Bölüm 564

avatar
6421 21

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 564


Bölüm 564: İyi Talihin Bulunduğu Yer

Meng Hao sanki soğuk bir rüzgar boğazının içine doğru esmiş gibi hissetti. Bir kaç kez kuru kuru öksürdü ve kafasını kaldırarak Fang Yu’ya baktı. İçten içe bu kadının ilerde kızdırılmaması gereken biri olduğuna daha da ikna olmuştu.   O çabuk sinirlenen ve baskıcı biri olabilirdi ama olay bu değildi. Şuan o… Ji Xiaoxiao’ya geride herhangi bir ip ucu yada iz bırakmadan büyük bir tezgah kurmuştu. Bu durum hemen Meng Hao’nun buz gibi soğumasına neden oldu.   Gelişim dünyasında geçen yıllar boyunca Meng Hao Reliance Tarikatından beri sağda solda sürekli insanları kandırmıştı. Tabii ki kendisi aklına gelince dişlerini gıcırdatan kaç tane insan olduğunu bilmiyordu.   Daha da korkutucu olan şey Meng Hao’nun bu konuya dair farkındalık eksikliği, onun gerçekten de kendisini hiç kandırılan insanların yerine koymadığı anlamına geliyordu. Meng Hao için insanları kandırmak bir alışkanlıktı ve ardından bu alışkanlık içgüdüye dönüşüyordu.   Böyle bir içgüdü korkunç sonuçlara davetiye çıkartacaktı… Meng Hao birisini kandırma fırsatı yakaladığı anda hemen işe koyulacaktı….   “Bu… uh, abla bu muhtemelen iyi bir fikir değil,” dedi boğazını temizleyerek.   “Çekinmene gerek yok,” diye karşılık verdi Fang Yu yüzünde muammalı bir gülümsemeyle. “Gerçekten de bu ablanın ilk gördüğünden senin Ji Xiaoxiao’ya nasıl baktığını fark etmediğini mi düşünüyorsun?” Meng Hao onun bu sözleri karşısında adeta bıçaklanmış gibi oldu.   Kendini ifade etmek istedi ama bu konuyu ne kadar açıklamaya çalışsa da iş daha kötüye gidecekti. En sonunda buruk bir gülümseme gösterdi.   “Onu kandırmama yardım et,” dedi, gözleri her zamankinden daha parlaktı, “ve suçlu sen olmayacaksın. Ji Xiaoxiao belki utanmaz, dar görüşlü, hilekar, vahşi bir şıllık olabilir… ama o yine de oldukça tatlı ve ayrıca onurlu biri. O senin için iyi bir cariye olacaktır. Bunu kabul etmek zorundayım.” Fang Yu gerçekten de planının iyi olduğunu düşünüyordu. Ardından Meng Hao’nun buruk gülümsemesini dördü ve gözleri şaşkınlıkla açıldı. “Pekala anlaştık, yapıyoruz!”   “Ben….” Meng Hao cam cevap verecekken Fang Yu onu arkasında bırakarak ileri doğru fırladı. Yüzünde memnun bir gülümseme ve gözlerinde parlak bir ışık görüldü. Bu konu üzerinde düşündükçe kendini gerçekten açıkgöz ve zeki olduğuna ikna ediyordu. O lanet olası Ji Xiaoxiao’ya gerçekten de fena bir tuzak hazırlamıştı….   Meng Hao gülümsemeye devam etti ve en sonda dediklerini duymamış gibi davrandı. Onunla birlikte hızlanırken yüzünde sıcakkanlı bir ifade vardı ama içten içe tetikteydi. Ne de olsa Fang Yu onun gerçek durumunu çoktan öğrenmişti. Meng Hao genelde yüzünde hafif bir gülümseme bulundurarak diğer insanların onun gerçekte ne düşündüğünü bilmelerinin önüne geçerdi.   “O gerçekten de bana karşı hiç temkinli değil,” diye düşündü Meng Hao. “Yada numara mı yapıyor?” O yıl Yeniden Doğuş Mağarasının dışındaki sahneyi hatırlayınca gözlerinde düşünceli bir bakış belirdi.   Yine istemsizce sağ eline doğru baktı. Kalbindeki belirsizlikler daha da artmıştı.   “Belki de her şey bu cesede vardığımızda netleşecektir. O zaman son bir karar verebilirim.” Meng Hao’nun gözlerinde belirsiz bir parıltı titreşti.   Şafak tamamen sökmüştü ve İlkel Şeytan Ölümsüzü Düzlemi artık karanlık değildi. Güne ışınları gökyüzünde yukarı tırmanırken Meng Hao ile Fang Yu ikinci ve üçüncü zirvelerin ortasındaki bir harabeye ulaşmışlardı.   Buradaki hasar kayda değerdi. Her yerde cesetler uzanıyordu ve hava ayrılmaya gönülsüz bir çürüme aurasıyla birlikte her yere sinmiş olan bir kadimlik hissiyatıyla doluydu.   Yerleri kaplayan kireç taşı uzun zaman önce paramparça olmuştu. Zengin süslemeli binalar sanki gökyüzünden inen devasa bir avuç ile yerle bir olmuş gibiydi. Kuvvet binaları tamamen yok etmiş ve ardından ortaya çıkan şok dalgası on bin metrelik alanın içindeki her şeyi yerle bir etmişti.   “Pekala geldik,” dedi Fang Yu. “Bu sefer sadece üç tane Fang Klanı üyesi geldi. Diğer ikisini burayı seçmemeleri konusunda bilgilendireceğim. Bu nispeten yüksek pozisyona sahip bir İç Tarikat öğrencisinin cesedi. O bir Oturum Öğrencisi olmasa da buraya bir önceki sefer gelen Fang Klanı üyesi bu kişinin bir çok dosta sahip olduğunu söylemişti. Eğer kozlarını doğru oynarsan iyi talihler bulabilirsin.” Bununla birlikte bir yeşim kayış çıkarttı ve onu Meng Hao’ya verdi.   “Bu yeşim kayışta Fang Klanının önceki nesilden çeşitli üyeleri tarafından alınan yedi yol kayıtlı. Onların yaptıkları her şey bunun içinde. Yolculuk edeceğimiz zaman periyodu belli olmadığı için içerik büyük ihtimalle doğrudan seninle alakalı olmayacak. Fakat, yine de bu içeriğe çalışabilirsin.”   Fang Yu bununla birlikte arkasını dönerek bölgeyi bir süre kolaçan ettikten sonra ilerledi. İkili yola devam ederken Fang Yu her şeyi detaylı bir şekilde açıkladı.   “Benim alacağım yola dikkatini ver. Örneğin, şurayı görüyor musun? O geçmesi son derece zor olan koruyucu bir büyü formasyonudur. O aslında seni güvende tutacaktır.”   “Oh, ona dokunma! Orada gizli bir kısıtlayıcı büyü var!”   “Buna da dokunma.”   “Burada bir tütsülük zaman boyunca beklemelisin. Yerdeki gölgelere dikkat et.”   Meng Hao onun açıklamaları karşısında başını aşağı yukarı sallıyordu. Fang Yu’nun gerçekten de ondan hiçbir şey gizlemediğini fark ettiğinde içten içe şüpheleri artmaya devam ediyordu.   İkili dolambaçlı bir yol takip ederek harabelerin merkezine vardılar. Bir kaç saat sonra, vakit öğlen olduğunda Meng Hao aniden duraksadı ve uzaklara doğru baktı. Orada, enkazın ortasında parlak mavi bir ışık saçan bir yeşim kayış vardı. Yeşim kayış etrafında sayısız büyülü sembol akıntılarıyla birlikte havada süzülüyordu.   İlk bakışta insanın gözüne son derece güzel görünüyordu.   Onun etrafındaki onlarca metrelik alan bir kısıtlayıcı büyü parıltısıyla doluydu.   “Aklından bile geçirme,” dedi Fang Yu. “Fang Klanının İlkel Şeytan Ölümsüzü Düzlemine ait ilk kayıtlarından şimdiye kadar söylenen şey kısıtlayıcı büyülerin aşılamayacağıdır. Eğer dikkatlice bakarsan o yeşim kayışın içerdiği Taoist büyünün kesinlikle miraslar ve kutsal beceriler arasında ilk binde olduğunu anlayabilirsin.” Fang Yu bunu acıklı bir tonla söylemişti.   “Parlak ışığın etrafındaki cesetleri görüyor musun? Onlardan bir çoğu geçmiş nesillerde aç gözlülük yapan ve kısıtlayıcı büyüyü aşmaya çalışan kişilere ait….” Meng Hao bunu duyduğunda sakince başını salladı. Çoktan bölgedeki bazı cesetlerin Şeytan Ölümsüzü Tarikatı üyelerinin cesetlerinden farklı göründüğünü fark etmişti.   “Şimdiye kadar İlkel Şeytan Ölümsüzü Düzlemi kaç kez açıldı?” Meng Hao aniden sordu. “Acaba içeride hala yaşayan Tarikat üyelerinin olması muhtemel mi?”   “İmkansız,” Fang Yu başını sağa sola sallayarak cevapladı. “Herkes öldü. Felaketten önce kaçmayı başaran bir kaç kişi dışında herkes öldü. Her şey çok çok uzun yıllar önce gerçekleşmiş olsa da antik kayıtlarda tüm Tarikatın tamamen silindiği net bir şekilde belirtiliyor.”   “Eğer o her bin yılda bir açılıyorsa insanların geri dönmesi ve ardından burada kalması mümkün değil mi?” Meng Hao onu takip ederken bir yandan da gözleri titreşiyordu.   Fang Yu Meng Hao’nun sorusu karşısında bir an bile düşünmemişti. “Geride kalabilecek tek insanlar ölü olanlardır. Diğer herkes düzlem kapandığında kovulacaklardır. Benim bunu bilmem bir tesadüf değil. Ben de aynı şeyi merak ediyordum ve soruma cevap veren kişi Klanda buraya geçmişte gelmiş olup da hayatta olan tek yaşlıydı.”   Meng Hao daha fazla soru sormadı. Ardını döndü ve Fang Yu’yu takip ederek yola devam etti. Bu sefer yaklaşık iki saat yürüdükten sonra nihayet içinde sadece yarım bir ceset bulunan bir eve vardılar. Fang Yu bir an baktıktan sonra bir yeşim kayış çıkarttı ve onu kırdı. Hemen ev bir bulanıklıkla kuşatıldı. Bulanıklık tekrar berraklığa dönüştüğünde ev gitmişti. Onun yerinde devasa bir çukur duruyordu.   Bu Meng Hao’yu hiç şaşırtmamıştı. Bu seyahat boyunca Fang Yu’nun bu işlemi yedi yada sekiz kez tekrarladığını görmüştü. Ayrıca takip edilmediklerinden emin olmak için başka şeyler de yapmıştı.   Çukurun ortasında bir ceset duruyordu. Ona yaklaşınca uzun zaman önce yok olan kanı ve kasları netleşti. Geriye kalan tek şey esasen kafası havaya doğru dönük olan mumyalanmış bir cesetti. Sanki ölmeden önce yukarıdaki gökyüzüne bakıyormuş gibi görünüyordu. Uzun zaman geçmesine rağmen yüzünde hala duran korku ve yalnızlık bakışı Meng Hao’nun net bir şekilde dikkatini çekmişti.   “Onun(kadın) adı Xu Long ve o uzun zaman önce Şeytan Ölümsüzü Tarikatının bir üyesiydi. İlk başta Dış Tarikatta başladı ve daha sonra İç Tarikata terfi etti. Felaket sırasında ise kendini feda ederek can verdi.”   “Eğer felaket olmasaydı bu kişi daha sonra bir Oturum Öğrencisi bile olabilirdi.” Fang Yu elini içinde İlkel Şeytan Ölümsüzü Düzlemine dair bilgiler içeren sekiz tane yeşim kayışla birlikte ileri doğru uzattı. Yeşim kayışlar teker teker Meng Hao’ya doğru geldiler.   “Çok uzun sürmeyecek,” dedi. “Burada güvende olacaksın. Ben gidip başka bir yerdeki cesedi bulacağım.” Fang Yu gözlerindeki düşünceli ifadeyi gizleme ihtiyacı duymadan Meng Hao’ya derin bir bakış attı.   Meng Hao önce yeşim kayışlara baktı ve ardından Fang Yu’nun dönüp uzaklara doğru yürüyüşünü izledi.   Uzun bir süre sonra Meng Hao çevresini incelemeye koyuldu. Açıkçası… çevredeki herhangi gerçek bir tehlike yoktu. Belli ki burası bir kaç insanın konak vücut arayışı için geldiği bir yerdi.   “Yoksa bana karşı gerçekten de herhangi bir kötü niyeti yok mu,” diye mırıldandı yumuşak bir tonla. Dönerek cesede baktı, ardından oraya doğru düşünceli bir şekilde yürüdü ve çömelerek onu dikkatlice inceledi.   Meng Hao’nun yavaş yavaş ifadesi değişti ve içten içe etkilendiğini dışarıya da yansıttı. Bu ceset gerçekten de daha önce gördüklerine nazaran çok çok daha güçlüydü. Yedinci Animaya girdikten sonra bile onun kemiklerine en ufak bir çatlak veremeyecekti.   Bu durum Meng Hao’nun zihninin uğuldamasına neden oldu. Cesetten hafif bir baskı yayıldığını bile hissedebiliyordu ve bu onun tüylerini diken diken yapmıştı. Meng Hao’nun tüm vücudu sanki bir soğuklukla dolmuş ve kalbine tarif edilemez bir baskı çökmüştü.   Uzun bir an sonra bu trans durumunda sıyrıldı ve soğuk terler akıtarak geriye doğru bir kaç adım çekildi. Bakışlarını cesede doğru yöneltti, yüzü sertti.   “Demek bu bir antik Şeytan Ölümsüzü Tarikatı İç Tarikat öğrencisi…. Bu daha önce incelediğim cesetlerden tamamen farklı. Çok çok daha güçlü! Yani bunun anlamı buraya gelene kadar gördüğüm bütün cesetler Dış Tarikat öğrencilerine aitti.” Bacaklarını çaprazlayarak otururken derin bir nefes aldı.   “Fang Yu gerçekten de herhangi bir art niyete sahip değil. İlginç. Pekala şuan geriye sadece yaklaşık kırk saat kaldı. Eğer burada kalırsam büyük ihtimalle İkinci Düzleme geçebileceğim. Fakat….” Dördüncü ve beşinci zirvelere doğru dikilen gözleri pırıldadı.   İlkel Şeytan Ölümsüzü Düzlemine gelirken yolda uyandıktan sonra gördüklerini unutabilmesine imkan yoktu, özellikle dördüncü dağın zirvesinde gördüğü adamı.   Geçmişte İlkel Şeytan Ölümsüzü Düzleminin kaç kez açıldığını yada nesiller boyunca içeri kaç tane Gelişimcinin girdiğini bilmiyordu. Bu insanlar içinde tıpkı Meng Hao gibi uyanan birileri hiç olmuş muydu? Eğer olmuşsa bu gerçekten de bu çok nadir bir olay olacaktı. Ne de olsa Meng Hao erken uyanmasının sebebinin Han Shan’ın yardımı olduğu konusunda büyük ölçüde ikna olmuş durumdaydı.   Dahası, eğer geçmişte onun gibi uyanan insanlar olmuşsa da bu onların da kesinlikle Meng Hao ile aynı şeyleri gördükleri anlamına gelmiyordu.   Meng Hao’nun uyanık kalan ve ardından o adamın gören tek kişi olması ihtimali büyüktü.   “Bu benim avantajım, eşsiz fırsatlarımın yattığı yer. Eğer burada beklersem, tehlike dışında olacağım belki ama bu eşsiz bir şansı da elimin tersiyle itmek anlamına gelecek.” Meng Hao tereddüt hissetti.   “Dördüncü zirvedeki kişi… O kimdi…?” Uzun bir süre düşündükten sonra Meng Hao’nun gözleri kararlılık parıltısıyla doldu.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44338 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr