Bölüm 547

avatar
6748 18

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 547


Bölüm 547: Ruh Bölmeyi Mühürlemek!

Patrik Huyan’ın her şeyini ortaya koyduğunu görmek Meng Hao’nun gözlerinin öldürme arzusuyla titreşmesine neden oluyordu. Patrik Huyan aklını kaybetmiş gibi bir haldeydi ama savaş hüneri sıçrama yapmış ve şuan öncekinin çok ötesine geçmişti!   Patrik Huyan’ın böyle bir duruma girdiğini göz önüne alınca Meng Hao’nun sadece onun saldırılarını basitçe atlatmak ve Patriğin bu versiyonunun doğal yoldan dağılmasını beklemek gibi bir seçeneği vardı. Fakat Meng Hao’nun gözlerinde yoğun bir savaş isteği duruyordu. Bu Meng Hao için Gelişim merkezinin gücünü kanıtlayabileceği ve büyülü sanatları ile kutsal becerilerini kullanarak onlarda ustalaşabileceği bir dövüştü.   Meng Hao için bu savaş anlayış elde etmenin ve öz kontrolünü kusursuzlaştırmanın bir yoluydu. Şuan Patrik Huyan’ın en güçlü kutsal becerisiyle yüzleşiyordu, Meng Hao… asla kaçmak gibi bir niyete sahip değildi. Dövüşecekti!   Meng Hao’nun gözleri savaşa girme isteğiyle kavrulurken Patrik Huyan’ın vücudu tekrar hızlanarak hücuma geçmişti. Meng Hao dudaklarında vahşi bir gülümseme belirirken geri çekilmek yerine karşı saldırıya geçti!   İkisi birbirleriyle çarpıştılar ve sürekli saldırılarla havanın sarsıcı patlamalarla dolmasına neden oldular. Mor Deniz şiddetle çalkalanıyordu ve hava bozularak hareleniyordu. Savaş devam ederken Meng Hao’nun vücudundan patırtı sesleri çınladı ve aniden vücudu geriye doğru sendeledi. Ödünç aldığı Ruh Bölme gücü giderek dengesizleşiyordu. Hesaplamalarına göre sadece üç nefeslik süresi kalmıştı.   Son kritik anda Meng Hao aniden havaya doğru fırladı. Aşağıya, o sırada Mor Denizin yüzeyinden ona doğru fırlamış olan Patrik Huyan’a baktı.   “Bu savaştan çok şey kazandım. Bu nedenle seni gömmek için son zamanlarda uzmanlaştığım gizli kozumu kullanmayı düşünüyorum!” Bu sözleri söylerken Meng Hao’nun gözlerinde garip bir ışık yandı. Ödünç aldığı Ruh Böle güç artık yok olmak üzeyken son anda derin bir nefes aldı. Aniden gözlerinin içinde bir büyülü sembolün görünütüsü titreşti.   Meng Hao sanki tüm benliğiyle bir çeşit belirsiz bir durumun içine girmiş gibiydi. Sağ elini kaldırdı ve arkasında devasa bir görüntünün ortaya çıkmasına neden oldu. Bu görüntü… bir büyülü semboldü!   Görüntü bulanıktı ama ortaya çıktığı anda Mor Deniz kükreyerek ondan kendini uzaklaştırmıştı. Sanki denizi biçimsiz bir baskı kenara ittirmiş ve aşağıda büyük bir çukur oluşmuştu.   Etraftaki hava tamamen bozulmaya uğramıştı. Sanki dünyanın sonu gelmiş ve bu büyülü sembolden başka hiçbir şey yokmuş gibiydi.   Sembolün kökeni Meng Hao’nun gözleri ve kalbiydi. Bu büyülü sembol Meng Hao’nun yıllar boyunca aydınlanma kazanmak için çalışıp durduğu… Siyah Topraklardaki Göksel topraktı!   Onun gerçek kökeni bir Göklerden gelen bir tılsımdı ve bu tılsım yok olarak Siyah Topraklara düşmüş ve orada siyah büyülü sembollere dönüşmüştü.   Meng Hao ona dair hala tam aydınlanmaya sahip değildi. Bu nedenle onu kullanmak Gelişim merkezini zorlaması anlamına gelecekti. Fakat şuan mastifin gücünü ödünç aldığı için bunu yapabilmişti.   Meng Hao’nun yüzünde boş bir ifade vardı, sanki duyularını kaybetmiş gibi görünüyordu. Meng Hao zihinsel gözünde aniden sonsuz bir yıldız sahası görüntüsü gördü. Bu sahanın tam ortasında ise yüce bir varlık edasına sahip olan belirsiz bir figür duruyordu.   Güney Gök Gezegeninin üstünde duran figür tılsımlı kağıdı çağırmak için parmağını sallıyordu. Kağıda yazı yazmaya başladı ve ardından tarif edilemez bir nefretle elbise kolunu salladı ve tılsımın Güney Gök Gezegenine doğru fırlamasına neden oldu.   Tılsım düşmeye başladığı anda Güney Diyarının bilinmeyen bir konumundan bir aura ortaya çıktı. İki kuvvet birbirleriyle çarpıştılar ve boşluğun dalgalarla titreşmesine ve tüm Güney Gök Gezegeninin muazzam bir gürültüyle dolmasına neden oldular.   Gürlemeyle birlikte tılsım yanmaya başladı ve ardından küllere dönüştü. Küller aşağı düşerek yavaş yavaş Siyah Toprakları oluşturdu. Kül kalıntıların içinde hala Göksel tılsımın iradesi bulunuyordu!   Meng Hao havada dururken sağ elini aşağı doğru salladı. Arkasındaki büyülü sembol siyaha döndü, ardından Meng Hao’nun vücudundan geçerek Patrik Huyan’a doğru fırladı.   O anda Meng Hao sanki yıllar önceki o Ölümsüze dönüşmüş gibiydi. Elinin aşağı inmesiyle birlikte büyülü sembol kükredi. Aynı sırada kan renkli maske de yüzünden düştü. Mastif dışarı fırladı ve Meng Hao’nun Gelişim merkezi tekrar önceki seviyesine düştü.   Patrik Huyan’ın vücudu bir titreme almıştı. Alnındaki üç pul titreşti. Sanki bilinci bu ölümcül kriz karşısında bir nebze kendine gelmiş gibiydi.   Fakat tam duyuları yerine geldiğinde büyülü sembol sarsıcı gürlemelerle ona yaklaşmıştı. Patrik Huyan’a sertçe çarparak muazzam bir patlama sesinin gökyüzüne yükselmesine neden oldu. Patrik Huyan’dan şiddetli bir umutsuzluk kükremesi duyulurken büyülü sembol onu Mor Denizin içine doğru gömdü.   Su çalkalanarak dört bir yana akın etti Büyülü sembol deniz zeminine çarpana kadar suyun içinde aşağı doğru yoluna devam etti.   Her şey sarsılmıştı. Patrik Huyan’ın aurası bir iplik kalınlığındaydı ve vücudu tamamen parçalanmış, Mor Denizin dibine sıkıca mühürlenmişti.   Onun Atasal Uyanış vücudu yok oluyordu. Bunun akabinde Gelişen Mabudu yavaş yavaş görünür hale geldi. Gelişen Mabut ne kadar çabalasa da pırıltılı ışık noktalarına dönüşmeye başlayarak yavaş yavaş Mor Denizin içinde dağıldı.   Fakat tam Gelişen Mabut Ruh Ölümsüzü yok olmak üzereyken, Meng Hao Mor Denize doğru bir yakalama hareketi yaptı ve bir mühürleme gücü ortaya çıktı. Güç ölmeden önce Patrik Huyan’ın Gelişen Mabuduna damgalandı ve onu anında kan renkli maskenin içine mühürledi.   “Ölmek mi istiyorsun? Bu o kadar kolay olmayacak,” dedi Meng Hao onu mühürlerken. “Bir Gelişen Mabut Ruh Ölümsüzü böyle yok olsaydı cidden yazık olurdu. Sanırım onu Yıldırım Ruhuna dönüştüreceğim.”   Meng Hao daha sonra bir kaç tıbbi hap çıkartarak hemen onları tüketti. Ardından bir an gözlerini kapattı ve havada duraksadı. Biraz zaman geçtikten sonra gözlerini aniden açtı ve gözlerinin canlı bir ışıkla parladığı görüldü. Bir anda eliyle kan renkli maskeye vurdu.   Hemen, Meng Hao’nun elinde araba tekerleğini andıran parlak siyah çark ile birlikte üç flamalı bayrak belirdi.   Çevre artık normal görünüşüne dönerken Meng Hao da pırıltılı gözlerle çarkı inceledi. Ardından onu bir çok katmanla damgalayıp tamamen kendisinin yapmak için içine Kutsal Duyusunu gönderdi.   Bu sıra dışı bir hazineydi. Patrik Huyan ile olan bağlantısı kesilmiş olmasına rağmen Meng Hao yine de damgalarken bir derece direnç ile karşılaştı. Soğuk bir homurdanmayla Zaman Kılıç Formasyonunu çıkarttı ve şiddetli bir baskı yaydı. Aynı zamanda Yedinci Animaya girerek menzili 30,000 metre olmanın çok yakınında olan Kutsal Duyusuyla Zaman Çarkının içine girdi.   Peş peşe gelen damgaların gücü Zaman Çarkını küçültürken Meng Hao da derin bir nefes aldı. Çark siyah bir parıltıya dönüştü ve Meng Hao’ya fırlayarak içine girdi. Doğruca dantian bölgesine battı ve orada yedi gelişen Ruh tarafından baskılandı.   Bu sırada Siyah Topraklarda...   Meng Hao’nun Patrik Huyan’ın Gelişen Mabut Ruh Ölümsüzünü mühürlediği anda, Patrik Huyan’ın beyaz cübbeli gerçek benliği meditasyonda oturuyordu. Aniden vücudu şiddetli bir titreme almıştı.   Adamın yüzü kızardı ve gözlerini açmasa da büyük bir ağız dolusu kan tükürdü.   Bir yandan kan tükürürken yüzü değişmişti. Daha önce orta yaşlı görünüyordu fakat şimdi yaşlanmış gibiydi. Saçları griye dönmüş ve cildi kırışmıştı. Aniden vücudundan bir çürüme aurası yayılmaya başladı.   Aura şiddetliydi ve Patrik Huyan’ın hayat kuvveti alevini büyük oranda kararmaya zorlamış gibiydi.   Klonunun mühürlenmesi ve aralarındaki bağlantının kesilmesi, Patrik Huyan’da iç yaralanmalara sebep olmuştu. O sıradan bir klon olsaydı bu sorun olmayacaktı. Böyle klonlar ehemmiyetsizdi. Ama Patrik Huyan’ın Kutsal Klon farklıydı. Klon onun ikinci hayatı gibiydi. Şuan Patriğin ömrü azalmış ve Gelişim merkezi düşmüştü. Artık önceki gibi zirvesinde değildi ve öncekiyle aynı gücü kullanamayacaktı.   Adamın yüzü soluktu. Derin bir nefes alırken vücudu titredi. Tam yaralarını iyileştirmeye başlayacakken bir anda vücudunu başka bir şiddetli sarsıntı daha aldı ve gözleri hemen açıldı.   Adam yüz yıllık kapalı meditasyonu boyunca ilk defa gözlerini açmıştı. Bu gözler başarı ifadesinin parıltısıyla açılmamıştı. Yüz yıl boyunca kaldığı kapalı meditasyon boşa gitmiş ve açılır açılmaz gözlerinde şiddetli bir fırtına ortaya çıkmıştı.   Gözlerini dikmiş olduğu önündeki havada üç tane figür somutlaşıyordu. Birisi yaşlı bir adamdı, diğeri gür sakallıydı ve üçüncüsü ise kırmızı cübbeli genç bir oğlandı.   “Pekala, Yoldaş Taoist Huyan, değerli hazinelerimiz nerede?” diye sordu kırmızı cübbeli oğlan, aynı sırada Patrik Huyan’a gülümsüyordu.   Patrik Huyan o anda derin bir nefes alarak içindeki öfkeyi bastırdı. Bu üçlü belli ki birlik olmuştu; ancak bu yolla Kabilenin savunmalarını geçebilirlerdi. Eğer Patrik Huyan kararlılıkla gözlerini açıp kapalı meditasyondan vazgeçmeseydi, kim bilir daha ne entrikalara girişeceklerdi….   Ne de olsa, onunla iyi ilişki içinde olan yoldaş Ruh Bölme Gelişimcileri gibi görünseler de, her şey karşılıklı iyilik ilkesine göre gidiyordu. Şuan Kutsal Klonu yok edilmiş ve Gelişim merkezi zirve standardından düşmüştü. Buraya doğrudan Patrik Huyan’a saldırmak için gelmemiş olsalar da, kesinlikle kendilerine çıkar sağlayacak bir takım şantajlar düşüneceklerdi.   Patrik Huyan sert bir yüz ifadesiyle sağ elini salladı. Aniden karşısındaki üç figüre doğru üç tane parlak ışık ışını fırladı. Birisi kılıçtı, diğeri bir ağaç dalıydı ve üçüncüsü ise bir şişe tıbbi haptı.   Kırmızı cübbeli oğlan tıbbi hap şişesini almıştı. Şişeden hareli bir aura yayılıyordu ve diğer ikisinden son derece farklıydı.   Büyülü eşyaları onlara doğru fırlattıktan sonra Patrik Huyan soğukça konuştu, “Bugünden itibaren, Göksel Takip Kabilesi Göksel Saltanat Birliğinden ayrılıyor. Fakat… siz üçünüz gerçekten de benim Meng Hao’nun ellerinde öleceğimden emin miydiniz?”   Kırmızı cübbeli oğlanın gözleri pırıldadı. Diğer ikisi de bakışarak gülümsediler. Hiç kimse bir şey söylemedi. Üçlü arkalarını döndüler ve geriye havada sadece harelenme belirtileri bırakarak ortadan kayboldular.   Onlar gittikten sonra Patrik Huyan bir ağız dolusu kan tükürdü, bu onun için kapalı meditasyonu zoraki bitirme cezasıydı. Vücudu aniden bir anlığına bulanıklaştı ve daha da yaşlandı. Gözleri soğuk bir çetinlikle parlamaya başladı.   “Onların ne kadar kurnaz olduklarını düşününce, büyük Bulutlu Gökyüzü Kabilesi Patriğinin bana yoluna çıktığım gerekçesiyle saldırmasını engellemek için kendimi Birlikten çekmeye gönüllü olacağımı zaten biliyorlardı. Dahası, o üç hazine Vahşi Alev ve Şeytan Kelebeği Kabilelerinin Meng Hao’nun hırsızlığını desteklememesi konusundaki teminattı!” Patrik Huyan kurnaz ve akıllıydı. Meng Hao ile yaptığı savaşta, eğer tek başına dövüşürse ona rakip olamayabileceğini görmüştü. Ayrıca Meng Hao’nun onu aramak için Siyah Topraklara geleceğinden de emindi. Patrik Huyan’ın o üç hazineyi vermesindeki ana amacı diğer üçünün Meng Hao’nun yanında olmayacaklarını garanti etmekti.   Tabii ki herkes bunu fark etmişti. Doğrudan söylemeye gerek yoktu.   “Meng Hao!” diye dişlerini gıcırdattı Patrik Huyan. Derin bir nefes daha alarak gözlerini tekrar kapattı. Meng Hao ile savaşa hazırlanmak için gücünü tekrar zirveye çıkartmak zorundaydı.   Şuan Meng Hao’ya karşı sadece derin bir nefret beslemiyor, aynı zamanda ona karşı… benzersiz bir korku duyuyordu!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44250 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr