişimciler gelmeye başlamıştı. Fakat hiçbiri denizin bu ani otuz metrelik alçalmasını anlamlandıramamıştı.



Bu alçalmanın gerçek nedeni kaybolan bu deniz suyunun Meng Hao’nun elinde mor bir su karakteri şekillendirmesi için toplanmasıydı.



Bu iz Meng Hao’nun Mor Denizin ölüm gücünü kontrol edebileceğini gösteriyordu. Bu onun Su-tip totem dövmesiydi!



Meng Hao eline baktıktan sonra onu salladı ve etrafındaki deniz suyunun ayrılarak üç yüz metre genişliğinde bir açıklık yaratmasına neden oldu. Bu açıklıkta hiç su kalmamıştı.



Aynı anda işaret parmağında kanlı bir ışık pırıldadı. Bu büyülü bir şekilde ortaya çıkan ışık kan toteminin hayat kuvvetini temsil ediyordu.



Meng Hao’nun kontrolü altında kan toteminin bir hayali görüntüsü yavaşça sağ elinin üstünde belirdi. Bu görüntü yavaşça ölümü temsil eden Mor Deniz totemiyle kaynaşmaya başladı.



Onlar kaynaştıklarında ikiz görüntüler peyda oldu ve aniden Meng Hao’nun vücudu sarsıldı.



Kan hayatı temsil eder!



Mor Deniz ise ölümü!



Hayat ve ölümün çarpışması imhadır. Hayat ve ölüm birbirine karıştığında bütün hayatın kaynağı ortaya çıkar… Bu benim beşinci elementim olan Su!



O hem hayatı hem de ölümü temsil ediyor. O bir imha kaynağıdır ve aynı zamanda hayat kaynağı!



Su-tip totemim ilk Gelişen Ruhumu şekillendirecek. Onun rengi mor ve kan renginin birleşimi. O, benim beşinci elementim olan Su, benim Mor Kan* Gelişen Ruhum!” Aniden sağ yumruğunu sıkmasıyla beraber gözlerinde garip bir ışık parladı. Su-tip totem dövmesi kayboldu. Totem dövmesi yok olmamıştı, aksine Meng Hao’nun vücuduna gömülmüş ve kendisini Yetkin Altın Çekirdeğe damgalamıştı.



(FN: İngilizcesi blood violet, tam olarak Türkçe karşılığı yok. Mübarek yazar kardeşimizin anlatmak istediği hem mor hem de kan renginde olduğu. Buradan yürüyerek mor kan yapmayı mantıklı buldum.)



Aynı anda Meng Hao’nun gözleri kararlılıkla titreşti. O esnada bir gelişimci gibi değil, bir simyacı gibi göründü!



Meng Hao o anda Büyük Usta Hap Kazanıydı!



Benim vücudum hap ocağıdır…” diye mırıldandı. Kanı hızla deveran olmaya başladı. Vücudunu titremeler aldı ve sanki gerçekten de gök ve yerin yüce bir ocağıymış gibi göründü.



İçinde herhangi bir alev yoktu, aksine hayat kuvveti vardı!



Hap yapmak için hayatını, bir Gelişen Ruh yapmak için simyayı kullanarak kendi Beş Renkli Gelişen Ruhunu yaratacaktı!



Kalbim de hap formülüdür!” Ellerini dizlerine koydu ve gözlerini kapattı. Kalbinin içinde daha önce hiç kullanmadığı ve muhtemelen gelişim merkezi ilerlemesi elde etmek için bir daha hiç kullanmayacağı bir yöntem yer alıyordu. Bu, Meng Hao’nun daha önce hiç kimseden duymadığı bir Yetkin Gelişen Ruh elde etmek için kullanılan bir yöntemdi.



Bu Meng Hao’nun hap formülüydü!



Beş Renkli Gelişen Ruh yap! İlk adım bir değil beş tane Gelişen Ruh yaratmak!” Meng Hao hap yapma tekniğini kullanarak kendi vücudunu arıtmaya başlarken vücudu kükreme sesiyle doldu.



Meng Hao Su-tip totemi Yetkin Altın Çekirdekle kaynaştıktan sonra kendi vücudunu hap ocağı kalbini ise hap formülü olarak kullanıp bir Gelişen Ruh yaptı.



Bu olay daha önce gelişim dünyasında hiç yaşanmamış bir şeydi. Bu Meng Hao’nun kendi yoluydu, onun gelişim pratik etme yöntemiydi. Bu yetkinliğin zirvesine giden yoldu!



Zaman geçti. Aniden Yetkin Altın Çekirdekten çatırdama sesleri duyuldu. Yarıklar ortaya çıktı. Kısa süre sonra Yetkin Altın Çekirdeği aniden patlayarak ilkel bir Qi burgacına dönüştü.



Aniden, mor-kan renkli bir parıltı ortaya çıktı!













Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44257 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr