Bölüm 568

avatar
6104 17

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 568


Bölüm 568: Bir Şeyi Yapmadan Önce Üç Kez Düşün...

Meng Hao üzerinde beyaz bir cübbeyle Dördüncü Zirvenin tepesinde oturuyordu. Bir an bununun üstünü ovuşturdu. Sanki aniden ekstra anılar kafasını içine girmiş gibi hissetti. Bunlar onun anıları değildi ve oldukça belirsizdi. Bu yeni anıların eklenmesi Meng Hao’nun başını ağrımasına ve şiddetli bir sersemliğe sebep olmuştu.   Nazik bir meltem eserek onun saçlarını savurdu ve elbisesini dalgalandırdı. Fakat, ne içini dolduran inanılmaz şaşkınlıktan ne de yeni kimliği yüzünden hissettiği sersemlikten kurtulabildi.   Yedi Elit Çıraktan biri!   Fang Yu’nun daha önce anlatırken bu kimliklerinden birini almanın neredeyse imkansız olduğunu söylediğini hatırlıyordu. Şeytan Ölümsüzü Tarikatında bu kimlikte birisi tabiri caizse rüzgar ve yağmur çağırabilir ve bir çok sıkıntı çıkartabilirdi. Onlar diğer öğrencilerden her yönüyle üstünlerdi ve hatta onların hayat ve ölümleri üzerine bile güç kullanabilirlerdi!   İlkel Şeytan Ölümsüzü Düzleminin başlangıcından şuana kadar hiç kimse böyle bir kimliği elde edememişti. Şimdiye kadar geçmişte elde edilen en yüksek pozisyonlu kimlik Oturum öğrencilerinden biriydi.   Fakat Meng Hao’nun şuan sahip olduğu kimliğinin yanında Oturum öğrencisi adeta bir böcek gibi kalırdı!   Böyle bir kimlik sadece efsanelerde var olmuştu ve gerçekte elde etmek imkansızdı. Şeytan Ölümsüzü Tarikatı Miras Çıraklarına sahipti ki bu kişilerden toplamda yedi tane olan Elit Çıraklar olarak bahsediliyordu.   Elit Çıraklar rütbe olarak Tarikat Kıdemlilerinden daha üstteydiler ve sadece son derece saygın olan Büyük Kıdemliler ve çeşitli zirvelerin Tarikat Papazı Paragonlarından daha alttaydılar!   Meng Hao’nun kalbi titredi. Asla böyle bir talih elde edebileceği aklına gelmemişti. Şuan son derece korku verici bir kimliğe sahipti, böylesi geçmişte hiç görülmemiş ve gelecekte de büyük ihtimalle görülmeyecekti. Bu kesinlikle eşsiz bir örnek olacaktı!   Dördüncü Zirvenin Elit Çırağı, Ke Jiusi!   “Görünüşe göre, önceki gördüğüm o kişi… Ke Jiusi idi!”   “Şeytan Ölümsüzü Tarikatı yok edildikten sonra bile o ölmemişti. Bana kendi kimliğini verdi ama bunu yapmaktaki amacı neydi…?” Meng Hao’nun gözleri pırıldadı ve boğazının sıkıldığını hissetti.   “En Kıdemli Kardeeeeeeeşşş!!!!!!!!!” Ses tonuna bakınca kadının son derece sinirlendiği belliydi. Onun bu çığlığıyla birlikte nihayet Meng Hao’nun düşünce zinciri kesilmiş oldu. Kafasını kaldırarak ona baktı.   Onun bu tepkisinden tam anlamıyla tatmin olmamış gibi görünen kadın ayaklarını yere vurdu ve ardından ayrılmak için döndü.   Onun ayrılışı Meng Hao’ya herhangi bir etki sağlamadı. O hala kimliğinin şokundaydı. Uzun bir an sonra iç geçirdi ve etrafına bakındı.   Dağ zirvesi çok güzeldi ve her yer zengin yeşilliklerle kaplıydı. Yukarıdaki masmavi gökyüzü adeta sonsuz bir okyanus gibiydi. Hava yoğun ruhsal enerjiyle doluydu ve muhabbet eden, meditasyon yapan, düello yapan sayısız öğrenci görülüyordu. Her yer canlılıkla doluydu.   Yukarıda devasa ve görkemli bir Uçan Yağmur-Ejderi ileri geri süzülüyordu. Her gittiği yerde rüzgara sebebiyet veriyordu. Çeşit çeşit Ölümsüz Canavar havayı doldurmuş durumdaydı. Burası tıpkı bir Ölümsüz mekanı gibi görünüyordu.   Uzaklarda Üçüncü Zirvenin üstünde bacaklarını çaprazlamış bir şekilde süzülen yaşlı bir adam görüldü. Adam Tao ile ilgili bir vaaz veriyor ve çeşitli yazıtların gerçeklerini konuşuyordu.   Bu tıpkı Meng Hao’nun İlkel Şeytan Ölümsüzü Düzlemine ilk girerken şahit olduğu sahneyi andırıyordu. Tek fark… Meng hao’nun göz bebeklerinin aniden büzülmesiydi.   Yukarıdaki gökyüzünde… şaşırtıcı bir manzara vardı. Üç tane ters dönmüş dağ görülüyordu!   Bu dağların her biri neredeyse aşağıdaki karadan daha büyük görünüyordu. Belli bir mesafeden bakmadıkça dağın tam görüntüsünü alamazdın. Onlardan yeşil sarmaşıklar asılı duruyordu ve onların her biri kendi içlerinde üç dünya gibi görünüyordu.   “Bu….” Meng Hao Birinci Düzlemde böyle bir şey görmemişti. İlk baktığında yapabildiği tek şey ağzı açık izlemek olmuştu.   Bu üç dağdan bir tanesi ayazla kaplı bir buz dağı gibi görünüyordu. Diğeri lav dolu bir volkan gibiydi. Üçüncü dağ ise… kızıl renkteydi, sanki kandan yapılma bir dağı andırıyordu!   Meng Hao bir kez daha burun direğini ovuşturdu. Bu üç dağ garipti ve Meng Hao’nun anıları karmaşık ve puslu haldeydi. O sırada düşünme becerisi biraz sallantıdaydı. Kendi kenine mırıldanarak uzaklara baktı.   “Şeytan Ölümsüzü Tarikatı…. Acaba Şeytan Mühürleyici statüm yüzünden nasıl tahmin edilemez olaylar gerçekleşecek…? Ayrıca, Şeytani Silah Yalnızlahit acaba bu çağda var mı?” Meng Hao’nun gözlerinin derinliklerinde gizemli bir parıltı titreşti.   “Kıdemli Kardeş, sorun ne? Daha önceki yaptığını düşünüyor musun acaba?” Görünüşe göre biraz önce giden genç kadın geri dönmüştü. Meng Hao’nun karşısında sanki orada olmayı istemiyormuş gibi dikiliyordu.   Meng Hao derin bir nefes alarak düşüncelerini toparladı. Yüzüne bir gülümseme takındı ve konuştu, “Daha önce ne yapmıştım? Uh, gerçekten emin değilim. Sanırım biraz önce rüya görüyordum.”   “Rüya mı? Ne rüyasıydı?” Kadın daha da meraklanarak karşılık verdi.   “Şimdi uyandım, hatırlamıyorum,” dedi Meng Hao. Kadının daha fazla soru sormak üzere olduğunu görünce yüzüne ciddi bir ifade takındı ve konuştu, “Gelişiminde kritik bir noktaya ulaşmak üzeresin. Bence gidip meditasyon yapman lazım.”   Bu sözleri duyunca kadının gözleri şaşkınlıkla açıldı. “Bana öğüt vermeye mi cüret ediyorsun!? Humph! Kendini bu sefer çok fazla belaya bulaştırdın. Tarikat Papazı beni buraya hatanı kabul edecek misin diye sormam için yolladı.”   Kadın bunula birlikte ona göz kırptı, ardından dönerek ayrıldı.   Kadının gidişini izleyen Meng Hao kaşlarını çattı. Aslında kadının daha derin anlamlar taşıdığını anlamıştı.   “Fang Yu insanların İkinci Düzleme girdiğinde en az bir kaç saat, bazen de bir kaç gün boyunca uyanamadığını söylemişti.”   “Daha diğerleri uyanmadan önce, avantajım neredeyse sınırsız olacak!” Meng Hao burnunun üstünü ovuştururken biraz önceki kadın hakkında daha fazla düşünmedi ve bunun yerine düşüncelerini antik, hayali dünyaya odakladı.   “Statümü düşününce, diğerleri benim yanıma bile yaklaşamazlar. Eğer onlardan birini bulursam tek bir düşüncemle öldüklerini görebilirim!” Gözlerinde soğuk bir parıltı belirdi. Elit Çırakların sefasını sürdükleri hakları şuan anıları kaos içinde olduğu için detaylıca hatırlayamıyordu. Fakat genel bir hissiyata sahipti.   “Ne yazık ki diğerlerinin hangi konak vücutları seçtiklerini bilmiyorum. Ancak seçilen iyi konağın Ji Klanına ait olacağını ve Oturum Öğrencisi olduğunu biliyorum. Bu durumda… Gidip o kişiyi bulacak ve o kişiyi mahvedeceğim!” Meng Hao bununla birlikte ayağa kalktı. Fakat ayağa kalktığı anda gökyüzü gök gürültüleriyle dolarken sekiz tane yıldırım onun üzerine doğru düştü. Aniden Meng Hao’ya çarptılar.   Yıldırım çok hızlı düşmüş ve Meng Hao’nun bir ağzı dolusu kan tükürürken tüm vücudunun titremesine neden olmuştu. Meng hao bir anda yere yapıştı, yüzünde şaşkın bir ifade vardı. Yıldırımın şiddeti inanılmazdı. Bu dünya hayali olsa da yine de onu şaşkına çeviren bir ölümcül kriz hissi yaşamıştı.   “Neler oluyor!?” diye düşündü. Hemen başını gökyüzüne doğru kaldırdı. Gökyüzü her zamanki gibi masmaviydi, sadece… Meng Hao’nun etrafındaki alan Şeytan Ölümsüzü Tarikatının çeşitli öğrencileriyle dolmuştu. Bazıları insandı, diğerleri Şeytan vücutlarına sahipti. Hepsinin de yüzlerinde garip ifadeler duruyordu.   Hatta bazıları onun talihsizliğine kötü gözle bakıyor gibiydi. Bu kişiler ayrıca Meng Hao’nun fark etmeyeceğini umsalar da öfkeye boğulmuş gibi görünmüşlerdi. Hızlıca yüzlerine kayıtsız bakışlar takınmışlar ve ardından oradan ayrılmışlardı.   Meng Hao bakakaldı. Bir şeyler ters gibiydi. Bir an tereddüt ettikten sonra dişlerini sıktı ve ardından hızlıca ayağa fırladı. Aniden çevredeki dokuz kazandan uğultulu sesler yayılmaya başladı. Dokuz yıldırım zinciri ortaya çıkarak hızla Meng Hao’yu bağladı ve ardından onu havaya kaldırdı.   Meng Hao’nun adeta tüyleri diken diken oldu. Havada, sekiz yıldırım gümleyerek ona doğru düştü. Ağzından kanlar saçıldı ve yüzü soldu. Tam bu noktada bölgedeki bütün Şeytan Ölümsüzü Tarikat üyelerinin ona bakıyor olduğunu fark etti.   Hepsinin de yüzünde garip bir ifade vardı. Bazıları içten içe eğleniyor gibiydi. Diğerleri ise öfkelerini atıyorlardı. Hepsi de onun yıldırımlar tarafından çarpılmasını izlemekten mutlu gibiydi. Hatta bazıları alkışlamamak için kendini zor tutuyordu.   “Lanet olsun! Neler oluyor!?!? Ben bir Elit Çırak değil miyim? ne oluyor böyle!?” Bu noktada Meng Hao gerçekten de korkmaya başlamıştı. İkinci turdaki yıldırımların gücü onun vücudunu adeta patlamanın eşiğine getirmişti.   Aniden, kadının ona yaptığı şeyi düşünmekten bahsettiğini hatırladı. Ayrıca başını belaya soktuğunu da söylemişti. O anda Meng Hao gerçekten de başı belada gibiydi. Aslında buna cezalandırıldığını söylemek daha uygun olacaktı!   O sırada Dördüncü Zirveye doğru hızla yaklaşan Gelişimcilerin sayısı artıyordu.   Yüzlerce insan gelmişti ve hepsi de oldukça gergin, hatta acı içinde görünüyordu. Meng Hao’yu gördüklerinde hemen konuşmaya başlamışlardı.   “En Kıdemli Kardeş, karşı koyma. Bu sefer gerçekten de başın belada. Sen… sen hala kabul etmedin öyle mi, huh…?”   “Evet En Kıdemli Kardeş. Tarikat Papazı bu sefer gerçekten de çok öfkeli. Ai, gerçekten de bunu yapmamalıydın. Gerçekten de Altıncı Zirvenin değerli hazinesini Zhao Klanının Dişi Şeytanına vermek için çalmaya cüret ettiğine inanamıyorum!”   “Saçmalık! En Kıdemli Kardeş belli ki o Dişi Şeytan tarafından kötü şeyler yapması için baştan çıkartılmış. Burada suçlu olan kişi En Kıdemli Kardeş değil, o lanet olası Dişi Şeytandır!”   Sesler yankılanırken Meng Hao’nun zihni dönüyordu. Bir anda zihninde anılar uyanmaya başladı. Şuan anılar berraktı ve Meng Hao Dördüncü Zirveden Ke Jiusi’nin hep o isme sahip olmadığını anlamıştı.   Bazı insanlar bir şeyi yapmadan önce üç kez düşünürdü. Fakat Ke Jiusi’nin babası öfkeli bir anında oğlunun ismini değiştirerek “dokuz kez düşün” anlamına gelen Jiusi yapmıştı. İsim değişikliğiyle birlikte artık oğlunun hareketlerine daha dikkat edeceğini umut etmişti.   Belli ki… isim değişikliği Ke Jiusi üzerinde herhangi bir etki sağlamamıştı. Şeytan Ölümsüzü Tarikatında o kafasına estiği gibi zincirini koparan gümüş kaşıkla doğmuş bir küstahtı. Onun ismini Ke Juibaisi, yani “dokuz yüz kez düşün” olarak değiştirse bile yine işe yaramayacaktı.   Evet o bir Elit Çıraktı. Fakat bütün Elit Çıraklar arasında en düşük Gelişim merkezine sahip olanıydı. Dahası bütün Elit Çıraklar arasından bir tek o böyle zenginliğine sarılmış bir hayat stili yaşayan kişiydi. Bütün Şeytan Ölümsüzü Tarikatında onun şiddet yanlısı, kolayca kavga çıkartabilen, acımasızca davranan ve Şeytan Ölümsüzü Tarikatının bir numaralı zorbası olduğunu bilmeyen kimse yoktu.   Öyle bir kötü şöhrete sahipti ki ismi bile herhangi bir Dış Tarikat öğrencisi secdeye kapanmasına yetiyordu. İç Tarikat öğrencileri bile onu duyunca dehşete düşüyor, Oturum öğrencileri ise titriyordu. Diğer Elit Çıraklar onu duyunca kaşlarını çatıyor ve Tarikat Kıdemlileri ile yedi büyük Tarikat Papazının onun ismi her zikredildiğinde başları ağrıyordu.   Onun şimdiye kadarki hayatı sayısız saçma olaylarla doluydu. Bu işler onun babası, Dördüncü Zirvenin Paragonu ve Tarikat Papazı olan Ke Yunhai ise sürekli onun hatalarını düzeltmeye çalışıyordu. Tüm bu çekişmeler en sonunda babasının araya girmesiyle sona erdiriliyordu.   Bir kaç gün önce Altıncı Zirveden değerli bir hazine çalmış ve onu bir yabancıya vermişti. Bu olay Gökleri gözünden şişlemek olarak görülebilirdi. Babası bile bir şey yapamamış ve gururu yerle bir olmuştu.   Meng Hao yıldırım zinciri tarafından bir kez daha platformun merkezine çekilirken acı acı gülümsemekten başka bir şey yapamadı. Bir an sonra zincirler yok oldu. Fakat Meng Hao biliyordu ki bir daha ayağa kalkmaya cüret ederse yine yıldırımın düşmesine sebep olacaktı.   “Küçük Patrik, En Kıdemli Kardeş, hatanı kabul et gitsin. Tarikat Papazıyla aşık atmaya kalkma….” Dİğer öğrenciler yaklaşırken Meng Hao’ya yüzlerinde acı ifadeleriyle bakıyorlardı. Ke Jiusi dışarıdakilere göre altın kaşıkla doğan bir züppe gibi azgınlıklar yapsa da Dördüncü Zirvede o neredeyse bir çocuk gibi görülüyordu. Herkes ona karşı derin hissiyatlar barındırıyordu.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44266 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr