Bölüm 539

avatar
6793 19

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 539


Bölüm 539: İleri Karakolları Dümdüz Etmek!

Meng Hao’nun sesi dört bir yana esen soğuk bir rüzgar gibiydi. Sağ elinin işaret parmağını doğrultmasıyla birlikte muazzam bir Mor Qi kütlesi toplanarak bir bıçak formunu aldı. Ardından bu bıçak doğruca biraz önce konuşan geç Gelişen Ruh aşama Gelişimciye doğru fırladı.  


Gelişimcinin yüzü Meng Hao’nun soğuk ve yankılı sözleriyle birlikte düşmüştü. Tüyleri diken diken olmuş ve bir yandan geriye doğru çekilirken bir yanda da iki eliyle büyü hareketi uygulamaya başlamıştı. Bunun ardından çok sayıda karşı koymak için çok sayıda büyülü eşya ortaya çıkmıştı.


  Onun bütün savunmaları Meng Hao’nun Mor Qi Giyotiniyle buluştuğunda, bu tek saldırı karşısında herhangi bir direnç gösteremeyeceği belli olmuştu. Büyülü eşyalar birer birer parçalanmıştı. Mor Qi Giyotini gürültülü bir şekilde Gelişimcinin vücudunu kesip geçti.


  Kanlar havaya fışkırdı. Göksel Takip Kabilesi Gelişimcisi titredi ve başını eğdiğinde vücudunun ikiye bölünmüş olduğunu gördü. Gelişen Ruhu bile yok olmuştu.


  Ceset Mor Denize düştü ve mastif muazzam bir kükreme daha koparttı. Göksel Takip Kabilesinin ileri karakol muhafızlarının gözleri, burunları ağızları ve kulakları kanamaya başladı. Gelişim merkezleri ne olursan olsun birer birer ölerek düşmeye başladılar.


  Şehirdeki diğer Gelişimcileri ise Meng Hao öldürmedi.


  Uzun adımlarla mastifin üzerinden inerek ileri karakolun içinde asılmış vaziyette duran elli Altın Karga Kabilesi üyesinin önüne geldi ve durdu.


  Onlardan yirmiden fazlası çoktan ölmüştü. Geriye kalanlar yorgun ve bitkin gözlerini yavaşça açtılar. Meng Hao’yu gördükleri anda ağızları açık kaldı.


  Grubun içinde iki tanesinin vücutları titremeye başladı. Gözleri benzersiz bir duygusallıkla doldu.


  “Yüce… yüce Kutsal Antik!!


  “Kıdemli, siz….


  Yaşlı olan iki tanesi Meng Hao’ya Karga Mabudu Kabilesinin uzun göçü sırasında eşlik etmiş kişilerdi. Adeta gördüklerine inanamamış durumdalardı. Bu hayatta yüce Kutsal Antiği bir daha göreceklerini hayal bile etmemişlerdi.


  Meng Hao da onlara baktı ve ifadesi yumuşadı:”Evet benim. Geri döndüm.


  Sağ elini salladı ve bir  rüzgar ortaya çıkartarak onları nazikçe yere indirdi. Hayat kuvveti taşıyan bu rüzgar onları besledi. Wu Ling ve diğerlerini taşıyan dalga aniden ileri doğru atıldı.


  Bir anda Altın Karga Kabilesi üyelerinden heyecan dolu bağırışlar yükseldi. Bu insanlardan bir çoğu daha önce Meng Hao’yu canlı olarak görmemişti, sadece heykelini tanıyorlardı. Fakat bu sözleri işittikleri anda orada bulunan herkesin kalbi benzersiz duygularla dolmuştu. “Yüce Kutsal Antik… içten selamlarımızı sunuyoruz!


  Yaşlı olanlar ise bir anda geçmiş yıllardaki yaşadıkları zorlukları düşünmüşlerdi.


  Meng Hao da onlara benzer düşüncelerle baktı. Fakat Kabilenin ölen üyelerinin cesetlerini görünce kalbine bir acı saplandı. Göksel Takip Kabilesine karşı olan öfkesi daha da katlandı.


  “Sizi almak için geri döndüm…. Beraber intikamımızı alacağız!” Arkasını döndü ve havaya uçtu. Mor Deniz kükreyerek bir yandan da Kabile üyelerini topladı. Birlikte ileri doğru harekete geçtiler.


  Bundan kısa bir süre sonra….


  Kan Mastifi birinci ileri karakola doğru kükredi. Devasa patiler yükselerek büyü formasyonuna saldırdı. Bir gümbürtüyle beraber formasyon yerle bir olmuştu. Büyü formasyonunu destekleyen Göksel Saltanat Birliği üyeleri anında patladılar ve hem ruh hem de beden olarak yok edildiler.


  Meng Hao gelir gelmez katliam başlamıştı. Gelişim merkezlerinin bir önemi yoktu. Nüve Formasyonu. Gelişen Ruh. On ileri karakolda Altın Karga Kabilesi üyelerini asmaya cüret eden herhangi bir Göksel Saltanat Birliği üyesi… Meng Hao tarafından bertaraf ediliyordu.


  Birinci ileri karakol Göksel Saltanat Birliğinden Vahşi Alev Kabilesinin kontrolündeydi. Bu katliamı şaşkın gözlerle izliyorlardı. En yüksek Gelişim merkezine sahip olan iki orta yaşlı adam Meng Hao’yu tanımışlardı ve onun Göksel Takip Kabilesine karşı olan nefret ve intikamını biliyorlardı. Bu yüzden hiç tereddüt etmeden arkalarına bile bakmadan kaçmışlardı.


  Fakat çok uzaklaşamadan önce Mor Denizden iki tane devasa kol yukarı uzandı. Adamları kavradı ve ardından şiddetle ezdi. Kan donduran çığlıklar havda yankılandı ama çok çabuk bir şekilde sesler kesildi.


  İleri karakolun tahta zemini kanla kaplanmıştı ve bun kanlar en sonunda Mor Denize akacaktı.


  Meng Hao Kabile üyelerini kurtardıktan sonra onlarla birlikte üçüncü karakola doğru yola koyuldu. Ardından dördüncü ve beşinciye….


  Her gittiği yerde katliam sesleri gökyüzüne yükseliyordu. Fakat… bu katliamlar Meng Hao’nun öfkesinde en ufak bir azalmaya neden olamıyordu. Aksine çılgınlığı daha da artıyordu.


  Bunun nedeni her gittiği ileri karakolda daha fazla cesetle karşılaşıyor, hayatta kalanların sayısı giderek azalıyordu. Aslında sekizinci ileri karakola vardığında elli kişilik gruptan hepsi ölmüştü. Cesetler çürümeye bile başlamıştı.


  Bu görüntü Meng Hao’nun vücudunun titremesine neden olmuştu. Sanki tüm benliğiyle alev alev yanıyormuş gibi hissetti. Ölü Kabile üyeleri arasında beş tanesi tandık simaydı. Üyeler gözleri açık bir şekilde ölmüşler ve bu gözlerinin içinde ölümün bile silemediği düşmanlık ve intikam arzusu görülüyordu.


  Onlar gözlerini kapatmayacaklardı, Meng Hao da bunu zorla yapmayacaktı. Bu ölen insanların açık olan gözleriyle Göksel Takip Kabilesinin yok edilişini izlemelerini istiyordu.


  Ancak bunu ardından ölüler gözlerini kapatabilir ve mutlu olabilirdi.


  Meng Hao elbise kolunu fiskeledi ve ardından dokuzuncu ileri karakola doğru yola koyuldu.


  Şuana kadar günler geride kalmıştı. Meng Hao ortaya çıkışının belli çevrelerce fark edilmiş olduğundan emindi. Eğer tahminlerinde yanılmıyorsa Patrik Huyan kısa süre sonra gelmiş olacaktı.


  Ve bu da tam olarak Meng Hao’nun beklediği şeydi! Patrik Huyan Ruh Bölme aşamasındaydı ama… bunun bir önemi var mıydı!?


  Mastif ve Mor Denizin efendisi Meng Hao buradayken Ruh Bölme aşamasına karşı koyabilirlerdi. Savaşmamak Meng Hao’nun idrak edemeyeceği bir şeydi. Savaşmamak onun kalbini sakinleştirmeyecekti. Savaşmamak… onun asla kabul edemeyeceği bir şeydi!


  Beni olaya dahil etmek mi istiyorsun? Pekala, savaş kaçınılmazsa benim açıklama yapmam da gereksiz. Pekala o halde… savaşalım!


  Patrik Huyan, Mor Denizde seni bekliyorum!


  Meng Hao için Mor Deniz en avantajlı konumdu. Bu yüzden ileri karakollardaki Göksel Saltanat Birliği üyelerini katlediyordu. Savaşın Siyah Topraklarda değil Mor Denizde yapılmasını istiyordu.


  “Beni savaşa zorladın Patrik Huyan. O halde ben de seni kendi evime gelmeye zorlarım!” Öfkesi Göklere kadar yükselmiş olsa da Meng Hao her zamanki gibi sakindi. Şuanki hareketlerinin hızla Patrik Huyan’a aktarılacağını ve onun kısa süre sonra olay yerine geleceğini biliyordu.


  Meng Hao’nun elinde İblis Mızrağı belirdi. Onu ileri doğru savurmasıyla yükselen bir sis meydana geldi ve dokuzuncu ileri karakola doğru fırladı. Bu noktada Meng Hao İblis Mızrağına sahip olalı yüz yıldan fazla zaman geçmişti. Çoğu zamanı kapalı meditasyonda geçmiş olsa da mızrak yok olmaya devam etmişti.


  Ama hala yüz yıl geçse de mızrak tam olarak yok olmamıştı.  


Mızrağın gücü büyü formasyonuna serçe çarptı ve içerideki Göksel Saltanat Birliği üyeleri savaşmaya hazır haldelerdi.


  Göksel Saltanat Birliğinin bunu nasıl hallettiği bilinmese de içeride Göksel Saltanat Birliğinden olmayıp da Meng Hao’ya öldürme arzusuyla bakan Gelişimciler vardı. Toplamda yedi yüz insan Meng Hao’yu öldürme isteğiyle yanıp tutuşuyordu.


  Belli ki Meng Hao’yu öldürme karşılığında birlikten baş döndüren sözler almışlardı.


  İblis Mızrağı yaklaştığında ileri karakolun içinden kibirli bir ses yükseldi.


  “Büyü formasyonuna bütün gücü aktarın! Patrik Huyan bu düşmanın burada olduğunu biliyor ve buraya gelmek için yola çıkmış durumda!


  GÜM!


  Büyü formasyonunun içinde ses yankılandığı anda patlama sesleri çınlayarak onun sözlerini yarıda kesti. Büyü formasyonu şiddetle sarsıldı; aynı sırada çok sayıda siyah sis saçılarak formasyonu aşındırmaya başladı. Sayısız vahşi surat dört bir yana yayılmış haldeydi.


  Sadece bir kaç nefeslik sürede büyü formasyonu İblis Mızrağının aşındırma etkisi yüzünden son derece zayıfladı. Heyecan ve inatçılıkla dolu suratlar bir anda fışkırdılar ve yedi yüz civarında Gelişimciye doğru fırladılar. Aniden hava acınası feryatlarla doldu.


  İblis Mızrağının büyü formasyonuna vurduğu alan hızla aşınarak büyük bir deliğin açılmasına neden oldu. Siyah sis aniden tıpkı yıllar önceki İblis Kurgusuna ait yüze benzeyene kadar bir araya toplandılar.


  Kana susamış bir aç gözlülükle dolu olan yüz şeytani bir sise dönüşerek yayıldı ve tüm dokuzuncu ileri karakolu kapladı. Tek güvenli bölge Altın Karga Kabilesi üyelerinin bulunduğu konumdu.


  Meng Hao havada süzüldü. İlk defa tüm ileri karakolun tüm popülasyonunu tamamen silmişti. Bu durumda, içerideki Gelişimciler bu kaderi kendileri belirlemişti.


  Siyah İblis Mızrağı sisi kaynadı ve çalkalandı. Şiddetli, kan donduran feryatlar bir anda yükselmeye başladı. Aniden içeriden yedi yada sekiz tane figür dışarı doğru fırladı. Bunu yaptıkları anda Meng Hao elini sallayarak onların çığlıklara boğulmasına ve ardından patlamalarına neden oldu.


  Çevredeki Mor Deniz devasa dalgalar yaratarak ileri karakolu içine aldı. Siyah sis ise Altın Karga Kabilesi üyelerinin etrafında daralarak onları Meng Hao’ya getirdi.


  Canlı olan sadece sekiz tane Kabile üyesi vardı. Meng Hao onların yaralarını iyileştirirken öldürme arzusu tekrar güçlenmeye devam etti.


  Mastifin kafasının üstünde duran Meng Hao arkasını döndü. Mor Denizde büyük bir dalga yükselerek Kabile üyelerini aldı ve son ileri karakola doğru yola koyuldu.


  Meng Hao da tam yola koyulacağı anda Siyah Topraklarda siyah bir ışık ışını ortaya çıktı. Kullandığı hız Gelişen Ruh aşamasının çok üzerindeydi, hatta büyük ışınlanma kullanarak ilerliyordu.


  Siyah ışının içindeki adam siyah cübbeli biriydi. Belli ki bu kişi Patrik Huyan’ın klonundan başkası değildi!


  Yüzü sertti ve hiçbir şey konuşmadı. Vücudu titreşerek ışınladı ve onuncu ileri karakola giderek yaklaştı.


  “Qing’er,” diye mırıldandı, “Bugün baban hak ettiğin intikamın yarısını senin için alacak. Kısa süre sonra seni öldüren gerçek suçluyu bulacağım ve o kişiye hayal edilemez bir ölüm tattıracağım.


  “Qing’er, bu  dünyada seni öldürmeye kimsenin hakkı yok. Sadece ben… bu hakka sahip olabilirim.” Gözleri nezaketle dolmuştu. Fakat bir nedenden ötürü bu nezakette bir gariplik vardı. Bu ifadeyi gören herhangi bir insan bir soğukluk hissedecek ve tüyleri dehşet içinde diken diken olacaktı.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44338 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr