Bölüm 574

avatar
5853 16

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 574


Bölüm 574: Anlaşmamız

Dördüncü Zirvede, Meng Hao’nun sözleri adeta Göklerin iradesinden gelen kelimeler gibiydi. İç Tarikat öğrencisi başını aşağı yukarı salladı ve yeşim kayışa bir damga izi yaptıktan sonra ellerini kenetledi ve oradan ayrıldı.   Her şey o kadar hızlı gelişmişti ki genç kadın olduğu yerde kalakalmıştı. Meng Hao’nun onu koluyla kavramasını bile fark etmemişti.   Sanki bir anda uyanmış gibi göründü.   “Hey… hey, ne yapıyorsun!?” dedi kadın gözleri kocaman açılarak. Aniden bu kişi hakkında anlatılanları anımsayınca aniden gözleri dehşetle dolmuştu. Kadın ona karşı çabalarken Meng Hao kolunu onun beline sardı ve havalandı.   Meng Hao Dördüncü Zirveye doğru uçarken onun yanında bir kadın tuttuğunu görenlerin yüzlerinde garip ifadeler beliriyordu. Bir çoğu birbirlerine korkuyla bakmışlardı.   “Küçük Patriğin tuttuğu kişi kim…?”   “Onu daha önce hiç görmedim. Elbisesinden Dış Tarikat öğrencisi olduğu anlaşılıyor.”   “İmkanı yok! O bugün baya huzurluydu. Daha hava bile kararmadan tekrar eski haline mi döndü!?”   Bu sırada, Dördüncü Zirvenin üstünde.   “Bırak beni!!” dedi kadın, yüzü kıpkırmızı olmuştu. Anka gibi gözlerinde öfkeli bir bakış ortaya çıktı. Meng Hao’ya karşı çabalamaya devam etse de Meng Hao’nun onu bırakmak gibi bir niyeti yok gibiydi. Kadının elinden yalnızca onun çok yakınındaki yüzüne bakmak ve giderek öfkelenmek geliyordu.   İkili en sonunda Ölümsüzler mağarasının dışına indiklerinde kadın ağzını açtı ve Meng Hao’nun kolunu vahşice ısırdı. Meng Hao bir an ona baktı, gülümsedi ve serbsest bıraktı.   “Bir süre burada gelişim pratiği yapacaksın,” dedi gülümseyerek ve bu sırada derin bir bakış attı. “Benim kim olduğumu anlaman sadece bir kaç gün alacak.”   “En Dördüncü Dağın En Kıdemli Kardeşi, Tarikatın Elit Çırağısın! Bunun sana diğer öğrencileri keyfi yere aşağılayabileceğin hakkını verdiğini düşünme!” Kadın ona sinirle bakara geriledi.   “Dün evet bir Elit Çıraktım ama bugün değilim,” dedi gülerek. Bununla birlikte bacaklarını çaprazlayarak oturdu ve genç kadına baktı.   Bu kadını daha da öfkelendirdi. Ama sonra onun statüsünü düşündü ve işittiği hikayeler aklına gelince titremeye başladı. Daha da gerileyerek kendini daha da korumaya almak istedi.   Bu kişiyle ilgili bir çok hikaye duymuştu. Bu hikayelerden herhangi bir tanesi bir onun gibi bir Dış Tarikat öğrencisinin korkuyla titremesine sebep olacaktı.   Zaman geçti. Kısa süre sonra akşam, daha sonra da gece oldu. Yukarıda parlak yıldızlar parıldıyordu. İlk başta dönük olsalar da hızla netleşmiş ve parlaklaşmışlardı.   Belki buz gibi gece rüzgarı yada paniğe kapılmış durumu dolayısıyla genç kadın taş duvarın bir köşesine sinmişti, oldukça çaresiz görünüyordu.   Meng Hao ona bir bakış attı ve ardında ayağa kalktı.   “Kımıldama!!” Kadın daha da gerilerek bağırdı. Meng Hao onun bu isteğine aldırmayarak ona doğru yürüdü, depolama çantasından bir elbise takımı çıkarttı ve nazikçe üstüne örttü.   Onun bu hareketindeki yumuşaklık kadının şaşkınlığa uğramasına neden olmuştu.   Meng Hao gülümseyerek daha önce oturduğu yere döndü v meditasyona devam etti.   Kadın ona sessizce baktı, yüz ifadesi karmaşa ve şüpheyle doluydu. Kafası daha çok karışanlar ise olayları izlemek için bölgede kendilerini gizlemiş olan çevredeki Dördüncü Zirve öğrencileriydi.   Şuan hepsi de Meng Hao’nun biraz önceki merhametli hareketi hakkında merakla fısıldaşıyorlardı.   Kafası tamamen karışmış olan br başka kişi de Ke Yunhai idi.   “Bu çocuğun kişiliği gerçekten de değişti mi?” diye mırıldandı hayretle.   İkili arasında gece boyunca herhangi bir konuşma olmadı.   Genç kadın bu süre içinde son derece gergindi. ne meditasyon yapmaya ne de gözlerini kapatmaya cesaret edebilmişti. Eğer bunları yaparsa olabileceklerden çok korkmuştu.   Fakat bu gerginliği test sırasında dağa tırmanırken edindiği yorgunlukla birleşince onun farkında olmadan uyuya kalmasına neden olmuştu.   Günün ilk ışıkları yüzüne düştüğünde kadının göz kapakları titreşti ve gözlerini yavaşça açtı. Ardından titremeye başladı. Hemen ayağa kalkarak üzerine örtülmüş olan iki cübbenin yere düşmesine neden oldu.   Cübbeler kalındı ve belli ki oldukça sıcaktı.   Onlardan biri Meng Hao tarafından o uyanıkken örtülmüştü. Diğerini ise kadın uyurken örtmüştü belli ki.   Kadının tam önünde ısı dalgaları yayan küçük bir ateş topu vardı. Isı Gök ve Yer gücüyle doluydu ve kadının vücudundaki yorgunluğun bir kısmını alıp götürmüştü.   Kadın bunu görünce hayretle bakakaldı. Kafasını kaldırarak Meng Hao’yu gördü.   Meng Hao o sırada elinde meyvelerle dağ basamaklarında yürüyordu. Bunlar Ruh Meyveleriydi ve Dış Tarikat öğrencilerinin hayalinde bile görmeyeceği bir şeydi. Sadece Elit Çıraklar onlara erişim hakkına sahipti.   Meng Hao meyvelerden birini kadının önüne koydu.   Kadının ifadesi karmaşıktı. Gece boyunca dinlendikten sonra artık içinde bulunduğu durumun farkına varmış gibi görünüyordu. Fakat hala bu Göklerin Seçilmişinin dikkatini çekecek ne yaptığını bilmediği için hala endişeli hissediyordu. Ayrıca neden tüm kaderinin tek bir cümleyle değişmiş olduğunu da bilmiyordu.   “Ruh Meyvesini dene,” dedi Meng Hao bir tanesini ağzına atarak. “Tadı inanılmaz.” Kadına bir tane uzattı.   Kadın bir an tereddüt ettikten sonra kabul etti ve meyveyi ısırdı. Aniden gözleri parladı ve gözlerini kısınca tıpkı bir çift hilale benzedi.   “İyi mi?” diye sordu Meng Hao gülümseyerek.   Genç kadının yüzü kızardı ve başını aşağı yukarı salladı.   “Dış Tarikat oldukça kaotik,” Meng Hao gökyüzüne bakarak devam etti. “Aldığın borçları ödemene yardım edeceğim.”   Genç kadının elini bir Ruh Meyvesini alacakken havada kaldı. Başını eğdi ve karşılık olarak hiçbir şey söylemedi.   “Sana kötü davranan o Dış Tarikat öğrencilerinin icabına çoktan bakıldı,” diye devam etti yumuşak bir tonla.   Genç kadının vücudu hafifçe titredi. Uzun bir sürenin ardından kafasını kaldırarak sersemlemiş gibi Meng Hao’ya baktı.   “Neden?” diye sordu. “Neden bana böyle davranıyorsun? Ben sıradan bir Dış Tarikat öğrencisiyim ve sen…. Neden?”   Meng Hao başını sağa sola sallamaktan başka bir şey yapmadı.   “Xu Qing ile mi alakalı? O kim?” diye sordu genç kadın. Ayağa kalktı ve gözlerinde inatçı bir bakışla Meng Hao’ya baktı. Kadın cevabını bilmek istiyordu.   Meng Hao bir an sessiz kaldı. Bugün üçüncü gündü ve bir terslik olmazsa Xu Qing yakında uyanacaktı. Ardından bu genç kadın yok olacaktı. Ne de olsa… o çok uzun zaman önce ölmüştü.   Kadının gözlerindeki bakışı görünce Meng Hao’nun gözleri sanki geçmişi hatırlamış gibi yavaşça donuklaştı.Zihin gözünde Yeniden Doğuş Mağarasının dışındaki olayları, Ji Hongdong’u katletmesini ve Xu Qing’in göz yaşlarını gördü. Kendisinin elini kaldırarak göz yaşlarını silmesini gördü. Yıllar öncesinden gelen bu sözleri duydu.   “Şuan güvendeyiz. Sırrımızı kimse bilmeyecek.”   “Meng Hao.  Birbirimizi… tekrar görebilecek miyiz?”   “Ağlama. Önümüzde uzun bir yol var. Ne zaman tekrar karşılaşacağımız bilinmez.”   Meng Hao o gün arkasını döndüğünde bir anda sıcak, narin bir vücudunun ona arkadan sarıldığını hala hatırlıyordu.   “Seni bekleyeceğim.”   R.N: Meng Hao ile Xu Qing arasında 306. bölümde geçen konuşmalar.   Xu Qing’in kararlılıkla dolu sesi geçmişteki, şuanki ve gelecekteki hayatları aşacak kadar güçlüydü.   “Kendini Xu Qing’in sonraki hayatı olarak düşünebilirsin,” dedi Meng Hao yumuşak bir tonla. “Onunla ben… sonraki hayatta birbirimizi göreceğimize dair aramızda bir anlaşma yapmıştık.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44254 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr