Bölüm 529

avatar
6528 16

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 529


Bölüm 529: Canına Susamak


Temkinli olmalarına rağmen yaptıkları değerlendirmeye göre karşılarındaki kişinin Gelişim merkezi ne kadar yüksek olsa da onlar sayı olarak yedi kişilerdi ve içlerinden bir tanesi Gelişen Ruhun büyük döngüsündeydi. İki tane geç aşama ve dört tane de orta aşama Gelişimci vardı. Böyle bir grup çok güçlü sayılırdı.


  Eğer öyle olmasaydı, Huyan Yunming oğlunun dış dünyaya onlarla birlikte gönderir miydi?


  Yine de hepsi bir şeylerin ters olduğunu hissettiler ama nedenini bulamıyorlardı.


  “Hey hey, demek orada meditasyon yapan biri var!” Dedi Huyan Qing kibirli bir gülüşle. Kadının cesedinin üzerine doğru yaslanarak dışarıdaki Meng Hao’ya doğru baktı. “Bana bak ve ismini söyle. Ayrıca depolama çantasını teslim et. Büyük ihtimalle Mucize Yıldırımına neden olan değerli hazine sende olmalı!


  Adam Meng Hao’nun Gelişim merkezini göremiyordu ama zaten hayatı boyunca herhangi bir kimsenin Gelişim merkezine bakmamıştı. Buna ihtiyacı olmamıştı. Gereksiz yoktu. Onun babası Ruh Bölme Patriğiydi. Bu tek başına yeterli bir sebepti.


  Adam hayatı boyunca karşısında kim olursa olsun onun Gelişim merkezini önemsememişti. Babasının statüsü sayesinde onu kızdırmaya cüret eden herhangi bir hem vücut hem beden olarak öldürülecekti.


  Bu olay bir çok kez yaşanmıştı ve Huyan Qing böylesine kibirli bir rahatlığın içinde büyümüştü.


  Fakat bu sözler ağzından çıktığı anda Bay Wu’nun yüzü titreşti ve vücudu titredi. Aniden neden böyle tuhaf bir hissiyata sahip olduğunu anladı.


  “Bu genç adam… Mor Denizin üstünde oturuyor!!


  Bay Wu’nun ağzı açık kaldı ve zihni titredi. Daha önce bir şeylerin yanlış olduğunu hissetmişti ama Mor Denizi gözden kaçırmıştı. Ama şimdi bir anda bu adamın yoğun ölüm aurasının tam üstünde oturduğunu fark etmişti. Kendisi bile denize dokunmaya korkuyordu ve uzun bir süre bunu yapmamaya devam edecekti.


  Aynı sırada diğer altı Gelişen Ruh Gelişimcisinin de yüzleri düşmüştü. Meng Hao’nun garipliğini fark ettiklerinde gözleri kocaman açılmıştı.


  Aynı esnada yedi kişili grup aynı anda Meng Hao’nun gözlerinin açıldığını fark ettiler. Meng Hao gruba doğru baktı ve bakışları en son Huyan Qing’in üzerine geldi.


  Bay Wu ile birlikte yedi Gelişimci zihinlerinin sarsıldığını hissettiler. Meng Hao’nun bakışı zihinlerine sanki kılıç saplanmış ve gürleme seslerine dönüşmüş gibi hissettirmişti.


  Bay Wu bile son derece odaklanmış bir haldeydi.


  “Gelişen Ruhun büyük döngüsü!


  “O büyük döngüde!” Bütün Gelişen Ruh Gelişimcileri Meng Hao’nun Gelişim merkezinin seviyesini fark ettiklerinde aynı tepkiyi verdiler. İçten içe rahat bir nefes aldılar.


  Gelişen Ruh aşaması büyük döngüsünün korkusuzluğu yiğitliği… onların korkmasını gerektirecek bir şey değildi. Bay Wu da büyük döngüdeydi. Dahası, onların arkasında Göksel Takip Kabilesi ve Patrik Huyan vardı.


  Meng Hao’nun bakışı Huyan Qing’in üzerine geldiği anda adamın beyni gürlemeyle doldu ve vücudu titremeye başladı. Elindeki şarap kasesi yere düşerken içindeki içki üzerine döküldü. Cesedi okşayan eli aniden sallanmaya başladı.


  Meng Hao gruba aldırmayarak bakışını geri çekti. Sakince tek bir cümle söyledi: “Aradığınız şey burada değil, gidin.


  Meng Hao onları zaten çok önceden hissetmişti. Buraya geliş amaçları belliydi ve biraz önce attığı delici bakış sadece bir tehdit, bir uyarıydı. Meng Hao sözlerini bitirdikten sonra gözlerini tekrar kapattı.


  Meng Hao bakışını çektikten sonra Huyan Qing kendine gelebildi. Derin bir nefes aldı ve son bir titremenin ardından kocaman açılan gözleriyle Meng Hao’ya nefret dolu bir bakış yolladı. “Ne cüret!!” diye bağırdı.


  Meng Hao gibi inanılmaz bir tehditle karşılaşınca bazı insanlar herhangi bir zorluktan kaçınmak için geri çekilirdi. Fakat bazı insanlar da arka planlarından dolayı aldıkları böyle bir tehdidi kabullenemeyecekti. Böyle düşük Gelişim merkezine sahip ama inanılmaz bir gurur ve kibri olan insanlar sadece onurları zedelenmiş gibi hissedeceklerdi.


  Huyan Qing böyle bir insandı. Biraz önceki utanç onu öfkelendirmişti. Korkma derecesinde bi tehdide maruz kalmayı kabul edemezdi. O Patrik Huyan’ın tek oğluydu. O Göksel Takip Kabilesinin asil bir Seçilmişiydi. Tüm Siyah Topraklarda neredeyse onu kızdırabilecek hiç kimse yoktu. Nereye giderse gitsin herkesin saygı duyduğu parlak bir güneş olacaktı.


  Fakat bugün burada bir Gelişimcinin bakışı tarafından tehdit edilmişti. Huyan Qing’in gururutehdit edilmişti!



  Çocukluğundan bugüne kadar ona karşı agresif tavır sergilemeye cesaret edebilen herhangi bir Gelişimci olmamıştı. Meng Hao’nun hareketi diğer insanlar için belki normal olabilirdi ama Huyan Qing için vahşi bir kibir demekti!


  Yıllardır diğerlerinden üstte bir pozisyonda yaşamıştı. Hiç kimse ona böyle bir bakış atmaya ve onun zihninin titremesine neden olmaya cüret edememişti. Onun düşüncesine göre biraz önce affedilmez bir aşağılanma yaşamıştı.


  “Öldürün onu! Onu hemen öldürmenizi istiyorum!” diye kükrerken ayağa kalktı, Meng Hao’ya doğru bakan yüzü öfkeyle çarpılmıştı. “Kimse benim önümde böyle davranamaz. Sen artık ölüsün!


  Bay Wu’nun yüzü düştü ve içten içe küfürler savurdu. Huyan Qing’in meseleleri doğru düzgün ölçüp biçemediğini biliyordu ve her şeyden öte o kibirli ve zorbaydı. Fakat, yine de böylesine aptalca bir şey yapabileceğini de hiç tahmin etmemişti.


  Huyan Qing’in böyle bir talepte bulunması için gerçekten de iyi bir neden yoktu. Biraz önce adam onlara sadece bakmış ve ardından tehditkar olmayan sözler söylemişti. Onun Gelişen Ruhun büyük döngüsünde olduğunu düşününce, üstü kapalı sözleri sıra dışı bir şey değildi.


  Bay Wu tam konuşacakken aniden Huyan Qing’in yanındaki dört siyah cübbeli adamın gözleri bir anda öldürme arzusuyla açıldı. Adamlar aniden ortadan kayboldular. Tekrar ortaya çıktıklarında Meng Hao’nun etrafını çevirmişlerdi. Siyah cübbeli adamların her birinin elinde parlak uçan kılıç vardı. Öldürme arzusuyla dolu olan adamlar Meng Hao’ya doğru hücum ettiler.


  Meng Hao hafifçe iç geçirdi. Bugün herhangi birini öldürmek istememişti. Rüzgar esmediği sürece huzur isteyen bir ağaç gibiydi.


  “Pekala, sanırım gitmeyeceksiniz,” dedi sakince. Gözlerini açmış olsa da gelen uçan kılıçların tamamen görmezden geldi.


  Gözleri açıldığı anda tarif edilemez bir öldürme arzusu Göklere yükseldi. Şok edici bir şiddetle patlayarak bulutların çalkalanmasına ve her şeyin kararmasına neden oldu. Meng Hao derinliklerden yukarı tırmanan bir tür ilkel canavar gibiydi.


  Öldürme arzusu yoğun ve görünmezdi ama yayıldığında dört siyah cübbeli adamın yüzlerinin aniden düşmesine sebep oldu. Onlar gözlerini kırpmadan adam öldürebilen vahşi Gelişimcilerdi. Yıllar boyunca bir çok insan öldürmüşlerdi. Normalde soğuk ve acımasızlardı. Fakat böyle tarif edilmesi zor bir öldürme arzusu karşısında yüzleri düşmüştü.


  Meng Hao’nunkine kıyasla onların öldürme arzuları parlak ayın yanındaki ateş böceği gibi kalmıştı!


  Ama bilmedikleri şey ise bu daha Meng Hao’nun öldürme arzusunun yüzde onuydu.


  Baam!


  Dört uçan kılıç parçalandıktan sonra küllere dönüştü. Siyah cübbeli adamların vücutları sarsılmaya başladı ve ardından ağızlarından kan geldi. Zihinleri adeta macun gibi olmuştu çünkü bir çeşit muazzam güç üzerlerine çökmüş gibiydi. geriye doğru sendelediler ama otuz metreden fazla uzaklaşamadan önce kafaları aniden patladı.


  Parçalanmış vücutları Mor Denizde düştükten sonra bir daha asla görünmemek üzere dalgaların içinde kaybolup gitti.


  Hava ölümcül bir sessizlikle doldu. Huyan Qing’in gözleri kocaman açılmıştı ve inanamazlıkla dolmuştu. Diğer Gelişen Ruh Gelişimcilerinin yüzleri benzersiz bir ciddiyetle bürünmüştü. Islık sesleri eşliğinde altı tanesi hemen fırlayarak Huyan Qing’in etrafını sardılar. Bay Wu en önlerindeydi, sert bir suratla Meng Hao’ya baktı.


  “Yoldaş Taoist,” dedi Bay Wu ellerini kenetleyerek, “biz Siyah Toprakların Göksel Saltanat Birliğinden Göksel Takip Kabilesindeniz. Biraz önce yaşananlar sadece yanlış anlaşılmaydı, Yoldaş Taoist. Lütfen bizi bağışla.


  Meng Hao önce ona, sonra arkasındakilere soğukça baktı. Onların Göksel Saltanat Birliğinden olduklarını duyunca aniden aklına Altın Karga Klanı geldi. Yavaşça başını aşağı yukarı salladı. “Eğer yanlış anlaşılma diyorsanız meseleyi uzatmaya gerek yok. Lütfen hemen buradan ayrılın.


  Bay Wu içten içe rahat bir nefes aldı. Kendisi Gelişen Ruh aşamasının büyük döngüsünde olsa da Meng Hao’dan gelen baskı inanılmazdı. Onunla dövüşmek gibi bir arzusu yoktu.


  Fakat tam Bay Wu ellerini kenetleyip geriye doğru dönecekken Huyan Qing’in gözleri bir anda vahşi bir ışıkla doldu.


  “Pekala, demek bu herif güçlü gibi görünüyor ama aslında zayıfın önde gideni!” Huyan Qing son derece şaşkındı ve hatta dört adamının öldürülmesi karşısında korkusu da öne çıkmıştı. Fakat Meng Hao’nun Göksel Takip Kabilesinin ismini duyduktan sonra anlaşmaya razı olması onun kalbini habis düşüncelerle doldurmuştu.


  “Daha öncesinde onu öldürmenizi söyledim!” dedi sertçe. “Hepinize diyorum gidip onu öldürün!” Soğukça güldü. “Bay Wu, babama bu seyahat boyunca beni güvende tutacağına söz verdin. Hatta gelişim konusunda da yardım edecektin. Bu herifin Gelişim merkezi belli ki sıra dışı ve ben onu sevdim. Benim için onu öldür, tam olarak ölmeden önce onu tüketeceğim!


  Gözlerinden şiddetli bir ışık saçarak elini kaldırdı ve bir emir madalyonu gösterdi. “Emrediyorum. Onu öldürün.


  Meng Hao’nun ifadesi hiç değişmedi. Sakince olan biteni izledi. Madalyon ortaya çıktıktan sonra Bay Wu ve diğer altı kişinin yüzleri anında düştü. Bir an sonra gruptan dördü küçük ışınlanmalarla ona yaklaştılar. Adamlar Meng Hao’ya rakip olamayacaklarının bir önemi olmadığını anlamışlardı. Tek yapmaları gereken onu hareketsiz bırakmaktı. Onu asıl öldürecek kişi doğal olarak Bay Wu olacaktı.


  “Pekala,” diyerek iç geçirdi Bay Wu. “Sanırım bu herif cidden şanssız!” Dişlerini sıktı ve Meng Hao’ya doğru döndü. Aniden büyük döngüdeki Gelişen Ruh Gelişim merkezi güç ile patladı.


  “Sen öldün!!” Huyan Qing deli gibi kahkahalar atmaya başladı.


  Dört tane orta gelişen Ruh Gelişimcisi yaklaştığı sırada Meng Hao’nun gözleri öldürme isteğiyle pırıldadı. Bu sefer dışarı saçtığı öldürme arzusu yüzde otuzdu! Sakin bir sesle konuştu, “Canınıza mı susadınız?


  Dışarı doğru gürleyerek yayılan öldürme arzusu karşısında dört yaşlı adamın yüzleri hayretle doldu. Meng Hao aniden bir hayalet gibi ortadan kayboldu. Tekrar ortaya çıktığında orta aşama Gelişimcilerden birinin arkasındaydı. Soğukkanlı bir ifadeye sahipti ve sağ elini kaldırarak adama hafifçe vurdu.


  Ölüm aurası ve hayat kuvveti birbirine karışıp korkunç bir imha gücüne dönüştü. Gelişen Ruh Gelişimcisi buna karşı mutlak bir dirençsizliğe sahipti ve anında patladı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr