Bölüm 560

avatar
7320 18

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 560


Bölüm 560: Antik Şeytan Ölümsüzü Tarikatı!

Meng Hao biraz utanmış hissetti.   Fakat durum tamamen kontrolünün dışındaydı. Kadın oraya uçmuş ve ona çarpmıştı, Meng Hao’nun hiçbir suçu yoktu. En kötüsü de görüş alanını engellemesiydi.   Şuan Meng Hao dış dünyayı hiçbir şekilde göremiyordu.   Kadın harika kokuyordu ve vücudu yumuşak ve narindi. Meng Hao’nun suratı bu yumuşaklığa yavaşça bastırarak adeta içinde gömüldü.   Meng Hao aşağı bakınca karşısına çıkan belli belirsiz görüntü karşında gözleri kocaman açıldı. Bu muhteşem görüntü insanın karşısına nadiren çıkardı. Fakat Meng Hao’nun zihnindeki tek şey öfkeydi.   Onun bakmak istediği şey kadın değil, arkasındaki dünyaydı. Bu dünyayı önceden gözlemlemek ona avantaj sağlayacaktı. Fakat şuan avantajı… tamamen kaybolmuş durumdaydı.   “Çok saçma!” Meng Hao kendi kendine söylendi. Ardından yüzünü kaplayan muhteşem kokudan derin bir nefes çekti.   “Son derece saçma!” Kafasını kaldırmak istedi ama vücudunu hareket ettiremiyordu. Tek yapabildiği şey hoş aromayı içine çekmekti. Meng Hao şuan yıldızlı gökyüzündeki değil, bu hoş aromanın içindeki bir dünyadaydı. İstese de istemese de bu koku ruhunun derinliklerine kadar işliyordu.   Meng Hao’nun artık dış dünyanın ilk gördüğü kısacık anda hafızasına işlediği görüntüsü üstünden yorumlar yapmaktan başka şansı kalmamıştı. Yavaş yavaş zihninde bir resim ortaya çıktı.   Bu resim tamamen hafızasına göre şekillenmişti. Göz alabildiğince uzanan bir sıradağ vardı. Dağlar yükselip alçalıyordu, aslında uzaklara doğru uzandıkça büyüyor gibilerdi.   Sanki bu dağ silsilesi aslında koca bir dünya gibiydi. Eğer yanlış hatırlamıyorsa aslında yedi tane dağ zirvesi vardı. Onlardan sonuncusu sanki Gök ve Yeri birbirine bağlıyormuş gibi yüksekti.   Meng Hao’nun Güney Gök topraklarında gördüğü en yüksek dağlar on binlerce metre yükseklikteydi. Fakat bu yedi dağ zirvesinden en küçük olanı bile onlarla kıyaslanamayacak kadar büyüktü.   Dağlarda Gelişimciler vardı ve tıpkı birer karınca gibi görünüyorlardı.   Her dağ zirvesinin arasında sayısız lüks dekorasyonlu binalara bağlanmış merdivenler uzanıyordu. Sayısız pagoda ve tapınak vardı. Hepsi de antik bir havayla doluydu. Mutlak bir sessizlik hakimdi sanki bir mezarlığı andırıyordu.   Herhangi bir hayat belirtisi yoktu.   Bu Meng Hao’nun zihninde ilk bakışı temel alarak oluşturduğu görüntüydü. Bu onun fırsatıydı.   Meng Hao söylenmeye devam ederken yıldız nehri bir kez daha titredi. Titreme Meng Hao’nun vücut kontrolünü bir anda az da olsa kazanmasına neden oldu. Kalbi keyifle dolan Meng Hao kafasını kullanarak kendini yumuşaklıktan itmek istedi.   Ama bunun sonucunda olan şey yüzünün yumuşaklığın içine daha da batması olmuştu. Fakat, bu yumuşaklık sanki şok sıçraması geçirmiş gibi göründü ve kadının nihayet ondan uzaklaşmasına neden oldu. Sebebinin Meng Hao’nun hareketinin kuvveti mi yoksa şok sıçraması mı olduğu belli değildi ama kadın acı çekiyormuş gibi kaşlarını çatmıştı.   Meng Hao boğazını temizledi ve ardından hızlıca dış dünyaya göz attı. Antik dağlar yükselip alçalıyordu. Dağ zirveleri gururla uzanıyordu. Yedi dağ zirvesinin görüntüsü Meng Hao’nun zihninde kurguladığından pek farklı değildi. Meng Hao bu bakışında bütün dağ silsilesi botunca tek bir bitkinin bile olmadığını gördü. Dağlar tamamen çıplaktı ve bütün dağları istila etmiş olan bir ölüm aurası yayılmıştı….   Her yer harabe gibiydi. Binalar yıkılmıştı. Görkemli yapılar eskimişti. Herhangi bir yeşillik göze çarpmıyordu; belli ki zamanın akışı diğer hayatlarla birlikte her şeyi toza dönüştürmüştü.   Her yer tam bir harabeye dönmüş durumdaydı. Bir Tarikatın harabelerine!   Bu görüntü Meng Hao’nun derin bir nefes almasına neden oldu. Biraz çaba gerektirse de kafasını kaldırdı ve ilk dağın üzerine üç tane karakterin oyulmuş olduğunu gördü!   Bu karakterler sanki adeta kan ile yazılmış gibi kırmızıydı.   Şeytan Ölümsüzü Tarikatı!   Meng Hao bu karakterleri gördüğü anda kalbi v zihni titredi. Varacakları hedef konusunda şimdiye kadar tahminlerde bulunsa da şimdi emin olmuştu…. Burası Şeytan Ölümsüz Tarikatıydı. Daha doğrusu… antik Şeytan Ölümsüz Tarikatıydı!   Bu burası doğal olarak İlkel Şeytan Ölümsüzü Düzlemiydi!   Koca bir Tarikat. Koca bir dünya!   Ne yazık ki Tarikat çoktan yok olup gitmişti. Dokuzuncu Dağ ve Deniz tarihinden uzun zaman önce silinmiş olan bu görkemli Tarikat zamanında bir milyondan fazla öğrenciye sahip olan bir Tarikattı!   Meng Hao birinci dağın zirvesinde bir Uçan Yağmur-Ejderi cesedi görünce nefesinin hızlandığını hissetti. Çünkü bu ejderha onun Reliance Tarikatında gördüğünden kat kat daha büyüktü. Yaklaşık on bin metre uzunluğa sahipti ve şok edici bir görünüşe sahipti.   Meng Hao’nun Uçan Yağmur-Ejderlerine karşı özel bir yakınlığı vardı. Bu ejdere baktığı anda bir an şaşırdı ve ardından kendine gelerek ikinci dağın zirvesine gözlerini çevirdi.   İkinci zirveye baktığında zihni titredi ve bir kez daha nefesi hızlandı. Daha önce dağ zirvelerin baktığında onları iyi incelememişti. Şimdi bu dağın zirvesinde de bir cesedin olduğunu fark etti.   Bu cesedin biçimi insana benziyordu. Fakat cüssesi devasaydı ve sırtında… kanatları vardı!!   Kanatların hangi renk olduğunu görmek imkansızdı çünkü ceset doğrudan Meng Hao’ya dönüktü. Cesedin yüz özellikleri net değildi. Fakat o anda Meng Hao’nun zihninde Siyah Yarasanın görüntüsü yükselmişti!   Üçüncü dağın zirvesinde üç ceset vardı ve bir şekilde Meng Hao’ya tanıdık gelmişlerdi. Aniden zihni allak bullak oldu. Bu cesetler yarı insan yarı canavar biçimindeydi ve Altın Karga Kutsal Topraklarında üçüncü Tahta Kılıcı aldığı yaratığa tıpa tıp benziyorlardı!   Dördüncü dağın zirvesinde… otuz bin metre büyüklükte devasa bir ejderha vardı!   Ejderha artık cesetten başka bir şey değildi ama hala şok ediciydi.   Ejderhalar Gelişim dünyasında bile efsanevi yaratıklardı. Meng Hao onları büyülü teknikler yada kutsal becerilerin şekillendirmesiyle görmüştü. Fakat gerçek bir ejderhayı hayatı boyunca hiç görmemişti.   Beşinci dağın zirvesi Meng Hao’ya oldukça uzaktı bu yüzden orada yatan ceset net görülmüyordu. Fakat ilk dört dağdan gördüklerinin şoku benzersiz bir hissiyat yaşamasına neden olmuştu.   Meng Hao aniden bu İlkel Şeytan Ölümsüzü Düzlemiyle oldukça güçlü bağlarının olduğunu hissetmişti!   “Üç tahta kılıç. Yoksa… onlar buraya mı aitler?”Bu devasa Şeytan Ölümsüzü Tarikatını gördükten sonra Meng Hao onların antik zamanlarda ne kadar sağlam ve güçlü olduklarını hayal edebiliyordu.   Tam kalbi ve zihni titrediğinde, göz bebekleri bir anda büzüldü. Bunun nedeni… biraz önce dördüncü dağda gözüne bir insan çarpmıştı!   Bu sırtı Meng Hao’ya dönük olan orta yaşlı bir adamdı. Sanki sonsuz bir kadimlik ve yalnızlıkla dolu gibiydi. Meng Hao o adamın dördüncü dağın zirvesinde durduğundan emin olsa da gözünü kırptığı anda adam kaybolmuştu. Bu durum Meng Hao’nun gözlerinde canlı bir parıltıya sebep oldu.   Aniden şuan harabeye dönmüş olan bu zamanının korkusuz Şeytan Ölümsüzü Tarikatı bulanmaya başladı. Sanki engin bir sis tüm dünyayı kaplıyordu.   Meng Hao ve yıldız nehri bile giderek bulanmaya başladı. Meng Hao’nun kalbi güm güm atıyordu.   Şuan İlkel Şeytan Ölümsüzü Düzlemi seyahatinde en kritik noktaya geldiğini hissediyordu.   Bir yandan Gelişim merkezini deveran ettirirken bir yan da gözlerini önündeki dünyaya dikti. Fakat her şey yine bulanık haldeydi. Meng Hao dişlerini sıktı ve papağanın öğrettiği Göksel Görüş tekniğini kullandı.   Bunun üzerine aniden görmeye başladı!   Gördüğü şey karşısında zihni şok ile doldu. Bulanıklığın ötesinde hala Şeytan Ölümsüzü tarikatı duruyordu. Fakat… artık harabe halde değildi, aksine… hareketlilikle kaynıyordu!   Dağların arasında oraya buraya uçuşan sayısız figür görünüyordu. Dağlarda gelişim pratiği yapan çok sayıda gelişimci vardı ve büyülü teknik parıltıları dört bir yana yayılmış durumdaydı. Azur gökyüzünde çok sayıda asil Ölümsüz Canavarın uçtuğu görülüyordu.   Birinci zirvedeki Uçan Yağmur-Ejderi kafasını kaldırdı ve kükredi. Aniden harekete geçmesiyle şiddetli bir rüzgar peyda oldu. Fakat Uçan Yağmur-Ejderinin yaptığı tek hareket boynunu germek olmuştu.   İkinci dağın zirvesine baktığında Meng Hao’nun aklında Siyah Yarasa vardı. Orada devasa siyah renkli bir yarasa bulacağından emindi. Yarasa şok edici bir görünüşe sahipti ve şiddetli bir aura saçıyordu. Meng Hao onu gördüğü anda ruhuna kadar sarsıldı.   Tüm dünya, tüm Tarikat tek bir zerre ölüm aurasına bile sahip değildi. Her yer canlılıkla dolup taşıyordu.  Beşinci dağın ötesinde sanki yazıtlara dair vaazlar veriliyormuş gibi sesler yükselip alçalıyordu.   Gökyüzünü köprü gibi bağlayan gök kuşağı ışıl ışıl parlıyordu. İnsanlar dört bir yanda bacaklarını çaprazlamış oturuyor, söylenen yazıtları dinliyor yada Tao aydınlanması elde ediyordu.   Bu Gelişimcilerin her biri farklı görünüşe sahipti. Bazıları insandı ama diğerleri… Şeytandı!   Meng Hao şaşkınlıkla sarsılırken aniden dördüncü dağ zirvesine doğru baktı. Yine sırtı ona dönük olan aynı adamı gördü. Adamdan bir kadimlik saçılıyordu ve Meng Hao’nun nefesini kesiyordu.   Sanki adam Meng Hao’nun kendisine baktığını hissetmiş gibiydi. Yavaşça yüzünü Meng Hao’ya doğru döndü.   Adamın görünüşü tam net değildi ama yine de Meng Hao’nun beyni uğultuyla dolmuştu. Aniden bakmakta olduğu dünya katman katman parçalanmaya başladı. Hızla yok olarak hiçliğe karışıp gitti. Bu bereketli antik zaman Tarikatının yerini tekrar harabeler ve enkaz almıştı.   Aynı sırada yıldız nehri antik Şeytan Ölümsüzü Tarikatına doğru akmaya devam etti. Harabeler boyunca ilerlerken bütün toz zerrecikleri yayıldı ve ardından devasa Tarikatın üstüne çökmeye başladı.   Meng Hao bu düşen tanelerin içindeydi, tıpkı Güney Gök topraklarının düzinelerce Gelişimcisi gibi. Hepsi de farklı yönlere dağılmışlardı.   Meng Ha tabii ki aralarında tek uyanık olan kişiydi. Bir yandan zihni allak bullak olurken diğer yandan kontrolü dışındaki vücudu aşağıdaki harabelere doğru inanılmaz bir hızla fırladı. Önündeki dağlar giderek büyüdü. Bir ölüm aurası ve çürümüşlük suratına hücum etti, ve Meng Hao daha sonra ikinci dağın zirvesine doğru fırladı. Bir gürleme sesi duyuldu ve o anda Meng Hao vücudunun kontrolünü tekrar eline aldı. Gelişim merkezinin gücü patladı ve sağ elini kaldırdı.   Yere tek dizinin üstüne çökerek iniş yaptı. Etrafındaki tozlar dört bir yana yayıldı ve saçları dalgalandı. Kafasını kaldırdığında gözleri pırıl pırıldı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44239 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr